"Bir tek ANNEM olsun bana bir şey olmaz"

Anne ile ilgili yazılacak o kadar çok şey var ki... Peki annelerin kaleminden neler düşer acaba? "Anne olmadan anneni anlayamayacaksın" dedikleri tam olarak nasıl bir şey? Özellikle ‘çok çocuklu anneler’in sesini duyurmak çok cazip geldi

Lili BARDAVİT Yaşam
7 Mayıs 2014 Çarşamba

Bir bebek doğar, bir anne doğar.

Karnına düştüğün an senin için hayaller kurmaya başlayan kadın.

Ki sen daha bir milimken başlarsın onun midesini bulandırmaya… Ne heyecanla bekler seni...

Bir anda en sevdiği yemeklerden uzaklaşır, sadece sana faydalı gıdalara sarılır…

Sigarayı bırakır, kolayı bırakır, bir kadeh şarap çeker canı, kutlamak ister varlığını da içmez. Ne şarabı, hastalanır da ilaç içmez. Sana bir şey olmasın diye…

Bambaşkalaşır, şişer, kilo alır. Normalde üç kilo alınca bir hafta aç yaşayan kadın, senin belirmenle beraber en dar kıyafetleri giymeye başlar. Gururla taşır karnını, herkes görsün diye, dimdik durur.

Sen doğmadan başlar seni okşamaya, bir eli karnında şarkılar söyler sana…

Ve doğduğunda, sana öyle bir bakar ki... Henüz hiçbir şeyi seçemeyen gözlerinle görürsün sen O'nu. İkinizin kokusu, dokusu birbirine karışır…

Gecelerce uyumaz. Bir memesi açık, dünya görse fark etmez, her yerde her koşulda doyurur seni. Sen bir ağlarsın o bin…

Doğurunca, şaşkınlıktan, hastalanırsın kederden, düşersin üzüntüden…

Şiir okursun heyecandan, gidersin ardından…

Diplomanla coşkudan, kalırsın sıkıntıdan…

Askersen korkudan, düğününde, duygudan, kariyerinle gururdan…

Her an ağlar işte... Söz konusu sensen, gözyaşları kalbinden akar.

Seni kucağından indirmez, saatlerce yıkar, öper, sever.

Bir diş çıkaracaksın diye günlerce ağlarsın da bir annen anlar derdini, ama o ilk dişi de tesadüf hep bir başkası görür. Hevesi kursağında kalır annenin…

Sen doymadan yemez, sen eve varmadan uyumaz. Evde ışıkları en son o söndürür. Toplar toparlar seni, odanı, valizini, hayatını, aileni. Hem de yaşın kaç olursa olsun…

Öğretmenlerinin karşısında nutku tutulur bazen, inanmaz duyduklarına, hoca sana takmıştır, sana inanır. Onun evladı yapmaz çünkü öyle şey.

Hekim olur… Onunlaysan ateşin sirkeli suyla düşer, karnın ovalayınca geçer, öksürük ballı sütle biter. Ağzın yanar, dizin kanar... O üfleyince geçer. Çünkü bir ilaçtır anne... Sana özel tasarlanmış.

Büyürsün, isteklerin artar…

Köprü olur anne. Hayatla aranda bir köprü. Ne istersen alır.

Suçluysan suçu üzerine alır; babandan senin için izin alır.

Hastaneden rapor alır, unuttuğun kitabını okuldan alır…

Kuru temizlemeden takım elbiseni...

İstersen bankadan kredi bile…

Birçok zaman tüm sorumluluklarını…

Her şeyi alır…

Sesiyle sakinleşir, umut dolarsın…

Çünkü o her şeyi bilir, bulur…

Tüm sorularına, sorunlarına çare bulur.

Sen söylemezsin. Nasılsa neyin var hemen bulur. Senin sustuklarını, kalbiyle duyar.

Yüreğini sıkanı de bilir, dermanını da bulur.

Sen 40 yaşına da gelsen, her doğum gününde seni doğurmaya hastaneye gittiği anı anlatır. Geri gelmesi imkânsız günleri özler.

Ve bir gün herkes gibi O da yaşlanır, hastalanır.

Şimdi görev teslimi zamanıdır.

Boyu kısalır, duymaz, çocuklaşır.

Artık sen olursun anne ve onun sana zamanında nasıl da baktığına şaşarsın... El uzatma, doğrultma, moral verme sırası ne çabuk gelmiştir sana.

Onun kopyası olmaya başlarsın, aynı annen olursun. Huyuyla, suyuyla…

Film geri sarar. Ne yaparsan yap O'nun kadar kusursuz olamazsın. Yine de çabalarsın, öğrettiği gibi…

Bakarsın uzun uzun. İncelersin anneni… Yüzündeki çizgileri, ellerini, gözlerini… Senden önceki hayatını merak edersin. Onun da bir zamanlar çocuk, genç kız olduğunu düşünürsün. Annenin gençlik resimleri gelir gözüne ve anlarsın… Yıllara yenilmeyen ve değişmeyen tek bir şey olduğunu: Annen hâlâ çok güzeldir.

