Bu hafta ağımıza takılanlar

Doğrudur, İsrail ile olan gerilimli ilişkisinin bedelini Türkiye de mutlaka bir şekilde öder. Ancak asıl fatura İsrail’e çıkar. Türkiye yeni Ortadoğu üstündeki gücünü İsrail karşıtlığı üstünden pekiştirebilir. İsrail, eski imparatorluk coğrafyası, hatta onu aşan yerlerdeki Türkiye etkisinin artmasına yardımcı olur. Lieberman’ın turizm boykotu çağrısı da herhalde çok fazla yankı bulmaz. Kısacası kontrollü olduğu sürece gerginlik Türkiye’nin işine yarar. MENSUR AKGÜN

İzak BARON Diğer
8 Haziran 2012 Cuma

İNANIN SONUNCU OLSA BİLE BONOMO’YU KUCAKLAR ALNINDAN ÖPERDİM

Eurovizyon şarkı yarışmasında bir diğer gurur duyduğum olay ise; “Yahudi asıllı bir Türk delikanlısının Türkiye’yi başarılı bir şekilde temsil etmesiydi.”

İnanın sonuncu olsa bile Bonomo’yu kucaklar alnından öperdim.

Bakın kendisiyle ilgili “Yahudi misin” sorusuna 24 yaşındaki bu delikanlı ne cevap veriyor: “Müziğin dili, dini, ırkı yok. Ben Türküm. Yahudi olmak bir dindir. Türkiye’de 36 ayrı etnik kökenden insan yaşıyor. 540 senedir buradayız. Bunun konuyla alakası yok. İsrail ile alakası yok. İspanya’dan 540 yıl önce gelmişiz. Türküm, Türkiye’yi temsil edeceğim.”

Ve ırkçı-şoven kışkırtmaların alabildiğine etkili olduğu ülkemizde Yahudi asıllı bir delikanlıyı Türkiye’yi temsil etmesi için gönderen TRT yönetimini de ayrıca kutluyorum, bu cesaretlerinden dolayı.

Mehmet Talay

http://www.medyantalya.com/kose-yazilari/bonomo-ve-devrim-kok-ya-da-bir-kent-boyle-tanitilir%E2%80%A6.html

 

AZERBAYCAN YILLARDIR ULUSLARARASI PLATFORMDA GÖRMEK İSTEDİĞİMİZ KIBRIS'IN YERİNİ ÇOKTAN ALMIŞ BİLE! EUROVİZYON'DA AZERBAYCAN'A OY VEREN BAZI ÜLKELER, TÜRK İSLAMI İLE ARAP İSLAMI'NI AYRIŞTIRDI. İSRAİL'İN AZERBAYCAN'A 10 PUAN VERMESİNİN BAŞKA BİR İZAHI OLABİLİR Mİ?

Bakü yolunda TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin'le karşılaştık. Şahin, "Can Bonomo, üçüncü olur" dedi, ben de "sekizinci..." Yedinci olduk. Aslında Şahin'in beklentisi boşuna değildi. Eurovizyon politik bir yarışma. Eski Sovyet kuşağında rejim değiştiriyor. Aldığımız sonuç çok önemli. Azerbaycan yıllardır uluslararası platformda görmek istediğimiz Kıbrıs'ın yerini çoktan almış bile! Eurovizyon'da Azerbaycan'a oy veren bazı ülkeler, Türk İslamı ile Arap İslamı'nı ayrıştırdı. İsrail'in Azerbaycan'a 10 puan vermesinin başka bir izahı olabilir mi?

Küresel konjonktürde Türk dünyası yükselen bir değer! Sovyetler'den kopan Türk dünyası, Rusya ile ilişkilerini sürdürürken, Batı'yla da entegrasyon yolunda dev adımlar atıyor. Yani, Türk açılımı insanlığı kucaklıyor.

Azerbaycan bürokrasisi yakından tanıdığı Rusya ile çok iyi. Petrol ve doğalgaz alışverişi yapan aktörler, ABD ile sıkı fıkı. Hem kardeşlik bağı, hem de savunmadaki kozmik işbirliği, Türkiye ile Azerbaycan'ı daha da yakınlaştırıyor.

Azerbaycan'a nota verdi, büyükelçisini geri çekti.

Bu hareket, son yıllarda yakınlaşan Azerbaycan-İsrail ilişkilerini daha da sıcaklaştıracak kuşkusuz.

