Bu hafta ağımıza takılanlar

Yapılan açıklamayı, en az söz konusu reklam kadar zedeleyici, incitici buldum. İnsanın insanı gaz odalarında katletmesinin, hor ve hakir görmesinin, kafatasçılığın, faşizmin ve ırkçılığın sembolü olan Hitler’i ekranlarda görmek istememek için Yahudi mi olmak gerekiyor? Nazizm ve onun temsil ettiği zihniyet bütün bir insanlığın ortak yarası, ortak utancı değil mi? ELİF ŞAFAK

İzak BARON Diğer
4 Nisan 2012 Çarşamba

 

İÇERİDE İNSANLARA BAKTIM, HEPSİNİN TEPESİNDE KÜÇÜK KEPLER VARDI. DEMEK Kİ MUSEVİ'YDİLER

İzidor Barouh geçen hafta vefat etti. Kravatımı taktım, takım elbisemi giydim, traş oldum, pırıl pırıl sinagoga gittim. Kapıdaki korumaların başı “Nail Keçili değil mi” dedi. Aldı beni, yol gösterdi, içeri girdim. İzidor Bey’in mahtubu Yakup kardeşim ön sıraya oturttu. Tören başladı. İlginç taraflarını anlatmaya karar verdim. Bilmiyorum kaç defa bu sinagoga geldim. İlk ziyaretim değil. Nedense bugün çok dikkatimi çeken hususlar oldu. Sizlerle paylaşmak istedim. Öncelikle kadını da, erkeği de pırıl pırıl giyinmişler böylece cenazeye özel bir saygı göstermişlerdi. İkincisi ise, hahambaşının yaptıkları dualar, arada İzidor Bey’i anlatan konuşmacılar, hepsi Türkçe hitap ettiler. Finalde baş papaz sanki kelime-i şahadet getirir gibi İbranice veya Latince 3 saniyelik bir kelamda bulundu, herkes amin dedi, tabii ben de dedim. O kısım herhalde İzidor Baba'nın ruhu huzur içinde olsun demekti, iş bitti. Dışarıya çıkışta yapılan anonslar ricalarına göre disiplinli bir şekilde oldu bitti. İçeride insanlara baktım, hepsinin tepesinde küçük kepler vardı. Demek ki Musevi'ydiler. Aralarında Türkçe konuşuyorlardı. Fizik olarak da, kıyafet olarak da bizden farkları yoktu.

Nail Keçili

http://nailkecili.blogspot.com/2012/03/bir-musevi-toreni.html

 

ALLAH’IN YAHUDİSİNİ YAKAN, ÖLDÜREN ADAMDAN BANA NE DİYOR, BEN İŞİME BAKARIM DİYOR, REKLAMCI OLACAĞIM DERKEN ÖNCE İNSAN OLMAYI UNUTUYOR

İşte bir sivri akıllı, kolaya kaçan, kulağa kaçan çıkıyor; bilinçsiz bir müşteriyi ikna ederek ‘çok dikkat çekeriz abi’ reklamı ile bir sürü insanı gücendiriyor, kırıyor, üzüyor. Allah’ın Yahudisini yakan, öldüren adamdan bana ne diyor, ben işime bakarım diyor, reklamcı olacağım derken önce insan olmayı unutuyor.

Dünya genelinde Yahudiler başta olmak üzere Sintiler, Romanlar, Yenişler ve diğer “Çingene” kabul edilen insanlar, Nazi aleyhtarı Almanlar, her milletten engelliler, her milletten eşcinseller, Yehova’nın Şahitleri, 2. Dünya Savaşı sırasındaki savaş tutsakları, Lehler ve Slavlar dahil olmak üzere toplam 17 milyon kişinin ölümünden bizzat sorumlu olan bir ruh hastası katili sadece, ‘dikkat çekmek’, ‘gereğinden fazla konuşulmak’ gibi reklamcı sebepleriyle kullanmak ve aldığınız tepkileri ‘tam da istediğimiz şey’ gibi değerlendirmek için çok cahil olmak, işini gerçekten hiç mi hiç bilmemek gerektiğini düşünüyorum.

İşinizde çok iyi olduğunuz bir şey var ki, bir müşteriyi bu fikrin gerçekten iyi bir fikir (!) olduğuna ikna etmekteki başarınız. Ama görülen o ki, firmada da pek bir bilinç yokmuş. Bilinir olmakla, boykota maruz kalmak arasındaki o ‘kalın’ çizgiyi görememişler.

http://www.messele.com/haber/yazanlar/hitleri-reklamda-oynatmak_6266.html

 

YİNE AYNI REKLAMCI BİRKAÇ YIL ÖNCE DE ‘SİZİNKİ KAÇ SANTİM?’ DİYEREK UÇAK BİLETİ PAZARLIYORDU

Hitler’li şampuan reklamı yapan reklamcı ‘dâhi’, Musevi vatandaşlardan gelen tepkileri bahane edip reklamı geri çekmiş. Rastlantıya bakın, aynı reklamcı bundan bir süre önce de çocuk istismarı tartışmalarına konu olan bir başka reklamın yaratıcısıydı. Yine aynı reklamcı birkaç yıl önce de ‘Sizinki kaç santim?’ diyerek uçak bileti pazarlıyordu. Yine aynı reklamcı, çamaşır makinesi reklamında kadını tokatlatıyordu. Yine aynı reklamcı, araba satmaya çalışırken ırkçılığın kıyılarında dolanıyordu. Hâlâ aynı reklamcıyı konuştuğumuza göre ‘reklamın iyisinin kötüsünün olmadığı’ konusunda adam haklı! O zaman artık “Reklamcının iyisi kötüsü olur mu?” tartışmasına geçebiliriz.

