Şalom Dergi 100. sayısıyla dalya diyor

Ayda bir kez, gazetemiz eşliğinde evlere ulaşan ‘Şalom Dergi’, birçok okurda tiryakilik yarattı.

TUNA SAYLAĞ Sanat
22 Nisan 2020 Çarşamba

Her sayısıyla farklı dünyaların kapılarını açan; sanattan edebiyata, müzikten sinemaya, gezgin maceralarından ibretlik yaşam öykülerine değinen yazılarıyla bilgi-duygu dağarcığımızı zenginleştiren Şalom Dergi’nin çok yakında 100. sayısı yayınlayacak. Dile kolay! Bugünlere gelmesinde gönüllü yazar kadrosunun yadsınamaz emeğinin yanı sıra, en çok alkışı hak eden, kanımca ekibini sürekli motive ederek onu adeta bir maestro ruhuyla idare eden Genel Yayın Yönetmeni Suzan Nana Tarablus…

 

On yıl önce dergiyi yayınlamaya karar veren yazı kurulunda ben de vardım. Şalom ekibi, o zamana kadar belli periyotlarda yayınladığı çeşitli dergilerle deneyim sahibi olmuştu. Bu kez daha modern bir dergi hedeflenerek, konu enine-boyuna tartışılmış ve bir karara varılarak sevgili Nelly Barakos’ın yönetmenliğinde yola çıkılmıştı. Yıllar sonra bayrağı devralan SuzanNana Tarablusidaresindeki Dergi, sürekli gelişerek muadilleriyle rekabet eden bir yayın haline geldi. Mayıs ayında okurla buluşacak olan 100. sayı öncesinde Şalom Dergi’nin yolculuğunu Tarablus ile konuştuk.

 

Uzun yıllar önce Şalom’un genel yayın yönetmenliğini yaptın; yolun nasıl ve ne zaman Şalom Dergi’yle kesişti? 

Şalom Gazetesi maceramın ilk satırları birinci sayfadaki bir ‘başyazı’ idi… Hatırlıyorum... 10 Aralık 1989 tarihiydi veİnsan Hakları Evrensel Beyannamesikonusundaydı. Daha sonra bu mecradaki yazılarım, iç haberler yönetmenliğim, röportajlar ve en çok da keyif aldığım yurtdışı saha görevleri ile gazeteyi temsilen katıldığım organizasyonlardı.

Aynı paralelde ülkemizin birkaç gazetesi için ‘free-lance’ işler yaptım ve bazı dış basın ajanslarıyla çalıştım. Gerçek sevdamın ‘gazetecilik’ olduğunu çok çabuk keşfetmiştim. Sayısız ünlü - ünsüz şahsiyet tanıdım; akla sığmayacak sayıda insan öyküsüne kulak verdim; değişik kesimlerin, toplulukların, etnik grupların geçmiş öykülerine yazılarımda yer verdim. Kısacası müthiş besleyici, zenginleştirici deneyimler oldu!

Ardından da Şalom’un ilk profesyonel ‘genel yayın yönetmeni’ görevinde bulundum. Daha sonralarında ‘danışmanlık/araştırma’ sektörüne profesyonel bir geçiş yaptım. Dokuz sene kadar gazete ve gazetecilikten fiziki bir ayrılık döneminin sonrasında idi... Telefonum çaldı! Günlerin birinde gelen o çağrı Nelly Barokas’tan idi. Bir DERGİyayınlayacağını ve desteğime gereksinimi olduğunu söylediğinde, ona güven veren sözlerden sonra yanıtım kısaca “tabii ki!” oldu.

İlk gününden itibaren her sayısında değişik konular içeren yazılarım dergide yer aldı. Sanırım bu altı yıllık bir süreçti. DERGİ Nelly’nin girişimiyle doğdu ve büyüdü. Barokas’ların yurtdışına taşınmaları söz konusu olduğunda yönetimin bana yaptığı teklifi (hemen değilse bile) kabul ettim.

 

Şalom Dergi yolculuğuna sevgili Nelly Barokas’ın editörlüğünde başladı ve senelerce devam etti. Nasıl bir dergi devraldığını düşünüyorsun?

İlk sayısından, Nelly’den devir teslim aldığım -bana emanet edildiği- o güne değin DERGİ’nin kat ettiği mesafenin bilincindeydim, tabii ki.

 

Yeni bir editör, yeni bir soluk… Çizgini nasıl oluşturdun, hedefine ulaştın mı?

