Göçmenler

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
10 Eylül 2014 Çarşamba

Göçmenlerle çevriliyiz bugünlerde. Her metro istasyonunda, her trafik ışığında beklerken mahzun yüzlü Suriyeli göçmenlerle göz göze geliyoruz. Öfkeleniyor olabiliriz, ama sınır kapılarını aciz insanlara kapatmak insanlığa sığmayacağı için bu süreci olgunlukla geçirmeye gayret ediyoruz. Sonuçta Türk Milleti, bizim gibi, ırkı ve dini nedeni ile baskı altında kalarak zamanında bulunduğu ülkeyi terk eden ve Osmanlı tarafından özümsenen pek çok halktan oluşmakta. Bu halkların hepsinin yerel halk tarafından büyük hoşgörü ile buyur edildiğinden emin olamayız ancak ilk aşamada barınma, gıdaya ve suya erişimle yaşama tutunmaları kesinlikle sağlanmıştı. Bundan sonrası galiba evrim teorisinin modern uygulamasına kalıyor: Güçlü olan kazanır. Doğal seçim hep iş başında…

Yalnız, günümüzde kapıları açmakla bitmeyen bir süreç göçmen kabulü. Öncelikle artık kaynakların nüfusa yetmeme durumu var. Bir ülke, zaten kendi yoksuluna destek olmak ile yükümlü iken göçmenlerin temel ihtiyaçları için de kaynak ayırmak zorunda kalıyor. Ucu görünmeyen bu süreç,  göçmenlerin kötü muameleye maruz kalmasına neden oluyor. Hatta, göçmenlerin kırılganlıklarını fırsata dönüştürmeye çalışan gruplar oluşuveriyor. Zira dil bilmeyen, geldiği yere yabancı ve ne şartta olursa olsun para kazanmak zorunda olan, dolayısıyla pazarlık şansı olmayan bu insanları normalin altında ücretle ve sigortasız çalıştıranlar ve evlerini rayicin üstünde kiralamaya çalışan ev sahipleri türüyor.

Burada kalmalarının geçici mi kalıcı mı olduğu konusundaki belirsizlik ve yapılan harcamaların ekonomiye yüklediği ağırlık yerel halkın göçmenlere yaklaşımını bozuyor. Sürekli Türkiye’de kalmaları söz konusu ise, bu gerçeği toplum olarak kabullenip bir an önce toplumsal entegrasyona ve uyumlamaya başlamamız gerek. Zira, eğer göçmenlere ve özellikle onların çocuklarına insanca yaşayacakları bir ortam sunmaz isek o çocuklar şiddet sarmalına kapılıp karşımıza daha büyük bir toplumsal kriz ile çıkar.

Göçmenleri geçici farz edip kamplarda tutmak da sakıncalı. İnsanları iradesi dışında kamplara göndermek ve çıkışlarına izin vermemek bireyler üzerinde derin ve tamir edilmesi zor travmalar yaratabilir. Bunun da sonuçlarını gayet iyi bilen bir geçmişimiz var ne yazık ki…

Öfkelenmek bir çözüm değil. Zira kimse bu durumdan memnun değil. Göçmenler de değil, henüz statüleri bile belirlenmemiş, bazıları misafir diyor, bazıları sığınmacı bazıları mülteci. Onlar da bir an önce bu belirsizlikten kurtulmayı istiyorlardır eminim.

Bir de kalıcı olmayıp kaçak yollardan başka ülkelere gitmek için Türkiye’yi bir istasyon gibi kullanan insanlar var. Pakistan gibi fakir ülkelerin insanlarının kamyonlara doldurularak Türkiye üzerinden dağıtıldığı ile ilgili şok edici bir kitap okudum bu yaz. Hakan Günday’ın tokat gibi üslubuna dayanabilirseniz ‘Daha’ adlı romanı okumanızı tavsiye ederim. 

Olumlu düşünmeye çalışırsak, uzun vadede ek nüfusun ekonomiye kamçı olacağına inanmak gerekir. Pek çok ülke sırf bu yüzden göçmen kabulüne önem veriyor. Her şeyin başında insani bir yardım yapmanın verdiği vicdan rahatlığı da olmalı. Camımıza yapışan insanlara kayıtsız kalabiliriz, ama unutmayın bunu yapmak onların da tercihi değil. Anavatandan kopmak onların tercihi değil, herkesin başına gelebilir.