Bu hafta ağımıza takılanlar

Sadece birkaç gazetede küçücük yer aldı. İnternet sitelerinde de bir göründü bir kayboldu. Mavi Marmara’nın yolcularından, oyuncu Sinan Albayrak’a İsrail’in “özürü”nü sormuşlar. O da “Biz kaşındık” demiş: “Devlet şunu yapabilseydi, diyorum. Keşke buna başında mani, engel olabilseydi. Ama biz kaşındık, biz kendimiz gittik. Burada devletin de yapacak bir şeyi yok.” Bu sözler, bir bakıma gecikmiş bir itiraf. Olay patlak verdiğinde, gemideki bazı kişilerin “sonucu bile bile” yola çıktığı ve gerilimi tırmandırdığı konuşulmuştu. Ancak 9 kişinin ölümü, bu yöndeki tartışmaları / soruları / iddiaları gölgede bırakmıştı. Sinan Albayrak, şimdi “Biz kaşındık” diyor. Peki, olay, bir avuç kişinin “kaşınmasından” mı ibaret? Ayşenur Arslan – Yurt Gazetesi

İzak BARON Diğer
10 Nisan 2013 Çarşamba
  •  OLAY PATLAK VERDİĞİNDE, GEMİDEKİ BAZI KİŞİLERİN “SONUCU BİLE BİLE” YOLA ÇIKTIĞI VE GERİLİMİ TIRMANDIRDIĞI KONUŞULMUŞTU. ANCAK 9 KİŞİNİN ÖLÜMÜ, BU YÖNDEKİ TARTIŞMALARI / SORULARI / İDDİALARI GÖLGEDE BIRAKMIŞTI

Sadece birkaç gazetede küçücük yer aldı. İnternet sitelerinde de bir göründü bir kayboldu. Mavi Marmara’nın yolcularından, oyuncu Sinan Albayrak’a İsrail’in “özürü”nü sormuşlar. O da “Biz kaşındık” demiş: “Devlet şunu yapabilseydi, diyorum. Keşke buna başında mani, engel olabilseydi. Ama biz kaşındık, biz kendimiz gittik. Burada devletin de yapacak bir şeyi yok.”

Bu sözler, bir bakıma gecikmiş bir itiraf. Olay patlak verdiğinde, gemideki bazı kişilerin “sonucu bile bile” yola çıktığı ve gerilimi tırmandırdığı konuşulmuştu. Ancak 9 kişinin ölümü, bu yöndeki tartışmaları / soruları / iddiaları gölgede bırakmıştı. Sinan Albayrak, şimdi “Biz kaşındık” diyor.

Peki olay, bir avuç kişinin “kaşınmasından” mı ibaret?

Onun bu sözlerine yer veren GAZETE5’deki bir izleyici yorumuna göre, “Hayır”. Dahası da var. Fatma Nur Çağlar isimli yorumcu, şöyle yazmış: “İçinizden birisi çıkıp erkekçe açıklasın. Gemiye binip de sizi gaza getirip sonra inen 45 vekilin isimlerini açıklayın. Size herhangi bir vaat verildi mi? “Evethayır” referandumuyla ilgili yeni bir van münit mi yapacaktınız?” Sinan Albayrak kadar, Fatma Nur Çağlar’ın sözleri de çok çarpıcı, çok önemli. Çünkü tam da o günlerde haber merkezlerinde konuşulanlarla… Gazete ve televizyonların Ankara bürolarından gelen “off the record” notlarla örtüşüyor. Acaba, diyorum, Meclis komisyonlarına doyamadığımız bu günlerde bir komisyon da bu iddiaları araştırır mı? O vekiller kimlerdi? Neden son anda gemiden indiler?

İktidar isteseydi gemi sahiden de o yolculuğa çıkabilir miydi? Çıktığına göre beklenti / amaç neydi?

Ayşenur Arslan

http://www.yurtgazetesi.com.tr/gozden-kacmasin-mavi-marmara-itirafi-makale,4008.html

 

  • TÜRKİYE’DE SİYASETİ ALIP GÖTÜREN ANLAMSIZ SORULAR DİZİSİNE ÖZÜRDEN SONRA BİR BAŞKASI DAHA EKLENDİ: “TÜRKİYE NE VERDİ?”

Türkiye’de siyaseti alıp götüren anlamsız sorular dizisine özürden sonra bir başkası daha eklendi: “Türkiye ne verdi?” Uzun yıllar Türkiye’nin sorunların çözme değil ‘dondurma’ karşılığında hep ‘vermeye’ alışmış eski elitlerin ve monşer zihniyetinin algısının böyle olması aslında normal. İsrail’in üç yılda öğrendiğini, 10 yılda öğrenemeyen bu kafa yapısı maalesef bir süre daha siyasetin arkasından koşmaya devam edecek. Oysa durum son derece açık: Türkiye İsrail’e Mavi Marmara öncesine dönüş için 3 şart öne sürmüştü. İsrail’de bu şartları yerine getirdi. Şartları koyan ülkenin, bu şartları yerine getiren ülkeye hayır demesi, özrü kabul etmemesi ancak şartları koyan ülkenin itibarına zarar verir. Bu bilindiği halde Türkiye’nin özrü kabul etmemesini istemek kolaylıkla izah edilemez. Şartlara bakmak gerekirse, İsrail’in Türkiye’nin öne sürdüğü özür şartını yerine getirerek, diğerlerini de yapacağını söyleyerek, takvime bağlaması Türkiye’yi özrü kabule götüren nedendir. Bu çerçevede ikinci şart için 12 Nisan’da çalışmaya başlayacak komisyon tazminat konusunu çözecektir. Gazze’ye ambargonun kalkması ise İsrail’in Gazze’ye geçen yıl yaptığı saldırının ateşkes maddeleri arasında da yer alıyordu. İsrail bu çerçevede bir takım iyileştirmelere giderek, yapısal düzenlemelerle önümüzdeki dönemde ambargo sorununu tamamen çözeceğini söylemesi Türkiye’nin şartlarının yerine getirilmesini sağlıyordu. Normalleşme denilen sürecin tedricen, karşılıklı adımlarla yürütülecek olması, yani Türkiye’nin bir şey vermek bir yana İsrail’in söz vermesi ile değil, adım atması ile harekete geçeceğini ilan etmesi anlamına geliyordu. Süreç açısından bakılacak olursa, özrün arkasından, tazminatlar konusu çözülürse Türkiye bir adım atacak ve Tel Aviv’de halen bulunmayan elçiyi geri göndermeyi gündeme alacak. Bu yol haritası Türkiye’ye aynı zamanda Gazze’de devam eden süreci takip etme imkanı da veriyor. Bu çerçevede daha fazla sınır kapısının açılması, Gazze’ye mal ve insan giriş çıkışının serbestleşmesi vs. gibi tedbirleri kapsıyor. İsrail bu noktalarda sözünden geri dönerse, Türkiye de süreci terk ederek statusquoante’ye geri döner. Hem de bu sefer özür diletmiş bir ülke olarak. Bu nedenle ‘verilen’ bir şey yok ancak alınan çok net bir ‘özür’ var. Diğer tüm adımlar geri alınabilse de özrün geri alınabilmesi mümkün olmadığından, Türkiye her halükarda karlı çıkacaktır.

