Bilim ve sanat yan yana: Doç. Dr. Erhun Şerbetçi

Aslında Kulak Burun Boğaz uzmanı olan Doç. Dr. Şerbetçi, 2000 yılından bu yana sanatsal alanda çalışmalarını sürdürüyor. Tarih merakı onu fotoğraf ve desen çalışmalarına yöneltmiş. Tarihi mekânların dokusunda sergiler yapmayı tercih eden Şerbetçi’nin ‘Sarnıçtaki Hayalet’ isimli yeni sergisi 28 Şubat- 15 Mart 2013 tarihleri arasında Schneidertempel Sanat Merkezi’nde sergilenecek. Kendisiyle tıp ve sanat üzerine bir söyleşi yaptık

Cella BENCUYA BONOFİYEL Toplum
20 Şubat 2013 Çarşamba

Birden fazla işle uğraşıyorsunuz. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Kulak burun boğaz uzmanıyım. 30 yıllık doktorum. Şu an serbest çalışıyorum. Bunu tercih etmemin sebebi bağımsız kalabilmek. Tıp mesleği de sanat da ne kadar bağımsız kalabilirseniz o kadar verimli olabileceğiniz alanlardır. Tıp; vicdanınızla baş başa kalmanızı, sanat da özgür düşüncenizle baş başa kalmanızı gerektiriyor. 1982 yılında Tıp Fakültesinden mezun olmuştum. 2000 yılından beridir de sanatsal çalışmalarımı yoğunlaştırdım. Tıp öğrencisiyken kadavra çalışmalarımı resimleyerek yapardım. Tıbbi kongrelere gittiğimde mutlaka gittiğim şehrin müzelerini galerilerini mutlaka gezerim. Sanatı anlama çabam yıllardır sürüyor. İki karpuzu bir arada yürütmeye çalışıyorum.

Sanat çalışmalarınızı biraz anlatır mısınız?

2000 yılına kadar sanat hayatım daha sessiz sedasız ilerliyordu. Karma sergilere katılıyordum. 2005 yılında ilk kez kendi sergimi açtım. ‘Sarnıç’ sergisi aslında bir sarnıç zemininden kaynaklanan dört bölümlük bir sergi çalışması olacak. Bu sergi ikinci bölümü olacak. Yaptığım çalışmaların tümünü kayıt altına alıyorum. Dört sergi tamamlandığında kitabı da çıkacak. Bu benim beşinci sergim olacak.

Özellikle sinüzit hastalarını çok ilgilendiren yeni bir yöntem uyguluyorsunuz. Üç Boyutlu Navigasyon sisteminden bahseder misiniz?

Doğrusu ben tıp meslek hayatımda çağımızın değişen koşulları karşısında, kendi alanımda yenileşen tıbbi teknikleri ülkemizde ilk kullananlardan birisiyim. Endoskopik sinüs cerrahisi dediğimiz yeni tip sinüzit ameliyatlarını İstanbul’da ilk kez uygulayan doktorum. Tükürük bezlerinin endoskopik cerrahi ile tedavisini ilk kez ben yaptım. Endoskopik cerrahi alanında hala öncülerden birisiyim.

Burun işlevlerinin değerlendirildiği testleri ilk yapanlardan birisiyim.

Hem tıp alanında öncü olabilmeyi hem de sanat alanında başarılı olmayı nasıl başarıyorsunuz?

