Şaul Cenudi ile günümüzde Antakya Yahudi Cemaati

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Antakya ziyareti sırasında, Antakya Yahudi cemaatinin günümüzde sadece 27 kişinin kaldığını üzülerek öğrendim. Bu kadar az kişinin cemaat başkanı olmak nasıl bir görev, ne gibi zorlukları var? Antakya Cemaati Başkanı Şaul Cenudi sorularımı yanıtladı

Ester YANNİER Toplum
27 Ocak 2011 Perşembe

Medeniyetler beşiği, hoşgörü kenti Antakya… Mağazaların vitrinlerinde dahi bu birlikteliği gözler önüme seren afişlerin yer aldığı şehir… Günümüzde dahi evlerinin kapılarını sevgiyle açan insanların şehri Antakya… Bu kadar özlenen özelliği barındıran şehirde Yahudi nüfusu yaşanan göçler ve daha birçok sebepten azalarak 27 kişiye ulaştı… Ancak cemaat idarecileri canla başla çalışmaya ve tarihi ayakta tutmaya çalışıyorlar…

Sizi tanıyabilir miyiz?

1941’de Antakya’da doğdum ve burada büyüdüm. Tahsil için İstanbul’a gittim. Hayatımı Antakya’da sürdürüyorum. Dokuz yıldır cemaat başkanlığı görevini sürdürüyorum…

Antakya Yahudi tarihinden bahseder misiniz?

1941’de Antakya’da doğdum ve burada büyüdüm. Tahsil için İstanbul’a gittim. Hayatımı Antakya’da sürdürüyorum. Dokuz yıldır cemaat başkanlığı görevini sürdürüyorum…

Burada sayı olarak az bir cemaati temsil etsek de Antakya’daki tarihimiz şehrin varoluşuyla başlıyor. İÖ 300 yılında Kral Seleucus babası Antiochus’un anısına Antakya şehrini kurarken Yahudiler güneyden yani Suriye, Filistin, Irak, İran’dan buraya göç ettiler. Burada hem ticaretle uğraştılar hem de şehrin imarı için uğraş verdiler böylelikle hayatlarını idame ettirdiler. Ne var ki İsa’nın ölümünden sonra buraya gelen havarilerinin, cemaat üyeleri üzerindeki baskıları neticesinde bazıları Hıristiyanlaştı.

Yakın bir tarihe bakıldığında 1940’lardan sonra mevcut aile sayımız 100’ün üzerindeydi. Bu yüz aile o zamanlar en azından beş çocuklu ailelerdi, dolayısıyla 600- 700 kişilik bir cemaat mevcuttu. O yıllarda cemaat üyelerimiz Şabat gibi dini kurallara riayet ederdi.  O yıllarda Şabatı karşılamak için iş yerlerini erkenden kapatarak,  duası için havraya giderdi. Şabat günü ateş yakmaz arabaya binmez velhasıl dörtbaşı mamur kişilerdi.  O yıllarda buradaki cemaat üyelerimiz genellikle tekstille uğraşırlardı. Kimisinin mağazası vardı, kimisi de seyyar satıcıydı. Seyyar satıcılar civar kazalara giderek, pazarlarda kazanmak için tezgâh kurarlardı. Gittikleri yerlerdeki esnaflar bundan muzdarip oluyorlar, önlerini kesmek için çareyi haftanın diğer günlerinde açılan tüm pazarlarını cumartesi günlerine nakletmekte buldurlar. Böylelikle cemaat üyelerimizin bir kısmının kazanç kapısı kapanmış oldu. 1950’lerin başında İsrail’in de kurulmasıyla, işlerini kaybedenler çoğunlukta olmak üzere büyük bir göç yaşandı.  O yıllarda burada 15-20 soyadı vardı. Bu soyadları 5-7 aileden oluşuyordu. Sade, Herari, Mizrahi, Cenudi gibi … 1950’ler de burada yılda ortalama 6-7 brit-mila ve 4 düğün olurdu…  O yıllarda pazartesi ve Perşembe günleri duaların çok kalabalık olduğunu hatırlıyorum.1950’lerdeki göçten sonra da yaklaşık yine 250 kişi kadar kaldık.

1980’lerden önce yine bazı siyasi olaylardan dolayı -o zamanlar Antep de tamamen boşalmıştı- burası da boşalmak üzereydi… İhtilal’dan sonra herkes yerinde kaldı, hatta gidenlerin bir kısmı geri döndü.

Yıllar içinde ister istemez bu günkü sayıya düştük. Bu gün Antakya’dan ikişer kişiden 15 aileyiz. En gencimiz 1959 doğumlu.  Günümüzde İstanbul’da buradan göç eden Antakya kökenli 50 aile var. Gönül isterdi ki bu aileler buradan gitmemiş olsun, cemaatimiz varlığını idame ettirsin…

Gençler neden göç ediyorlar?

