Prof. Dr. Nejat Akar: “Bir yaşam, bir cümleden ibaret olamazdı”

“Bozkır Çocuklarına Bir Umut: Dr. Albert Eckstein” adlı kitap Prof. Dr. Nejat Akar imzasıyla eylül ayında Gürer Yayınları’nca basıldı. 1933 Üniversite Reformu bağlamında Türkiye’ye gelen çocuk hekimi Prof. Eckstein, Anadolu’da 25 vilayeti ana-çocuk sağlığı konusunda araştırmış, Anadolu’yu fotoğraflamış, Türkçe kitaplar yazmış ve Anakara Tıp Fakültesi Çocuk kürsüsünü kurmuştu. 1995’de başlattığı araştırmalarını kitaplaştıran Prof. Nejat Akar’la bir söyleşi gerçekleştirdim

Perspektif
30 Ekim 2008 Perşembe

“Bozkır Çocuklarına Bir Umut: Dr. Albert Eckstein” adlı kitabınızı yazmaya nasıl karar verdiniz?

Bu kitabın yazılışında, bir tesadüfler zincirinin rolü olduğunu söyleyebilirim. 1995 yılında, yaz tatilimde ardarda okuduğum bir roman ve bir araştırma kitabı ilk kıvılcımları oluşturdu. Demirtaş Ceyhun’un “Biz Karabıyıklı Türkler” kitabında “Ankara Tıp Fakültesi Çocuk kürsüsü kurucusu Ord. Prof. Dr. A. Eckstein” cümlesi dikkatimi çekti. Ben o klinikte 20 yıldır çalışıyordum ve bu ismi hiç duymamıştım. Bir yaşam, bir cümleden ibaret olamazdı. Klinikte o dönemi yaşayan tanıklara Eckstein’ın kim olduğunu yönelttiğimde aldığım yanıt hemen hemen benzerdi: “Alman hoca”. Sonra araştırma dönemi başladı. Kütüphaneler, arşivler, ailesi ve nihayetinde o dönemki asistanları...

“Eckstein kim?” ilk sorum oldu. Hitler’den kaçan, I. Dünya Savaşı’nda şeref madalyasıyla onurlandırılmış, çocuk koruyucu hekimliği alanında önemli bir uzman. 1933 Üniversite Reformu bağlamında Atatürk Türkiye’sinin davetiyle Türkiye’yi yaşama alanı olarak seçen ve 15 yıl süreyle Türkiye’de çalışan bir kişi. Binlerce çocuğa şifa dağıtmış, Anadolu’da 25 vilayeti anne-çocuk sağlığı konusunda araştırmış, Anadolu’yu fotoğraflamış, Türkçe kitaplar yazmış ve Ankara’ya bir çocuk hastanesi kazandırmaya çalışmış “bizden biri” olmuş. Eckstein’ın o dönem baktığı çocuklar arasında tıbbın çeşitli alanlarında profesör olmuş isimler, Filiz Ali, Murat Belge gibi isimler de mevcut. Eckstein, 15 yılın ardından Türkiye’den ayrılmak zorunda bırakılmış.

Araştırma sürecimin halen devam ettiğini söyleyebilirim. Eckstein çiftinin yaşamını derinleştirdikçe, günümüze de yansımaların olduğunu gördüm. Kitaplaştırma düşüncesi, eşim Ece Akar'dan geldi. Üniversitede Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları alanında öğretim üyesi olarak çalışıyordum. Yoğun günlük işler arasında, bu kitabı oluşturmak benim için bir tutku halini almıştı.

1995 yılında başlayan araştırma, 13 yıl sonra yayıncım Turgut Gürer'in inanılmaz destek ve katkılarıyla çok farklı bir biçimde “Bozkır Çocuklarına Bir Umut: Dr.Albert Eckstein (Gürer Yayınları)” olarak okuyucuya ulaştı.

Kitabı hazırlarken arşivlere, belgelere ulaşmak konusunda zorluk yaşadınız mı? Bu süreçte paylaşmak isteyebileceğiniz anılar nelerdir?

Zorlandığımı söyleyemem. Prof. Eckstein'ı tanıyanlar, bu konularda araştırma yapanlar ve ailesi benimle ellerindeki her belgeyi paylaştılar. Özellikle belirtmeliyim ki, Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün arşivlerinden çok büyük destek aldım. Bu süreçte tek hayıflandığım, hayattayken Prof. Eckstein'ın eşi Erna Eckstein ile İngiltere'de yeterli bütçem olmadığından görüşememiş olmam. Bu projenin en güzel yanlarından biri, Cumhuriyet’in o dönemini yaşayan kişilerle bire bir görüşmelerimin benim için unutulmaz birer anı niteliği taşıması olmuştur. Örneğin kitapta Atatürk’le ilgili daha önce yayınlanmamış iki anı yer alıyor. Atatürk’ün Şakir Kesebir’in kızının Viyana’da hastalanması sırasında Dr. Eckstein’ı bir diplomatımız eşliğinde Viyana’ya Türk pasaportuyla gönderme direktifi vermesi ve hastanın kurtulması bu anılardan birisi..

