ABD’den mektup var: ABARTILAR ÜLKESİ

Cem MENASE Spor
16 Mart 2011 Çarşamba

Yıllardan beri gelen bir Amerika portresi vardır kafamızda. Hani fazla dozlu aksiyon içeren Hollywood yıldızlarının hayatı…

Simdi oradayım, New York’ta… Dünyanın kalbinin attığı şehirde. ITÜ-SUNY programım sağ olsun, beynimde bir pencere daha açıyorlar. Filmlerde gördüğümüz hayatı içerden gözlemleme sansı buluyorum.

***

Fazla uzatmadan söyleyeyim. Belki bir arabadan diğerine atlamıyorlar veya kuru sıkıyla dolaşıp düello yapmıyorlar ama normalin çok üzerinde bir heyecan ve coşkuyla yaşadıkları kesin. En azından bu şehirde…

Tabii ekonomik faktörler de etkili. Kişi başı gelirleri bizimkinin yaklaşık 5 katı. Haliyle aktivitelerinin uçukluğu da bir o kadar farklı oluyor.

Ben buraya abartılar ülkesi diyorum.

Gökdelenlerinden arabalarına, insanların kilolarından son model arabalarına kadar, her şey üst limitte.

***

Haliyle spor da nasibini almış.

Bizim en büyük üniversite stadyumlarımızdan biri olan İstanbul Teknik Üniversitesi Stadyumu 6000 kişi kapasiteye sahip. Buna karşın Amerika’da durum çok farklı…

Michigan Stadium, 109 bin 901 kişi.

Beaver Stadium, 107 bin 282 kişi.

Neyland Stadium, 102 bin 329 kişi.

Bryant-Denny Stadium, 101 bin 821 kişi.

İlk 5 bu şekilde. İşin ilginç tarafı bizim ülkemizin en büyük stadyumu olan Atatürk Olimpiyat Stadyumu gibi, üç beş kişinin gelip gittiği bir yer değil bu stadyumlar. Maç günleri etrafta yasayan tüm halk ailece maça gelip eğleniyor, sonra da beraber çıkıp ‘normal hayatlarına’ devam edebiliyorlar. Farklı yani… İkisini bir kazana koysan kaynamazlar…

O derece.

***

Geçen hafta buna benzer bir maç izliyorum ve kafamda bir düşünce balonu var. Daha çok bir tablo bu. İşte o düşüncelerin yazıya dönüştürülmüş hali:

TURKIYE

AMERIKA

Stadyumlar dolu değil.

Stadyumlar dolu.

Ulaşım gelişme sürecinde.

Ulaşım ağı son derece pratik.

Maçlarda sahaya marangoz alet edevatları atılabiliyor.

Sahaya yabancı madde atılmıyor.

Taraftar desteğiyle maça etki edebiliyor.

Taraftarların etkisi daha az.

Bu tablonun sebeplerini çok detaylı incelemek gerekir. Bunun ekonomik yönü olduğu bir gerçek. Fakat son senelerde bu kabul edilmiş bir çaresizlik vaziyetinde. Bunun neden böyle olduğunun sorgulanması gerek.

Niye ortalama bir Türk, ortalama bir Amerikalıdan 5 kat az para kazanıyor. Üstelik adamların nüfusu bizimkinden 5 kat fazla. Bu nasıl bir ironi?

Bu arada maçlara giriş üniversite öğrencilerine ücretsiz. O da başka mevzu…

İşin sosyal ve kültürel boyutları da yeterince etkili. Yıllardan beri Amerikalı çocuklar üniversite çağına geldiklerinde bulundukları lokasyona en zıt eyaletlerdeki okullara gidip ayakları üstünde durmaya çalışıyorlar. Bu iyi mi, kötü mü, tartışılır. Fakat onlar için iyi bir tarafı var: Kabuklarını erken kırıyorlar; sosyaller.

Sanırım eğitim sisteminden de kaynaklanan bir durum bu. Aşağı yukarı tüm konular için geçerli olabilecek bir fark var. Biz “yapıyor gözüküyoruz”, onlar “yapıyor”. Örneğin; bizim üniversitelerimizin de birçok telefon numaraları, e-mail adresleri vardır ama telefon açtığınızda aradığınız kişiyi bulma sansınız o gün kafanıza kuş pislemesiyle aynı olasılıktadır. Demek istediğim bundan ibaret…

Sorun belli, çözüm için düşünmeliyiz.

Ya da düşünür gibi mi yapmalıyız?