Zamanla burada kalan ailelerimizin çocukları büyüdü ve burada evlenecek eş bulmakta zorlanınca  İstanbul’a şans aramaya başladılar. Bunun yanı sıra gençlerimizin eğitim seviyeleri yükseldi, okumak için şehir dışına gittiler. Büyük bir çoğunluğu geri dönmek istemedi ve ailelerini oldukları yerlere sürüklediler. Örneğin İki kızım bir oğlum var… Büyük kızım 20 yıldır İsrail’de yaşıyor, Mimar Sinan Üniversitesi mezunu olan diğer kızım da, İstanbul’da bazı sanatsal girişimler sonrasında umduğunu bulamayınca ablasının yanına gitti. Raanana Belediyesine sanat merkezinde çalışıyor. Oğlum ise İstanbul’da bir şirketin genel müdürlüğü görevini sürdürüyor… Çocuklarımı buraya getiremiyorum, sizin de bildiğiniz gibi günümüz gençlerine söz geçirmek zor…

Bu kadar az bir cemaatin başkanı olmak, Antakya’da Yahudi olmak nasıl?

Eski Antakya dediğimiz yerde cemaat üyelerimiz kümelenmiş şekilde yaşardı. Bir yabancı geldiğinde sorduğunda sokağın ismi söylenmez Yahudi mahallesi denirdi. Yahudi mahallesi nerede dediklerinde buraya kadar getirirlerdi. Yoğun bir yerleşim bölgesiydi. O dönemlerde her dinin mensupları Hıristiyan’ı, Sünni’si,  Alevi’si, Yahudi’si yan yana yaşardı. Çocukluğumun geçtiği o yıllarda hiç kimse bir diğerini sorgulamazdı. Bizim bayramlarımızda annelerimiz bayram hazırlığı yaparken, komşular gelerek yardım ederdi. Kapılarımız açıktı, samimiyet vardı… Bu günde devam eden bir hoşgörü var, toplumsal bir barış var,  ibadet yerlerimiz ayrı olmasına rağmen, sokakta birbirimizden hiçbir farkımız yok…

Eğer burada daha kalabalık bir cemaate sahip olabilseydik, bizlerin de yükü azalırdı. Çalışan cemaat üyelerimizi,  sinagogda minyan sağlanması açısından telefon ederek çağırmak zorunda kalıyoruz. Bu güne kadar çok şükür aksamadı… Hahambaşı Rav İsak Haleva’nın, Rahmetli Robert Abudara, geçmiş dönem Cemaat Başkanı Silvyo Ovadya’nın da desteğiyle her hafta buraya bir hazan geliyor. Hazan Cuma  günü geliyor, Şabat bitiminde ayrılıyor. Kaşer et kesimimiz yapılıyor. Dinimizin vecibelerimizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Bayramlarımızı, tüm cemaat üyelerimizin katılımıyla coşkuyla kutluyoruz. Yaşanan bazı olaylardan sonra il emniyeti ve valilik korumada hassasiyet gösteriyorlar. Gerçi burada herkes herkesi tanıyor, herhangi bir olay olamayacağını biliyoruz… Onlar uygun gördüler, bizler de itiraz etmiyoruz.

Diğer cemaatlerle ilişkileriniz nasıl?

Değişik cemaatlere mensup kişilerle çok yakın ilişki içindeyiz. Nisan ayı içinde sinagogumuzda bir dayanışma yemeği verdik. İl valimiz, belediye başkanı, müftü ve şehrin tüm mülki amirlerini davet ettik. Akabinde Alevi vatandaşlarımız benzer bir dayanışma yemeği verdiler, il müftüsü bir yemek organize etti. Ramazan ve Kurban Bayramlarında Müslüman kardeşlerimizle bayramlaşırız, Alevi kardeşlerimizin de özel günlerini kutlarız. Ortodoks ve Katolik cemaatlerinin bayramlarını da kutlarız. Yahudi bayramlarında bütün mülki amirler gelir bayramımızı kutlarlar. Bu toplumsal barışın bir örneği diyebiliriz. Bu, Antakya’mızda hoşgörünün, sevginin kardeşliğin mevcudiyetinin bir göstergesi.

2003 yılında TRT tarafından Antakya’nın çok kültürlülüğünü ve diğer özelliklerini aktaran “Ezan Çan Hazan” belgeseli yapılmıştı. 2005 yılında  “1. Medeniyetler Buluşması” adı altında dinlerin ruhani liderleri, Başbakan Erdoğan’ın himayesinde dünya genelinde 600-700 bilim adamı şehrimize gelmişti. Sünni alevi, Ortodoks, Katolik, Musevi ve Ermenilerden oluşan Medeniyetler Korosu bugün sadece Antakya’yı değil Türkiye’yi, yurt dışında temsil ediyor. Hep bir ağızdan birbirlerinin ilahilerini seslendiriyorlar. Bundan güzel bir kardeşlik olmaz diye düşünüyorum.

BAŞKAN ŞAUL CENUDİ’DEN TÜRK MUSEVİ CEMAATİ BİREYLERİNE AÇIK DAVET

İstanbul’da geçimini zor sağlayan dindaşlarımızın, buraya gelmeye davet ediyorum. Emekli maaşıyla burada rahatlıkla yaşayabilirler… Ayrıca sinagogumuzun üst kısmında bulunan iki yeri onlara tahsis edebiliriz.  Gerek valimizden gerek belediye başkanımızdan gerekse de sanayicilerimizden kendilerine iş imkânı yaratacakları teminatını da verebiliriz. Burada yaşam standardı İstanbul kadar ağır değil, maddi bakımdan daha az külfetli…