Futbolcuların dövüşmesini mi istiyorsunuz yoksa futbol oynamalarını mı?

Dünyanın sayılı derbilerinden sayılan Fenerbahçe- Galatasaray maçında istenmeyen sahneler yaşandı. 0-0 berabere biten maçın uzatma dakikalarında sinirlerine hakim olamayan futbolcular, saha ortasında yumruk yumruğa kavga ettiler. Olay yurtdışındaki basın organlarında da geniş yer aldı Cem MENASE

Cem MENASE Spor
15 Nisan 2009 Çarşamba

 

Türkiye’nin en güçlü ve en fazla taraftarı olan iki takımı, pazar günü karşılaştı. Maçtan önce, aralarından en az birinin ligden kopacağı belliydi. İkisi de, birbirine üstünlük sağlayamayınca, el ele şampiyonluktan koptular. Fakat maçta asıl önemli olan, maçın son dakikalarındaki mahalle kavgasıydı.

 

Maçta, futbol adına, söylenebilecek fazla bir şey yok. Ne güzel bir futbol, ne güzel bir hareket, ne güzel bir seyirci, ne güzel bir stat, ne de “fair play”… Maçın son dakikası hakkında ise, söylenecek çok şey var.

 

Öncelikle, maçın hakeminden başlayalım. Fırat Aydınus, bence Türkiye’nin futbolculara yaklaşımı, yeteneği, samimiyetiyle açık ara lider hakemi. Bunu, yıllardır yönettiği önemli derbilerle kanıtlıyor. Bu maçtaki yönetimine, biraz fazla eleştiri geldiğini düşünüyorum. Fırat Aydınus’un Sabri’yi, Lugano’yu veya Selçuk’u cezalandırmamasının, iyi niyetinden kaynaklandığı kanaatindeyim. Maçı, genel olarak hakimiyeti altında tuttu ve futbolcuların oynayamadığı futbolu oynatmaya çalıştı.

 

Dönelim Fenerbahçeli ve Galatasaraylı futbolculara… Bu oyuncular, biz Türklerin kötü giden bir duruma tepkimizi nasıl gösterdiğimizi yüzümüze vurdu diye düşünüyorum. Eğitim eksikliği, yetersiz futbol ahlakı, stres; hepsi bunlara neden olmuş olabilir. 100 yıldır, her maç bu kavgaları izlemekten futbol seyircileri bıktı, korktu. Artık da, gelmiyorlar zaten… Gelenlerin çoğuna soralım, “Özellikle Ali Sami Yen’de, futbolcuların dövüşmesini mi istiyorsunuz, futbol mu oynamasını?”. Eminim büyük bir kitle, kavga cevabı verecektir. Bizim zihniyetimizin bu olduğunu, Avrupa’nın, yakalanamayacak kadar gerisinde olduğumuzu kabullenelim artık. Bunları kabul etmeden, bir santim ileri gidemedik, gidemeyiz.

 

Maç boyunca Sabri’nin (düzeltiyorum sezon boyunca) el kol hareketleriyle, küfürleriyle, bağırıp çağırmalarıyla, gırtlak sıkmalarıyla kırmızı kart almadığına mı şok olalım… Emre’nin, Galatasaray’ın en büyük başarılarındaki başrol oynamasına nankörlük yapılarak, edilen küfürlere, atılan maddelere, ıslıklamara mı? Lugano gibi üst düzey yerlerde futbol oynamış birinin, birden delirip kafa atmasını, arkasından da Emre’yi yere fırlatmasına mı?  Ya da Volkan’ın,- sebebi hala meçhul olan- taraftarı çilden çıkaran hareketlerine mi? Hayatında kavgaya karışmayan Semih’i, Arda ile yumruk yumruğa izlediğimize mi? Taraftarın bu kadar genç futbolcumuz varken, en fazla ilgiliyi kulüpten kaçan Lincoln’e göstermesine mi? Stadın çatısının az daha çökecek olmasına mı… Daha sayacak çok rezillik var. 

 

Maçtan sonra yapılan açıklamalara dönersek, Adnan Polat’ın her şeyi hakeme yüklemesine ne demeli? Volkan’ın “ağabey” söylemlerinin saptırılıp, Ayhan’dan saçmalık, Arda’dan tehdit vari “biz hep dışarıdayız” cevaplarına ya da? Bu şekilde nasıl ilerleyecektik ki zaten? Maçı, İspanyol, İngiliz ve diğer yabancı basın, ülkelerine yansıttı. Yani kavgayı… Dünya’da futbolu oyun olarak, sinemayla eşdeğer gören hangi Avrupalı, dövüş yapan 22 Türk futbolcuyu izlemek ister? Ligimizi neden kimsenin yayımlamadığı, neden sadece bir ülkede izlendiği hiç bu kadar açık olmamıştı.

 

Böylesine kara bir günde, iki ezeli rakip maçı ve ligi unutup birbirlerini yiyerek, üstüne de ikişer kırmızı kart görerek Sivasspor ve Beşiktaş’ı yarışta yalnız bıraktı. Sivasspor’dan sekizer, Beşiktaş’tan yedişer fark yiyerek, Şampiyonlar Ligi’ni de büyük ölçüde kaybettiler. Bu saate kadar Sivasspor’a karşı hareketlerde bulunan, ezeli rakiplerin bu maçtan sonra, şampiyonluk yolunda “yiğidoları” desteklemesini arkamıza yaslanarak izleyelim.