Ve bir şey dilersin içinden:

"Onun gibi bir anne olmayı."

 ***

Anne ile ilgili yazılacak o kadar çok şey var ki... Benim kalemimden bu satırlar düştü işte.

Peki annelerin kaleminden neler düşer acaba? "Anne olmadan anneni anlayamayacaksın" dedikleri tam olarak nasıl bir şey?

Özellikle ‘çok çocuklu anneler’in sesini duyurmak çok cazip geldi açıkçası.

Çok uzağa da gitmeme gerek kalmadı. Kafamı çevirdiğimde bir anda en yakınıma rastladım, yengem Gila Bardavit.

Ne ara evlendiklerini anlayamadan bir anda üçüzleri kucağımıza bırakmıştı. Sayesinde 16 yaşındayken üçüz halası oldum. Bu ekip iki kız bir erkekten oluşuyor. Şimdi 16 yaşına gelen üçüzleriyle yan yana gezdiklerinde artık dördüz imajı verseler de, kendisi gencecik ancak gayet deneyimli bir anne.

Ve bir üç çocuk annesi daha var ki cüssesiyle ve sarı saç mavi göz kombinasyonuyla yürüyen bir Barbie bebek adeta. Sevgili Lisya Haleva Kohen'in 7,5 yaşında ve 3,5 yaşındaki oğullarından oluşan erkek egemen dünyasına sihirli bir değnek dokunmuş. İki yakışıklı prense tam altı ay evvel bir Pamuk Prenses katılmış ve takım tamamlanmış. Biraz onlardan dinlesek ya çok sesli çocuk korosunu...

 

Bir kalp en fazla kaça bölünür?

Lisya: Bence kalp bölünmüyor, büyüyor... Her yeni çocukta ve her geçen gün gerçek anlamda genişlediğini hissedebiliyorum.

Gila: Önem verdiğin herkes için kalbinde yer vardır bence. Bir kalp sadece çocukların için değil; eşin, annen, baban, kardeşlerin, kısaca ailen ve tüm sevdiklerin için de bölünür. Kalbin sen yaşadıkça çok parçaya sayısız bölünür.

 

Albi, Gila, Berna ve Nila Bardavit  

 

Üç çocuğun olacağını tahmin eder miydin?

Lisya: İlk çocuğum doğduktan sonra bu duyguyu defalarca yaşamak istedim. Daha ikinci çocuğum yokken üçüncü çocuk hayalime eşim çok gülüyordu. İkinci oğlum olunca "tek çocuk hiç çocuk; iki çocuk çok çocuk" sözünü çok iyi anladım. Her ne kadar üçüncü çocuk arzumdan vazgeçmemiş olsam da içimde böyle bir işe cesaret edemiyordum. Allah beni duydu ve hayatımın en güzel sürprizini yaptı. Şimdi durum şu: Üçüncü gelince evimizdeki ‘sirk’e yeni bir üye katılmış oldu...

 

Peki, Gila sen üçüz annesi olmasan kaç çocuk isterdin?

Eşim Niso üç kardeş olduğundan hep üç çocuğumuz olmasını hayal ettik. Ama ikincisinden sonra yapar mıydık bilemiyorum. Ya da aynı cinsiyet olsalardı dörtleyebilirdik:)

  

İlk göz ağrın var mı? Ayırdığın, kayırdığın oluyor mu?

Gila: İlk göz ağrım yok; her zaman üç göz ağrım, üç tanem, üç kalbim oldu. Ancak büyüdükçe sanki onlar beni ayırıyorlar. Kızlar beni artık en yakın kız arkadaşları, sırdaşları olarak görüyor; oğlum da beni korumaya çalışan koca bir adam oldu.

Lisya: Benim için ilk göz ağrısı var... Ve buradaki ‘ağrı’ kelimesi gerçekten de doğru. Onunla ilgili ters giden bir şey benim kalbimde ağrı gerçekten. Kafamda kurduklarımla, sonrasında saçma olduğunu gördüğüm kaygılara rağmen endişelerim devam ediyor. Bu durum nedense sadece ilk çocuğum için oluyor... İlk çocuklar annelerin projeleri olurmuş diyorlar.

 

Çocuktan öncesi ve sonrası değişen en belirgin özelliğin ne oldu? 

Lisya: Hayatta ters giden durumlara karşı toleransım arttı. Bir sürü şeyin dert etmeye değmeyen küçük ayrıntılar olduğunu anladım.

