Suzy Hug Levy’nin tadına bakılacak kitapları...

İstanbul Bienali’nin teması “İnsan neyle yaşar?” sorusuna, çok temel cevaplar dışında, hayattaki önceliklerimize göre birçok yanıt verilebilir. Suzy Hug Levy’de, Galeri Apel’in “kitap insanın en iyi dostu” önermesinden yola çıkarak açtığı “okuma köşesi” adlı karma sergide, “matsa”dan (hamursuz) ürettiği çarpıcı ve sıra dışı eserleriyle bu soruya yanıt arıyor.

Tuna SAYLAĞ
1 Ekim 2009 Perşembe

Türkiye’de Akbank, İş Bankası, İzmir Modern Sanat Müzesi, Sabancı Üniversitesi ve özel koleksiyonlarda; yurtdışında Washington, New York, Cenevre, Paris, Londra ve Tokyo’da eserleri bulunan, yurtiçi ve dışında sayısız sergi açan Suzy Hug Levy, 1993 yılında Resim ve Heykel Müzeleri Derneği tarafından ‘Günümüz Sanatçısı’ ödülü, ‘1997 Şarjah Bienal Ödülü’, 1998 – 2000 yıllarında Ankara Sanat Kurumu tarafından – heykel dalında ‘Yılın Sanatçısı’ ödülü, 2004 yılında Londra Yahudi Sanat Müzesi tarafından heykel dalında ‘ IJAYA Uluslararası Yılın Sanatçısı Ödülü’ne layık görüldü.

Kendisiyle son sergisi hakkında görüştük.

Sergi malzemesi olarak matsa kullanmak nereden aklınıza geldi? Bir kitabınızın kapağı yanık; bu bana İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilerin Naziler tarafından yakılan binlerce kitabını anımsattı. O kitap ve üzerinde çiçek bulunan diğeriyle ne anlatmak istediniz?

Yahudilere ehl-i kitap denir. Nitekim Yahudilerin din kitabı adını KITAP sözcüğünden alır,  (bible:biblos).  Yahudileri yok etmeyi hedefleyen Nazilerin ilk eylemlerinden biri kitap yakmaktı. Hamursuz bayramında okunan Hagada’nın anlamı yanılmıyorsam “anlatı”dır, Mısır’dan çıkışın anlatısı. Anlatı sırasında yenenden kitap yapmış oldum. Kitap, kültür, sanat ruhun gıdasıdır derler ya, ben de yiyecekten kitap yaparak bunu hatırlatıyorum bir anlamda. Hamursuzu malzeme olarak ilk defa 11 yıl önce Galeri Apel’in açılışını kutladığı ‘Damak’ sergisinde yaptığım ‘Suzy’nin kitaplığı’ adlı çalışmamda kullandım.  Galeri Apel’in bulunduğu ve çocukluğumun geçtiği mahalleye yıllardır uğramamıştım. Apel’in hemen karşısında,  babaannemin oturduğu evin yıkılmış olduğunu, o güzel cumbalı ahşap evin yerine zevksiz beton bir blok apartmanın dikildiğini gördüm. Çocukluğumu ve özellikle neşeli şarkılar söyleyerek eğlendiğimiz hamursuz bayramlarını düşündüm.  Tazelenen çocukluk anılarımı bir dizi yenilebilir hamursuz kitapta topladım.  Anı kitaplarımın arasında fotoğraf albümleri, okul defterleri, manzara resimleri, notlar, hesap defteri var. Örneğin üzerinde çiçek bulunan kitap, kurutulmuş çiçek,  yapıştırma, çikolatalardan çıkan yaldızlı kâğıt koleksiyonlarının toplandığı bir albüm.  Bu sergiyi gezenler,  hamursuz parçalarının üzerine siyah mürekkep (çikolata sosu) veya kırmızı mürekkep (vişne şurubu)  sürerek ‘damak’ tatlarını anılarımla tazelediler.

2008 Frankfurt Kitap Fuarı için 30 adet ‘hamursuz kitap’ hazırladım. Frankfurt, çok önemli bir Yahudi nüfusun soykırım sırasında yok edildiği, Yahudi ilmi için özel bir yer.

Bu düşüncelerden yola çıkarak hamursuzlardan yaptığım kitapları bir tren yolu görüntüsü vererek dizdim ve insanlara hamursuz yedirerek, Hıristiyanların kilisede yaptıkları gibi bir nevi komünyon yaratmış oldum.

Kırılmaya karşı oldukça dayanıksız bir ürün olan hamursuzu kullanırken ne gibi zorluklar yaşadınız ve onları hangi tekniklerle kitaba, afişe, albüme dönüştürdünüz?

