Bu hafta ağımıza takılanlar...

Dini kökenimden dolayı Ortadoğu konusunda ne yazarsam yanlış anlaşılacaktır(…) 2 Temmuz’un yıldönümü nedeniyle konunun apayrı bir boyutuna değineceğim: Farz edin ki, bir Alevi vatandaş münferit olarak ya da cemaat olarak bir gün yanlış bir davranış gerçekleştirdi ya da Alevi toplumu tartışmalı bir karara imza attı, Facebook’tan, “2 Temmuz’da öldürmediğimiz her Alevi için bana lanet edeceksiniz” gibi bir slogan okusanız neler hisederdiniz? Nedim Saban

İzak BARON Diğer
14 Temmuz 2010 Çarşamba

Güncel

İSRAİL İLE ALIP VEREMEDİĞİ KALMAYAN BİR AKP HÜKÜMETİNİN OY TOPLAMAK İÇİN BAŞKA BİR DÜŞMAN YARATMASI GEREKİR

Her ne kadar Sayın Davutoğlu ve AKP hükümetinin İsrail ile ilişkileri kesme siyaseti, hedefi olduğuna inanıyorsam da, şayet bu ilişki kesilirse, AKP yönetimi kiminle kavga edip oylarını artırabileceğini de hesaba koymak zorundadırlar diye düşünüyorum. İsrail ile alıp veremediği kalmayan bir AKP hükümetinin oy toplamak için başka bir düşman yaratması gerekir ki seçimlere bu kadar az kala çok kolay değildir. En kolay rakip olarak İsrail'i heba etmek için erkendir diyorum.

Şaka bir tarafa, Türkiye de İsrail de bu ilişkileri öyle kolay oluşturmadılar, bir anda ve kimsenin de işine yaramayacak olan bir şekilde çöpe atamazlar. İlişkilerin ekonomik boyutları çok değilse bile kimse anlamsız bir şekilde bunlardan yoksun kalmak istemez, kaldı ki Türkiye İran ilişkisi şu anda havadadır ve öyle bir ittifak falan da mevcut değildir, yani uğruna feda edilecek bir İsrail sebebi mevcut değildir. Türkiye dış politikasi her taraftan çatırdamaktadır, İsrail ile ilişkileri kesmek demek sadece İsrail’i Türkiyesiz bırakmak demek olmayacağı Türkiye'nin de İsrailsiz kalması ve hatta bazı dostlarını da uzaklaştırması anlamına geleceğini sanırım Türkiye Dişişleri ve yöneticileri çok iyi bilmektedirler.

Rafael Sadi

http://odatv.com/n.php?n=israil-turkiye-uzlasiyor-mu-0607101200

İSRAİL KÂR EDEMEYECEĞİ VE SONUÇ ALAMAYACAĞI BİR ÇIKMAZ SOKAĞA GİRDİĞİNİ ÇOK İYİ BİLİYOR

İsrail kâr edemeyeceği ve sonuç alamayacağı bir çıkmaz sokağa girdiğini çok iyi biliyor. Bölgede İran üzerinde yoğunlaşılması gereken bir dönemde attığı agresif ve hatalı adımlar neticesinde Batılı bir müttefik olan Türkiye’yi haddinden fazla İran’a yakınlaştırdığının da farkında. İsrail karşıtlığı ile Ankara’nın her geçen gün Arap dünyasında biraz daha sözü dinlenen ve prestij kazanan bir aktör olduğunu da görüyor. Tel Aviv açısından sadece yukarıda saydığım sebepler bile artık zirve yapan Türkiye-İsrail çatışmasının devam ettirilmemesi için yeterli gerekçelerdir. Bunların üstüne başta ABD’de olmak üzere uluslararası toplumdan gelen tepkiler de eklendiği zaman tenha bir yerlerde buluşarak diplomasinin devreye sokulması kaçınılmaz oluyor.