Dikkatimi çekti, kitabınızın farklı bir tasarımı var...

Kitabı günlük şeklinde tasarladım. Belgesel özelliği korunsun istedim. Ben edebi yazar değilim ama iki bölümde belgelere dayanarak yazarlık denemesi de yaptım. Bu bölümlerin gerçekte yaşamımda da başımdan geçtiğini söylemeliyim. Ayrıca kitapta okuyucuyu bilgilendirmek açısından dip notlara da yer verdim.

Kitabı okurken Dr. Albert Eckstein’ın Sağlık Bakanı Refik Saydam, Manisa Valisi Dr. Lütfi Kırdar, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile iletişimine tanık oluyoruz. Aynı zamanda kendisi Türkiye’nin birçok ilini dolaşarak, ülkemizin çocuk sağlığı hakkındaki profilini çıkarıyor. Bir yandan da II. Dünya Savaşı sırasında Yahudi çocukların kurtarılmasında, Filistin’e nakledilmesine aracı olduğunu görüyoruz. Bu açıdan bakıldığında Prof. Eckstein’ı Almanya’dan Türkiye’ye göç eden profesörlerden daha farklı bir yere koyabilir miyiz?

Evet. Ülkemize çağrılan tek çocuk hekimi. Çocuk hekimi olmasıyla dünyaya farklı baktığını söyleyebilirim. Alanında çok önemli bir isim olması, sevecen yaklaşımı, eğiticiliği, Türkçe’yi kısa sürede öğrenmesi, Mustafa Kemal'in Cumhuriyet felsefesini benimsemesi onu farklı bir konuma getiriyor. İlginç olan; Eckstein ile ilgili kötü hiçbir anıya ve anlatıya rastlamadım.

1933 Üniversite Reformu ve Kemalist İdeoloji üzerine eseriniz önemli bir kesit sunuyor. Almanya’dan profesörler davet edilirken gereken insani bir yardım gerekse bir bilimsellik çabası dikkat çekiyor. Sizce o dönemden günümüze bir değişim söz konusu mu? Kemalist ideoloji bugün nerede duruyor?

Anadolu insanında genel olarak bu duruşun değiştiğini sanmıyorum. Umarım yaşanmaz; ama Prof. Ecstein'ınki gibi hayatlara tanık olanlara, insanımızın benzer şekilde davranacağına ve onlara kucak açacağına eminim.  Bunun bazı örneklerini yakın geçmişte yaşadık. Farklı davranışlarda var olanlar da görülecektir. Ancak Kemalist ideoloji, son yıllarda yıpratılmak istenmesine karşın, hâlâ zihinlerdeki yerini koruyor.

Ankara Tıp Fakültesi’nin 50. kuruluş yıldönümünde “Anadolu’da Bir Çocuk Doktoru / Ord. Prof. Dr. Albert Eckstein” bir konuşma gerçekleştirdiniz. Ardından "Eckstein’ın fotoğrafı, anabilim dalı başkanlığı makam odasına 50 yıl sonra ilk kez diğer anabilim dalı başkanının fotoğrafının yanına asıldı” diye yazıyorsunuz. Sizden önce Prof. Eckstein hakkında bir çalışma yapıldı mı? Bu bağlamda Prof. Eckstein’in tarihte saklı kaldığını söyleyebilir miyiz?

Benden önce böyle bir çalışma yapılmadı. Bir ansiklopedide bir madde olarak yazılmıştı. Ama Anadolu'ya bulunduğu tüm katkıları bir araya getiren bir belge yoktu.

1999’da Eckstein fotoğraflarından bir sergi açmıştınız. Kitabınızla birlikte bu fotoğraflar tekrar gündemde. Yeni bir sergi açmayı düşünüyor musunuz?

Sergi, değişik zamanlarda dört kez tekrarlandı. Yeniden bir sergi düşünmüyorum; çünkü fotoğraflardan bir albüm Ankara Üniversitesi tarafından basıldı.

Kitabınızı kendi imkanlarınızla yayınladınız. Birinci baskısıyla “Bozkır Çocuklarına Bir Umut” arasında yeni belge ve bilgilerle geliştiğini, büyük farklılıklar görüyoruz. Söz gelimi yeni bir baskı yapılırsa, yeni bilgi ve belgelerin eklenmesi söz konusu mu?

