Spike Lee, Netflix’te gösterime giren yeni filmiyle düş kırıklığı yaşatıyor

Da 5  Bloods... Afro-Amerikan halkın sinema sanatındaki sözcüsü Spike Lee zenci haklarının 7. Sanat’taki yılmaz, yorulmaz savunucusu olduğunu yeni filminde kanıtlamayı sürdürüyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
24 Haziran 2020 Çarşamba

Amerikan yakın tarihinin kara sayfalarından Vietnam bozgununa değişik bir bakış açısıyla yaklaşan film, dört zenci askerin gömdükleri altın dolu bir bavulu aramak için uzun yıllar sonra Vietnam’a dönmelerini anlatıyor. Ancak filmin yumuşak karnı olan senaryosu inandırıcı olmaktan uzak.


Afro-Amerikan halkının sinema sanatındaki sözcüsü konumundaki Spike Lee, zenci haklarının 7. Sanat’taki yılmaz, yorulmaz savunucusu olduğunu 2018 tarihli ‘Karanlıkla Karşı Karşıya/ BlacKkKlansman’ ile kanıtlamıştı. Cannes Film Festivali’nden 

Jüri Ödülü ile dönen film, Spike Lee’ye yıllardır beklediği (ve hak ettiği) Oscar Ödülü’nü, En İyi Uyarlama Senaryo dalında getirmişti.
Spike Lee bu yıl pandemi yüzünden yapılamayan Cannes Film Festivali’nin jüri başkanlığına davet edilmişti. Merakla beklenen filmi ‘Da 5 Bloods’un dünya prömiyeri geçen ay bu festivalde yapılacaktı. Spike Lee’nin jüri başkanlığı 2021’e sarktığı festival yönetimince açıklandı. Filmini Netflix, 12 Haziran’da gösterime soktu.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Hayranı olduğum bu yönetmenin, başyapıt olarak karşıladığım ‘BlacKkKlansman’ından sonraki filminde beklenti çıtamı çok yükseklere çıkarmamın bedelini düş kırıklığına uğramakla ödedim.
‘Da 5 Bloods’, Amerikan yakın tarihinin kara sayfalarından biri olan Vietnam bozgunu konusuna değişik bir bakış açısıyla yaklaşan, müthiş arşiv görüntüleriyle beslenen, ABD yöneticilerinin siyahî halkına karşı haksız tutumunu Vietnam Savaşı imtihanında inatla sürdürdüğünü gözler önüne seren önemli bir film.
Afro-Amerikan halkının sinemadaki sözcülüğüne soyunan Spike Lee, dönem atmosferi yaratmadaki becerisini, günümüzün yüz karası ırkçılığının hâlâ sürdüğünü göstermedeki ısrarını ‘Da 5 Bloods’da tekrar dile  getiriyor. Amerikan ordusunun zenci askerlerinin ülkelerine duydukları güveni sarsmak için yapılan radyo propaganda yayınlarında Vietnamlı kadın spiker, ısrarla zencilerin ABD’nin nüfusunun yüzde 10’unu teşkil etmesine rağmen Vietnam’a yollanan askerlerin yüzde 30’unun siyahîlerden oluştuğunu vurguluyor.
1989 tarihli, kült filme dönüşmüş ‘Doğruyu Seç / Do The Right Thing’ başyapıtıyla başlayan, ırkçılığa karşı ‘kızgın kişiliği’ ile öne çıkan Spike Lee, ‘Malcolm X’te (1992) dünyanın en etkili Afro-Amerikan hatiplerinden, insan hakları savunucusu, 1965’te suikast sonucu öldürülen Müslüman siyasetçi Malcom X’in biyografik öyküsünü anlatmıştı.

Siyahî liderlere saygı duruşu
‘BlacKkKlansman’, 70’li yıllarda Colorado Springs’de Klu Klux Klan örgütüne sızmayı başaran, biri zenci, diğeri Yahudi iki polisin beş ay süren macerasını anlatan bir filmdi. Bu ırkçılık ve antisemitizm karşıtı politik filmde Spike Lee 2017’deki Charlottesville katliamının arşiv görüntülerini kullanmıştı.

‘Da 5 Bloods’, Malcom X ‘in yanı sıra zenci haklarının ünlü savunucusu, Nobel Barış Ödülü sahibi, 1968’de yine suikast sonucu öldürülen Martin Luther King’e, tüm zamanların en büyük boksörü, siyahî Müslüman aktivist Muhammed Ali’ye, arşiv görüntüleri eşliğinde saygı duruşunda bulunuyor.
My Lai katliamından, Napalm bombasının yarattığı dehşetten kaçan Vietnamlı çocuklardan, işkence görüntülerinden, komünist lider Ho Chi Minh’ten, ABD Başkanı Lyndon B.Johnson ve tarihin istifa eden tek ABD Başkanı Richard Nixon’dan etkileyici görüntüler, film için kapsamlı bir arşiv taraması ve çalışması yapıldığını kanıtlıyor.
ABD’de bir beyaz polis memurunun George Floyd’u boğazını diziyle bastırıp öldürmesinden sonra, ülke ‘Nefes Alamıyorum’ protestolarıyla sarsılıyor. Netflix’in vizyona soktuğu ‘Da 5 Bloods’ın,  Amerika’daki ırkçılığın günümüzde artarak sürdüğünü gösteren bu toplumsal olayın tüm dünyada yankılandığı günlere denk düşmesi ilginç bir rastlantı.