Cüneyt Özdemir

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1083125&Yazar=CUNEYT-OZDEMIR&CategoryID=97

 

MUSEVİLİK BİRAZ İNSANIN TERCİHİDİR, YANİ DİNDAR OLUR YA DA OLMAZSINIZ

Musevi ve Yahudi, ikisi de farklı şeyler. Biri dindarlıkla ilgili, öteki ırkla... Mesela bizim çocuklar Yahudiliğin bir aidiyet olduğunu görüyorlar, Museviliğin de güzel bir şey olduğuna inanıyorlar. Musevilik biraz insanın tercihidir, yani dindar olur ya da olmazsınız. Leyla ve Vedat Musevilik açısından zayıftırlar, inançları vardır ama pek ibadethaneye gitmezler. Koyu bir inançları yok... Benden bunu gördüler. Bizde Yahudilik Musevilikten daha önemli. Çünkü Yahudilik başka bir duygudur. Kazanılmış bir hak gibi... Doğuştan verilmiş bir diploma gibi görüyorlar. Bu güzel bir şey. Çünkü bir aile bu. Dünyaya yayılmış bir büyük aile olarak görüyorlar.

İshak Alaton

http://www.patronlardunyasi.com/haber/Ishak-Alaton-mason-mu/123899

 

FİLİSTİNLİLER ARASINDA AŞIRI UÇLARDA, İSRAİL'İN TÜMDEN ORTADAN KALDIRILMASININ BİR ÇÖZÜM OLDUĞUNA İNANAN UNSURLAR BULUNMAKTA. İSRAİLLİLER ARASINDA BASİTLEŞTİRİLMİŞ ÇÖZÜMLERE İNANANLAR VAR

Bence akılda tutulması gereken nokta İsrail ve Filistin'deki çoğunluğun bu sorunun barışçıl yollardan çözülmesinin istediğidir ve bu barışçıl çözüm tek yanlı, birinin benimsediği koşulları bir diğerine dayatmakla olamaz.

Filistinliler arasında aşırı uçlarda, İsrail'in tümden ortadan kaldırılmasının bir çözüm olduğuna inanan unsurlar bulunmakta. İsrailliler arasında basitleştirilmiş çözümlere inananlar var.

Batı Şeria'nın tamamının bir taraftan diğer tarafa birleşerek sözde "Eski İngiliz Mandası Altında" olan Filistin'in İsrail içinde yer alması… Bu çözümler işe yaramayacak. Göz önünde bulundurulması gereken başka bir nokta da bugüne kadar tarihin ve deneyimlerin bize öğrettikleridir. Son otuz senede yaşananlardan görülmektedir ki İsrail ve Filistin asla karşılıklı tavizler vererek anlaşmaya gitmeyeceklerdir. Filistinliler uzlaşma teklifinde bulunmak için fazlasıyla zayıf buna karşın İsrailliler ise uzlaşma önerisinde bulunmayı kabullenmek için fazlasıyla güçlü. Bu yüzden sorun adaletli ve eşitlikçi bir çözüm sağlayacak, bir uluslararası konsensüsü yaratacak iddialı ve aktif bir arabulucu gerektiriyor.

Bu konuda ne olması gerektiğini birçok kez söyledim. Birincisi, Filistinli mültecilerin soyundan gelenlere geri dönüş hakkının verilmemesi. İsrail'in bu konuda demografik açıdan bir intihara kalkışmasını bekleyemeyiz. İkincisi Kudüs'ün paylaşımı konusu. Eğer Kudüs paylaşılmazsa ki bu kendi içinde anlaşmanın reddi olacaktır. Kudüs'ün çok büyük bir bölümü Arap ve bu yüzyıllardan beri böyle ve bu reddedilemez.

Üçüncü husus ise ülke topraklarının 1967 sınırları baz alınarak belirlenmesi konusunda varılacak uzlaşmadır. Bu konuda büyük bir uluslararası konsensüs ve Filistin için bu yönde bazı değişiklikler de mevcut.