Nuh Yılmaz

http://haber.stargazete.com/acikgorus/direnen-kazanir/haber-742772

 

  • NETANYAHU HÜKÜMETİNİN UZUN UĞRAŞLAR SONRASINDA KURULMASININ ARDINDAN EKONOMİK-SİYASAL ENTEGRASYONU SAĞLAMAK AMACIYLA GERÇEKLEŞEN OBAAMA'NIN TEL AVİV ZİYARETİ ABD-İSRAİL İLİŞKİLERİNDE RESETLEME (YENİDEN BAŞLAMA) DÖNEMİNİ AÇMIŞ OLDU

Obama'nın Kasım 2012 seçimlerinden önce gittikçe zora sokan İsrail, seçim sonrasında bükemediği bileği öpercesine Netanyahu-Obama buluşmasında günah çıkardı. Gazze saldırısı, İran tehdidi, Filistin-İsrail barışı ve ekonomik-siyasi destek Tel Aviv'in öne çıkardığı konular arasında yer alıyordu. Gazze saldırısı sırasında başta demir kubbe olmak üzere çeşitli güvenlik sistemi deneyen Tel Aviv'in, bu güvenlik sistemini yeterli düzeyde görmemesi ve Washington yönetiminde istediği mali yardım biliniyordu. Netanyahu hükümetinin uzun uğraşlar sonrasında kurulmasının ardından ekonomik-siyasal entegrasyonu sağlamak amacıyla gerçekleşen Obaama'nın Tel Aviv ziyareti ABD-İsrail ilişkilerinde resetleme (yeniden başlama) dönemini açmış oldu. İçeri de güvenliği sebebiyle İran konusunu ilk sıralarda tutan İsrail'in, ABD'den aldığı yanılt 'diplomasi ve sert çıkışlardan' başka bir şey değil. Kendi içerisinde ekonomik resesyon yaşayan ABD, dünyanın farklı yerlerinde bulunan orduları çektiği gibi diplomasinin farklı metotlarını uygulamaya koyuluyor.

 Libya saldırısıyla içeride ağır eleştiriye maruz kalan Obama yönetimi, John Kerry döneminde daha çok diplomasi yolunu tercih ederek yumuşak gücünden daha da fazla yararlanmak istiyor. John Kerry gibi uzlaşmaya daha açık bir orkestra şefinden beklenen en büyük olay şüphesiz Filistin-İsrail barışı olacaktır. Kerry'nin bu tutumu eğer başarı sağlayabilirse Ortadoğu barışı için büyük bir engel kalkarken, Obama'nın liderlik imajını da pekiştirecektir. Filistin-İsrail barışı konusunda; İsrail tarafından uzlaşma, Filistin tarafından yerleşimleri ön şart koşmayın mesajları ABD'nin arabulucu rolünü Ortadoğu da gösteriyor. Türkiye-İsrail barışının kimsenin beklemediği bir ortamda gerçekleşmesine vesile olan Beyaz Saray yönetimi Camp David düzenin yıkıldığının farkında olduğu görülüyor. İsrail'in bölgede yalnızlaşmasını iyi tahlil eden ABD, yeni oksijen odalarının açılması adına barış diplomasisini iyi yürütüyor. Netanyahu hükümetinin bunları kabul görüşünün nedenleri ise, yeni kabilenin iç politikaya önem verişi ve sert isimlerin bu kabile de yer almayışı oldu. Lieberman gibi sert isimlerin olmayışı mevcut politikalarda rötuşları yapılarak stratejik ortaklıklar kurulması amaçlanıyor. Bunların en başında Türkiye gelirken, İran konusu ABD-İsrail ilişkisinde hala savaş sütunun da yer alıyor oluşudur.

Emrah Usta

http://www.usasabah.com/Guncel/2013/04/06/yeni-israil-kabinesi-ve-abd-ile-iliskiler

 

  • GEREKSİZ BİR İYİMSERLİKLE “İSRAİL’İ DİZE GETİRDİK,” “İŞTE YENİ TÜRKİYE’NİN GÜCÜ,” “KUZEY IRAK ÜZERİNDEN ORTADOĞU’YA KOŞUYORUZ” GİBİ ÇEVRESİNİ OKUYAMAYAN VE YALNIZCA TÜRKİYE’YE ODAKLANAN ANALİZLERDEN DE KURTULMAK GEREKİYOR

Tüm bunları bir kenara bırakıp “Amerikan oyunu,” “İsrail kurnazlığı” ve Türk çaresizliği varsayımlarına dayalı bir kolaycılık geliştirmek yerine tavrı ve iddiası olan iç tutarlılığı bulunan analizler ortaya koymak daha işe yarar bir tutumdur.  Diğer taraftan gereksiz bir iyimserlikle “İsrail’i dize getirdik,” “işte yeni Türkiye’nin gücü,” “Kuzey Irak üzerinden Ortadoğu’ya koşuyoruz” gibi çevresini okuyamayan ve yalnızca Türkiye’ye odaklanan analizlerden de kurtulmak gerekiyor. Özellikle bu tür uzmanların böylesi promosyonları hükümete bırakması gerekir.

Görünen o ki, Türkiye ve İsrail bu özür meselesini kapalı kapılar ardında uzun süredir müzakere etmiş. Her iki devlet de Ortadoğu’da meydana gelen dönüşümde tavrını netleştirmeye gayret ediyor. Özellikle ABD’nin bölgeden askeri varlığını çektiği günden bu yana var olan karmaşa durumu her devleti kendi tavrını on yıl öncesine oranla yeniden belirlemeye itmekte. İran’la olan ilişkiler, Suriye’deki son durum gibi göstergeler göz önüne alındığında sürecin bir şekilde Türkiye’yi İsrail’e doğru sürükleyeceğini, ABD’nin bölgede böyle bir eksen oluşturmak istediğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Bu çerçevede Türk dış politikasının yeni söyleminin ana damarının istikrar değil değişim olacağı düşünülebilir. Ama buna karşın Türkiye’nin maceracı ve saldırgan bir tutum ortaya koyması da beklenmemeli. Bölgedeki kutuplaşma eğilimi bütün bölge ülkelerini daha dikkatli adımlar atmaya mecbur kılacaktır.