Selim Savaş Genç

http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/yazar-27143-tenhalarda-bulusan-turkiye-israil.html

TÜRKİYE, ADIM ADIM VE KAÇINILMAZ OLARAK, ‘ÜÇÜNCÜ SEÇENEĞE’, YANİ İSRAİL İLE İLİŞKİLERİN KESİLMESİNE DOĞRU YOL ALIYOR

Türkiye, seçime giden güzergâhta İsrail karşısında düşürüldüğü durumdan ötürü, adım adım ve kaçınılmaz olarak, ‘üçüncü seçeneğe’, yani İsrail ile ilişkilerin kesilmesine doğru yol alıyor. Bunu yapamayan, bunu beceremeyen ve onca esip gürlemesine ve kükremesine karşı, İsrail karşısında hiçbir somut adım atamayan duruma Tayyip Erdoğan, hele şu zaman diliminden düşemez. Düşerse, imajının alacağı hasar ile Türkiye’yi kolay kolay yönetemez. İsrail ile ilişkileri kesmek ise Washington ile zaten Amerika’nın ‘hayal kırıklığı’ içine girdiği ikili ilişkileri, besbelli, daha da zora sokacak. ‘Kürt sorunu’ içerde 25 yıllık bilançosundaki gibi tekrar ‘güvenlik sorunu’ haline dönüşmüşken, Anayasa Mahkemesi ile kavgalı bir durum sürerken, bir de Washington ile mesafenin daha da açılması da, hükümetin devamı bakımından ‘riskli’. Ama başka çaresi de yok. Ya İsrail tarafından burnu sürtülen bir hükümetin başında nasıl ve ne kadar kalıyorsa kalacak veya İsrail’in burnunu sürten bir hükümet olarak, Amerika ile zedelenen ilişkileri bir yerden, bir vakitte toparlamaya bakacak.

Cengiz Çandar

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&Date=06.07.2010&ArticleID=1006498

İKİ ÜLKEYİ ORTAK BİR HEDEFE, KADERE YÖNLENDİRMEK ARTIK MÜMKÜN OLMAYACAK

'Türk-İsrail derin devleti' görüntüsünden 'ilişkilerin kesilmesi' gibi sert ve kararlı bir noktaya nasıl gelindiğini anlamayanlar; bu son halin Ortadoğu ve Batı'nın bölge politikalarına nasıl yansıyacağını, Avrasya kuşağında ne tür güç kaymalarına yol açacağını, ABD ve Avrupa başkentlerinin 'ne haliniz varsa görün' deme ya da İsrail'i önceleyerek Türkiye'yi köşeye sıkıştırma lüksünün bulunup bulunmadığını anlama şansı yok.

Anlayamadıkları için de, hâlâ, eski ezberleri tekrarlayıp, Netanyahu'nun Washington temasları sonrası ABD Türkiye'ye baskı yapacak umudunu taşıyorlar. Bu yanlış bir tespittir. ABD'nin de Avrupa Birliği'nin de, Türkiye'yi hizaya sokmaya, on yıl öncesinin Ortadoğu dizayn projelerine göre ona ayar çekmeye mecali ve lüksü kalmamıştır. Türkiye-İsrail ilişkilerindeki ayrışmayı, konjonktürel gelişmelere, yaşanan olaylara göre analiz edenlerin varacağı yanlış nokta bu yanlış tespittir. Zemin kaymıştır, iki ülkenin durduğu yer de, varmak istediği nokta da, kurmak istediği ilişki biçimi de değişmiştir. Bu değişiklik, Avrasya kuşağında çok şeyin habercisi olacak, ciddi denklem değişikliklerine yol açacaktır.

İlişkileri onarmak elbette mümkün. Elbette, yaşananların üstesinden gelmek, iki ülkeyi çok daha gerilimli noktalara sürüklemesinin önüne geçmek mümkün. Ama iki ülkeyi ortak bir hedefe, kadere yönlendirmek artık mümkün olmayacak. Yapılacak tek şey, gerilimi kontrol altında tutmak olacaktır. Türkiye ile İsrail arasında bundan ötesi olmayacaktır, böyle beklenti içinde olanlar, bu beklentiye yatırım yapanlar büyük hayal kırıklıkları yaşayacaktır.

İbrahim Karagül

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=23061&y=IbrahimKaragul

O NOKTADAN SONRA DA TÜRKİYE KENDİ YOLUNA, İSRAİL KENDİ YOLUNA...