Bunlar bazı yerleşim yerleri nedeniyle yapılan değişiklikler ve telafi edici düzenlemeler... Bu yüzden sonunda Filistinliler bugün sahip oldukları yüzde 22'lik bölümden daha az bir toprağa sahip olmuyorlar. İsrail hâlihazırda yüzde 78'e sahip. Sonuncusu ama önemli olanı da gerçek manada Filistin'in askeri güçten arındırılmasıdır. Belki Ürdün Nehri üzerinde bir NATO varlığı şekillenebilir. Böylelikle İsrail kendisini fazlaca güvende hisseder. Ben bu formülün üzerinde uzlaşılabilecek tek çözüm olduğunu düşünüyorum. Bundan başka her çözüm tek taraflı ve adaletsiz olacak ve aynı zamanda da sürdürülebilir olmayacaktır.

Zbigniew Brzezinski

http://www.usasabah.com/Roportajlar/2012/03/26/obamanin-akil-hocasi-prof-zbigniew-brzezinski-turkiye-suriye-icin-ne-karar-verirse-takip-edilmeli

 

‘LÜTFEN EN FAZLA 5’ERLİ GRUPLAR HALİNDE ÇIKIN VE HEMEN DAĞILIN’ ANONSU BENİ ÇOK ETKİLEDİ

“Geçen gün Neve Şalom Sinagogu’nda eski patronum İzidor Baruh’un cenazesinin ardından yapılan ‘Lütfen en fazla 5’erli gruplar halinde çıkın ve hemen dağılın’ anonsu beni çok etkiledi. Azınlık olmanın güçlüğünü fazlasıyla hissettim. Biliyorsunuz orası saldırıya uğramış bir sinagog. Reklamı durdurma kararımın arkasında bu var.”

Hulusi Derici

http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/20226697.asp

 

İSTER İKTİDARA GELSİN, İSTER ANA MUHALEFETİN BAŞINDA KALSIN ŞAUL MOFAZ İSRAİL SİYASETİNDE İRAN'IN DAHA FAZLA KONUŞULMASINI SAĞLAYACAK.   

İsrail siyaseti Olmert-Livni kuşağına kadar siyasetteki asker kişi ağırlığını emekli genelkurmay başkanlarını bakanlık koltuklarına oturtmak, hatta parti başkanı yapmak suretiyle korumuştu. Yitzhak Rabin, Ariel Şaron ve Ehud Barak akla gelen ilk örnekler. Ancak Olmert ve Livni siyasetteki bu asker kişi ağırlığını kırabilmiş liderlerdi. Her ikisi de profesyonel siyasetçiydiler. Ehud Olmert yıllarca Kudüs Belediye Başkanlığı yapmış bir isimdi. Livni avukatlık yapıyordu ama babasının izinden gitmiş ve genç yaşta Likud siyasetinde ağırlığını hissettirmişti. Her iki isim de askerlere karşı güçlerini en az askerler kadar sert olmaktan alıyorlardı. Ama asker değillerdi. Şimdi durum değişiyor.

Mofaz, İsrail-Filistin doğumlu da değil. Oysa son on yıldır İsrail nüfusunun yarısından fazlası İsrail topraklarında doğan insanlardan oluşuyor ve bunun siyasete yansıması da normal bir şey. Binyamin Netanyahu, sonradan Amerika'ya göç edip orada büyümüş olsa da İsrail'de doğmuş bir lider. Ehud Barak da İngiliz Manda Yönetimi'ndeki Filistin'de doğmuş. Şaul Mofaz ise Tahran doğumlu. Göçmenliği onun bir göçmen hissiyatı yaşadığı anlamına gelmiyor elbette, ama toplumun büyük bir kesiminin yaşadığı İsrail'de doğmuş büyümüş olma ayrıcalığını (sabralar kendilerini ayrıcalıklı biliyorlar) yaşamadığı anlamına geliyor. Dahası İsrail'in kurucu kuşağı gibi Doğu Avrupa'dan, mesela Rusya'dan, Polonya'dan, Doğu Almanya'dan veya Macaristan'dan göç etmiş bir göçmen değil Mofaz. Aşkenaz değil yani. Batı Avrupa'dan göçen Sefaradlardan da değil. Geleneksel sınıflandırmada -bize yakışmaz söylemesi ama öyle diyorlar- üçüncü sınıf olan Mizrahilerden biri o. Tıpkı daha önce İsrail siyasetine damgasını vurmaya kararlı olan ve bir cinsel istismar skandalıyla siyasal hayatı söndürülen Irak asıllı Kürt Yahudisi General Yitzhak Mordehay gibi...

En alttakilerin en üsttekilere kendilerini kabul ettirme yöntemi sertliktir genellikle. İsrail siyaseti için böyledir bu durum. Falaşalar kendilerini genel topluma amansız askerler olarak kabul ettirmişlerdir mesela. Oysa kendileri de kendi ülkelerinde askerlerden çok çekmişlerdir. Şaul Mofaz'ın demir yumruk bir asker olduğu onun genelkurmaydaki görevi sırasında da bilinirdi, savunma bakanlığındaki faaliyetleri sırasında da. Tzipi Livni parti içi liderlik yarışında Mofaz'ı Netanyahu'dan daha sağcı olmakla suçluyordu. Doğru mudur yanlış mıdır zaman gösterecek. Bazen iktidar konumları insanları ılımlılaştırır da...