Meliha Okur

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/okur/2012/05/29/baku-sadece-neft-degil

 

DOĞU AVRUPA ANTİSEMİTİZMİNE DAİR ÖĞELERİ ALIP TÜRK MUHAFAZAKÂRLIĞINA UYARLAYAN CEVAT RIFAT ATİLHAN GİBİ İSİMLER, DÜNYAYI ASLINDA YAHUDİ FİNANS SERMAYESİNİN GİZLİCE YÖNETTİĞİ VE BOLŞEVİZMİN/KOMÜNİZMİN ARDINDA DA YAHUDİLERİN OLDUĞU GİBİ FANTEZİLERİ TÜRK SAĞININ DAĞARCIĞINA YERLEŞTİRMİŞTİR

Tabii Erdoğan’ın kürtaj meselesine dair “Bu milleti dünya sahnesinden silmek için sinsice bir plan olduğunu biliyoruz. Bu milletin çoğalması için asla bu oyunlara prim vermemeliyiz” gibi sözler sarf etmesi, “yeni” yahut “AKP’ye has” bir şeye işaret etmiyor. Burada milliyetçi/muhafazakâr Türk siyasal gericiliğinin, kökleri belki 50’li, 40’lı yıllara kadar çekilebilecek bir ‘fantezi’sini (gerçeklikten kopukluk anlamında) görüyoruz.

Doğu Avrupa antisemitizmine dair öğeleri alıp Türk muhafazakârlığına uyarlayan Cevat Rıfat Atilhan gibi isimler, dünyayı aslında Yahudi finans sermayesinin gizlice yönettiği ve Bolşevizmin/komünizmin ardında da Yahudilerin olduğu gibi fantezileri Türk sağının dağarcığına yerleştirmiştir. Erdoğan geçmişine bağlı bir insandır, AKP’yi kurmadan önce de nüfus planlamasına karşı çıkıyordu. 1977’de, bütün kötülüklerin arkasındaki güçleri kendince teşhir ettiği Mas-Kom-Yah (Mason-Komünist-Yahudi) adlı tiyatro oyununu yazıp sahneye koyan Erdoğan’ın, devlet tiyatrolarının başına neler getirebileceğini tasavvur ederek korkabiliriz.

Burak Cop

http://t24.com.tr/yazi/erdoganin-seksopolitigi/5187

 

1955’DEN İTİBAREN DE TÜRKİYE KENDİ VATANDAŞLARINI REHİN ALMANIN VE ONLARI DIŞ POLİTİKANIN ARACI OLARAK KULLANMANIN KEYFİNİ ÇIKARTMAYA BAŞLADI

1955’den itibaren de Türkiye kendi vatandaşlarını rehin almanın ve onları dış politikanın aracı olarak kullanmanın keyfini çıkartmaya başladı. Bazen 6-7 Eylül’de olduğu gibi derin devletin organize ettiği yağma eylemleriyle, bazen de devlet katında alınan yasadışı ve tabii ki Lozan dahil imzacısı olduğumuz antlaşmalara aykırı kararlarla Müslüman olmayan vatandaşlarımızın haklarını gasp ettik. Hakların gasp edildiği yüzümüze vurulunca da “mütekabiliyet” dedik.

Genellikle Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığa uygulanan ayrımcılığı gerekçe gösterdik. Lozan Antlaşması’nın 45’inci maddesine atıfta bulunduk. Yunanlılar Türklerin hakkını gasp ediyor diye biz de kendi vatandaşımız olan Rumların ve tabii ki diğerlerinin haklarını iade etmedik. 1971 yılında kanunsuz ve usulsüz olarak kapatılan Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için bile Yunanistan ile pazarlık ettik.

Aslına bakarsanız o dönemler için bu tutum normaldi. Müslüman olan vatandaşının hakkını gasp eden, gençlerini işkenceden geçiren, yargısız infazlarını açığa çıkartıyor diye Uluslararası Af Örgütü’nü kontrolü altındaki gazetelerinde düşman ilan eden bir zihniyetin başka türlü davranmasını beklemek mümkün değildi. İnsanın ve hakkının siyaset üstü görülmesi, araçsallaştırılmaması o zamanlar imkansızdı.

Önce vizyon değişti. Türkiye, başlangıcı eskilere dayanmakla birlikte, büyük ölçüde AK Parti iktidarıyla birlikte jeopolitiğinin sınırlarını genişletti. Ufkumuz Ege denizinin çok ötesine ulaştı. Türkiye Ortadoğu ile angaje oldu, Afganistan sorununu sahiplendi, Afrika ile işbirliğini derinleştirdi. Küresel sorunlar konusunda söyleyecek lafı olan bir ülke halinde geldi.