Araştırma durağanlık kabul etmiyor. “Bozkır Çocuklarına Bir Umut” kitabımın ardından yeni bilgi, belge ve tanıklıklarla süreceğini sanıyorum. Örneğin kitapta özellikle yer verdiğim, 1949'da Van'da çekilen bir aile fotoğrafının da gerçek sahiplerine ulaşacağını düşünüyorum.

Prof. Eckstein hakkında bilgisi olan ve sizinle temas kurmak isteyenler iletişime nasıl geçebilir?

E-posta en hızlı iletişim yolu. Adresim [email protected]

Prof. Eckstein’in Almanya’da Düsseldorf Tıp Akademisi’nde öğrencileri tarafından boykot edildiğini; Yahudi bir profesörün, Alman öğrencilere ders vermesinin ihanet olarak algılandığını aktarıyorsunuz. O dönemleri incelemek sizi nasıl etkiledi?

Öğretim üyesi-öğrenci ilişkisinde "öğrenme ve öğretme" temel olmalıdır. Eğiten ile eğitilenin arasında din-dil-ırk gibi bireyleri ayrımlaştıran ve farklılaşma yaratan konuların söz konusu olmaması gerekir. İnceleme, benim öğretim üyeliğimi sorgulamamı sağladı. Aydınlanmaya katkının yalnızca ders verme aşamasının çok ötesinde olması gerektiğini biliyordum. Eckstein'ın öyküsü bu düşüncemin ne kadar doğru olduğunu bana bir kez daha anımsattı.

Eckstein, tam bir bilim adamı. Bir bilim adamında olması gereken tüm kriterlere sahip. Araştırıcı, yapıcı, üretken, gençleri destekleyen, eğitici. Araştırma sonuçlarını bir yandan bilimsel platformda tartışmaya açarken, bir yandan da halkla paylaşacak şekilde yazılar kaleme alıyor.

Prof. Eckstein’in Türkiye’de çocuk sağlığı ve hastalıkları üzerine olan katkılarını çarpıcı bir biçimde kitabınızda sunuyorsunuz. Aynı zamanda siz de bir çocuk hekimisiniz. Bir meslektaşın öyküsünü kaleme almak size neler hissettirdi? Mesleğinize bakış açışında bir farklılık yarattı mı?

Bir farklılık yarattığını söyleyemem; çünkü ilginçtir, benzer bir düşünce ile pediatri alanında yetiştiğimizi söyleyebilirim. Eckstein'ın ardından gelen asistanları; İhsan Doğramacı, Bahtiyar Demirağ, Sabiha Özgür, kurdukları kliniklerde pediatrinin sosyal alanına özel önem verdiler. Bugün çocuk hekimliği Türkiye'de farklı bir bilimsel konumdadır.

“Bozkır Çocuklarına Bir Umut” araştırmanızdan başka çalışmalarınız da var mı?

İlginç olan Prof. Eckstein’nın bir fotoğrafından yola çıkarak araştırdığım “1939-New York Dünya Fuarında Türkiye”; Filistin’e trenle geçirilen çocuklarla ilgili araştırmayı yaparken, 1942 tarihli bir haberden yola çıkarak derlediğim “Dumlupınar” şilebinin öyküsü çalışmalarım. Ayrıca Prof. Eckstein’nın 1937 yılında Anadolu’da köy köy gezerken tuttuğu günlükleri öğrencim Dr. Pelin Yargıç Türkçe’ye kazandırdı. Ben tarihe bir belge olarak kalması için kitaplaştırdım. “Yozgat” bölümü “Bozkır Çocuklarına Bir Umut”da da yer alıyor.

PROF. DR. NEJAT AKAR

1952’de Ankara’da doğdu. Malatya Gazi İlkokulu’nu bitirdi. TED Ankara Koleji sonrası 1977’de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı fakültenin Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nda uzmanlık eğitimini aldı (1982). 1989’de doçent, 1995’de profesör oldu. İtalya ve ABD’de moleküler genetik konusunda çalışmalarda bulundu. Cumhuriyet, Toplum ve Hekim, Bilim ve Sanat, Özgür İnsan’da sosyal pediatri ile ilgili yazıları yayınlandı. 1989 yılı TÜBİTAK Araştırma Teşvik Ödülü, 2000 yılı Ankara Üniversitesi Araştırma Ödülü sahibidir. 1987’den beri AÜTF Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD, Pediatrik Moleküler Genetik Bilim Dalı’ndan öğretim üyesi olarak çalışıyor. 2004-2006 yıllarında Anabilim Dalı Başkanlığı’nı; 2001-2008 yılları arasında Anakara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü kurucu müdürlüğünü yaptı. Uluslararası 200’ün üzerinde yayını var. Ece Akar ile evli.