Şimdiden görebildiğim şu var: İster iktidara gelsin, ister ana muhalefetin başında kalsın Şaul Mofaz İsrail siyasetinde İran'ın daha fazla konuşulmasını sağlayacak. İsrail'in bölge siyaseti de ister istemez daha fazla İran endeksli hale gelecek.

Kerim Balcı

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1266056&title=israil-siyasetine-iran-damgasi

 

ÜLKEMİZDE YAŞAYAN MUSEVİ VATANDAŞLARI TEDİRGİNLİĞE SÜRÜKLEME DENSİZLİĞİNE EK OLARAK, TÜRKİYE’NİN DÜNYANIN DÖRT BİR TARAFINDA HAK ETMEDİĞİ HALDE ‘ANTİ-SEMİTİK’ DAMGASI YEMESİNE SEBEBİYET VERMESİ HİÇ Mİ SORUN EDİLMEYECEK?

Ülkemizde en çok satan kitapların Hitler’in ‘Kavgam’ı ile uyduruk ‘Siyon Önderlerinin Protokolleri’ olduğuna inanıldığını biliyor musunuz? Çok satanlar listelerinde bu kitapların isimleri geçmiyor; ancak her iki kitabın birkaç yıl önce (2005) birdenbire merkezi yerlerdeki kitapçılarda görünür raflara yerleştirildiklerini iyi hatırlıyorum.

Görünür hale geldikleri için satın alan çıkmış mıdır, bilemem, ancak o günlerden hatıra Türkiye’yi ‘anti-Semitizm’ ile suçlayan, Ak Parti hükümetini bu konuda duyarsız davrandığı için eleştiren yüzlerce makale arşivlerde duruyor.

 ‘Kavgam’ ile ‘Siyon Önderleri’ kitaplarını hangi el vitrinlere çıkarmıştı, araştırılmadı; ancak ürettiği şampuanı pazarlama taktiği olarak Hitler’i kullanan şirket ile reklâm filmini hazırlayan ajans biliniyor. ‘Musevi cemaatinin güvenliği’ endişesiyle reklâmı kaldırmaları büyük âlicenaplık; tabii hangi dürtülerle Hitler’li reklâmı hazırladıklarını da açıklamaları şartıyla...

Bu nokta önemli. Reklâm ajansının sahibi mesleğe İzidor Baruh’un yanında başladığını söylüyor; onun yanındaki mesaisi sırasında ‘azınlık olmanın güçlüğünü’ öğrenememiş de sinagogtaki cenaze törenindeki anonsla ayılmış... Reklâmı içinHitler’e başvuran şirketin sahibi Hitler’li reklâmın nelere yol açacağını nasıl olmuş da hesap edememiş? Yoksa Almanya’da doğmuş ve 19 yaşına kadar orada yaşamış bir Türk olduğu halde, o da mı ‘azınlık olmanın güçlüğünü’ bilmiyormuş?

Reklâmı hiç sorgulamadan kabul eden medya yöneticilerini de unutmuş değilim...

Ne olacak şimdi? “Nasıl olsa reklâm durduruldu” deyip üzerine bir bardak soğuk su mu içeceğiz? Ülkemizde yaşayan Musevi vatandaşları tedirginliğe sürükleme densizliğine ek olarak, Türkiye’nin dünyanın dört bir tarafında hak etmediği halde ‘anti-Semitik’ damgası yemesine sebebiyet vermesi hiç mi sorun edilmeyecek? Yoksa “Ne iyi insanlarmış, kampanyayı durdurdular” diye kendilerine teşekkür mü edilecek?

Fehmi Koru

http://www.stargazete.com/yazar/fehmi-koru/hitler-li-rekl-m-aslinda-neyin-rekl-mi-haber-438788.htm

 

YA DA, “ZATEN YAHUDİLERE KARŞI TOPLUMDA BÜYÜK BİR ÖFKE OLUŞTU, KİMSE KIZMAZ HATTA HALKIMIZIN HOŞUNA BİLE GİDER” BENZERİ DÜŞÜNCELER Mİ AKLINDAN GEÇMİŞ?

Hitler’li Biomen kampanyasına gelen tüm eleştiri okları MARKA Ajansı’nın sahibi Hulusi Derici’ye yöneldi.  Yıllardır, reklamın hedefinin ne pahasına olursa olsun marka hakkında konuşulmasını sağlamak olduğunu savunan Derici, bu kampanyasının da arkasında durdu. Ancak, bu kez olaylar geçmişteki gibi gelişmedi. Ali Eyüboğlu, Gürül Öğüt, Fatih Çekirge, Rahşan Gülşan başta olmak üzere pek çok gazeteci dostumuz ve Marketing Türkiye konunun takipçisi oldu. Musevi cemaati reklamı kınayan açıklamalar yaptı.