İsyankar Spike Lee hâlâ kızgın
Spike Lee’nin de aralarında bulunduğu dört kişilik bir ekibin elinden çıkma senaryo, dört Afrika kökenli Amerikalının, uzun yıllar sonra, savaştıkları Vietnam topraklarına masumiyetlerini bulmak için dönüşlerini anlatıyor. ABD’nin 1963’ten itibaren on yıl sürdürdüğü ve 600 bin askerini kaybettiği savaşta, filmin kahramanları Paul, Otis, Eddie ve Melvin, manga komutanları Norman’ın ölümüne tanıklık etmişlerdir. Dört Vietnam gazisi, hem onun cesedini bulmak, hem de gömülü altın dolu bir bavulu sahiplenmek için vahşi hayata geri dönüş kararı alırlar. Paul’un oğlu David’in de aralarına katıldığı bu serüvende, ekip bir yandan karşılarına çıkan insanlar ve doğa ile mücadele ederken, bir yandan da Vietnam Savaşı’nın neden olduğu yıkımla yüzleşir.
Hindiçin Savaşından beri Uzakdoğu’dan elini eteğini çekmemiş Fransızların öyküye dahil edilen temsilcisi, dört askerin bulmayı umdukları altın külçelerinin, bir komisyon karşılığında paraya çevirmeyi taahhüt eden Fransız Desroche’tur (Jean Reno). David’in barda tanıştığı Fransız dilber Hedy’nin (Melanie Thiery) ve iki arkadaşının olaya dâhil olması, altın kokusu alan maceraperest sayısını artırır.
Kendilerini Norman’ın öldürüldüğü bölgeye götüren rehberle, beş Amerikalı belirli bir tarihte dönüş için randevulaşır. 2,5 saatlik süresiyle film, vahşi doğada mayınlı bölgelerle, servet avcısı Vietnamlı fırsatçılarla boğuşmak zorunda kalan beş Amerikalının serüvenini anlatır.


Senaryonun inandırıcılığı yok
Kore Savaşı’ndan sonra Soğuk Savaş’ın ikinci sıcak çatışması olan Vietnam Savaşı’nda Çin ve Sovyetler Birliği, Kuzey Vietnam’ı, ABD ise anti-komünist Güney Vietnam’ı desteklemişti. Büyük bir fiyaskoyla neticelenen bu acı deneyimin Amerikan toplumunda yarattığı travmayı, Hollywood sayısız filmde işlemişti. Francis Ford Coppola’nın ‘Kıyamet/ Apocalypse Now’unu (1974), Michael Camino’nun ‘Avcı/ Deer Hunter’ını (1978), Stanley Kubrick’in ‘Full Metal Jacket’ini (1978), Oliver Stone’un ‘Doğum Günü 4 Temmuz/ Born On The Fourth Of July’ını (1989), Vietnam Savaş’ı travmasını gözler önüne seren başyapıtlar arasında saymak mümkün.
Gençlik yıllarının heyecanını ve kızgınlığını koruyan Spike Lee (63), bu son filmiyle donanımlı, zeki, esprili, kararlı mücadelesini ve radikal fikirli kişiliğini sürdürdüğünü gösteriyor. Irkçı politikacıların desteğini arkasına alan yöneticilerin günümüzde tırmanan zenci ayrımcılığını protesto etmekten yorulmayan Spike Lee, iki yıl önce Cannes Film Festivali’ndeki basın toplantısında şöyle demişti: “Hepinizi tek tek ülkenizde Müslümanlara ve göçmenlere yapılan uygulamalar üzerine düşünmeye davet ediyorum. ‘Do The Right Thing’in 20. yıldönümü kutlanırken, aradan geçen süre içerisinde ABD’de zencilere tanınan sosyal haklarda bir düzelme olmadığını aklınızdan çıkarmayın.”
‘Da 5 Bloods’, S. Lee’nin eski başarılı filmlerinin seviyesini yakalayamıyor. Filmin yumuşak karnı senaryosu… Dört kişi tarafından yazılsa da, Vietnam’a yıllar sonra gömülü bir hazineyi bulmaya giden askerlerin hikâyesi inandırıcı olamıyor. Öyküye dâhil edilen iş bilir Fransız karakter de öyle. Hele barda tesadüfen karşılarına çıkan, zengin ailenin maceraperest kızı Hedy ve iki işbirlikçisinin öyküye dâhil edilmesi yama gibi duruyor.
Beş Amerikalı Vietnam gazisini (S. Lee’nin eski filmlerinin aksine) ünlü oyuncular canlandırmıyor. En ünlüleri ‘Black Panther’den tanıdığımız, Norman rolündeki Chadwick Boseman. S. Lee’nin dört filminde  oynasa da, başroldeki Delroy Lindo’nun ve filmdeki üç maceraperest arkadaşını canlandıran aktörlerin sinemada elle tutulur bir başarıları yok. Fransız aktör Jean Reno, “Benim bu filmde ne işim var?” dercesine, renksiz performansıyla düş kırıklığı yaşatıyor.

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün