Yıldızların çocuğu -1

Sevgili okurlarım, bu hafta sizlere, büyük atamız olan Avraam Avinu’nun, çocukluğu ile ilgili bir hikâye anlatacağım. Tanrı’yı ilk kez sezinleyen, ona sezme yoluyla ulaşan, keşfeden, tanıyan ve tanıdıkça ona tapınan ilk kişi olma özelliğini taşıyan Avraam’ın (Hz. İbrahim) öyküsünü okumaya hazır mısınız?

Sara YANAROCAK Kavram
11 Haziran 2014 Çarşamba

Avraam Avinu dünyaya geldiği gün ailesine büyük mutluluk getirmişti.

Kral Nimrod’un (Nemrut) sarayında memur olarak görevli olan babası Terah, oğlunun doğumunun şerefine, evinde büyük bir ziyafet tertipledi. Davete saray erkânı, yüksek düzeyde saray görevlileri davetliydi. Sarayın müneccim başı, bu davetin şeref konuğuydu. Oldukça yaşlı olan müneccimbaşı, sofrada şarabı fazlaca kaçırmıştı. Yıldızlar gökyüzünde yükseldiği zaman, sarhoş adam gözlerini gökyüzüne dikti. Yıldızların hareketlerini izliyordu. Birdenbire yerinden fırladı ve haykırmaya başladı:

“Bakın gökyüzünde bir kapı açıldı, doğudan bir yıldız yükseldi. Işıklarını cennete doğru gönderiyor,”dedi.

Diğerleri gökyüzüne baktılar ve hiçbir şey görmediler.

“Aptallar!” diye bağırdı yaşlı adam.

“Siz henüz görmemiş olabilirsiniz, ama ben gördüm; size söylüyorum, bu bir kehanettir,”dedi.

Müneccimbaşı, Kral Nimrod’un en bilgili ve uzman sihirbazı ve yıldız bilimcisiydi. Yıldızları gözlemler ve kehanetlerde bulunurdu.

“Bakın bu ne kadar parlak bir yıldız. Küçük yıldızları içine çekip yutuyor. Bakın, bakın bir, iki, üç, hatta dördüncü bir küçük yıldızı bile içine çekti. Bu bir kehanettir. Başımıza büyük bir felaket çökecek. Hatta bir sürü felaket.”

Yaşlı sihirbaz gitgide daha da çok heyecanlanıyordu.

“Bu kehanetin Terah’ın yeni doğan oğluyla çok yakından ilgisi var,”diye haykırdı.

Terah telaşla: “saçmalık!”diye bağırdı.

“Sakın bana deli olduğumu söyleme” diye bağıran sihirbaz yerinden fırladı;

“Bunu derhal kralımıza iletmem lazım,”dedi.

Sarayın öteki sihirbazları da onu takip ettiler. Müneccimbaşından çekindikleri için, onlar da yıldızı gördüklerini söylediler. Gerçi adam çok sarhoştu ve tek başına ayakta bile duramıyordu ama olsun…

Kral Nimrod sarayında, derin bir uykudayken, gürültülerle uyandı ve karşısında adamlarını gördü.

“Çok yaşayın kralım, Tanrılar sizi korusun” diyerek önünde eğildiler.

“Çok önemli olmasa sizi rahatsız etmezdik ama bu gün sarayınızda memur olarak çalışan Terah’ın bir erkek çocuğu doğdu. Evinde hep beraber bunu kutlarken, gökyüzünde çok büyük ve parlak bir yıldız belirdi. Doğu’dan yükseliyordu ve küçük yıldızların hepsini  teker teker yutuyordu,”dedi. Diğerleri de hep bir ağızdan “biz de gördük” diye şahitlik ettiler.

Kral, “Peki bunun anlamı nedir?” diye sordu.

Müneccimbaşı; “Bunun anlamı majesteleri, biri hepimize üstün gelecek, bizleri yok edecek. Onun soyundan gelenler ise hepimize hükmedecek. Yani Terah’ın oğlu hepimize hükmedecek.”dedi, esrarlı ve alçak bir sesle…

Zalim Kral Nimrod: “Bana lütfen tavsiyelerinizi söyleyin” dedi.