Huffington Post gibi platfomlar aracılığıyla, konu dünya basınında geniş bir biçimde yer aldı. Sosyal mecrada öfke katlanarak büyüdü. Hulusi Derici, “espriyi anlamadlar, reklam konuşturdu daha ne olsun?” dediyse de, sonunda yayını “durdurduğunu” ilan etti. Bu arada, reklama onay veren, medyanın parasını ödeyen ve yasalar karşısında birinci dereceden sorumlu olan reklamveren hiç ortaya çıkmadı. Derici durumu üstlendiği için, fatura ona kesildi.

Oysa işin gerçek sorumlusunun Biomen markasının sahibi olduğu tartışılmalı. Esas, onun konuşması gerekir. Kendisine, ajansı “size yapım maliyeti düşük bir çalışma yapacağız, Hitler’in görüntüsünün üstüne yazılar yazacağız. Çok komik olacak. Reklam çok ses getirecek satışlarınız patlayacak” demiş olabilir. Bunları dinlerken “Yıllardır emek verdiğimiz markamızı bir insan kasabı aracılığıyla satmak uygun olur mu?” diye sormamış mı? Yoksa “Nasıl olsa reklam canım bu, o kadar da ciddi bir iş değil, reklamın kötüsü olmaz” diye mi düşünmüş? Ya da, “zaten Yahudilere karşı toplumda büyük bir öfke oluştu,  kimse kızmaz hatta halkımızın hoşuna bile gider” benzeri düşünceler mi aklından geçmiş ?

Fatoş Karahasan

http://ekonomi.milliyet.com.tr/biomen-turk-reklamciligina-buyuk-bir-hizmet-yapti/ekonomi/ekonomiyazardetay/31.03.2012/1522224/default.htm

 

REKLAMDAKİ HİTLER TAŞLAMASINA (!) ALMANLAR BİLE 'ŞAKA BU YAHU!' DİYE GÜLÜP GEÇMİŞLER

Bizim kültür ve değerlerimiz ve ortak ruhi kodlarımıza göre etnik çevreleri, meslek gruplarını da şaka konusu yapmak risklidir. Bunlardan birine ait film ya da dizi kahramanını kötü göstermek istediğinizde işiniz daha da zorlaşır. Rahmetli Halit Refiğ'in Teyzem adlı filminde ruhsal yapısı bozuk bir astsubay emeklisi vardı da, ortalık ayağa kalkmıştı. Pek çok film ve dizi nedeniyle hemşirelerin, polislerin, avukatların isyanlarını gayet iyi hatırlarız... Bunlarla ilgili, istemeseniz de yapacağınız, 'aşağılama' algısı yaratacak şakalar anında tepki doğurur bizim memlekette...

Bu üç noktadan bakıldığında bir hafta içinde marka sahibi ve ajansının yayından kaldırdığı Biomen reklamının doğurduğu 'infiali' anlamak mümkündür... Ancak bu bir tercih meselesidir. Ben reklam ajansının sahibi Hulusi Derici'nin bu üç noktayı bilmediğini sanmıyorum. Bu riski bilerek aldıkları kesin. Salakça tercih yaptıkları için adam ve kadının tokatlandığı Regal reklamında da Derici risk almış, marka tüm itirazlara rağmen hedefine ulaşmıştı. Reklamdaki Hitler taşlamasına (!) Almanlar bile 'Şaka bu yahu!' diye gülüp geçmişler. Türkiye'de, Cefi Kamhi beyin şikayeti üzerine 'Kişilerin hatırasına hakaret, suçu ve suçluyu övme ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama' gerekçesiyle savcılık takibat başlatmış. Biomen'in sahibi şirket, ajans ve reklamı yayınlayan TV kuruluşları hakkında soruşturma yürütülüyormuş. Bu reaksiyonu kimse beklememiştir herhalde.   

Ben bu reklamı yapar mıydım? Hayır yapmazdım. Derici'nin daha önce yaptığı Regal reklamını da yapmazdım, AtlasJet reklamlarını da... Ancak ben Hulusi Derici değilim.

Ali Saydam

http://www.aksam.com.tr/biomenin-sakasi-neden-kaka-oldu...-6079y.html

 

SEN YAHUDİLERİ NASIL DOST EDİNİRSİN?

Dün, gazeteye gelmek üzere evden çıkıp caddeye girdim.

Köse sakallı, köse boylu, kızıl kravatlı 35 yaşlarında birisi önümü kesti:

-Sen Yahudileri nasıl dost edinirsin? Sen Erbakan Hoca’ya nasıl laf edersin?

-Kimsin sen kardeşim?

-Ben bir Müslümanım. Erbakan hoca için öyle yazıyorsun da Yahudilere, “Evim, evinizdir.” diyorsun. Müslümanlara bu düşmanlığın başını belaya sokacak.

-Ben Müslüman düşmanı değilim.  Kendimi de iyi bir Müslüman kabul ediyorum.

-Ne Müslümanı? Yazdığın yazı elimizde... Ayağını denk al. Buradakiler seni tanıyor, evini biliyor. Başına her an bir şey gelebilir. Bu sana son ihtardır!

Döndüm, yürüdüm. Aklıma Hrant Dink geldi. O cinayeti Ergenekon’a bağlamaya uğraşan Hrantın Arkadaşları geldi...