Ben hep yoğun çalışmış bir uzmanım. Kendime özel zaman çok zor ayırabildim. Hem sanat hem de tıpla uğraşabilmek için zamanımı çok iyi kullanmaya çalışırım. Trafikte geçen zamana çok acırım. Sıradan işlerle geçirdiğim zamana çok acırım. Sanat çalışmalarım önce resimle başladı şimdi fotoğrafla devam ediyorum. Düz fotoğrafı çok fazla kullanmam. Ben fotoğrafı sadece çekmiyorum, çektiğim fotoğrafı kullanıyorum. Dijital kameralarla çektiğim karelerin üzerinde oynuyorum. Her yapıtın kendi içerisinde gizli bir mesajı olduğunu düşünüyorum. Çağdaş sanattaki kavrama biraz farklı. Geleneksel yöntemleri çağdaş anlamda kullanabilmek, bugün pek çok çağdaş sanatçının sorunsalıdır. Çağdaş bir iş yaparken, geleneksel araçlardan kopmak çoğu kez mümkün olamayabiliyor. Yeni medyayı kullanan çağdaş sanatçılar bile zaman zaman geleneksel araçları kullanıyorlar. Benim de fotoğrafı kullanma yaklaşımım bu.

Tıp doktoru olarak da öncülüğünü yaptığım cerrahi tekniklerde, daima yeni teknolojiler var. Örneğin video endoskopik cerrahiler, yol gösterici cerrahi teknolojiler, robota benzer araçların kullanımı, bunların hepsi birbirinden etkilenen nosyonları gerektiriyor. Tıpta aldığım şeyi sanatta kullanabiliyorum. Sanatta edindiğim farkındalığı tıpta kullanabiliyorum. Tıp ve sanat benim için iki okyanus, birbirini besliyorlar.  Bana göre bilim ve sanat dışında bu kadar haz verebilecek başka alan yok.

Tuval üzerine akrilik ile çalıştığınız bir resim serginiz olmuş. Bir sarnıçta yaptığınız bu sergiyi anlatır mısınız? 

Pek az kişinin bildiği bir sarnıç var Sultanahmet’te. Nakilbend Sarnıcı, bir halı mağazasının altındadır. Orası bir galeri olarak kullanılıyor. Ancak, çok nemli bir ortam olduğu için tuvalleri bozabiliyor. Ama ben bunu kasıtlı olarak istedim. Akrilik su bazlı bir boya ve nem görünce boya çözülüyor. Sergilenen tuvaller sergilendiği süre içerisinde değişti. 1500 yıllık bir sarnıçta zaman, benim yaptığım eserleri doğrudan etkiledi. Benim elimden değil de zamanın etkisi ile değiştiler. Mekân da çok etkileyiciydi.

Sergilerinizi yapmak için seçtiğiniz mekânlar da hep çok özel yerler oluyor. Bu bir tesadüf mü yoksa onları da özel inceleyip mi seçiyorsunuz?

Ben bir İstanbul uzmanı olmaya çalışıyorum. Çok zor bir şey ama çok büyük bir haz veriyor. Genellikle kurumsal mekânlarda sergi açmaya çalışıyorum. Scheneidertempel da öyle bir yer. Bundan önceki sergimi İstiklal Caddesi’ndeki Beyoğlu Şehir Galerisinde açmıştım. Orada fotoğrafın düz halini kullanmıştım. Amacım görünür algıya hitap etmekti ve mümkün olduğunca çok sayıda kişiye ulaştırabilmekti. Günde on binlerce insanın geçtiği İstiklal Caddesi benim için iyi bir seçenekti. Schneidertempel’daki sergi daha çok bir psikanalitik çalışma olacak. Gözden uzak bir parça, korunaklı bir yer, bilinçaltımız gibi. O mekânı görür görmez çok uygun bulmuştum.

Serginin konsepti ne olacak? Ne tür eserler bekleyecek bizi yeni serginizde?

Aslında çok detay vermek istemiyorum. Anlattıkça büyüsü kaçıyor. Kabaca, geleneksel sanatlara öykünmek, sanatçı olma çabasının psikanalizi üzerine yapılmış işler var orada. Hem fotoğraflar hem desenler var, yani bütünsel bir yapıt söz konusu. Neden sanatla uğraşıyorum sorusuna kendi kendime verdiğim yanıtları orada görsel hale getirmeye çalıştım.

Fotoğraf temalarınızı seçerken özellikle etkilendiğiniz bir konu var mı?

