Gençler bilse, yaşlılar yapabilse!

Köşe Yazısı
9 Temmuz 2012 Pazartesi

Tana ESKİNAZİ ALALU

 

31 Mayıs günü Talmud Tora bayanları Göztepe’de buluştu.  Herkes keyifli bir şekilde sinagoga geldi. Amaç hepimizin birbirimizde öğreneceği farklı bir gün yaşamak, düşüncelerimizi sorgulamak, ihtiyaçlarımızı netleştirmek, kendimize zaman ayırmak, kendimiz ve çevremiz için daha iyi bir ortam yaratabilmek için elimizden geleni yapmaktı.  Konumuz: ‘Hayatım ve Ben’ idi.  Tam da hayatın içinden bir gün yaşandı. Çok güzel yiyecekler vardı. Katılımcılarımızın arasında 10 yaş ile 90 yaş arasında farklı yaşlarda kişiler vardı ve neredeyse herkesin düşüncelerini duyabilmenin mutluluğunu yaşadık. Herkesin sesini duyurmadaki istekliliğine müteşekkir kaldık.

Seslere bu kadar açık olarak yer verdiğimizden farklı bakış açıları olduğuna tanıklık edebildik. Şanslıydık, çünkü ancak bu sesleri duyabildiğimizde herkesin farklı ihtiyaçları olduğunu ve birbirimize karşı daha toleranslı olabilme ihtiyacını görebildik.

Yaşam artık daha karmaşık ve daha hızlı! Bu geniş çerçeve içinde mutluluğun kime göre ne demek olabileceğini konuşmak için bir araya geldik.

Günümüzde doğru şeyi, doğru yer ve zamanda yapmak önem kazandı.  Bu sebeple de değişik yaş gruplarının mutluluğu nasıl anlamlandırdığına, ihtiyaçlara ve beklentilere baktık…

Her yaş grubunun beklenti ve ihtiyaçları farklıydı,  yaş gruplarının da içinde farklı yaşantılar ve bilgelikler vardı. Birçok insana diğerlerinin hayat anlayışını farklı geldi. Herkes doğru olanı arıyordu ancak herkes yine de kendi doğrusunu doğru olarak kabul ediyordu. Maalesef iki saate daha fazlasını sığdıramadık. Farklı doğruların nasıl kaynaklandığını anlıyordum ama herkesin anlayabileceği şekilde nasıl anlatırım diye uzunca bir süre düşündüm. O sırada İrvin Yalom yardımıma yetişti.

Ünlü psikiyatrist ve yazar İrvin Yalom’un ‘Spinoza problemi’ adlı kitabını okurken cevabı yakaladım. Kendisi, insanların bilgelik ve anlamlandırmalarının nasıl oluştuğunu hep olaylara detaylı bir şekilde büyüteciyle bakarak anlatır. İşte cevabı da kitabının bir yerinde büyük felsefeci Spinoza’nın ve arkadaşının konuşmasının içinde vermiş.  Yalom, yaşamımızdaki anlamlandırma farklılıklarını söyle dile getirmiş.

Yalom kitabında Spinoza’yı,  aklı anlamayı tutku haline getiren bir felsefeci olarak ele almış. Bunun uğruna kendi cemaatinde koparılmış ve kendi cemaatinden tek bir arkadaşı kalmış- ‘ Franko’.  Franko da onunla aynı tutkulara sahip. Kendisi Portekiz’de din değiştirmek zorunda bırakıldıktan sonra Amsterdam’a kaçıp ileri düzeyde bir haham olmuş bir karakter.  İkisi arada bir gizli gizli buluşarak hayatı nasıl anlamlandırdıklarını konuşuyorlar.  Anlamlandırmalarını anlamaya çalışırken kadınlarla ilgili şöyle bir konuşma geçiyor aralarında.

Franko evli ve çok kıymet verdiği bir evlilik yaşıyor. Eşi kendini eğiten ve hayatı anlamaya çalışan bir kadın. Franko, Spinoza ile ilişkisini kimseyle paylaşmamasına rağmen karısıyla paylaşıyor. Spinoza’nın fikirlerine de kıymet verdiği için karısı da Spinoza’nın fikirlerinden haberdar. 

Spinoza’nın fikirlerinden yararlanmak isteyen Fanko’nun karısı Sarah, Spinoza’ya kocası aracılığıyla söyle bir soru soruyor? “Biz, kadınlar aile içinde haksız bir iş yükü altında ezilirken, erkekler bütün gün oturup Talmud’taki meseleleri tartışıyorlar. Hahamlar bizi (kadınları) eğitmeye açıkça karşı çıkıyorlar zira bizim düşük zekalı ve Tevrad’ın karışıklığını asla kavrayamayacağımızı düşünüyorlar.”

Aklı gerçekten çözmeye kendini adamış Spinoza’nın cevabı ise: “Bu örnekte hahamlara katılıyorum” oluyor. Ve Franko’ya dönüp, hakikaten erkekler ile kadınların eşit zekâya sahip olup olmadıklarını soruyor.  Franko karısının her şeyi çok hızlı öğrendiğini ve eşit zekâlı olduğuna inanıyor.

Bunun üzerine Franko ile Spinoza aynı şeylere tanık olup neden faklı tepkiler verdikleri üzerinde konuşmaya başlıyorlar.  Kendi yaşantılarına bakıyorlar.  Franko, Spinoza’nın bu konudaki farklı düşüncelerinin kadınlarla yaşadıkları farklı (olumsuz) tecrübelerden kaynaklandığını söylüyor.  Spinoza’nın annesi çocukken ölmüş, daha sonra büyük annesi ve üvey annesi de ölmüş. Sağ kalan kız kardeşi Rebeka da onu acımasızca reddetmiş, sevdiği tek kadın da onu başka birisini severek yaralamış.  Oysaki Franko’nun annesi, karısı ve kızı ile sevgi dolu bir ilişkisi olmuş. Yani karısının söylediklerini duymaya zaman ve yer ayırmış.

Yukarıdaki metinde de okuduğumuz gibi, yaşantılarımız, bilgeliklerimiz, tecrübelerimizden etkileniyor. Hayat, herkesin farklı yaşantılarını içinde barındırıyor. Kimisine öylesi, kimisine böylesi düşebiliyor. Böylece farkı anlamlandırmalar yaşayabiliyoruz. Kendi yaşamımızdaki bir kesit olarak yaşadığımız Talmud Tora da toplandığımız gün de farklı anlamlandırmalara ve bilgeliklere tanık olduk.  Gençlerimiz daha ileriki yaşlardaki kişilerinin tecrübelerini edinmedikçe onlar gibi düşünemeyecek, yaşça ileri olanlar ise yaşamlarında oldukları yerden dolayı gençlerin bilgeliklerinden belki de tatmin olmayacaklar. Kimileri de hayatı farklı anlamlandıracaklar. Bu hepimizin ailesinde de çeşitli diyaloglar halinde böylece devam edecek.

Hani bir laf vardır ya, “gençler bilse, yaşlılar da yapabilse!” diye. Herkes kendi yolundan geçerek gideceği yere gidecek.  Ve bu yolda insanların yaşantılarını ve anlamlandırmalarını duymamak kişiler arası diyalogu yıpratacak. Ve insanların tavrı hayattaki yaşantılarından ve anlamlandırmalarından hep etkilenecek.

Belki sorulacak sorular şunlar: Eğer insanlar geçmiş yaşantılarındaki tecrübelerinden etkileniyorlarsa hayatının o kadarına kadar neler oldu? Biraz daha toleranslı nasıl olurum? Benim kendi toleransımı arttırmak için neye ihtiyacım var?’  Belki zorluklar olduğunda katastrofik sonuçlara gitmeden, etkim olacak şeyler neler, etkim olamayacak şeyler neler? Bu sorular belki bir taraftan hayatı kaçırmamamıza öbür taraftan da aşırı zorlamamamıza yardımcı olabilir. Anlayış, sevgi ve saygı dileklerimle.