Rıza Zelyut

http://www.gunes.com/2012/04/01/yazar/2198/riza_zelyut/bir_erbakanci_tehdit_etti.html

 

KUDÜS'TE AĞLAMA DUVARI'NA NEDEN GİTTİN?

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ internette açılan sayfalar yüzünden terör örgütü elebaşısı ilan edildi. Lakin sorun o Karakuşi iddialar ve iddianame değil; sorun şu soru: Kudüs'te Ağlama Duvarı'na neden gittin?

Ağlama Duvarı, Kudüs'te bulunan ve Yahudilerce kutsal sayılan Büyük Tapınağın ayakta kalan Batı duvarıdır. Bunun üstünde de en eski camilerden birisi bulunur.

Biz de 2007'de bir bölük gazeteciyle İsrail'e gittiğimizde Ağlama Duvarı'nı ziyaret etmiş; hem burada hem de üstündeki camide dua etmiştik. Bu işi sadece ben değil dini bütün başka Müslüman gazeteciler de yaptılar. Hem Kuran'da bu Yahudilerin kitabından alınma öyküler dolu değil midir? Allah aşkına; Yahudilerin kral dediklerine (Davut, Süleyman...) Müslümanlar peygamber demiyor mu? Bana son ihtarı çeken sakallı Müslüman, Yahudi krallarını bile kutsallaştırmamıza bir şey demeyecek mi?

Neyse...

Kurt, kuzuyu yiyecek ya, 'Benim suyumu bulandırdın!' diyor. Kuzu; 'İyi ama ben suyun alt yanındayım; senin suyunu bulandıramam ki...'  dese de boşuna...

-Hımmm! Ağlama duvarına gidersin ha! Terör örgütü lideri olmanın bundan iyi kanıtı olur mu?

Rıza Zelyut

http://www.gunes.com/2012/04/02/yazar/2203/riza_zelyut/oy_dere_kizildere.html

 

İRAN İLE İSRAİL ARASINDAKİ DÜŞMANLIĞA BİR SEBEP BULAMIYORUM

İran ile İsrail arasındaki düşmanlığa bir sebep bulamıyorum. Eğer İran nükleer silah yaparsa dünyanın büyük güçleri onu kontrol altına alır ve bu silahı kullandırmazlar. Şah döneminde İsrail ile İran sadece dost değil ortaklardı. Halklar aynıydı ve kimsenin inançlarında bir değişiklik olmadı. Yani aynı halklar birbirinin kardeşi gibi de davranırlar birbirlerinin en büyük düşmanı da olurlar. Bunu belirleyen siyasettir. İran ile ABD arasındaki ayrılık İran’ın Çin ile yakınlaşması ve bu ülkenin Ortadoğu’ya giden eşiği olması ihtimalidir. Çözümün şöyle olduğunu düşlünüyorum. İran Rusya’nın dostu olacak ve Çin engellenecektir. Dünyanın birinci doğalgaz rezervine sahip Rusya ile ikinci büyük rezerve sahip İran bu maddeyi kontrol edecek ve Avrupa ile Çin’i kendilerine muhtaç hale getireceklerdir. ABD Ortadoğu’nun petrol yataklarını kontrol edecek ve yeni güç odakları olmaya çalışan Çin ve Avrupa’nın enerji kaynaklarını kontrol edecektir. Yani geçmişte savaşlarla elde edilen üstünlüklere şimdi siyaset ve ekonomi ve bazen terör kullanılarak ulaşılıyor.

İsrail’in İran’a saldırması son derece yanlıştır ve tüm bölgenin İran’ın yanında yer almasına neden olur. En doğru yol olarak İran’daki iktidarın değişmesi ve ABD’ne düşman olmayan ama Rusya’ya yakın bir yönetimin iş başına gelmesi olarak görülüyor.

Mahir Kaynak

http://www.stargazete.com/yazar/mahir-kaynak/bolgedeki-gelismeler-haber-439373.htm

 

İÇERİĞİNİ GÖRDÜKTEN SONRA TELEVİZYONLARIN HİTLER’Lİ REKLAMI YAYINLAMAYI REDDETMELERİ GEREKİRDİ

Söz konusu reklamın sebep olduğu toplumsal ve mesleki infialde reklamın sahibi firma ve reklamı hazırlayan ajans kadar medyanın da kabahati var.

Her mecra kanalının yayınlayacağı reklamı ön denetimden geçiren bir işleyiş modeli vardır. Örneğin, gazetelerde reklam rezervasyon departmanları bu işlevi üstlenir. İlanlar gazeteye yerleştirilmeden önce incelenir, riskli görülenler için hukuk servisine danışmak kadar belli bir kontrol sürecinden geçirilir. Çünkü her isteyen her istediği içerikte ilan yayınlatamaz.