Hasan Basri Yalçın

http://www.ide.org.tr/detay.asp?ac=haber&id=93

 

  • ÜÇÜNCÜ BİR TERCİH, Kİ BU ASLINDA HERKES İÇİN ORTA YOL SAYILACAK, ERDOĞAN’IN HAZIR ORALARA GİTMİŞKEN, ÖNCEDEN YAPTIĞI GİBİ İSRAİL’İN BEN GURİON HAVAALANI’NA İNİP GAZZE’Yİ DE RAMALLAH’I DA İSRAİL’İ DE ZİYARET ETMİŞ OLMASI

Yani Erdoğan Gazze’ye gitmek istiyor, gidecek. Bunu da nisan ortası ile Obama’yla Beyaz Saray’da buluşacağı 16 Mayıs arasında bir tarihte yapmayı tercih edebilir. Ancak hem takvim hem de mevcut koşullar bu durumu kolaylaştırıcı yönde değil.

Örneğin, Mavi Marmara kurbanlarının tazminat görüşmeleri bu hafta, 11-12 Nisan’da Türkiye’de başlıyor. (Bu arada bir ailenin tazminat parasını Hamas ve İslami Cihad’a bağışlayacağını söylemiş olmasının zaten çetrefil olan durumu biraz daha karıştırdığını da tahmin edersiniz.) Bu aşamadan sonra diplomatik ilişki düzeyinin yeniden yükseltilmesi ve karşılıklı büyükelçi atanması süreci başlayacak ki bunun da haziran sonuna dek tamamlanabileceği tahmin ediliyor. Bir de coğrafi sorunlar var. Filistin biliyorsunuz iki parça; Gazze’de Hamas, Ramallah’ta Fatah egemenliği var ve İsrail toprağından geçmeden birinden diğerine gidiş mümkün değil. Başbakan İsrail egemenliğiyle muhatap olmadan yalnızca Gazze’ye gitmek isterse, Mavi Marmara’nın izlediği denizyolunu bir kenara bırakırsak, geriye Mısır’a inip, Refah kapısından giriş yapması kalıyor.

Gazze’ye gitmişken onları kırmayıp bir de Ramallah’a gitmesi durumunda İsrail topraklarından geçmek zorunda. Üçüncü bir tercih, ki bu aslında herkes için orta yol sayılacak, Erdoğan’ın hazır oralara gitmişken, önceden yaptığı gibi İsrail’in Ben Gurion Havaalanı’na inip Gazze’yi de Ramallah’ı da İsrail’i de ziyaret etmiş olması. Bu aynı zamanda normalleşme sinyallerinin de Türkiye’nin Hamas’ı barış sürecine ikna etme niyetinin de en güçlü işareti olacak. İzlemekten hoşlananlar için çok ilginç bir diplomasi oyunu devam ediyor.

Murat Yetkin

http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=radikalyazar&articleid=1128326&yazar=murat-yetkin&categoryid=78

 

  • TÜRK HÜKÜMETİ TARAFINDAN BÜYÜK BİR COŞKU İLE SUNULAN ÖZÜR İSRAİL’DE BİR YENİLGİ PSİKOLOJİSİ YARATMAKTAN UZAKTIR

İsrail’in özrü Türkiye’de ve İsrail’de farklı şekillerde yansıtılmaktadır. Türk hükümeti tarafından büyük bir coşku ile sunulan özür İsrail’de bir yenilgi psikolojisi yaratmaktan uzaktır. Öte yandan, bu özür sonucu İsrail-Türkiye ilişkilerinde yaşanacak olan normalleşme de her iki hükümet tarafından farklı şekillerde araçsallaştırılacaktır. Öte yandan tüm bu siyaset oyunlarının arkasındaki tek somut gerçek Gazze’de yaşanan ciddi insani krizdir. Ancak, ne İsrail ne de Türkiye bu insani dramın Suriye konusundaki ya da diğer işbirliği alanlarının önüne geçmesine izin vermeyeceklerdir. Ne yazık ki, gerçek bir insani dram siyasetin ayak oyunlarına alet edilmekte ve insanların çektiği acılar üzerinden siyaset yapılmaktadır.

Sibel Kalmemdaroğlu

http://www.21yyte.org/arastirma/israil/2013/04/02/6926/israilin-turkiyeden-ozru-ne-anlama-geliyor

 

  • TÜRKİYE’NİN BÖLGEDEKİ DENGELERDE SÖZ SAHİBİ OLABİLMESİ İÇİN İSRAİL’LE YENİDEN İLİŞKİ KURMASI GEREKLİ BİR ADIMDIR

Aslında İsrail’le sıcak diplomatik ilişki Türkiye açısından da çok önemlidir.

Türkiye’nin bölgedeki dengelerde söz sahibi olabilmesi için İsrail’le yeniden ilişki kurması gerekli bir adımdır.

Bu adımın ticaret açısından önemi daha da büyüktür.

Turizm boyutu ayrıca değerlidir.

Evet özür geldi. Türkiye kabul etti...

Peki bundan sonra ne olacak?

Büyükelçiler atanacak mı?

Eski günlere dönülecek mi?

Fatih Çekirge

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22971569.asp

 

  • İSRAİL İÇİN BİR FİLİSTİN DEVLETİNİN KURULMASI VE NÜFUSUNUN İÇİNDEKİ ARAPLARIN EN AZINDAN BİR KISMININ BU FİLİSTİN DEVLETİNİN TOPRAKLARINDA KALMASI HAYAT MEMAT MESELESİDİR

Güçsüzlerden korkma dönemini yaşıyoruz artık. Güçsüzlerin, en azından bir kısmının hamisi olan Türkiye ile iyi geçinmek zamanıdır.

Diğer taraftan hiç değilse on yıldır İsrail’in farkına vardığı bir gerçek var: Ürdün Nehri’nin iki yakasındaki Filistinli sayısı Yahudi sayısını çoktan aşmış durumda. İsrail’in 1967 sınırları içindeki Filistinli sayısı şimdilik toplam İsrail nüfusunun beşte biri civarında. Ama hem ortalama İsraillilerden daha hızlı artıyor nüfusları, hem de Yahudi tarafında nüfusu artan dindar kesim de büyük oranda İsrail-Filistin çatışmasının tarafı değiller zaten. Zemin kaybediyor İsrail. Ülkeye yönelik göç, ülkeden kaçanların göçünü karşılayamaz duruma geldi şimdiden. Bu şartlar altında bir Filistin devletine Filistinlilerden çok İsrailliler ihtiyaç duymalılar. Bu sözleri eskiden Arafat söylerdi. Sonraları Ariel Şaron söylemeye başlamıştı. Biri öldü, öteki ölmeyi bekliyor. Ama gözlemleri doğruydu. İsrail için bir Filistin devletinin kurulması ve nüfusunun içindeki Arapların en azından bir kısmının bu Filistin devletinin topraklarında kalması hayat memat meselesidir. Elbette kurulacak bu Filistin devletinin İsrail’in varlığını tehdit etmemesi Türkiye ve Mısır gibi üçüncü ülkelerin garantörlüğünü gerektiriyor.