Türkiye ‘hukuki’ taleplerinden vazgeçmeyeceğine, İsrail de bu talepleri yerine getirmeyeceğine göre sonuç ortada... Türkiye-İsrail ilişkileri bugün bulunduğu noktanın da gerisine gidecek. Adını da Davutoğlu koymuş zaten: Diplomatik ilişkileri kesmek. Üst düzey diplomatımız, Türkiye’nin, ‘hukuki’ taleplerinin yerine getirilmesi için ‘makul bir süre’ bekleneceğini de söylemişti. Davutoğlu’nun açıklaması, bu sürenin dolmak üzere olduğunu gösteriyor öncelikle. O sözlerin işaret ettiği bir başka gerçek de, Davutoğlu ile Ben Eliezer’in onca gürültü kopartan gizli görüşmesinden bir sonuç çıkmasının beklenmemesi. Askeri ortaklık bitti. İstihbarat paylaşımı meçhul. Siyasi temaslar ancak gizli görüşmelerle yürütülebiliyor. Silah sanayi işbirliği dondurulmuş durumda. Diplomatik ilişkilerin de kesilmesiyle çember tamamlanacak. Epeydir karşılıklı olarak altı oyulan ‘stratejik ittifak’ın içi boşaltılmış olacak. O noktadan sonra da Türkiye kendi yoluna, İsrail kendi yoluna... Yıllar önce Türkiye ile İsrail birbirine yaklaşırken, ‘Mecburi İstikamet’ diye yazdığımı anımsıyorum.  Şu anda da öyle görünüyor; bu kez istikamet ters.

Erdal Güven

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1006458&Yazar=ERDAL&Date=07.07.2010&CategoryID=99

NE KADAR KAVGALI OLURSAK OLALIM, İSRAİL İLE KAPILARI KAPATMAK, DİYALOĞU KESMEK, TÜRKİYE’NİN UZUN VADELİ ÇIKARLARINA TERS DÜŞEN YAKLAŞIMLARDIR

Ak Parti İktidarı, yetişme tarzları nedeniyle, İsrail ile ilişkileri kopartmanın yaratacağı zararları görmezden mi geliyor? Dikkat edecek olursanız, Türkiye’nin eski dengeli politikaları adeta yok oldu. Herkese eşit mesafede duran, herkesle diyalogu olan ve bu sayede bölgede arabulucuk yapması istenen bir ülke iken, şimdi uluslararası arenada Hamas ile İran ile eşit tutulmaya başlanıyor. Ne kadar kavgalı olursak olalım, İsrail ile kapıları kapatmak, diyalogu kesmek, Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarına ters düşen yaklaşımlardır. Türkiye, politikasını yeniden gözden geçirmeli ve İsrail’e çıkış yolu sağlayacak, yeni bir süreci başlatmalıdır. Hiç değilse, seçimlere kadarki sürede, açılan yarayı daha da derinleştirmemelidir. Türkiye- İsrail ilişkileri, hafife alınamaz ve iç politika malzemesi yapılamaz.

M.Ali Birand

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15255090.asp?yazarid=69&gid=61

ÖYLESİNE KÜÇÜK BİR ÜLKEYİZ Kİ BİZ HEMEN TÜM HARİTALARDA İSMİMİZ TOPRAĞIMIZA SIĞMAZ; İSR. YAZARLAR!

Kishon, belki de bu ruh hastası tiplerin genişleme arzusunu sebeplendirmeye çalışarak, 'Öylesine küçük bir ülkeyiz ki biz hemen tüm haritalarda ismimiz toprağımıza sığmaz; İSR. yazarlar!' der. Genel olarak, 'komşu ülkelerle bol problem' anlayışıyla yürüyen, işgal ettiği coğrafyaya zorla tarih bina etmeye çalışan bir ülke için uzun bir isimleri var hakikaten. Kalıcı barış için kılını kıpırdatmayan, kandan beslenen, işgali savunan bir yönetim elbette o topraklara sığmaz, genişlemek ister. Böyle düşünen İsrailliler kendilerini evlerinde hisesedecekleri geniş bir araziye taşınsalar diyorum, şöyle Atlantik ötesine. Sabah erkenden kalkar Niagara Şelalelerini gezerler. Peki, öğleden sonra ne yapacaklar? Öğleden sonrası bir plana gerek yok, suyu çok sevdiklerinden iyice yaklaşacaklarını umduğum şelaleye güveniyorum.

Şenol Kazancı

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=23082&y=SenolKazanci

İSRAİL’İN, BÖLGESEL BİR GÜÇ MÜ YOKSA ELİ KULAĞINDA BİR KIYIMI BEKLEYEN YAHUDİ GETTOSU MU OLDUĞUNA KARAR VERMEYE İHTİYACI VAR

Tarih henüz döngüsünü tamamlamış değil. İsrail’in, bölgesel bir güç mü yoksa eli kulağında bir kıyımı bekleyen Yahudi gettosu mu olduğuna karar vermeye ihtiyacı var. Çıkarcı politikacıların ve iflah olmaz ideologların elinde tarih, kitleleri harekete geçirmek için tehlikeli biçimde kullanılan kandırmaya yönelik bir silah ya da Ulysses'te James Joyce’un ifade ettiği gibi, uyanması güç bir ‘kâbus’ haline gelebilir.

