Neden ben?

Estreya Seval VALİ Köşe Yazısı
14 Mayıs 2014 Çarşamba

İsyan anlarımızda hep sorarız, neden ben, bu olay neden bir başkasının değil de benim başıma geldi diye, öyle değil mi sevgili okurlar? Madem ki Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’nın Varlığı’na inanıyoruz, mademki “Yukarıda öyle kararlaştırılmadıkça, Aşağıda kimsenin parmağının ucu bile kanamaz”, o halde kötü bir durumla karşılaştığımızda, Tanrı’nın haberi ve onayı var demektir. Düşünüyoruz da, iyi insan sayılırız, kimseye bilerek isteyerek önemli bir kötülük yapmadık. Peki neden? Neden biz?

Mayıs ayı başında Yetmiş Pencere kapsamında İstanbul’a gelen ve kendisi ile yapmış olduğum röportajı okuduğunuzu ümit ettiğim Rabi Benjamin Blech, konuşmalarının birinde bu konuyu ele aldı. Gerçi If God is Good... başlıklı kitabında da aynı sorunsalı işliyordu. Tanrı iyi bir Tanrı ise, neden iyi insanların başına kötü şeyler geliyor? Bu arada farkında mısınız sevgili okurlar, God sözcüğü, iyi anlamına gelen good sözcüğünün sıkıştırılmış hali.

Öğretmenimiz Moşe, Yanan Çalılık olayında Aşem ile konuştuğunda, ona şunu sormuştu: “Atalarının Tanrısı’nın ismi ne?” Aşem’in cevabını hatırlıyor musunuz? Ehye Aşer Ehye. Kötü bir çeviri ile, “Kimsem, oyum”. Daha iyi bir çeviri ile “Olacağım gibi olacağım” ve da “Nasıl olacaksam, öyle olacağım.” Mükemmel bir çeviri ile “Olmayı seçtiğim ne ise, o olacağım.”

Aşem biz insanoğluna özgür irade verdi ve böylece bizi, istediğimiz seçimleri yapmada hür bıraktı. İyiyi seçebiliriz ki, bendenize soracak olursanız, iyi, bir seçim değildir. Olması gerekendir. Dolayısıyla geriye bir tek kötü kalıyor. Aşem bize kötüyü seçebilme hürriyetini verdi. Bunun bir bedeli yok mu peki? Var tabii. Ancak ya Bu Dünya’da, kısasa kısas (mida ke neged mida) esası üzerinden, ya da Gelecek Dünya’daki yargı sonucunda. İyi insanlar genellikle kısasa kısas ilkesi üzerinden cezalandırılır. Birinin kalbini mi kırdık? Hemen arkasından kendi kalbimiz kırılır örneğin. Ancak kötü insanlar için ‘yok olma kapısı’ sonuna kadar açıktır. Yapabildikleri kadar kötülük yaparlar, bu dünyada mutlu mesut yaşarlar ama cezasını Gelecek Dünya’da çekerler.

Bizi meleklerden farklı kılan da budur zaten. Melekler, Aşem’in istediklerini yapmak üzere yaratılmıştır. Oysa insan, onlar gibi değildir. Biri bize bir tokat indirse örneğin, ne yapayım, Tanrı öyle istedi diyip boynumuzu bükmeyiz. Tanrı öyle istemedi, tokadı atan öyle istedi. Ama Tanrı onu durdurmadı. Durdursaydı eğer, hepimiz insan değil, kukla olurduk. İşte Aşem bu yüzden insanlara sürekli müdahale etmez. Onlara özgür irade verdiği için.

Az önce Aşem’in Ehye Aşer Ehye İsmi’nden neden söz ettim acaba? “Olmayı seçtiğim ne ise, o olacağım.” İstersem müdahale edip kötüyü durduracağım, istemezsem sadece seyretmekle yetineceğim. Ehye Aşer Ehye!         

Ya bu arada kalbi kırılan, dahası, hayatı sarsılan insanlar ne olacak? Kötü, dilediğini yaptı, cezasını ileride çekeceğini bilmeden gününü gün ediyor. Hayatı sona eren insanlar ne olacak? Başkalarının kötülüğü ya da cinneti yüzünden canını kaybedenler? Anlamsız hastalıklar (bizim anlam veremediğimiz) yüzünden bu dünyaya veda edenler? Aşem onlar için üzülmez mi? İnanışa göre üzülür ama O, büyük resmi görür ve acıları ne zaman, nasıl telafi edeceğini bilir.

Reenkarnasyon işte bu yüzden var. Daha önceki hayatta tikun olam’ını yapmayı başaramayanlar için evet, ama başka biri özgür iradesini kullandı diye bu dünyadan zamansız ayrılan, tikun yapamayanlar için de. Onlar daha iyi bir yaşama yeniden doğuyor işte.

Holokost sonrası nesle mensup olanlar arasında dine neden bu kadar çok geri dönüş yapan var, hiç düşündünüz mü? Baale teşuva deniyor onlara. Çocuk yaşta, Nazilerin pençeleri arasında can verip de hayatını Yahudi olarak yaşamaya fırsat bulamayan nesil, Holokost sonrasında yeniden dünyaya geldi ve dinine sarıldı. İnsanın tüyleri diken diken oluyor, değil mi?

Yakınlarını genç yaşta kaza ya da amansız hastalıklar sonucu kaybedenleri teselli etmek zordur ama olaylara, ileriden geriye doğru bakar gibi bakmak gerekiyor. Eğer öyle olmasaydı... bak ne olacaktı... demek. Biliyorum, kederli kimseler için bunlar boş sözler ama esas yaşamın Bu Dünya’da olmadığını düşünmek, acıyı hafifletebilir.

Yazımı Rabi Blech’in anlattığı bir anekdot ile bitirmek istiyorum. Büyük din âlimi Hafets Hayim, öğrencilerinden birine durumunun nasıl olduğunu sormuş. Öğrenci “çok kötü” diye cevap verince Hafets Hayim, “Kötü deme!” diye çıkışmış. “Kötü değil, acı diyeceksin.” Aradaki fark nedir diyecek olursanız, acı, illa ki kötü değildir. Acı reçete deriz örneğin, bize acı gelen ama eninde sonunda bize iyi gelecek olan şeyler için. İlaçların çoğu acıdır ancak bize şifa olurlar.

Hayatın size hep tatlı yüzünü göstermesi dileği ile, esen kalın sevgili okurlar.