Ertesi gün kral, Terah’ı huzuruna çağırdı. Ona verdiği üç günlük mühletten sonra yeni doğan oğlunu ona teslim etmesini emretti. Terah’ın yalvarmaları kâr etmedi. Eve üzgün dönen Terah ancak ikinci gün karısına olanları anlattı.

Karısı ona, “hayır kesinlikle oğlumuzu krala teslim etmeyeceğiz. Madem böyle bir kehanet var, demek ki bizim oğlumuz büyüdüğü zaman büyük bir adam olacak. Şimdi, kölemizin yeni doğan hastalıklı bebeğini al ve sanki kendi bebeğinmiş gibi ona teslim et. Kral farkına bile varmaz. Kendi oğlumuzu da güvenli bir yerde saklar, gözlerden uzak onu büyütürüz. Kimsenin de haberi bile olmaz.” dedi.

Terah’ın içi ferahladı, hemen kölesinin, kendi oğlu ile aynı gün doğan hastalıklı bebeğini güzelce giydirip saraya götürdü ve Nimrod’un ellerine verdi. Zalim kral, küçük bebeğin yüzüne bile bakmadan, onu kendi elleriyle bir hamlede öldürüverdi.

Bebek Avraam ise, aynı saatlerde dadısı tarafından, evlerinin hemen yakınındaki ormanın içinde bulunan bir mağaraya götürüldü. Çocuk uzun yıllar boyunca orada özenle ve salimen büyütüldü.

Terah ve karısı sık sık oğullarını yoklamaya giderlerdi. Ama Terah’ın büyük oğlu Haran’ın kardeşinin varlığından haberi yoktu. Avraam o mağarada dadısıyla birlikte on yaşına kadar yaşadı, onu ne kimse gördü ne de bildi.

Avraam’ın ağabeyi Haran kendisine ait bir atölyede, tahta ve topraktan putlar yapıp, insanlara satardı. İnsanlar bu putlara tapınır, onlara yakarırlardı. Mağaradan, eve getirdiği küçük Avraamı da babası, atölyeye  Haran’ın yanına çırak olarak koydu. Çocuk da Haran’ın gerçek ağabeyi olduğunu bilmezdi.

Yıldızların oğlu Avraam garip bir çocuktu. Putlara inanmıyordu. Haran’a “Bütün gün gökyüzünü inceliyorum. Gündüz güneşi, gece ayı ve yıldızları gözlemliyorum” demişti. Haran ise ona “Gökyüzünde sürekli değişimler var, bunlarla ilgileneceğine putuna sarıl ve huzuru bul...”demekle yetinmişti.

Bu bir süre küçük çocuğu etkiledi, ama tatmin etmedi. Bir gün koşarak Haran’ın yanına geldi. “Bir şey keşfettim” dedi.”Gökyüzündeki güneş, ay ve yıldızlar bir güce sahip değiller. Onların üzerindeki görünmeyen bir güç, hem onları hem de hepimizi yönetiyor. İşte bu güç benim Tanrı’mdır” dedi.

Avraam babasına gidip sordu;

“Güneşi, ayı ve yıldızları kim yarattı?

“Bilmiyorum” dedi Terah.

“Ben bunları senin putlarına sordum, bana cevap vermediler…”dedi.

“Onlar konuşamazlar,”dedi Terah.

“O halde neden onlara konuşup, yakarıyorsun?”

Terah bu soruya cevap vermedi.

Çocuk annesine de aynı soruları sordu. Annesi ona putların, evlerinde sahip oldukları şeyleri yarattığını söyledi. Çocuk: “Ama bu aptal putlar toprak ve tahtadan yapılıyor. Üstelik hemen de kırılıveriyorlar” deyince onunla başa çıkamayıp, kendi haline bıraktılar.

Avraam, boş vakitlerinde, evlerinin önündeki basamakta oturup, saatlerce gökyüzünü incelerken, onların gerisindeki muhteşem gücün ne olduğunu keşfetmeye çalışırdı.

Bir keresinde ağabeyi Haran gülerek ona: “Sen ilerde çok büyük bir yıldız bilimcisi olacaksın galiba, sen hepsinden daha büyük olacaksın. Bence sen yıldızların yarattığı bir Yıldız Çocuk’sun” dedi.

Bunu duyan Terah oğlu Haran’a çok sinirlendi, içi korkuyla titredi. Çocuğun yaşamındaki büyük sırrın ortaya çıkmasından korkuyordu çünkü.

devam edecek...