Aralarındaki çatışmayı saplantılı bir şekilde Soykırım ve Büyük Felaket kâbuslarının arkasından bakarak çözmeye çalışan İsrailliler ve Filistinliler, kendi uyuşmazlıklarını barışçıl bir şekilde çözme şanslarını geri dönülmeyecek şekilde zedelediler. İsrail ve İran gibi büyük askeri güçlerin hâlihazırda devam eden çekişmelerini buna benzer bir bakış açısıyla değerlendirdiğimizde, bu çatışmanın ancak ve ancak, şimdiye kadar eşi benzeri görülmemiş bir felakete neden olacağı sonucuna varırız.

Shlomo Ben-Ami

http://tr.qantara.de/webcom/show_article.php/_c-670/_nr-603/i.html

SUÇLARINIZLA YÜZLEŞME CESARETİNİZ OLMADIĞI İÇİN,  ÇOCUKLARINIZI BAŞKA FİKİRLER DUYMAYA KAPALI HALE GETİRİRSİNİZ

İsrail’in kurucu ideolojisinin başka bir özelliği de barıştan korkmak. Laikler, askere gitmeyen ve vergi vermeyen Ortadokslardan bu kadar haz etmezken, bazı yerlerde Batı Yahudileri, Doğu Yahudileriyle çocuklarını aynı okula göndermek istemezken, Etiyopya göçmenleri hala derilerinin rengi nedeniyle kabul görmezken ve Doğu Bloğundan gelen Yahudiler toplumun bir parçası olarak kabul edilmezken, barış olursa bir gün, nasıl baş edeceksiniz bu ayrışmayla? Ama İsrail Devleti’nin kurucu ideolojisinin savunucularının unuttuğu bir gerçek var, sizden olmayanı insanlığından soyutlamayla başlayan süreç, orada kalmaz, giderek yaygın bir alışkanlık haline gelir bu. Önce yalnızca Araplara düşmanken, sonra, tüm yabancılara ‘düşman’ olursunuz. Kendi içinizden çıkıp ‘biz yanlış yapıyoruz’ diyenlere de ‘hain’ damgası yapıştırırsınız. Suçlarınızla yüzleşme cesaretiniz olmadığı için,  çocuklarınızı başka fikirler duymaya kapalı hale getirirsiniz. “Dünkü bebeklerden katiller yaratırsınız.”

İsrail Başbakanlarından Golda Meir’in bir sözü var, “Çocuklarımızı katil olmak zorunda bıraktıkları için Araplardan nefret ediyorum.” Oysa çocuklarınız katil olmak zorunda değil. Onların, anlaşılmaya, korkularından arındırılmaya, devletlerinin dayattığı ideolojiden farklı değerlendirilmeye, Moaz gibi geçmişle yüzleşmeye, insanlık ailesinden kabul görmeye ihtiyacı var. Hem kendileri için, hem toplumlarının ırkçı olmayan geleceği için, hem barış için, hem de içine yuvarlandığımız barbarlık sarmalından kurtulmak için.

Ayşe Karabat

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1007191&Yazar=AYŞE

FACEBOOK’TAN, “2 TEMMUZ’DA ÖLDÜRMEDİĞİMİZ HER ALEVİ İÇİN BANA LANET EDECEKSİNİZ ” GİBİ BİR SLOGAN OKUSANIZ NELER HİSEDERDİNİZ?

Haziran ayı her bakımdan uğursuz geçti benim için, dünya için de sıkıntılıydı. Güneydoğu’dan her gün şehit haberleri geliyor, aybaşında da Ortadoğu çalkalandı. Başbakanı, "Türkiye’de insanlar ölürken, Ortadoğu’dan sana ne" diye eleştirmek insanlık dışı bir bakış açısı kanımca, çünkü insan insandır. Yukarıda belirttiğim gibi, bir ölünün kim olduğu da değil, sadece öldüğü önem taşıyor benim için. Dini kökenimden dolayı Ortadoğu konusunda ne yazarsam yanlış anlaşılacaktır, İsrail’in savaş politikalarını çoğunlukla benimsememekle birlikte, 2 Temmuz’un yıldönümü nedeniyle konunun apayrı bir boyutuna değineceğim: Farz edin ki, bir Alevi vatandaş münferit olarak ya da cemaat olarak bir gün yanlış bir davranış gerçekleştirdi ya da Alevi toplumu tartışmalı bir karara imza attı, Facebook’tan, “2 Temmuz’da öldürmediğimiz her Alevi için bana lanet edeceksiniz ” gibi bir slogan okusanız neler hisederdiniz? "Irkçılık" bir insanlık suçu olmanın yanı sıra, dünyada artık müzelik olması gereken bir kavramdır.