Elbette… Yeni bir yayın yönetmeni... Yeni bir soluktur, aynen dediğin gibi. Her kişi sayfalarında kendine uyanı, okurunun beklentisini, beğenisini kazanacak olanları yansıtmak ister... 

Üstelik çok okunmak ister. Yayın yönetmeni (ben editör demiyorum çünkü yaptığım iş o değil!) her şekilde yaşamı kendi yorumuyla yansıtır.

Yaradılışım itibarıyla benimkisi ‘kendi yolculuğum’ olacaktı, şüphesiz. Çok süratli olmasa da bazı şablonları değiştirerek yolumda ilerledim. Bütün dünyayı, bütün insanları kucaklamak istedim.

Göreve geldiğim ilk günden beri bir ‘niş’ yayın veya sadece belirli bir topluluğa hitap eden bir yayın olma sınırlarının üstesinden gelerek, hümanizmi, evrenselliği ulaşabileceğim en geniş kitlelere yansıtma kaygısını taşıdım, elan taşıyorum...

‘İnsan’ olgusunu anlatırken aidiyetlerimin, toplumda herkes tarafından tanınmasını da isterim. 

Kardeşlik, komşuluk, vatandaşlık ve tabii ki herkesi kapsayıcılık... 

Bu bilincin yeniden hayata geçmesini sağlamak arzusundayım. Ancak o zaman, toplumların en derinlerine işlemişnefret, öfke ve şiddete “dur” demenin olasılığına inanıyorum. Kalbimde, bizi çevreleyen dünyanın ancak barışçıl bir atmosferde yaşanılır olacağına yönelik Don Kişotvari bir inanç besliyorum.

 

Birçok kalemin dergide emeği var; kadron nasıl oluştu? 

Mutluluk veren bir serüven oldu, kadromuzu oluşturmamız. DERGİ’yi kucağıma aldığım ilk nefesten itibaren Gila Erbeşyoldaşım oldu.

Can dostlar, sağlam kalemler mucizevî bir şekilde hayatımda yerlerini aldı. Hiç kimse beni kırmadı.

‘Dergi Dostluğu’ (kendi aramızdaki hitabımız bu!) her birimize yeni bir pencere açarken farklı kalemler, gerek içerik gerek görsel olarakgiderek artan kalitedeki yayınımızda yerlerini almaya gönüllü oldu. Zaman zaman Türkiye’nin değişik kentlerinden, farklı kesimlerden, hatta zaman zaman yurtdışından bize ulaşan yazarlarımız oluyor.

Yayınımızın kapsama alanının genişlemesi doğrultusunda yazarlarımızın bakışlarını, yaşamı algılayışlarını, fikir ve önerilerini her zaman çok önemsiyorum.

Yayın yılının başı ile sonunda birkaç kez bir araya gelerek eleştirilere, önerilere ve her kesimde takipçi okurlarımızdan gelen tepkilere yer verir, yönlerimizi tayin ederiz. Her eleştiri bizi daha da öteye götürüyor. 

Keşke okurlarımızın nabzını ölçecek bir ‘köşe’, bir ‘serbest kürsü’ olsa diyorum...

 

İçeriğe nasıl karar veriyorsunuz?

DERGİ içeriğine o toplantılarımızda yön kazandırırken -aylık olsak da- günceli yakalamanın da peşinde olduğumdan sayfaların akışını her an değiştirebiliyorum elbette.

Mümkün olduğunca yaşamla paralel olan temalara yer veriyor, seçtiğimiz konuları da elimizden geldiğince geniş bir perspektiften yansıtmaya çalışıyoruz.

 

Sizi en çok zorlayan ne oluyor?

İşin başında, vazife / konu dağıtmak konusunda biraz zorlandığımı anımsıyorum. Lakin zaman içinde bütün yazar arkadaşlar yetkin oldukları alanlarını belirlediği gibi, önerdiğim temalarda kendi yazı başlıklarının altını başarıyla dolduruyorlar.

 

Dergi yayınlamak bir ekip işi… Görev dağılımını sen mi yapıyorsun ve yazarlarının motivasyonunu nasıl sağlıyorsun?

Şimdilerde çok ahenkli bir ekip olduk. Birlikte üretmek ve ürettiklerimizin de başarıyla sergilenmesi her ay beni son derece heyecanlandırıyor. DERGİ’mizin matbaadan çıkıp gün yüzü görmesi hep birlikte oluşturduğumuz ekibin motivasyonunun ta kendisi!