Dün, El-Halil şehrinde İsrail hapishanesindeyken kanserden ölen Ebu Hamdiye’nin cenaze töreni vardı. Bütün ülke alarma geçmişti. Meysera Ebu Hamdiye 63 yaşındaydı ve ömür boyu hapis cezasıyla cezalandırılmıştı. Yani her durumda İsrail hapishanesinde ölecekti. İsrail hapishanelerinde 4.500’ün üzerinde Filistinli yatıyor. Bunların bazıları Ebu Hamdiye gibi hapishanede ölecek, eğer bir an önce serbest bırakılmazlarsa. Hapishanede ölen her Filistinli, Filistin davasına bir ölçek meşruiyet, bir ölçek direnç kazandıracak. Mervan Barguti 54 yaşında. Cezasının tamamını çekerse hapishanede onlarca defa ölmesi gerekiyor. Ahmet Sa’adat 60 yaşında. Cezası kesinleşmediği halde yedi yıldır hapishanede. Daha böyle nice isimler var. Bunların serbest bırakılmasına Filistinlilerden çok İsrail’in ihtiyacı var. Ama elbette barış içinde bir arada yaşamayı garanti eden bir anlaşmayla yapacaklar bu salıvermeyi. Bu şartlarda Hamas’la konuşmayı başarmak zorunda İsrail. Bunu sağlayabilecek iki ülke var: Mısır ve Türkiye.

Artık hiçbir kararın bir açıklaması olmuyor. Elbette Türkiye ile dostane ilişkiler kendi başına değerli İsrail için. Ama bu saydıklarımız gibi daha başka sebepleri de vardı İsrail’in özür dilerken… İsrail’in acelesi vardı yani…

Kerim Balcı

http://www.zaman.com.tr/kerim-balci/israilin-acelesi-var_2074227.html

 

  • ÖZÜR, SADECE İSRAİL VE AMERİKA’DA DEĞİL, TÜRKİYE VE FİLİSTİN’DE DE HEM SİYASİ ÇEVRELERİ HEM DE İŞ ÇEVRELERİNİ RAHATLATTI. AMA BANA SORARSANIZ, OBAMA SÜRECE DAHİL OLMASAYDI İSRAİL’DEN ÖZÜR GELMEYECEKTİ

Geçen hafta, İsrail’in Mavi Marmara olayındaki hatalarından dolayı Türkiye’den özür dilemesinin hemen sonrasında İsrail’deydim. Türkiye bu özrü çoktan hak etmişti. Ancak özür Obama faktörünün devreye girmesiyle geldi. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başkan Obama’nın nezaretinde Başbakan Erdoğan’ı telefonla arayarak yazılı özür metnini okudu. Sesinde bir mutluluk ifadesi yoktu, ama en nihayetinde doğru olanı yaptı. Aslında özür metni üzerinde anlaşmaya varılalı bir yıldan fazla olmuştu. Ama Netanyahu ancak şimdi, İsrail seçimlerinden sonra pes edip özür dilemeye razı oldu. Özür, sadece İsrail ve Amerika’da değil, Türkiye ve Filistin’de de hem siyasi çevreleri hem de iş çevrelerini rahatlattı. Ama bana sorarsanız, Obama sürece dahil olmasaydı İsrail’den özür gelmeyecekti.

İsrail ve Türkiye arasındaki ticari ilişkiler siyasi krizden pek etkilenmemişti. Ancak İsrail’den Türkiye’ye gelen turist sayısı 500.000’den fazla iken 50.000’in altına düşmüştü.

Temel olarak süreçten en kötü etkilenen Antalya bölgesi oldu. Krizden önce, İsrailli turistler için Türkiye, Amerika’dan sonra en gözde ikinci turist destinasyonuydu. İsrailli turistler burada kendilerini güvende hissediyordu. Ama durum değişti. İsrail medyası, Türk Yahudileri arasında bile güvensizlik duygusunun yayıldığını söylüyordu. İsrail’in özrü ilişkileri düzeltmek adına atılmış ilk adım olsa da, hala yapılması gereken çok şey var. Bana sorarsanız, iki ülkenin insanları arasındaki ilişkiler açısından daha fazla adım atılması gerekiyor. Mesele sadece özür dilemek ve tazminat ödemekle bitmiyor.

Güven Sak

http://www.tepav.org.tr/tr/blog/s/3923

 

  • DEVLETİN YASALARI AÇIK AÇIK ÇİĞNENİYOR, REZALET BAŞLIYORDU

Mavi Marmara gemisi İstanbul’dan Antalya’ya ve oradan da Mısır’a gidecekti. İsrail ve Gazze yoktu. Gemi İstanbul’dan Antalya’ya 40 kişi ile ve büyük törenlerle yola çıktı. Gemide yardım malzemesi olarak neler olduğu bilinmiyordu. Zaten pek bir şey yoktu.Antalya limanında Mavi Marmara’yı büyük kalabalıklar karşıladı ve görkemli törenler düzenlendi. Kalabalık tekbir getiriyordu.

Liman belgelerine ve kaptan Mahmut Tural’ın imzalı belgelerine göre gemide kaptan dahil 29 mürettebat ve 42 yolcu vardı. Malzeme şöyle:

 “12 kilo margarin, 5 kilo sosis, 5 kilo sucuk, 6 kilo neskafe, bir koli hardal, ketçap ve mayonez, 500 kilo ekmek. 1.200 kilo et, 400 kilo şeker, 100 kilo pirinç.”

Resmi liman belgesinde ayrıca şu ifade yer alıyordu:

 “Geminin İstanbul limanından Türkiye/ Antalya limanına gitmesine izin verilmiştir.”

Resmi izin Mısır’a, ama geminin rotası önce Antalya, sonra İsrail’e!

Mavi Marmara Antalya limanında birkaç gün bekletildi…

Geminin yanında her gün şeriatçılar tarafından dualar edildi, kurbanlar kesildi… Ve ne olduysa Antalya’da oldu. Yolcu sayısı birdenbire 546’ya ulaştı. Demek ki birkaç gün içerisinde gemiye yaklaşık 500 kişi binmişti! Kimdi onlar?