Malzeme kullanımında sınır tanımıyorum.  İfade etmek istediğim düşünceyi hangi malzeme ile daha doğru verebileceğimi düşünüyorum. Yaptığım işlerin kalıcı olmaması sorun değil. Sadece o işi yapmam, yaptığım esna bana yetiyor. Hele, acaba satılır mı diye bir düşüncem hiçbir zaman olmuyor. Satılması hemen hemen imkânsız çalışmalarımı sergileyen galerilere bu nedenle çok müteşekkirim. Bu olumsuzluklara rağmen, nadiren de olsa işlerimi satın alanlar oluyor ve bu beni tabii ki, çok mutlu ediyor. Hiç bir işimin ömrü hakkında bir garanti veremem. Ama hamursuzlar malzeme olarak beni de şaşırttı. Çünkü 11 sene önce yaptığım hamursuz kitapları atölyemde, herhangi bir önlem almaksızın karton bir kutuda saklamış olmama rağmen, bu sergimde de kullanabildim. Pamuk, diken ve kağıt işlerim de iyi yaşlanıyorlar. Hamursuz kitaplarımı yapmakta kullandığım teknik çok basit, yemek yapma yöntemi gibi bir şey.  Hamursuzların delmek istediğim yerlerini bir damla suyla ıslatıyorum.  Böylece kolay deliniyorlar. Yakmak istediğim hamursuzları ise fırınlıyorum. Sonra deliklerinden iple bağlıyor ve sırtlarını cilt yapar gibi kumaşla kaplıyorum. Yenecek kitapların üzerine yemek boyası, çikolata sosu ile yazılar ve resimler yapıyorum.  Bazılarında akrilik boya kullanıyorum.

11.İstanbul Bienali’nin teması olan ‘İnsan neyle yaşar?’ sorusuna verilebilecek cevaplardan biri de “kitap ve okumak” olabilir kanımca, siz bu konuda  ne düşünüyorsunuz?

Hasan Bülent Kahraman’ın ”Okuma Köşesi İstanbul’da” yazısından:  ‘…İstanbul da tıpkı bir köşede okunan bir kitap gibi hazların, kıtaların ve zamanların kenti değil mi?  Öte yanda herkesin İstanbul’u ötekinden farklıysa eğer, bu sergide de her sanatçının okuma köşesi bir ötekinin okuma köşesinden farklı olacak…  Geçmişin İstanbul’u, o yitik kent, hatta kentler, bugün sadece bir görsel varlık olarak sadece kitaplarda izi sürülen bir olgu değil mi?  Sergide her sanatçı kendi kitabını yaratacak.  Kim bilir belki de o sırada herkes kendi İstanbul’unu yaratmaktadır, herkesin kendisine ait okuma köşesi herkesin kendi İstanbul köşesidir…’

1990’lardan bu yana  ‘Suzy’nin kitaplığı’ adı altında bir seri çalışmam var.  Bunlar,‘Erdemlik kitabı’ – İstanbul Hahambaşılık binasında;  ‘Aile fotoğrafları’; ‘İstanbul-  gelecek zaman’; ‘Hasat’; ‘Portreler kitabı’ – Limmud; ‘İnsan Anatomisi Üzerine - Ruh nerede’ gibi.

Bu sergideki çalışmam da H.B. Kahraman’ın dediği gibi benim İstanbul’u okumam ile ilgili. ‘Damak’ sergisinde yer alan anı kitapları, artı Frankfurt Kitap Fuarı’nda yer alan hamursuz kitaplar, kitap raflarının önünde iki sıra halinde dizili hamursuz parçaları; siyah(çikolata) / kırmızı (vişne şurubu) mürekkep ve kalem kaşıklar.  Beni bu çalışmaları yapmaya iten nedenleri daha önce açıklamıştım.

Arka planda görülen (Afiş çıkmazı) ise bu çalışmaların Bienal’in temasına gönderme yapan bir uzantısı; Hamursuz devasa duvar ve duvarın kenarındaki dar geçitten zorlukla girilebilen günümüz afişleri ile çepeçevre kaplı bir çıkmaz sokak:  Benim İstanbul’um.

Bu çalışmam ile, Berthold Brecht’in şehri Berlin ve yıkılan duvarına, geçmişten bugüne var olan, halen yaratmakta olduğumuz görünür/ görünmez tüm duvarlara  gönderme yaparak kendi İstanbul’umu düşünerek/ düşündürerek; duyarak / duyurarak; hazzederek / hazzettirerek  okumaya  ve okutmaya çalışıyorum.

Yapıtlarınız Apel’in yurtdışında (kitap fuarlarında) açtığı sergilerde de sergilendi mi?

2007 Frankfurt Kitap Fuarı’nda kurşun kalemlerden yaptığım (hasat) kitabım sergilendi.    Aynı kitap 2008 Siena Kitap Fuarı’nda da sergilendi. 2008 Frankfurt Kitap Fuarı’nda ‘Suzy’nin kitaplığı’;  bu kitapların bir kısmı ayrıca 2009 ‘da Hamburg  Museum der Arbeit’da 6. El yazımı Kitaplar Bienali’nde sergilendiler.

Ziyaretçiler matsa’yı (hamursuz) tatmak istiyorlar mı, nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Damak tadı olarak düşünürsek, 11 yıl önceki serginin açılışında bütün kitaplar yendiği için ertesi gün yeni bir seri üretmek zorunda kalmıştım.  Frankfurt Kitap Fuarı’nda ve Apel’deki açılışlarda sanırım çoğunluk, hamursuzun ne olduğu ve benim niçin onlara tattırmak istediğim hakkında fikir sahibiydi.