Ancak “mütekabiliyet” anlayışından bir türlü vazgeçmek istemedi. Hiç tahmin edemeyeceğimiz insanlar dahi eski rejimin değerlerini bilerek ya da bilmeyerek savundu. Ruhban Okulu dediğimizde Batı Trakya’dan, Atina’da cami olmadığından söz etti. Oysa insani konularda mütekabiliyet olmazdı, olamazdı. Yunanistan ya da başka bir ülke Türk kökenli azınlığına eziyet ediyor diye Türkiye farklı etnik ve dini kökenden gelen vatandaşına eziyet edemezdi.

Mensur Akgün

http://stargazete.com/yazar/mensur-akgun/dunya/mutekabiliyetin-sonu/yazi-590992

 

SURİYE İLE İLİŞKİLERİN DİPTE GEZİNDİĞİ 90’LAR BOYUNCA TÜRKİYE İLE İSRAİL İLİŞKİLERİ İKİNCİ BAHARINI YAŞAMAYA BAŞLAMIŞTI

Suriye ile ilişkilerin dipte gezindiği 90’lar boyunca Türkiye ile İsrail ilişkileri ikinci baharını yaşamaya başlamıştı. 1970’ler ve 80’ler boyunca düşürülen ilişkilerin düzeyi diplomatik, siyasi, ticari ve askeri bakımdan yükseltilmiş, Doğu Akdeniz’in nispeten işleyen bu iki demokrasisi arasındaki muhabbet, ortak müttefikleri ABD’yi pek memnun eder olmuştu.

Bu muhabbet 2002’de AK Parti’nin iktidara gelişinin ardından artarak devam etti. O kadar ki Türkiye, Suriye ile İsrail arasında kapsamlı bir Ortadoğu-Filistin barışı doğrultusunda arabuluculuğa başlamıştı.

Her şey Aralık 2008’de dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in Erdoğan ile Suriye barışını görüşmek üzere Ankara’ya gelişinin hemen ardından İsrail ordusunun Gazze’de sivillerin de öldürüldüğü bir operasyona girişmesiyle tuz buz olmaya başladı. Ardından, 2009 Ocak ayında Davos’ta Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile ‘One Minute’ olayı vuku buldu. Sonra 2010’da Mavi Marmara...

Suriye ile ikinci bahar ise Arap Baharı kayalıklarına oturdu deyim yerindeyse. Esed’in babasının acımasızlığına bürünüp Tunus, Libya ve Mısır’daki liderlerin akıbetinden korunma yolu olarak özgürlük isteyen halkı üzerine ateşle gitmesi Türkiye’nin ‘Sıfır sorun’ politikasını her ne pahasına olursa olsun sürdürmeyeceğini gösterdi.

Gün itibariyle geldiğimiz nokta şudur: Dün Türkiye Batılı müttefiklerine katılarak Suriye’deki diplomatlarını tamamen çekmiştir. İsrail Dışişleri, aralarında genelkurmay başkanının da bulunduğu askerleri hakkında Türk mahkemelerince alınmış yakalama kararı bulunduğunu hatırlatarak Türkiye’ye seyahat etmemeleri çağrısında bulunmuştur. Türkiye ve İsrail ilişkileri zaten birkaç ay önce ikinci kâtip düzeyine düşürülmüştü. Bugün, Mavi Marmara faciasının ikinci yılında İHH’nin öncülüğünde İstanbul’da büyük bir miting düzenlenmektedir.

İran ve Irak’taki durumu hiç saymadan dahi bölgedeki siyasi gerilimde hiçbir azalmanın beklenmediği maalesef görülmektedir.

Murat Yetkin

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1089631&Yazar=MURAT-YETKIN&CategoryID=98

 

DİLENECEK ÖZÜR, BİR DAHA BÖYLE BİR OLAYIN YAŞANMAYACAĞINA DAİR BİR "İYİ NİYET BEYANI" SAYILACAĞINDAN YENİDEN ONURLU VE CİDDİ BİR DİYALOĞUN KAPISI DA ARALANABİLİR

Nefesini ensemizde hissedelim diye İsrail, Kıbrıs'ta askeri bir üs kurmaya hazırlanıyormuş. Bu gidişle savaş ihtimalini dahi konuşmaya başlayabiliriz. İddialar ne kadar doğru bilemem ama bunların konuşulur hale gelmiş olması bile yeterince vahim bir işaret.

Bireysel aklın, "ortak aklın" önüne konulmasıyla "yakalandığı sanılan sinerjinin" ne menem bir felakete yol açabileceğini anlamanın vakti geldi de geçiyor bile. Meseleleri "kişilere" göre değerlendirme körlüğünden kurtulan her göz, istikbaldeki manzarayı görebilir.

O vahim manzarayı engellemek için ortak aklın, derhal yeniden devreye konulması gerekiyor. Bölgenin barut fıçısını andıran hali kolektif aklın önemini daha da artırıyor. Türkiye'nin de talep ettiği üzere, ilişkileri kana bulayan taraf olarak İsrail'in özür dilemesiyle bir tedaviye başlanabilir. Dilenecek özür, bir daha böyle bir olayın yaşanmayacağına dair bir "iyi niyet beyanı" sayılacağından yeniden onurlu ve ciddi bir diyaloğun kapısı da aralanabilir. Türkiye de bunun karşılığında böyle bir olayın yaşanmaması için bundan sonraki süreçte elinden geleni yapacağını beyan edebilir. Aksi takdirde "onurlu" bir diyaloğun tesisi mümkün görünmüyor.

Özcan Tikit

http://www.haberturk.com/yazarlar/ozcan-tikit/746775-mavi-marmaranin-2nci-yildonumu

 

TÜRKİYE YENİ ORTADOĞU ÜSTÜNDEKİ GÜCÜNÜ İSRAİL KARŞITLIĞI ÜSTÜNDEN PEKİŞTİREBİLİR

İsrail yakın bir tarihte özür dilemezse büyük bir olasılıkla operasyonu gerçekleştiren askerler hakkında hazırlanacak iddianame de mahkemeye sevk edilecek. Bu da ilişkilerin daha da kötüleşmesine, bölgede gerilimin daha da tırmanmasına yol açacak. İsrail’in göstereceği gizli veya açık her tepki Türkiye’nin bu ülkeden daha da uzaklaşmasına neden olacak. Uluslararası Adalet Divanı’ndan görüş almak da dahil diğer tedbirler gündeme gelecek.

Doğrudur, İsrail ile olan gerilimli ilişkisinin bedelini Türkiye de mutlaka bir şekilde öder. Ancak asıl fatura İsrail’e çıkar. Türkiye yeni Ortadoğu üstündeki gücünü İsrail karşıtlığı üstünden pekiştirebilir. İsrail, eski imparatorluk coğrafyası, hatta onu aşan yerlerdeki Türkiye etkisinin artmasına yardımcı olur. Lieberman’ın turizm boykotu çağrısı da herhalde çok fazla yankı bulmaz. Kısacası kontrollü olduğu sürece gerginlik Türkiye’nin işine yarar.

Benim umudum bu gerçeklerin İsrail’i yönetenler tarafından da görüleceği, Mavi Marmara baskını sırasında hata yapıldığının kabullenileceği yönünde. İçeride hala özür dilenmesi için baskı var. Mavi Marmara yargılamasının muhtemel hukuki sonuçları tartışıldıkça, eminim davanın İsrail ve suçlanan İsrailli yetkiler için doğuracağı sorunlar daha açık bir şekilde anlaşılacaktır.

İsrail’i yönetenlerin unutmaması gereken açılan davanın intikam dürtüsünden değil adalet arayışından kaynaklandığıdır. Adalet talebi önce özür ve tazminat yönetimi ile gündeme gelmiştir. Ancak Türkiye’nin önerdiği yöntemlerin ciddiye alınmaması ve dört tur yapılan görüşmeler sonrasında üzerinde mutabakata varılan özür dileme biçiminin İsrail tarafından kabul edilemeyeceğinin bildirilmesi yaptırım kararlarını ortaya çıkartmıştır. İsrail artık Türkiye’yi ciddiye almak zorundadır...

Mensur Akgün

http://www.stargazete.com/yazar/mensur-akgun/dunya/israil-turkiyeyi-ciddiye-almali/yazi-595672

 

 

Netten okumalar

24 MAYIS 1991: ‘ÖTEKİ’ YAHUDİLER ‘SÜLEYMAN OPERASYONU’YLA İSRAİL'E GÖTÜRÜLDÜ

Falaşaların İsrail'e gelmesi onların dertlerine deva olmadı. Aksine, burada aslında birer "öteki" olduklarını fark ettiler. Yahudi olup olmadıklarına dair yaşanan tartışmalara doğrudan maruz kaldılar. Evlenmek istedikleri zaman önce bir "ihtida" törenine katılmaları zorunlu kılındı.

Yahudilik tartışmalarından öte, doğrudan doğruya ırkçılık iddialarını gündeme getiren bir olay 1996'da yaşandı. Ma'ariv gazetesi, Falaşalar'dan alınan kanların gizlice yok edildiğini yazdı. Kan bankası konuya "tıbbi" bir açıklama getirdi: AIDS yüksek risk alanı olan Etiyopya'dan gelen kanları kullanmıyorlardı. Ancak bu, Etiyopya kökenli nüfusu yatıştırmaya yetmedi. Kabinenin toplantıda olduğu sırada Başbakan İtsak Rabin'in ofisinin dışında protesto gösterileri yapıldı. Polisin göstericilere göz yaşartıcı bomba ve tazyikli su ile karşılık verdiği olaylardan sonra Rabin, protestocuların temsilcilerini kabul etti. Kan bankasının tutumu için hükümet adına özür dilerken, olaylar sırasında polislerin yaralanmasını kınamayı da ihmal etmedi. Falaşalar aranındaki işsizlik oranı %80'lerin üzerinde. Çalışanların neredeyse tümü kol emekçisi. Dolayısıyla İsrail'de kendilerine ancak ucuz işgücü olarak bir yer edinme imkânına sahipler. Bir diğer geçim kaynağı da askerlik. Çaresizlik karşısında geleceklerini askerlikte gören genç Falaşalar, gönüllü olarak orduya başvurmak zorunda kalıyorlar.

http://www.marksist.org/tarihte-bugun/7314-24-mayis-1991-oteki-yahudiler-suleyman-operasyonuyla-israile-goturuldu

 

ÜSKÜDAR YENİ VALİDE CAMİİ’NİN 3 MÜHR-Ü SÜLEYMAN’I YA DA NAM-I DİĞER 3 DAVUT YILDIZI – RAMAZAN BEDÜK

http://www.biristanbulhayali.com/uskudar-yeni-valide-camiinin-3-muhr-u-suleymani-ya-da-nam-i-diger-3-davut-yildizi

 

SON KALE: FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ VE TÜRK SİYASETİ - HAY EYTAN COHEN YANAROCAK

http://www.hasturktv.com/israilde_gundem/3717.htm

 

VATANDAŞ TÜRKÇE KONUŞ – CEMİL KOÇAK

http://www.stargazete.com/yazar/cemil-kocak/guncel/vatandas-turkce-konus/yazi-595632

 

HER ŞEY YENİ BAŞLIYOR – MEHMET ATAKAN FOÇA

İsrail İçişleri Bakanı, Afrikalı göçmenlerin “ulusal birliklerini bozmak” için ülkede olduklarından dem vururken, bir milletvekili önce Sudanlıları ‘kanser’e benzetiyor, sonra kanserlilerden özür diliyor. Yahudi düşmanı neo-naziler de demeçlerinde ‘kanser’ benzetmesine sık sık yer verir.

http://www.bianet.org/biamag/azinliklar/138780-her-sey-yeni-basliyor

 

ROZA ESKENAZİ 'BENİM TATLI KANARYAM'LA YAŞIYOR

“2009 yılında İsrail’e doktora çalışmam için alan araştırması yapmaya gitmiştim. Çalıştığım konu "Türkiye müziğinin İsrail güncel müzik sahnesinde icrası" idi. Orada filmin yönetmeni Roi Sher ile tanıştım. Rembetika müziği ve Roza Eskenazi'den bahsetti. Bu bana yabancı bir müzik türü değil. Çünkü eğitimim Türk makam müziği ve Anadolu yerel müzik türlerini kapsıyordu. Ege çalgısı olan kabak kemaneyi profesyonel çalıyordum. Projede yer alan yol arkadaşlarım Tomer Katz (İsrail) ve Martha d. Lewis'le (Yunanistan)  birlikte önce Roza'nın eser repertuarını çıkardık. Ben "İzmir biçimi" rembetika şarkılarını temsil ettim. Bunlar ustalık isteyen "amane" gazeller ve bizim Ege bölgesinde çok sık söylediğimiz halk şarkılarıydı. Amacımız Roza'nın şarkılarını dile getirdiğimiz bir belgeselle hem onun yaşamış olduğu dönemi yeniden hatırlamak hem onun yaşam hikayesine şahit olmak, hem de onun şarkılarını yeniden icra etmekti.”

http://www.bianet.org/biamag/sanat/138788-roza-eskenazi-benim-tatli-kanaryamla-yasiyor

 

Netten seyredin

AVRE ESTE ABAJOUR BİJOU BY SARAH AROESTE

http://www.youtube.com/watch?v=8tQMDJ4-n1w&feature=relmfu

 

''ŞİMDİ BOQU YEDİK'' BU SÖZ BİR TÜRK YAHUDİ AİLESİNİ FAŞİZM'İN KATLİAMINDAN KURTARDI..

http://tvarsivi.com/player.php?e=50222

 

Twitter’dan

BÜYÜKLERE MASALLAR: PAX OTTOMANA - Y. EMRE KOCABASOGLU

http://www.twitlonger.com/show/hjtadp