Hiçbirinin pasaportu yoktu, İsrail vizesi yoktu.

Gümrük işleminden geçmediler.

Devletin yasaları açık açık çiğneniyor, rezalet başlıyordu.

Emin Çölaşan

http://sozcu.com.tr/2013/yazarlar/emin-colasan/olenlerin-sorumlusu-tayyiptir.html

 

  • İMPARATORLUKTA MÜSLÜMAN TEBAA İÇİN GEÇERLİ OLAN “MİLLET-İ HÂKİME” KAVRAMI YİNE AYNI EKSENDE, FAKAT BU DEFA “TÜRK” SIFATI ALTINDA BELİRLENDİ

KARAMANLILAR örneğini kasten verdim. Zira görünürdeki seküler söyleme rağmen 1923 Cumhuriyeti esas rota olarak daima ve daima İslami aidiyet güzergâhını izledi.

Başka bir deyişle, İmparatorlukta Müslüman tebaa için geçerli olan “millet-i hâkime” kavramı yine aynı eksende, fakat bu defa “Türk” sıfatı altında belirlendi.

Nitekim Ermenileri, Yahudileri, Rumları, vs. hedef alan 1934 Trakya pogromu; 1942 Varlık Vergisi; 1955 6-7 Eylül talanı; 1964 gizli kararnamesi falan, bütün bunlarla baştan beri gerçekleştirilmek istenen şey Türkiye’yi gayrımüslimlerden arındırmak oldu.

Zaten alnı secde görmemiş şimdiki ulusalcılar da misyoner “avı”na çıkmıyorlar mı?

Her hâlükârda, sözkonusu baskı ve yıldırma politikaları tamamen başarıya ulaştı.

Şu an ülkemizde mevcut o gayrımüslimlerin oranı, Lozan’dan ve Mübadeleden sonra dahi kalmış olan sayıyla kıyaslanmayacak ölçüde azdır. Devede kulak bile değildir.

Evet evet, Türkiye’nin “Türkleştirilmesi” her şeyden önce “laik tarzda” (!) bir Müslümanlaştırmaya tekabül etti ki, günahı tabii ki o Müslümanların değil “laiklerindir” (!).

Hadi Uluengin

http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=14807

 

  • AKP İSRAİL’DEN ASLA AYRILAMAZ. ÇÜNKÜ TÜRKİYE ASLA İSRAİL’DEN ASLA VAZGEÇMEZ…

AKP İsrail’den asla ayrılamaz. Çünkü TÜRKİYE asla İsrail’den asla vazgeçmez.. 

Tarihin derinliklerini okuduğunuzda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunda. Jön Türkler döneminden tutun Meşrutiyete kadar olan ki dönemden taa Kurtuluş savaşımıza kadar Musevi vatandaşlarımızın bu ülkeyi kurmalarındaki emekleri ve çabalarını kimse yadsıyamaz.

Yüz yıla yakın devlet geleneği olan ülkemizin oluşumunda kuruluşunda da çalışan emek veren Yahudi vatandaşlarımızın ekledikleri tuğlaları kimse inkar edemez. 

Türk Milleti ve toplum yapısı olarak Museviler, Araplardan bize daha yakındır. 

Araplarla tek bağımız dinsel birliğimizdir. Ki onda da mezhep farklılıkları rol oynar.

Cumhurbaşkanlığı forsunun da üzerinde yer alan tarihteki 

16 Türk İmparatorluklarından biri olan HAZAR İMAPARATORLUĞU   Museviydi… bunu da kimse inkar edemez.

Yasemin Güç

http://www.ekspresgazete.com/?/yazi/oku/9021

 

  • "SİZDE NASIL MEZARLARA ÇİÇEK BIRAKILIYORSA, BİZDE DE TAŞ BIRAKILIR"

Tire Ticaret Odası'nın kuruluşunda Yahudiler öncü olmuş. İzmir Ticaret Odası'ndan bir yıl sonra, Tire Ticaret ve Sanayi Odası Meclisi adıyla 1885'lerde kurulmuş. Daha sonra 1926'da İzmir Ticaret ve Sanayi Odası olmuş. Bir çok Yahudi vatandaşımızın İzmir'e Tire'den gittiği söyleniyor. Yahudiler Tire tarihinde ciddi manada yer etmiş. Bu bağlamda size enteresan bir hikaye anlatayım. Tire'de bizim çocukluğumuzda Yahudi Mezarlığı vardı. Zamanın belediye başkanlarından biri Yahudi Mezarlığı'nı derleyip toparlayıp Tire'nin köyüne taşımış. Behçet Uz Çocuk Hastanesi'nde görevli doktor Davi Habif diye bir beyefendi var. Kendisi Tire'ye geldi ve o dönemde belediye başkanı tarafından köye götürülen mezarların taşlarını bulduk. Organize Sanayi içinde Yahudi Mezarlığı kuruldu. İşin enteresan tarafını anlatayım. Bir gün Davi Bey tekrar Tire'ye geldi. Misafirim oldu. Birlikte mezarlığa gittik. Organize Sanayi'de korunaklı bir mezar. Lahitlerin üzerinde muhtelif büyüklükte taşlar vardı. Davi Bey ile birlikte geziyoruz. İçime sinmiyor ve kendi kendime "Kim bıraktı bu taşları lahitlerin üzerine" diye söyleniyorum. Bir yandan da lahitlerin üzerindeki taşları atıyorum. Aklım sıra temizlik yapıyorum. Davi Bey "Ne yapıyorsunuz!" dedi. Ben de "Özür dilerim. Birisi gelmiş sizin mezarlarınızı kirletmiş" dedim. Davi Bey de, "Sizde nasıl mezarlara çiçek bırakılıyorsa, bizde de taş bırakılır" dedi. Böyle bir hikayem var. Kültürü tanımamak da bizim ayıbımız.

