İfade özgürlüğü mü? Nefret suçu mu?

Fransız İçişleri Bakanı ile antisemit komedyenin savaşı

Sibel CUNİMAN PİNTO Köşe Yazısı
15 Ocak 2014 Çarşamba

-Yahudilerle Naziler arasında taraf tutmuyorum. Kimin başladığını bilmiyorum. Bunlar geçmişte kaldı. Kim kimi provoke etti? Kim kimden çaldı? Bir fikrim var tabii…

-Hiç bir zaman antisemit olmayacağım demiyorum. Bu olasılığı saklı tutuyorum.

-Biliyor musun, bir gün rüzgâr yön değiştirirse valizini yapacak zamanı olacağından bile emin değilim. Patrick Cohen’in (France Inter’de her sabah program yapan bir gazeteci) konuşmasını duyunca ‘işte diyorum gaz odaları… yazık’

Dieudonné Mbala Mbala Fransız bir aktör, tiyatrocu, mizahçı. Annesi Fransız, babası Kamerunlu. Ünlü Yahudi mizahçı Elie Semoun’la oluşturdukları komik ikili uzun yıllar birlikte çalışmış, sonra yolları ayrılmış. Yıllardan beri tek kişilik oyunlar oynuyor. Gösterileri  binlerce insan tarafından izleniyor, haftalık youTube şovları 2 ila 3 milyon kez tıklanıyor. Kendisinden ‘mizahın diktatörü’ diye bahsediliyor. Yukarıdaki cümleler oyunlarından birkaç alıntı…

Geçen hafta Fransız kamuoyu komedyenle İçişleri Bakanı’nın mücadelesine tanık oldu. İçişleri Bakanı Manuel Valls komedyenin gösteri değil, kamu düzenini bozma riski taşıyan toplantılar düzenlediğini ve bu ‘mitingleri’ engellemek için tüm yargı yollarına başvuracağını açıkladı. Üstelik bu açıklama François Hollande’ın CRIF (Fransa Yahudi kurumları temsil konseyi) toplantısındaki konuşmasının birkaç gün sonrasında gerçekleşti. Cumhurbaşkanı “Kendini komedyen zanneden ama sadece patentli antisemit olanların alaycı davranışlarından’ dem vurmuş ama komedyenin adını anmamıştı. ‘Irkçılık ve antisemitizme karşı mücadele hükümetimizin en önemli hedeflerinden biridir” diyen İçişleri Bakanı Valls yeni gösterilerine engel olmak amacıyla komedyenin oyunlarının oynanacağı şehirlerin valilerine bir sirküler gönderdi ve şartlar gerektirirse yasaklama güçlerini kullanabileceklerini belirtti. Komedyenin Yahudi dinine ait birçok kişiye antisemit yorumlar ve Holokost kurbanlarına hakaret edici sözlerle bezeli yeni oyunu Duvar-‘Le Mur’ Fransa’nın birçok ilinde turneye çıkmak üzereydi.

Dieudonné avukatı Jacques Verdier kanalıyla sadece gösteri yaptığını, Valls’in girişiminin ‘abartılı bir tepki ve açık bir sansür’ olduğunu belirtti. “Gösterileri izlemeye gelen halka karşı siyasi otorite tarafından büyük bir saygısızlık yapılmakta” diyen Verdier gösterileri yasaklayan tüm kararlara karşı dava açacaklarının altını çizdi. Dieudonné’yi savunan ve olayın Fransa’da ifade özgürlüğüne vurulmuş büyük bir darbe olduğunu açıklayan Ulusal Cephe (FN-Front National)’ın başkan yardımcısı İçişleri Bakanı’na Fransızların daha ciddi sorunlarıyla ilgilenmesini tavsiye etti. Bu sözlerle FN’nin hiçbir şekilde değişmediğini ispat ettiğini söyleyen Sosyalist Parti Sözcüsü Eduardo Rihan Cypel, “Dieudonné’nin uzun zamandır komedyenler kategorisinde olmadığını, nefrete teşvik profesyoneli” olduğunu belirtti. Artistler, entellektüeller ve avukatlar için eleştirmenin haktan öte bir görev olduğunun altını çizen ve eleştirme özgürlüğü olmaksızın demokrasinin olmayacağını belirten Paris Barosu avukatlarından Nicolas Gardères “Politik ve entellektüel anti-Dieudonné fikir birliğinin beni endişelendiren tarafı mizahın, ifade özgürlüğünün ve son tahlilde düşünce özgürlüğünün kısıtlamasıdır,” diye görüş bildirdi.