Yasalar karşısında mecra da sorumlu olduğundan neyin yayınlandığına azami dikkat gösterilmesi gerekir. Uygun görülmeyen, yasalar karşısında mecra kanalını kabahatli duruma düşüreceği düşünülen, ilgili mecranın yayın ilkeleri ile örtüşmeyen reklamın yayınlanması kabul edilmez. Yayınlanabilmesi için değiştirilmesi talep edilir veya toptan reddedilir.

İçeriğini gördükten sonra televizyonların Hitler’li reklamı yayınlamayı reddetmeleri gerekirdi. Bu duruşu sadece Habertürk televizyonu sergiledi ve reklamı reddetmelerini bir açıklama yaparak kamuoyuyla paylaştı.

Özetle, Reklam Özdenetim Kurulu’nun (RÖK) parçası olan, değerlendirme komitesinde üye bulunduran mecra kuruluşları, Hitler’li reklam konusunda daha dikkatli ve hassas davranmalıydılar.

Gürül Öğüt

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1083628&Yazar=GURUL-OGUT&CategoryID=101

 

İNSANIN İNSANI GAZ ODALARINDA KATLETMESİNİN, HOR VE HAKİR GÖRMESİNİN, KAFATASÇILIĞIN, FAŞİZMİN VE IRKÇILIĞIN SEMBOLÜ OLAN HİTLER’İ EKRANLARDA GÖRMEK İSTEMEMEK İÇİN YAHUDİ Mİ OLMAK GEREKİYOR?

Adolf Hitler propaganda kürsüsünden emir yağdıracak erkek tüketicilere. Onlara hangi şampuanı kullanmaları gerektiğini buyuracak, haykıracak. Erkek tüketicinin bundan olumlu olarak etkileneceğini düşündürten nedir acaba? Pardon ama siz erkek tüketiciyi şahsiyetsiz mi zannediyorsunuz?

Tepeden bir emir gelmişçesine, yüz karası bir diktatör onlara emir eri muamelesi yaptı diye erkekler bu ürüne ilgi duyacak, öyle mi? Bu da işin bir başka yönü sadece. Dedim ya içimden gelmedi yazmak bu konuda. Ta ki Ajans Başkanı Hulusi Derici’nin üzücü açıklamasını okuyuncaya dek: “Musevi cemaatinin hassasiyetini göz önünde bulundurarak reklamın yayınına bugün itibarıyla son verdik.” Ne bir özür, ne bir özeleştiri.

Yapılan açıklamayı, en az söz konusu reklam kadar zedeleyici, incitici buldum. İnsanın insanı gaz odalarında katletmesinin, hor ve hakir görmesinin, kafatasçılığın, faşizmin ve ırkçılığın sembolü olan Hitler’i ekranlarda görmek istememek için Yahudi mi olmak gerekiyor? Nazizm ve onun temsil ettiği zihniyet bütün bir insanlığın ortak yarası, ortak utancı değil mi? Hitler’den sadece Yahudiler rahatsız olur diye düşünmek aynen şunu iddia etmeye benziyor: Türkiye’de günde 3 kadın öldürülüyor; demek bu sadece kadınları ilgilendiren bir mesele.

Elif Şafak

http://www.haberturk.com/yazarlar/elif-safak/729998-reklamin-iyisi-kotusu-olur-mu

 

MESELE YALNIZCA YAHUDİ CEMAATİNİN MESELESİ DE DEĞİLDİR. HOLOKOST'UN EN BÜYÜK KURBANLARI, SİSTEMATİK OLARAK BİR MİLLETİ YOK ETME PLANININ HEDEFİ KUŞKUSUZ YAHUDİLERDİR. ANCAK HOLOKOST VE HİTLER'İN ŞAHSİYETİ AYNI ZAMANDA İNSANLIK AÇISINDAN BİR "KÖTÜLÜK" ZİRVESİDİR

Bu olay Türkiye'nin insanlık tarihi dışında yaşamasının yeni bir örneğidir.

Umut kırıcı, dehşet verici, toplum olarak üstelik de toplumun eğitimli kesimleri olarak, medya olarak ne tür değerleri taşıdığımız ya da taşımadığımızla ilgili bir felaket tablosudur.

Gerçekten Hitler'i merkeze alarak reklam filmi yaratmanın akla gelebildiği bunun kimseyi rahatsız etmediği, medyada rahatlıkla böyle bir filmin kullanılabildiği bir ülke insanlık tarihinin dışında, ortak payda diye kabul edilen değerlere bigane kalarak yaşıyor demektir.

Mesele yalnızca Yahudi cemaatinin meselesi de değildir. Holokost'un en büyük kurbanları, sistematik olarak bir milleti yok etme planının hedefi kuşkusuz Yahudilerdir. Ancak Holokost ve Hitler'in şahsiyeti aynı zamanda insanlık açısından bir "kötülük" zirvesidir.

O olaydan sonra yaşanan tüm vahşetlere, katliamlara, şiddete rağmen insanlık böylesi bir kötülüğü tekrarlamama iradesini hiç değilse ilke düzeyinde kendisine bayrak yapmıştır. Bu denli derin bir kötülüğün ağırlığını taşımak istememek tüm ikiyüzlülüğüne rağmen insanlık tarihinin bize çizmiş olduğu bir çerçevedir. Nasıl Hiroşima ve Nagasaki insanlığın ortak bir utancı olarak kabul ediliyorsa, Holokost da insanın neler yapabileceğinin hafsalaya sığmaz bir örneği olarak evrensel hafızaya kazınmıştır.