Hüseyin Çapkınoğlu

http://www.sabah.com.tr/Egeli/2013/04/01/ihracatta-bir-milyar-dolar-barajini-asariz

 

  • ABD, YENİ DÖNEMDE MISIR’LA ARZULADIĞI PÜRÜZSÜZ ORTAKLIK ZEMİNİNİ HENÜZ BULAMADIĞINDAN TÜRKİYE’Yİ BİR ADIM ÖNE ÇIKARMAK İSTİYOR

ABD ile stratejik ortaklığın belirlediği ‘fabrika ayarlarına’ dönüşte Suriye’nin belirleyici rolü oldu. Aslında Suriye iki ülkenin henüz ayar tutturamadığı bir sorun. Malum Suriye ve İsrail dışında ilişkilerin uyumlu gittiği çok sayıda alan var. ABD’nin de tercihlerini yansıtan Balkanlar gündemini Türkiye şimdiye kadar başarıyla götürdü. Yakın geçmişte birbirinin gırtlağına binmiş Sırp, Boşnak, Hırvat ve Arnavutlarla Türkiye’nin geliştirdiği eşit ilişkiler, bölünme senaryolarıyla şekillenmiş yeni statükonun yerleşmesine katkıda bulundu. Hakeza AfPak stratejisinin ilerlemesinde de Türkiye’nin Pakistan ve Afganistan arasındaki arabuluculuğu kayda değer. Ne var ki Arap isyanlarıyla gelen hengâme, ABD’yi müttefikleri arasında daha fazla eşgüdüm sağlamaya mecbur ediyor. Bu ihtiyaç Obama’nın gönülsüzce yeniden diriltmeyi umduğu Ortadoğu barış sürecinde de kendini hissettiriyor. ABD, yeni dönemde Mısır’la arzuladığı pürüzsüz ortaklık zeminini henüz bulamadığından Türkiye’yi bir adım öne çıkarmak istiyor. Dışişleri Bakanı John Kerry’nin dünkü İstanbul temaslarında İsrail ve Filistin arasında Türkiye’nin arabuluculuğunu isteyeceği belirtiliyordu. Gerçi bu haberlerle biraz da Türkiye’nin rolü parlatılıyor. Nitekim İsrail Stratejik İlişkiler Bakanı Yuval Steinitz, Türkiye’nin arabuluculuğunu istemediklerini açıklarken “Filistinlilerle doğrudan görüşmenin yerini hiçbir şey alamaz” vurgusu yaptı. Süreçte Türkiye’nin rolü muhatap alınmayan Hamas gibi örgütler söz konusu olduğunda daha elzem olabilir. İsrail’le doğrudan görüşme tecrübesi olan El Fetih’in de Türkiye’yi istemediği biliniyor. Bu yüzden arabuculuktan ziyade kolaylaştırıcı bir role taraflar daha sıcak bakabilir.

Fehim Taştekin

http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=radikalyazar&articleid=1128524&yazar=fehim-tastekin&categoryid=81

 

  • İSRAİL’İN ÖZRÜNDEN HEMEN SONRA, BAŞBAKAN ERDOĞAN’IN BEYAZ SARAY GEZİSİNDEN İSE HEMEN ÖNCE GERÇEKLEŞEN BU SÜRPRİZ ZİYARET, BİR ANLAMDA ORTADOĞU’NUN SİYASİ HARİTASINI MAVİ MARMARA VAKASI VE 2009’DA İSRAİL’İN GAZZE’YE YÖNELİK DÖKME KURŞUN OPERASYONU ÖNCESİNE GERİ DÖNDÜRMEYİ PLANLIYOR

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin bir ayda ikinci Türkiye gezisi, 4 yıl aradan sonra Ankara’yı yeniden Ortadoğu barış masasına oturtmayı planlıyor. 

Dünkü görüşmelerde de Kerry’nin Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile randevularında, Suriye gibi konuların yanında ağırlıklı olarak Türk-İsrail ilişkilerinin bir an önce normalleşmesi ve Türkiye’nin barış sürecine olası katkıları gündeme geldi. Üst düzey bir yetkili ”Bu gezi, Ortadoğu barış sürecinde siz de olun, davetiydi. Türkiye’nin bu süreçte varlığı, sadece Hamas’ın ikna edilmesinin ötesinde, sürecin meşruiyeti ve Arap dünyasında kabulü açısından önemli”  dedi. 

İsrail’in özründen hemen sonra, Başbakan Erdoğan’ın Beyaz Saray gezisinden ise hemen önce gerçekleşen bu sürpriz ziyaret, bir anlamda Ortadoğu’nun siyasi haritasını Mavi Marmara vakası ve 2009’da İsrail’in Gazze’ye yönelik Dökme Kurşun Operasyonu öncesine geri döndürmeyi planlıyor. 

Birinci döneminde İsrail-Filistin barışı konusunda herhangi bir adım atmayan Obama yönetimi, Kerry’nin bakanlığıyla başlayan ikinci döneminde bu cephede adım atmak için kolları sıvamış durumda. 

Ancak nasıl? 4 yıldır ‘derin dondurucuda’  olan barış sürecinin bugünkü görüntüsü, masada bir sandalyesi olmasına karşın ‘siyaseten zayıf’  bir Mahmud Abbas ve masanın dışında olmasına karşın ‘güçlü bir Hamas ’tan oluşuyor. Ankara, uzun zamandır Hamas’ın da Ortadoğu müzakere masasında olması gerektiğini söylüyor; ABD ve İsrail ise bu partinin ‘terör listesinde’ olduğunu ve öncelikle şiddeti kınaması ve İsrail’in varlığını kabul etmesini istiyor. 

Aslı Aydıntaşbaş

http://siyaset.milliyet.com.tr/ortadogu-da-baris-icin-turkiye-ye-davet/siyaset/siyasetyazardetay/08.04.2013/1690586/default.htm

 

 

  • İSRAİL’İN DOĞALGAZI DÜNYA PAZARLARINA ULAŞTIRMASI AÇISINDAN TÜRKİYE ROTASININ ÖNEM KAZANDIĞI YORUMLARI ŞİMDİDEN ÖNE ÇIKIYOR

En önemli gelişmesi, İsrail’in Doğu Akdeniz’deki Tamar deniz platformundan Aşdod limanındaki istasyona doğazgaz akışına başlamasıydı. İsrail ‘enerji yoksulu’ bir ülke ve Doğu Akdeniz bu ülke için yeni fırsatlar yaratıyor. Nitekim İsrail Enerji Bakanı Silvan Şalom, yeni doğalgaz kaynaklarının çıkarılmasını, ‘İsrail’in enerji özgürlük ve bağımsızlık günü’ diye niteledi.

2009’da keşfedilen Tamar yatakları İsrail kıyılarına 90 kilometre uzaklıkta ve 10 trilyon metreküp doğalgaz bulunduğu hesap ediliyor. Yani Tamar, İsrail’in ihtiyacını onyıllarca karşılayacak nitelikte. Üstelik Kıbrıs Rum Kesimi ve Lübnan ile ‘paylaşılan’ Levant ve Leviathan gibi yataklar da eklendiğinde bu ülkeler kısa sürede ‘ihracatçı’ konumuna gelebilir. Zira Amerikan Jeolojik Araştırmalar Merkezi’ne göre, kaynaklar hesaplananın çok üstünde. 2010 itibariyle 130 trilyon metreküplük çıkarılabilir doğalgaz bulunduğu söyleniyor. CIA Factbook’una göre İsrail dünyanın kanıtlanmış doğalgaz rezervleri arasında 46. sıraya girdi.