Ana temam tarih, kalıntılar, arkeoloji ve ülkelerin bilinçaltı. İstanbul tüm sanatçıların ortak kaynağıdır. Mesleki anlamda da psikanaliz okumalarından beslenirim. Görsel etkilenmelerden çok okuyarak etkilenirim. Yaptığım işle ilgili kuramları okurum.

Bütün bunlara nasıl yetişiyorsunuz? Aileniz, tıp çalışmalarınız, sanat çalışmalarınız birbirini engellemeden nasıl ilerliyor?

Kış aylarında tıp mesleğim ağır basar, yaz aylarında sanatsal işlerim ağır basar. Zamanımı hiç boş geçirmem. Sanat çalışmalarımı hemen yarına yetiştirme gibi bir kaygım yoktur. Önümüzdeki beş yılın işlerini karşılayacak kadar kuramsal anlamda sanatsal projelerimi tamamlamış durumdayım. Tıp alanında da önümüzdeki birkaç ayı planlayarak giderim. Plansız iş yapmam, günlük programım yoğun ve kesindir. Bunu iyi organize etmeyi başardığınızda kendinize boş zaman kalıyor. O zamanı da üretmeye yöneltirseniz o zaman oluyor.

Aileniz ikinci mesleğinize nasıl bakıyor?

Oğlumla birlikte fotoğraf çekiyoruz. O da çok ilgili, kendi okulunda iki sergi açtı bile. Eşim çok sabırlı. Bizi destekliyor.

Bu sergiden sonra nasıl bir yol planlıyorsunuz?

Sarnıç serisinin iki ayağı daha var. Bunun ardından iki sergi ile onlar tamamlanacak. İlk sergide algının psikolojisi, ikinci ayakta algı ve psikanaliz çalışıldı. Üçüncü ayakta yaratıcılığın sınırsız olasılıklarını örnekleme çabası var. Dördüncü ayakta da güncel sanat yönünde bir sanatsal eleştiri olacak. Hepsi Sarnıçtan elde ettiğim veri ile çıkacak.

Bir fotoğrafı çektikten sonra onu son haline getirmek için ne yapıyorsunuz?

Çok iyi photoshop kullanmayı gerektiriyor. Yaratıcı fotoğrafçılıkta siz kafanızda görmek istediğiniz sahneyi belirlersiniz ama teknik olarak o beceriniz yoksa o görüntüyü elde etmek zor olabilir. Yeri geldiğinde teknik yardım alıyorum.

Fotoğraf sanatına başlayacak kişilere ne tavsiye edersiniz?

Ben fotoğrafçılığa iyi bir izleyici olarak başladım. Çeşitli kuramsal kurslara gittim. Fotoğrafı çekmeyi öğrenmeden önce fotoğrafı izlemesini öğrenmek gerekir. Çok yoğun fotoğraf okumaları yapılmalı. Ondan sonra fotoğraf çekmenin teknik eğitimlerine başlanmalı.

28 Şubat-15 Mart 2013 tarihleri arasında Schneidertempel Sanat Merkezi’nde yapılacak olan ‘Sarnıçtaki Hayalet’ isimli serginizi heyecanla bekliyoruz. Keyifli sohbet için teşekkürler.


Erhun Şerbetçi kimdir?

1982 Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezun oldu. 1988 yılında Kulak Burun Boğaz Anabilim dalında uzmanlık eğitimimi tamamladı. 1992 yılında Amerika’da Burun ve Sinüs hastalıkları alanında üst uzmanlaşma çalışmaları yaptı. 1993 yılında doçent oldu. Ülkemizde endoskopik sinüs cerrahisi ve burun içi lazer cerrahisinin öncülerinden. Tükürük bezleri kanal tıkanıklıkları ve taşlarının endoskopik yolla tedavisini uygulayan ülkemizde ilk, dünyada da sayılı uzmanlardan. Felsefe, sanat tarihi, mimarlık, kültürel antropoloji ile ilgili okur, fotoğraf çeker, resim yapar. Eski tıp, İstanbul ve gezi kitapları toplar. Evli ve bir çocuk babası.