Wagner’in bazı iniş çıkışlı melodileri, hele hele vatanperver nutuklara sarmalandığı zaman kulağa geçici olarak çok hoş gelebiliyor ama çocuklarınızın göz zevkini Picasso’nun karmaşık Guernica’sı ile okşayınız. Ünlü Amerikalı uzman Prof. Mehmet Öz bir programda söyledi, çocuklar mesela şekerin tadını kolay alırken, sebzeye zor alışırmış. Ancak on kez arka arkaya sebze yerlerse, sağlıklı beslenme alışkanlığı elde edebiliyorlarmış. Savaş çığlıkları bazen tatlı gelebilir, ama çocuklarınızın ya da çocuk beyinlilerin duyu organlarını zorlayın biraz, Guernica’ya alışacaklar, Sivas’larla yüzleşmeyi öğreneceklerdir.

Nedim Saban

http://www.acikgazete.com/yazarlar/nedim-saban/2010/07/08/2-temmuz-utanci.htm

KATLİAM YAPAN İSRAİL’İ CEZALANDIRMAK BAŞKA ŞEYDİR, CEZALANDIRAYIM DERKEN GÖZ ÇIKARMAK BAŞKA ŞEYDİR

Katliam yapan İsrail’i cezalandırmak başka şeydir, cezalandırayım derken göz çıkarmak başka şeydir. “Kendi oyununa gelmek” deyimi de bu durumlar için kullanılır. Böylesine meydan okuyan bir Dışişleri’nin şu sözlerine ne demeli:

“(Mavi Marmara’daki) vatandaşlarımızın ve diğer yolcuların İsrail’den çıkartılıp Türkiye’ye getirilmelerinde ABD’nin çok ciddi katkıları oldu.”

Anlamı: Demek ki, yolcuların kurtarılmasını Amerika sağlamış, Amerika devreye girmeseymiş, Türkiye’nin gürlemesiyle adamların yolcuları bu kadar çabuk serbet bırakmaları pek mümkün değilmiş.

Bir başka alıntı:

“Her şeyden önce NATO üyesi bir ülkenin vatandaşları bilinçli bir askeri saldırıyla öldürülmüştür. Burada bir NATO müttefik dayanışmasını sadece ABD değil, tüm müttefik ülkelerden beklemek, Türkiye’nin hakkıdır.”

Anlamı: Türkiye, üyesi olduğu NATO ittifakını da karşısına almıştır. Sadece Amerika, o da yolcuların serbest bırakılması için devreye girmiş, sonrasına karışmamıştır.

Özetle: İtiraf üstüne itiraf.

Hikmet Bilâ 

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=%93dunyayi-karsimiza-aldik%94-itirafi&tarih=12.07.2010&Newsid=316240&Categoryid=4&wid=166

İRAN TEHDİT, GAZZE TEHDİT, TÜM BÖLGE TEHDİT; BU DA, İSRAİL’İN KENDİSİNİ HER NE PAHASINA OLURSA OLSUN SAVUNMASI GEREKTİĞİ İNANCINI DOĞURUYOR.

Ülkede bir kuşatma zihniyeti var. İnsanlar kendilerini abluka altında hissediyorlar. Dış dünyada, herkesin bildiği gerçekleri, İsrailliler bilmiyor. Mesela, birçok İsrailli’ye göre, Gazze’de ekonomik sıkıntı falan yok. Orada ne olup bittiği medyaya haber olmuyor. Olduğunda da, öyle bir yapılıyor ki, haber dikkat çekmeyecek şekilde veriliyor. Bir de, buna, İsrail’in artık Gazze’yi kontrol edemediği, oranın bir terör merkezi olduğu düşüncesini eklerseniz; her yapılan mübah gibi görülmeye başlanıyor. Tarihe baktığınızda, güvenlik kaygısının Siyonist basında da etkili olduğunu görürsünüz. Siyonizmin ideolojik kökenleri bir yana, Yahudi düşmanlığı, Yahudilere karşı girişilmiş saldırılar, dünyanın Yahudiler için tehlikeli olduğu fikri vesaire nedeniyle, güvenlik endişesi, Siyonist basın üzerinde etkili olmuştur. Güvenlik kaygısı, hem Siyonist basın hem de İsrail medyasının içine işlemiştir.

