Hayallerin ve beklentilerin dengesinde

Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Gündelik hayatlarımızı sürdürürken birçoğumuzun kurduğu hayaller vardır. Aslında bir nevi bu hayallerdir gündelik hayatlarımızı sürdürmemizi sağlayan ve de ömrümüzde iyi olduğuna inandığımız ürünleri ortaya koymamızı sağlayan… Elbette ortada bir hayal varsa, ister istemez o hayalleri gerçekleştirmek adına bir beklentisellik de söz konusudur. Hayali kurarız, onun için çalışırız ve onu gerçekleştirmeyi umut ederiz, gerçekleşmesini "bekleriz". Peki, süreç nasıl işler? Onları gerçekleştirebilmenin "gerçek" ölçütü nedir?
Hayat çözülmesi gereken çok bileşenli bir denklemse, o kadar çok bileşeni var ki, tahmin ediyorum "iki kere iki dört eder" gibi bir sonuca ulaşmak pek mümkün değil. Böyle olması, biraz da bu denklemin var olmasının nedeni, doğası değil midir? Hayaller, beklentiler ve onların ucundaki mutluluklar da hayatın parçası olduğuna göre, kimi zaman ulaştığımız ya bir sonuca ulaşamıyoruz ya da ulaştığımız sonuçlar pek de hoş olmayabiliyor. Yazdıklarımı daha da somutlaştırmam gerekirse, bir hayali beslemek, yaşatmak ve belli bir sürecin sonucunda onu gerçekleştirmek bugün için oldukça zor. Sizin dışınızda birçok etken var, mücadele etmek için birçok güçlük var. Hele hele işin içine ikinci, üçüncü, dördüncü kişiler giriyorsa, hayallerinizin gerçekleşmeme olasılığı biraz daha fazla azalıyor gibi… Eh bir şeyler gerçekleşmeyecekse, o zaman neyi bekleyeceğiz? İnsan ümitsizliğe, karamsarlığa düşebiliyor…
2005 senesi benim için kimi mutluluklar kadar, birçok kırgınlığın da senesi oldu. Özgül örnekler verip, yazımı özelleştirmek amacında değilim. Sadece bir kez daha, "hayaller onu kuranlardan daha çabuk yaşlanır" tümcesini birebir yaşamış oldum. Hayaller büyüdükçe beklentilerin de büyüdüğünü, beklentilere oranla kırılmaların da artacağını, hatırlamış oldum. O zaman oturup da düşünmeye başladığım "hayalleri nasıl genç tutabiliriz?" diye… Beklentileri mi kısıtlamalı, benliğimizin narsistik yönlerini törpüleyip daha mı mütevazı olmalı? Öte yandan bir beklenti, hırs, biraz narsisizm olmadan da "tuttuğunu kopartmak" deyimi gerçekleşmeyebiliyor. Hayatta inatçı ve kararlı olan bireyleri çoğu insan sevmez; ama o inatçı ve kararlı bireyler olmasaydı birçok başarı da olmayabilirdi.
Konuya olumlu bir gözle de bakabiliriz. Kimi kırılmalar ve beklentiler olmanda da insan, "hayallerimi nasıl daha genç tutabilirim" diye düşünmeye başlamıyor. En azından bugün için gençliğime sığınıyorum ve kırgınlarımı yeri geldiğinde sindirme, küçümseme fırsatını kendime tanıyabilmiş oluyorum. Peki, belli bir yaşa gelip de bir kırgınlığı yaşayan büyüklerimiz, onlar için ne söyleyebiliriz? Sanıyorum onlar için bir "yeniden başlama" noktası oluşturmak daha güç olsa gerek…
"Hayallerin ve beklentilerin dengesi nerede?" Ben o dengeyi arıyorum. Kırgınlıkları hissetmem azaldığı zaman, sımsıkı ve kararlı bir şekilde yeni hayal ve beklentilere sarılacağımı biliyorum. Gençliğe de böylesi yakışırdı, değil mi? Tüm hayalperestlere bol şans dileyelim o hâlde… Dönemsel olarak kırılmalar, üzüntüler olabilir; ama bir hayat yolu kat edildiğinde ve dönüp baktığımızda, "iyi ürünler" geçmişin güzel bir yansıması olsun…