Gila: Çocuklardan sonra tabii ki her anne gibi daha sorumlu ve duyarlı biri oldum. Bir de şimdi her yere yetişmeye çalışan atom karınca gibi hissediyorum kendimi. Ve artık daha iyi bir öğrenciyim, gerçekten onlarla çalıştığım kadar kendim çalışsaydım doktor olurdum!

 

İlk kucağına aldığın andaki hislerini hatırlıyor musun?

Lisya: İlk oğlumu kucağıma aldığımda inanılmazdı ve o an için dünyanın en güzel duygusu olduğuna emindim ama daha inanılmaz olan o duygunun her geçen gün artması.

Gila: İlk kucağıma aldığımda hissettiğim şey gerçekten mucizelerin varoluşu. Onlar bize tamamen Allah’ın birer hediyesi. 

 

Sence anneler neden hep haklı çıkar?

Gila: Gerçekten onu ben de halen anlamış değilim. Hep mi annem haklı çıkar, hiç mi yanılmaz?

Lisya: Öyleler mi? Öyle miyim:) "Bir işi ilk seferde yapamamışsan ikinci sefer annenin söylediği gibi yap" sözünü duyduğumda bir sürü anım canlanıp kendi kendime güldüğüme göre doğruluk payı var sanırım.

 

Anne olunca anneni daha iyi anladın mı? 

Gila: Anne olunca aslında anneannemi daha iyi anladım! Onlar sohbet ederlerken aralarına girip, evin diğer ucundan “Anneeee” diye bağırdığımda anneannem “Anne olasın emi” derdi. Onu şu an çok iyi anlıyorum ve derin bir özlemle anıyorum!

Ve annemi de anlıyorum tabii. Her zaman onun kadar fedakâr bir anne olmaya çalışıyorum. Annem hayatta olduğu için binlerce şükür, onun bir tanesi ve hep küçük kızı olmak çok güzel bir duygu.

Lisya: Tam anladım diyemem. Çocuklar büyüdükçe yeni deneyimler ortaya çıkıyor, daha yolum var bence anlamak için. Ama anne olunca annemin kendi doğrularını empoze etmeden kendim olmama izin vermesini daha çok takdir ettim. Ben de bunu kendi çocuklarıma yapabilmeyi umuyorum.

  

Çocuklarla hayatında neler değişti?

Lisya: Hayatıma renk geldi. Oğlumun arkadaşları sayesinde yeni dostlar edindim. Eskiden bütün bir günümü alan bir işten günde 4-5 tane yapılabileceğini gördüm.

Gila: Pek çok şey değişti. Nüfus aniden çoğalınca hayatım, işim bile değişti. Şimdi daha hızlı ve pratiğim. Aynı anda üç sese cevap verebilen sabırlı bir insan oldum.

 

Çok yorgunken kime sığınıyorsunuz?

Lisya: Eşime tabii ki... Başka türlüsünü düşünemiyorum.

Gila: Eşim bana hep destektir. Bir de yorgun olduğumuzda anneanne ve babaannelerden destek aldık, sağ olsunlar bizi hiç kırmadılar.

 

Hiç pişmanlık duydun mu, "ne güzel azıcık aşım dertsiz başım, nereden çıktı bu kadar çocuk" dediniz mi?

Lisya: Tam tersi. Üçüncü çocuğuma hamile kaldığımda annem yaşında bazı kişiler "ben de istiyordum, cesaret edemedim, pişmanım" dedi. Eğer kızım sürpriz bir şekilde gelmeseydi ben de o yaşıma gelince böyle diyor olacaktım.

Gila: Asla. Aksine her zaman “şükür” dedim ve teşekkür ettim. Tek pişmanlığım; küçüklüklerinde daha çok resim ve kamera çekmeyişim oldu. 

  

Tek kelimeyle ‘annelik’?

Lisya: Tarifsiz.

Gila: Aşk.

 

İki kişilik hayatında (karı-koca) yapmayı en çok özlediğin şey?

Lisya: Bütün bir hafta sonu evde beraber boş boş hiçbir şey yapmadan, en önemlisi hiçbir şey düşünmeden durmak.

Gila: Aksine bu aralar en çok onlarla beraber olmayı ve yalnız kalmamayı özler olduk. Aileleriyle daha az, arkadaşlarıyla daha çok vakit geçiriyorlar. Bir çeşit ergenlik. 

 

İki annemize de samimi cevapları için teşekkür ediyorum. Çocuklarıyla daha yürüyecekleri sağlıklı, upuzun yolları olmasını diliyorum.

Ve bu yazımı sabırla, karşılıksız bir aşkla, bebeğini önce kalbinde, sonra da karnında büyüterek hayata hazırlayan tüm fedakâr annelerimize, başta da güzel anneciğim Beki Bardavit’e armağan ediyorum.

Tüm annelerin ve anne olmak için yanıp tutuşan anne adaylarının anneler günü kutlu olsun. 

 

Kalemimden Düşenler – www.lilikam.com