Yakın zamana kadar, basın ve kamuoyunda Türkiye’ye yönelik bir büyük bir takdir vardı. Mavi Marmara kriziyle beraber, birçok kişi Türkiye’yi bir “şer devleti” olarak görmeye başladı. Bu da, “tüm dünya bize karşı” hissiyatına bağlı; aynı duygular, zaman zaman Avrupa, hatta Obama yönetimindeki ABD’ye karşı da ortaya çıkıyor. İran tehdit, Gazze tehdit, tüm bölge tehdit; bu da, İsrail’in kendisini her ne pahasına olursa olsun savunması gerektiği inancını doğuruyor.

Daniel Dor

http://taraf.com.tr/haber/israil-basini-savasa-taraf.htm

İSRAİL, KUZEY IRAK'TA VAR MI SORUSUNUN YANITI EVET VAR

Bu Türkiye'de komplo teorileri olarak gündeme getiriliyor ama köken alanında birtakım gerçeklikler var. Nedir o? Kürt Yahudiler meselesi. Irak'ın kökeninde özellikle Saddam döneminde yaşayan Yahudi asıllı Kürtlerin sayıları 150 bin civarındaydı ve bunların hemen tümü Saddam'ın baskılarına dayanamayarak İsrail'e kaçtı. Hatta bunların arasında İsrail'de Genelkurmay Başkanlığı'na kadar yükselenler oldu. Sanıyorum bundan 10 yıl önce, Tel Aviv'de Kürtlerle Yahudilerin baba tarafından aynı genlerden geldiğine ilişkin bilimsel antropolojik bir araştırmanın sonuçları yayınlandı. Dolayısıyla böyle bir ilişkinin gen akrabalığının varlığından yola çıkarak bu soruyu yanıtlamak mümkün. Ayrıca, ABD işgali sonrası Yahudi asıllı Kürtler tekrar Irak'ın kuzeyine gelmeye başladı. Ve oralarda hem eski yerleşim birimlerine dönmeye başladı hem de kendilerine araziler verildi. Artı, İsrail ordusundan emekli olduğu söylenen (İsrail hala orduda oldukları iddiasını reddediyor) subaylar, bugün Kuzey Irak'ta peşmergeyi, hatta onların özel kuvvetlerini eğitiyor. Dolayısıyla İsrail, Kuzey Irak'ta var mı sorusunun yanıtı evet var.

Ercan Çitlioğlu

http://www.aksam.com.tr/2010/07/12/haber/guncel/14167/basbug_ofkeli_degil_kirgin.html

Netten Okumalar

TÜRK - İSRAİL GERGİNLİĞİNİN PERDE ARKASI- Birol Ertan

http://www.kenthaber.com/Haber/dunya/Dosya/gundem/turk---israil-gerginliginin-perde-arkasi/c174b8f1-6ce4-45d9-9a37-8d40fbe3251d

NETANYAHU:5 ERDOĞAN:0 – Rafael Sadi

http://www.odatv.com/n.php?n=natanyahu5-erdogan0-0707101200

DEBKAFİLE.NET – Fikret Ertan

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1003618&title=debkafilenet

Kudüs, iki barışın şehri

http://tr.qantara.de/webcom/show_article.php/_c-680/_nr-294/i.html

ANKARA'DA SİYONİZM ANMASINA KİM İZİN VERDİ – Mehmet Ali Güller

http://www.odatv.com/n.php?n=ankarada-siyonizm-anmasina-kim-izin-verdi-0907101200

Obama-Netanyahu zirvesi: Dağ fare doğurdu! – Nuh Yılmaz

http://www.stargazete.com/acikgorus/obama-netanyahu-zirvesi-dag-fare-dogurdu-haber-276972.htm

Netten bir kaynak

HOLOKOST: ÖĞRENCİLERE YÖNELİK BİR EĞİTİM SİTESİ

http://www.ushmm.org/outreach/tr/

Anılar

Roz Kohen:

La kaleja ande paso mu chikez

En lugar del Kal "Apollon"

Melek Apartimani - 1992

http://judeo-panishmemoires.blogspot.com/2010_07_01_archive.html