 Bu gelişmeler dünya enerji piyasasında yeni bir aktörün girişi. Tamar’la ilgili şimdiden önemli anlaşmalar yapıldı. Teksas merkezli Noble Eneji Tamar’ın yüzde 36’sını elinde tutuyor. İsramco Negev yüzde 28.7’sini, Delek Grubu yüzde 15.6’sını. Dor Gas da yüzde 4’ünü...

Türkiye açısından bu gelişme İsrail ile yeni bir enerji işbirliği anlamına gelebilir. İsrail’in doğalgazı dünya pazarlarına ulaştırması açısından Türkiye rotasının önem kazandığı yorumları şimdiden öne çıkıyor. Bu durum da bölgesel siyasi denklemi etkileme potansiyeline sahip. Türkiye açısından olası ilk sonuç da Rusya ve İran doğalgazına ihtiyacın azalacak olması.

Ceyda Karan

http://t24.com.tr/yazi/israil-dogalgaz-kartini-cikardi/6469

 

  • İLGİNÇ OLAN DAVUTOĞLU İLE KERRY’NİN GÖRÜŞTÜĞÜ SAATLERDE, HEM İSRAİL’DEN HEM DE FİLİSTİN YÖNETİMİ’NDEN (MAHMUT ABBAS) “TÜRKİYE’NİN ARABULUCULUĞUNU İSTEMİYORUZ” AÇIKLAMASININ GELMESİYDİ

Kerry, İstanbul’dan İsrail’e geçtiği için, yeniden inşa edilmekte olan Türkiye-İsrail ilişkilerine yeni bir ivme vermeyi konuştukları da apaçık. Zaten, bunu dün basın toplantısında Kerry de gizlemedi.

İlginç olan Davutoğlu ile Kerry’nin görüştüğü saatlerde, hem İsrail’den hem de Filistin Yönetimi’nden (Mahmut Abbas) “Türkiye’nin arabuluculuğunu istemiyoruz” açıklamasının gelmesiydi. Türkiye’ye gelmeden önce, Kerry’nin Davutoğlu’nu bu konuda öneride bulunacağı spekülasyonları yapılmıştı.

İsrail ile Filistin Yönetimi, Kerry, İsrail’e yola çıkmadan önce, İstanbul’dayken “İstemiyoruz” demiş olular. İsrailli bakan Yuval Steinitz, İsrail ile Filistinliler arasında “doğrudan görüşmelerin yerini hiçbir şeyin alamayacağını” söyleyerek, Türkiye’nin bir arabuluculuk rolünü reddederken, Filistinli bakan Riyad Malki, İsrail üzerinde Kuartet’in (ABD, Rusya, BM, AB’den oluşan Dörtlü) daha fazla etkisi olacağını, “Ortadoğu Dörtlüsü”nün arabuluculuğunu tercih edeceklerini bildirdi.

Bu “sinyal”, Türkiye’nin İsrail ile Filistin arasında oynayabileceği rolü sınırlarken, Türkiye-İsrail ilişkilerinin ABD’nin “orkestra şefliği” ya da “uzaktan kumandası”nda, esas olarak, Suriye ve İran (ve Hizbullah gibi, bu ikisinin uzantıları) üzerinde etkili olmasının öngörüldüğünü ifade ediyor.

Cengiz Çandar

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/22991856.asp

 

  • İSRAİL'DEN İRAN'A SALDIRMAMA GÜVENCESİ ALDI, KARŞILIĞINDA EN AZ BİR DÖRT YIL DAHA AMERİKA'NIN İSRAİL'İN ÇÖZÜMÜ ENGELLEYEN POLİTİKALARINA GÖZ YUMACAĞININ İŞARETİNİ VERDİ

Obama ilk döneminde kendisinden önceki Amerikan başkanlarının aksine Filistin tarafına yakın bir söylem geliştirdi. Müzakerelerin başlaması için yerleşke inşasının durmasını, bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını ve İsrail'in 1967 sınırlarına çekilmesini savundu. 2010 yılında Obama'nın inisiyatifiyle başlayan müzakereler, İsrail tarafının Batı Şeria'daki yerleşke inşasını durdurmayı reddetmesiyle sona erdi.

 Obama, geçen ay İsrail'e yaptığı ziyarette müzakerelerin başlaması için yerleşke inşasının durması şartını da kaldırarak 180 derecelik bir dönüş yaptı. Hem Netanyahu'nun Washington ziyaretinin hem de Obama'nın İsrail ziyaretinin ana gündemi İsrail-Filistin meselesi değil İran'dı. Böylece Obama ile Amerika'nın İsrail siyasetinde açılan parantez kapanmış oldu. Bir kez daha Amerika İsrail-Filistin barışını daha öncelikli bölgesel çıkarlarına kurban etti. İsrail'den İran'a saldırmama güvencesi aldı, karşılığında en az bir dört yıl daha Amerika'nın İsrail'in çözümü engelleyen politikalarına göz yumacağının işaretini verdi.

İşte bu yüzden kimse Kerry'nin bir ay içinde İsrail'e yaptığı üçüncü ziyaretten devrim beklemesin. Her Amerikan Dış İşleri Bakanı gibi Kerry de meseleyi çözeceği inancıyla başladı göreve. Fakat aynı politikayı güdüp farklı sonuçlar beklemek, hızla kapanmakta olan iki devletli çözüm penceresinde daha da zaman kaybetmekten başka ne işe yarar ki?

Gönül Tol

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/obamanin-israilfilistinde-statukoya-donusu/haber-184693

 

  • YANİ BİR BAKIMA AMAÇ BİR AN EVVEL TÜRKİYE VE İSRAİL ARASINDA DİPLOMATİK İLİŞKİLERİN EN ÜST SEVİYEDE TEKRAR KURULMASI İÇİN "TAM SAHA PRES YAPMAK"

Peki Kerry niye Türkiye'ye ikinci kez geldi ve Obama yönetimi Ortadoğu'da ne yapmaya çalışıyor? Bu iki soru aslında birbirine yakından bağlı. Kerry'nin ziyareti Washington'un gözünde Türkiye'nin Ortadoğu'daki bütün sorunlarla ilgilenen ve bu sorunların çözümüne yardımcı olacak bir müttefik olduğunun kanıtı.

Mesele ister İsrail- Filistin barış süreci, ister Irak, Suriye veya İran olsun, Ankara ve Washington arasında bir koordinasyon olmadan bu konularda fazla zemin almak mümkün olmuyor.