Fransa’nın Yahudi Öğrencileri Birliği (UEJF-Union des Étudiants Juifs de France) Başkanı Sacha Reingewirtz, Dieudonné’nin ırkçıların ve antisemitlerin maskotu olduğunu açıkladı. Dieudonné ve Fransa’da antisemitizmin tırmanışı konusunda BBC’ye söyleşi veren CRIF Başkanı Roger Cukierman “Patrick Cohen’in Holokost’ta bulunmadığından üzüntü duyduğunu söylüyor ya da Holokost hiç olmadı, Yahudilerin uydurması diyor. Antisemit olduğunu ispatlamak için daha fazla dinlememe gerek var mı?” açıklamasını yaptı.

Le Figaro gazetesi ise okuyucularının yüzde 70’inin Dieudonné oyunlarının yasaklanmasına karşı oldukları sonucu çıkan bir anket yayınladı, başka bir gazetede bu konudaki yorum şöyleydi: “Skeçlerinin birinde Dieudonné izleyicilerini ‘renkli kalem kutusu’na benzetmekte. Yanyana oturup aynı esprilere gülen Arap, zenci, beyaz, banliyö gençleri, göçmen çocukları, solcular, aşırı solcular, aşırı sağcılar, ırkçılar, ırkçı olmayanlar, radikal islamcılar, antisemitler, anti-Siyonistler komedyenin sisteme karşı çıkmasını alkışlıyor, dozunu arttırdığı provokasyonla insanların zayıf noktalarına hitap ediyor, onların gündelik acılarını rahatlatıyor.”

Mizahçı Stéphane Guillon da katıldığı tv programında şöyle dedi: “Başta oldukça akıllı ve komikti. Aramızda en yeteneklisiydi, gerçek bir mizahçıydı. Ama yıllar içinde mizah yerini provokatif, hedef gösteren, kısır döngü içine sıkışmış bir kişiliğe bıraktı. Her 5 dakikada bir Yahudilere karşı bir hakaret var oyunlarında… Sahnede İlan Halimi’nin katili Youssouf Kofana’yı alkışlattıran bir komedyen olabilir mi? Tabii herşeye gülebiliriz, buna din de dahil, ben de bunun için mücadele veriyorum yıllardır… Gösteri yasaklama taraftarı da değilim ama antisemit görüşlerini açıkladığı miting düzenlemesine karşıyım. Provokasyonları görüş değil, suç. Demokrasinin kuralları vardır, ırksal nefrete davet etmek yasalarımızca yasak. Kanunlarca açıkça yasaklanmış fikirlerin propagandası yapılamaz. Dieudonné’nin antisemitizmi bir ‘business’ olmuştur. İfade özgürlüğü mü? O zaman ben de yarin çıkıp ‘6 yaşından küçük kızları beğeniyorum, ya da çok fazla zenci var bu dünyada, Rwanda işi tamamlamadı, zenciler maymundur, onlara muz vermek lazım’ diyeyim. Buna ifade özgürlüğü diyemeyiz, insanlara hakaret edemeyiz, insanları nefrete davet edemeyiz.”

9 Ocak’ta Nantes şehrinde başlayacak oyun için mahkeme oynanabilir kararı verirken aynı günün akşamı yüksek mahkeme kararı bozdu ve oyunun oynanamayacağını hükme bağladı. Polemik şimdilik devletin kanunlarını ve değerlerini tehdit edenlere karşı demokrasinin aciz olmadığını göstermek için politik bir mücadele sürdürmek gerektiğini savunan kamu düzeninden sorumlu İçişleri Bakanı’nın galibiyetiyle sonlandı. Konunun komedyene büyük reklam olduğunu savunanlar olsa da ifade özgürlüğünün demokrasinin garantisi ve insan haklarının sınırlarının oldukça geniş olduğu bir ülkede nefret suçlarına karşı sıkı durulması ve caydırıcı tepki verilmesi kayda değer. Diğer yanda ise özgürlüklerin politik, idari veya polis gücüyle kontrolü keyfi sonuçlar da doğurabileceğinden nefret suçlarıyla mücadele ve özgürlüklerin savunulmasında hiç bir gücün yargı kararından üstün olmayacağı da akıldan çıkartılmamalı.