Sinema dünyasının dayanılmaz cazibesi

Metin BONFİL Köşe Yazısı
3 Aralık 2009 Perşembe

Dikkatimi çekti, şimdiki gençler arasında sinema ve film okumak isteyenler arttı.  Burgazada’nın tahta iskemleli açık hava sinemasında Kartal Tibet, Adile Naşit, Danyal Topatan, Hulusi Kentmen ve Erol Taş’ın oynadığı filmleri seyrederken, bir gün benim çocuklarımın da mesleklerini sinema üzerine kurmak isteyecekleri hiç aklıma gelebilir miydi?
Hem bir baba, hem de ekonomist olarak, bakmak istedim sinema sektörü nereye koşuyor?
Etrafınıza bir göz atın, her an her yerde, i-pod’da, uçakta, TV’de, internette, DVD’de ve her gün yenisi açılan AVM’lerin içindeki sinemalarda yepyeni filmler izleniyor.   Sinema sektörüne akan paralar ilk turda aktörlere, yapımcılara, yönetmenlere ve dağıtıma gidiyor.  İkinci turda ise, ‘celebrity’ olmuş oyuncu ve yapımcıların özel hayatına giren televizyon kanalları, magazinler, paparazziler de ayrı bir yan sanayi oluşturuyor...  Bitmeyen, sonsuz nimetler dünyası sanki...  Ayrıca, diziler, reklamlar, belgeseller de başlı başına birer dünya.
Dünya’da her sene takriben 7,5 – 8,0 milyar sinema bileti satılıyor.  150 bin kadar sinema salonu var.  Bu pazarın % 20’sini oluşturan ABD’li sinemaseverler sinema biletine yılda takriben on milyar dolar harcıyorlar ve ortalama yılda beş kez sinemaya gidiyorlar (bu oran Avrupa’da 2 – 3 arası).  Dünyadaki en büyük film endüstrisi şüphesiz Hollywood’da.
Bazı filmlerin gişe hasılatları akıl durduran cinsten: Örneğin, şu ana kadar en çok hasılat yapan film 1,8 milyar dolar ile Titanic (1997).   İkinci, 1,13 milyar dolar ile Lord of the Rings: Kralın Dönüşü (2003), üçüncü ise 1,06 milyar dolar ile Pirates of the Caribbean: Dead Man’s Chest (2006). 
Bir de ‘tekrar’lar var; bir koyundan 3, 4, 5 hatta 6 post çıkarmanın yolu.  Mesela, Harry Potter şimdiye kadar altı değişik filminden 5,4 milyar dolar toplamış.  Tam 23 değişik konu ile karşımıza çıkan James Bond’lar toplamda 5,1 milyar dolarlık gişe hasılatıyla ikinci, sekiz değişik versiyonlu Star Wars ise 4,4 milyar dolarlık hasılatla dünya üçüncüsü olma rekorunu elde tutuyor.  Liste uzun:  Star Trek tam on kez, Rocky beş kez, Superman dört kez, Die Hard üç kez, Home Alone ve Toy Story de ikişer kez yeniden kurgulanıp piyasaya sunulmuşlar.  Sequel diye adlandırılan tekrarlardan elde edilen hasılat sektör ortalamasına göre dört kat fazla.
Genelde, gişede yapılan hasılatın % 50’si dağıtım şirketlerine ve sinema salonlarına kalıyor, diğer % 50’si maliyetini karşıladıktan sonra (karşılarsa şayet) yapımcılara kâr olarak geri dönüyor. Bu her yerde aynı. 
Kârlılık mı? Titanic 200 milyon dolarlık maliyetini karşıladıktan sonra yapımcısına 700 milyon doların üzerinde bir kâr ettirerek dünya rekorunun sahibi.   Hollywood film bütçeleri 100, 150, 200 milyon dolar arasında gidip geliyor.  Film beklenen neticeyi vermedi mi, zararlar 50-100 milyon dolarları buluyor.  Mesela bu sene Disney’in çıkarttığı A Christmas Carol, 119 milyon dolar zarar ettirmiş.  Yatırımcılar açısından, biraz rulet gibi doğrusu... 
Senede 150 film yapan Hollywood’un karşısında senede 1500 film yapan bir Bollywood var.  Eski Bombay, şimdiki Mumbai’den almış ismini.   Bollywood filmlerinin ortalama maliyetleri yarım milyon ile 1,0 milyon dolar arasında.  Oyuncular çok daha fazla çalışıp daha az kazanıyorlar; pek öyle sevişme sahneleri filan da yok.  (Birbirlerine çok âşık olan insanlar aniden şarkı söylemeye başlayıp dans ediyorlar ve aşklarını seyirciye böyle aktarıyorlar).
Peki, Türkiye’de durum nedir?  Bizdeki yerli filmler tarihteki en parlak dönemlerinden birini yaşıyor.  2000 yılından 2005’e kadar, yıllık ortalama 25-26 milyon seyircisi varmış beyazperdenin.  Salon sayısı, yeni açılan AVM’lerin etkisi ile olsa gerek, 2005’teki 1,110 seviyesinden 2009’da neredeyse 2,000’e ulaşmış.   Bu sene seyirci sayısının 42 milyonu bulacağı bekleniyor, bunun 23 milyonu yerli filmleri tercih ediyor.   Önümüzdeki birkaç ayda 30 kadar yeni yerli film piyasaya çıkmaya hazırlanıyor. Geçen sene, gösterime giren toplam 300 filmin 50’si yerliymiş. Beş sene önce, yerli film adedi sadece 16 idi.
Türkiye’nin en çok izlenme rekoru kıran ilk on filmin çoğunluğu yerli: İki tane Recep Ivedik (toplam 8.6 milyon), iki tane GORA (7.7 milyon), iki tane de Vizontele (6.2 milyon) var.  Kurtlar Vadisi Gladio da aynı listede yerini alacaktır yakında.  Yani, bir koyundan iki post formülü bizde de çalışıyor. 
Bizdeki film bütçeleri Bollywood’dakilerden farklı değil ama AROG’un 6 milyon avroya mal edildiği tahmin ediliyor.   Artık film sektörüne giren yatırımların arttığını ve giderek daha büyük bütçeli filmleri yapılmaya başladığını göreceğimizin bir göstergesi.
Yerim sınırlı olduğu için TV dizilerindeki başarının detayına giremiyorum.  Ama dizi sektörünün yılda 500 milyon TL’lik bir pazar oluşturduğu, ciddi bir istihdam sağladığı konuşuluyor. Aşk-ı Memnu, Gümüş gibi dizilerin sadece Türkiye’de değil, Lübnan, Filistin, Dubai, Romanya ve Türki Cumhuriyetler’de de olağanüstü bir popülarite yakalamış olması sektörün önündeki fırsatların ne kadar büyük olduğuna işaret ediyor.   Şimdiye kadar kendi kültürleri ile bağdaştıramadıkları Hollywood ve Bollywood filmleri ile mutlu olamayan komşularımız, artık Türk filmleri ile sinema zevkini keşfetmeye başlıyorlar.
Bu gidiş, yerli sinema sektörünün bundan sonra daha fazla yatırım ve daha fazla yetenek çekeceğini ve güzel karlar ettireceğini gösteriyor.   İki saatliğine günlük hayatımızdan uzaklaşabilmeye duyulan merak, ekonominin çarklarını böyle döndürüyor işte…

Kaynaklar:  Screen Advertising Worldwide Association; Haftalık Antrakt Sinema Dergisi, Film Yapımcıları Derneği, www.the-numbers.com