Zaten tam da bu nedenle Obama yönetimi için Türkiye ve İsrail barışması son derece önem taşıyordu. İsrail ile kavgalı bir Türkiye'nin bölgede manevra alanı azalmakla kalmıyordu. Ortadoğu'daki barış sürecini daha da zorlaştıran bu anormallik aynı zamanda bölgede ABD'nin stratejik çıkarlarına da zarar veriyordu. Şimdi bu ikinci ziyaretle Kerry'nin en önemli amaçlarından biri, Obama sayesinde Netanyahu'nun özür dilemesi sonrasında, iki ülke arasında normalleşme için yakalanan ivmenin kaybedilmemesi.

Yani bir bakıma amaç bir an evvel Türkiye ve İsrail arasında diplomatik ilişkilerin en üst seviyede tekrar kurulması için "tam saha pres yapmak."

Unutmamak gerekiyor ki ancak ve ancak bu normalleşme sağlandıktan sonra Türkiye tekrar Filistin meselesinde etkili bir aktör haline gelecektir. Zira etkili bir aktör olmak için hem İsrail hem de Filistin tarafıyla diyalog kurabilmek gerekiyor. Mısır'da görevde olan Mursi yönetimi son Gazze krizinde hem İsrail hem de Hamas'la diyalogu sayesinde başarılı bir arabuluculuk rolü oynadı. Eğer Ankara Filistin meselesinde tekrar devreye girmek istiyorsa aynı yolu izlemek zorunda.

Ömer Taşpınar

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/taspinar/2013/04/08/kerry-ziyareti-ve-ortadogu-gundemi

 

  • Netten okumalar
  • İSRAİL: KİTAP/KÜLTÜR HIRSIZI MI YOKSA EMANETÇİSİ Mİ? – NUH ARSLANTAŞ

http://www.nuharslantas.com/Yz-8-Israil-Kitap-Kultur-Hirsizi-mi-Yoksa-Emanetcisi-mi-tr.html

 

  • DÜNYA YAHUDİ NÜFUSU

http://www.nuharslantas.com/Yz-6-Dunya-Yahudi-Nufusu-tr.html

 

  • BİR HAFIZA MEKANI: NEUENGAMME – ORHAN MİROĞLU

Hamburg’a 60 kilometre kadar mesafede bir toplama kampı var. Bir kaç yıl önce ziyaret etmiştim. Benim gördüğüm ilk toplama kampıydı. Kamp savaş sonrasında bir hafıza müzesine dönüştürülmüştü. Uçsuz bucaksız bir alana yayılan kampın bütün binalarında ürkütücü bir sessizlik hakimdi.

Neuengamme’ye Avrupa’nın dört bir yanından getirilen Yahudiler, burada kısa bir süre tutuluyor, ölen ölüyor, sağ kalanlar ise,  Doğu Avrupa’daki kamplara yollanıyordu. Güneşli güzel bir gündü. İki genç sevgili sırtlarını güneşe dönmüş, ellerini birbirine kenetlemiş bir halde öylece uzanmış, kampın bir zamanlar atölye olarak kullanılan bölümünün üstündeki terasta, güneşin tadını çıkarmaya çalışıyorlardı. Bir hafıza müzesinde olabilecek her düzenleme, burada da hakkıyla yerine getirilmiş görünüyordu. Kampa getirilen insanlara ve özellikle de çocuklara uygulanan tıbbi deneyler, kampta görev yapan Nazilerin açık kimliği ve savaş sonrasındaki akibetlerini gösteren belgeler, bilgiler, kalın kaplı dosyalarda ziyaretçilerin istifadesine sunulmuştu. Bir başka bölümde benzer bir arşivleme çalışması da, kurbanlar için yapılmıştı. Sağ kalanların tanıklıklarının yer aldığı bilgisayar ve slayt kayıtlarının her biri, ölümle sonuçlanmış bir hikayeyi anlatıyordu. Şiddetin ve zulmün sıradanlaştığı ve günlük yaşamın alışkanlığına dönüştüğü bir dehşet ortamı..

http://haber.stargazete.com/yazar/bir-hafiza-mekani-neuengamme/haber-742829

 

  • CHABAD HOUSE, BİR DAHA MI? ASLA!!

http://erihu.blogspot.com/2013/04/chabad-house-bir-daha-mi-asla.html?spref=fb

 

  • EİNSTEİN: EYVAH, OLACAĞI BUYDU!- MUHAMMET MERTEK

http://zaman-online.de/21483/einstein-eyvah-olacagi-buydu

 

  • YAHUDİ EDEBİYATINDAN BİR YAZAR ADI SÖYLEYEBİLİR MİYİZ?

http://www.bianet.org/biamag/diger/145621-yahudi-edebiyatindan-bir-yazar-adi-soyleyebilir-miyiz

 

  • İSRAİL-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNDE NORMALLEŞME: AVRUPA BİRLİĞİ- ABD ETKİSİ – SEDAT DEMİRTAŞ

http://www.tuicakademi.org/index.php/kategoriler/ortadogu/4012-israil-turkiye-iliskilerinde-normallesme-avrupa-birligi-abd-etkisi

 

  • İSTANBUL'UN EN GİZLİ MÜZESİ

http://www.sabah.com.tr/Turizm/2013/04/03/istanbulun-en-gizli-muzesi

 

  • MAVİ MARMARA’YA ÇAMUR ATAN HAMANEY REJİMİNİN KARIN AĞRISI – HAKAN ALBAYRAK

http://haber.stargazete.com/yazar/mavi-marmaraya-camur-atan-hamaney-rejiminin-karin-agrisi/yazi-741689

 

  • İSRAİL GAZA GELDİ! – YAVUZ SEMERCİ

http://www.haberturk.com/yazarlar/yavuz-semerci/832577-israil-gaza-geldi

 

  • İSRAİL'LE BARIŞ TÜRKİYE'NİN ENERJİ ELİNİ GÜÇLENDİRİR – MURAT YETKİN

http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=radikalyazar&articleid=1127677&categoryid=78

 

  • İSRAİL NE ZAMAN ÖZÜR DİLEYECEĞİNİ BİLİR! – MESUT ÇEVİKALP

http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-35202-israil-ne-zaman-ozur-dileyecegini-bilir.html

 

  • KIRKLARELİ SİNAGOGU; "HOŞÇAKAL DOĞDUĞUM ŞEHİR"

http://www.trakyagezi.com/dosya/79-tarih/949-kirklareli-sinagogu-qhoscakal-dogdugum-sehir-q.html

 

  • KIBRIS’IN GAZI, İSRAİL VE ÖTESİ – FİKRET ERTAN

http://www.zaman.com.tr/fikret-ertan/kibrisin-gazi-israil-ve-otesi_2075236.html