Yalnızlık İsrail ekonomisini daraltır mı?

Köşe Yazısı
9 Haziran 2010 Çarşamba

Ralf Arditti


Geçtiğimiz haftaki elim olaylardan sonra dünyada İsrail’e karşı artan siyasi tepkinin ekonomik sonuçları neler olacaktır? Çatışmanın insani ve hukuksal boyutları Türk medyasında çok geniş bir yelpazede değerlendiriliyor. Bu sütunda meselenin ekonomik açılarına eğilerek İsrail’in yalnızlığının, fakirleşmesine ve zayıflamasına yol açıp açmayacağını inceleyeceğiz.

Türkiye – İsrail ekonomik ilişkileri Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek tarafından birkaç gün önce etraflıca değerlendirildi ve Türkiye’nin bu gerilimli havadan çok olumsuz etkilenmeyeceği beyan edildi. Gerçekten Türkiye - İsrail toplam ticareti US $ 2,5 milyar (2009) olup iki ülkenin toplam ithalatları ($ 200 milyar) içerisindeki payı % 1,25 civarındadır. Her iki ülke için ‘vazgeçilebilir’ bir rakam!

Doğal olarak bu çatı altında bazı kalemlerin (askeri, tıp vs) azalması, eğer genel bir ticaret ambargosu kararı alınmazsa, yıllar alır. Bu süre zarfında yeni teknolojik ürünler gelişir, siyasi ilişkiler kısmen yumuşayabilir ve toplam ticaret azalacağına artabilir de.

Gelelim değerlendirmenin İsrail ayağına ve bu ülkenin ekonomik olarak gücünü kaybetme olasılıklarına. Tüm bilgiler dünya iş ve finans çevreleri tarafından saygınlıkla karşılanan uluslararası kurumların (siyasi mülahazalarla hareket etmeyenlerin) verilerine dayanarak oluşturulmuştur.

• Finansal Derecelendirme – Dünyanın önde gelen üç rating (derecelendirme) kuruluşunun İsrail’in borçlanmasına verdikleri notlar: Moody’s - A1, Standard  & Poor’s - A, Fitch – A.

2009 Gazze (Hamas) savaşına rağmen bu notlar düşürülmedi. Son Mavi Marmara olayından sonra yeni bir tırmanma olmaması durumunda ‘istikrarlı’ değerlendirmede değişim   beklenmiyor. Bu notlar İsrail’in dış borçlanma faizinin Yunanistan ve Portekiz’in bir hayli altında, Çek Cumhuriyeti ile hemen ayni düzeyde olduğuna işarettir.

Notlar sonuçta verildiği ülkenin borcunu ödeme kapasitesini gösterir. İsrail’in toplam bütçe açığının ulusal gelirine oranının % 5,5 olması ve para politikalarının başında muhafazakar Merkez Bankacı olarak tanınan Stanley Fischer’in bulunması güven ifade ediyor.

Büyüme ve Enflasyon – Geçtiğimiz Mayıs ayında OECD’ye Estonya ve Slovenya’la birlikte yeni üye olan İsrail’in, bu kuruluş tarafından hazırlanan raporunda beklentiler:

            Büyüme (%)     Enflasyon (%)

2010                 3,8       1,7

2011                 4,2       2,6

olarak verilmektedir. Büyük mali krizin etkilerini İsrail ‘daha iyi’ atlatmış denilmekte ve özellikle ileri teknoloji içeren ürünlerin ihracatında önemli bir sıçrama yapması beklenmektedir.

Bu arada 26 Mayıs 2010 tarihi itibariyle İsrail ekonomisinin MSCI (Morgan Stanley) ‘gelişmiş ülkeler endeksine’ katıldığını belirtelim. Daha önce ‘gelişmekte olan’ statüsünden çıktığı için ilk aşamada birçok uluslararası gelişen ülke fonu Tel Aviv borsasında hisselerini satarak çıkacaklardır. Bu geçici düşüş uzun vadede yeni fonların girmesiyle yükselişe dönüşebilir.

• Dış Ticaret – İthalat ve ihracatın her biri $ 70 milyar olan İsrail’e en büyük darbe olası ticaret boykotlarından kaynaklanacaktır. Zaman zaman İngiltere, Norveç veya İsveç’te bazı kuruluşlar ‘boykot’ sözcüğünü kullanmakla birlikte bu aşamada hükümetler henüz kesin karar almamışlardır.

Olası boykotların sonuçları ne olur? Esasen ticaret ambargosu uygulayan tüm Arap ve diğer ülkelerle (tahminen 1 milyarlık tüketici kitlesi) yapılmayan alışverişe rağmen İsrail’in kişi başı ulusal geliri $ 29,000 civarına erişmiştir. AB ortalamasının % 10 altında, Kore ve Çek Cumhuriyeti’nin üzerindedir.

1960 ve ‘70’lerde çok daha şiddetle uygulanan boykotları

savuşturmak için İsrail, tüketim ürünleri yerine diğer araç-gereçlerin içlerine yerleştirilen komponentler veya yazılımlar geliştirdi. İhracatını ABD, Avrupa ve Asya pazarlarına göre yapılandırdı. Doğal olarak bu bölgelerden gelebilecek boykot çağrıları ekonomisini etkileyecektir.

• Uluslararası Rekabetçilik Endeksi – 60 yıldan bu yana  savaşla boğuşan ve savunma bütçesinde önemli harcamalar yapan İsrail’in uluslararası rekabetçilikte ileri bir konumda olmaması gerekir. Bu alanda iki İsviçre’li kuruluşun hazırladığı endeksler bulunuyor:

1) Dünya Ekonomik Forumu (WEF) - Küresel Rekabetçilik

    Endeksi.

2) IMD – Dünya Rekabetçilik Yıllığı.

Her ikisinde de İsviçre, ABD ve Singapur genellikle ilk üç sırayı paylaşırlar. İlk on ikide AB ülkelerinin birçoğu yer alır. Daha sonra Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri geliyor.

İsrail WEF sıralamasında 27., IMD listesinde ise 17. sırada. Çek Cumhuriyeti ve Polonya daha aşağılarda yer alıyor.

Nedeni? Belki de yalnızlığı. Dünyada tek başına kalma riski ve kimseden, hatta gereğinde ABD’den dahi, medet ummama  beklentisi birçok problemin çözümünün ancak kendilerinden geleceğini öğretti. Bu yalnızlık veya ‘terkedilmiş’ duygusu ise kişi başına dünyada en yüksek ikinci araştırma-geliştirme yatırımları yapmasını tetikledi. 

Tüm bu göreceli ekonomik üstünlüğüne rağmen enerji veya telekomünikasyon gibi odaklanmış bazı alanlarda oluşabilecek boykotlar İsrail’i yıpratacaktır.

Yalnız enerji alanında yakın tarihte bir gelişme İsrail’in lehine çalıştı. Hayfa açıklarında 20 – 30 yıllık tüketimi karşılayacak büyük gaz yatakları bulundu. Üretime geçildikten bir süre sonra Mısır’dan aldığı doğal gazı azaltması, hatta Güney Avrupa ülkelerine ihraç etmeye başlaması bekleniyor.

Petrolde 1973 Arap boykotunun etkilerinin kalıcı olmadığını da burada belirtelim. Uluslararası toplumdan gelecek olası bir boykot hareketinin ancak çok daha kapsamlı olması ve BM Güvenlik Konseyi’nin desteğini alması durumunda İsrail ekonomisini geriletir.