Hitler bu kötülüğün şahsında simgelendiği kişidir. Ne var ki Türkiye'de Hitler'in emsalsiz zırvalarını ve nefretini boşalttığı "Kavgam" kitabı da on dört değişik kitabevi tarafından basılarak iddialara göre bir milyona yakın baskı yapmıştır. Kitabın okunmuş olduğunu pek sanmıyorum. Ama simgesel olarak, bu kitabın popülaritesi Türkiye'de kendi gibi olmayan herkese karşı geçerli olabilecek her türden nefret söyleminin nasıl bu kadar kolaylıkla kullanılabildiğinin de göstergesidir.

Soli Özel

http://www.haberturk.com/yazarlar/soli-ozel/728734-reklam-oznesi-olarak-hitler

 

İNSANLIĞA KARŞI İŞLENMİŞ BU SUÇTAN VE O KORKUNÇ ADAMIN TELEVİZYONDA ŞAMPUAN REKLAMI KAHRAMANI OLARAK LANSE EDİLMESİNDEN RAHATSIZLIĞI SADECE MUSEVİ TOPLUMU DUYMADI

ÖNCEKİ gün Sayın Hulusi Derici'nin sesi pek gür çıkıyordu.

Hitler'li utanç reklamına sahip çıkıp bizlere reklamda farkındalık yaratma dersleri veriyordu.

Hatta arada hepimizin espri anlayışının ne kadar güdük, kendisininkinin ne kadar yüce olduğu vurgusunu yapmaktan kaçınmıyordu.

Oysa bir gün geçti ve Derici geri adım atmak zorunda kaldı.

Reklamın geri çekildiğini açıkladı.

Gerekçe olarak sarf ettiği cümle ise hayli düşündürücü: "Musevi toplumunun hassasiyetini göz önüne alarak reklamın yayınına bugün itibarıyla son verdik."

Yani topu Musevilere atmayı tercih etti.

Üstelik bu basit cümleye bir özür iliştirmeksizin.

Demek ki Musevi toplumunun espri anlayışı kıt.

Demek ki Hitler'in yaktığı 6 milyon insanın acısını ciddiye almak ve bundan rahatsız olmak için sadece Musevi olmak gerekiyor Sn. Derici'ye göre.

İnsanlığa karşı işlenmiş bu suçtan ve o korkunç adamın televizyonda şampuan reklamı kahramanı olarak lanse edilmesinden rahatsızlığı sadece Musevi toplumu duymadı.

İnsanların katledilmesini hangi dinden, ırktan olurlarsa olsun içine sindiremeyen insanlar şükürler olsun ki var bu ülkede.

Bu bir mesleki deformasyon mu bilemiyorum ama insanın kendi yaptığı işle gözünün kamaşması ve bu işle ilgili sorun çıkınca rahatsız ettiği insanlardan basit bir özrü esirgemesi çok sorunlu bir davranış...

Rahşan Gülşan

http://www.haberturk.com/yazarlar/rahsan-gulsan/728677-tamam-mi-yeteri-kadar-konusuldu-mu

 

Netten okumalar

HEM KATLEDERKEN ZEVK ALSIN, HEM MÜMİN OLSUN! – LEYLA İPEKÇİ

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1264500&title=hem-katlederken-zevk-alsin-hem-mumin-olsun

 

EMMY AMALIE NOETHER - A. OZANSOY, ANKARA ÜNİVERSİTESİ FİZİK BÖLÜMÜ

http://www.kibrisgenctv.com/haberler/Kultur-Sanat/EMMY-AMALIE-NOETHER-6651.html

 

MARKALAR, HİTLER, MANUKYAN – ÖZAY ŞENDİR

http://www.stargazete.com/yazar/ozay-sendir/markalar-hitler-manukyan-haber-439441.htm

 

İSRAİL EDEBİYATI

o       Modern İbrani Kurgusal Edebiyatı - Anat Feinberg

o       mos Oz Röportajı - Gershon Shaked

o       Aharon Appelfeld Üzerine Bir Deneme Appelfeld Bölgesi - Emily Miller Budick

o       Eli Amir’in “Jasmine”i üstüne bir inceleme: İşgal Bitsin - Yaron Avitov

o       Etgar Keret‘in The Nimrod Flip-Out (Anihu) / Romanı İncelemesi: Üç Ceset ve Bir Gülümseme - Miri Paz

http://romankahramanlari.com/arsivDairesi.aspx

 

YILLANMIŞ SORUYA CEVAP ARAYIŞLARI

Hıristiyan tarihçi, filozof ve siyaset bilimci Pierre-André Taguieff, Fransız Le Point dergisinin sorularını yanıtladı 

http://www.hasturktv.com/dunyada_bugun/3429.htm