 

Sıkı bir seyahat sever hatta gezginsin. Bunun izdüşümlerini dergide de görüyoruz. Biraz bu tutkundan ve sana verdiği ilhamdan söz eder misin?

Çocukluk hayalim hostes olup dünyayı dolaşmaktı. Hostes olamadıysam da seyahat etmenin hazzına vardıktan sonra bu bende vazgeçilmez bir tutkuya dönüştü. 

Her daim bir gezgin olmak istemiştim. Dergide kat ettiğim yolların anlatılarını ‘Gezgin’ başlıklı sayfalarımızda paylaşmak da yaşamımın bu hasat döneminde çok keyifli bir uğraş...

 

Yakında derginin 100. sayısı yayınlanacak. Neler hissediyorsun, ne gibi projeleriniz var?

Dergimizin yayın yaşamının 10. yılını mı 100. sayısını mı kutlayalım?

Bu soruyu geçtiğimiz yılın son toplantısında ekip arkadaşlarıma yönelttiğimde ortak akıl bizi 100. sayıda buluşturdu. Öncelikle Reklam Koordinatörü Edna Sarfati başta olmak üzere bütün departmanın girişimleri ve yürekten desteğiyle mesafe kat etmeye başladık. Neredeyse planladıklarımız gerçekleşmeye onca yakın iken ‘COVID-19’, yani korona virüsü engeliyle yüzleşmekteyiz.

Şimdilerde 100. sayımızı gururla yayınlamayı umuyoruz. Herkes evinden çalıştığı için şartlar zorlayıcı da olsa okurumuzun eline seçkin bir DERGİ’nin ulaşmasını hedefliyoruz.

Dileyelim ki, herkes sağlıklı ve huzurlu olsun; bu yılın sonlarına doğru, ‘Dergi Dostları’ ile 10. yılımızı kutlayacak yepyeni bir proje ile ortaya çıkarabilelim. 

Diğer yandan düşünüyorum da dijitalleşen bir dünyada, iletişim yollarının bu denli açık olduğu bir ortamda yayıncılık yapmak ve yolculuğunu sürdüren bir derginin 100. sayısına aralıksız ulaşmak kanımca çok da heyecan verici!

Yeter ki, okuru bol olsun!

 

Okurlardan ne gibi geri dönüşler alıyorsunuz?

Okur profilimizi genişletmek ve DERGİ’nin bayilerde, kitapçılarda daha çok satılmasını, toplumumuzun her katmanına ulaşmasını sağlamak için ekip olarak çalışmalar yürütüyoruz. Önemli olan bilinir ve tanınır olmak. Kanımca bu aşamada yazılı ve dijital medyanın desteğine ihtiyacımız var.

Çelişen ve çeşitlenen iletişim araçları ile DERGİ’mizi daha işlevsel bir mecraya dönüştürmeyi hedefliyoruz.

 

Sence dergiyi daha fazla okura ulaştırabilmek için başka neler yapılmalı?

Okurlarımız da beğenilerini seslendirerek, geniş çevrelere yayabilirler...

El birliğiyle başaramayacağımız bir şey olmadığına inanıyorum, üstelik işin içinde onca gönül, onca iyi niyet varken!

 

İlham aldığın ya da çizgisini takdir ettiğin bir dergi var mı?

İlhamımı soruyorsun... Sanırım babam... O çok özel biriydi. Özünde çok cesurdu. Girişimciliği ile tanınırdı. Çok okurdu ve ne-olursa-olsun yazardı. Biz çocuklarına yazdığı mektuplar yol göstericim oldu.

Anglo-Sakson ve Amerikan ekollerinde eğitim görmeme rağmen evim Frankofon idi. İş veya salt geziamaçlıolsun, çok da severek seyahat eden babam eve her zaman Paris Match, (annemin tercihi), L’Expresse, Le Mondeya da Le Pointgibi dergiler getirirdi.

İlk aydınlanma fişeğim çocukluğumda böylece fitillenmiş oldu.

Mizacım, kültürleri kucaklamak, bir gezgin olarak ‘farklı’ olanı fark etmek ve aslında insan olanın insana benzediğini anlatmak... Ancak o zaman çatışmaların azalmasına, ötekileştirmelerin gereksizliğine, bilginin, kültürün, sanatın aydınlatıcılığına ulaşırız. Ancak o zaman ‘birlik’ bilincini keşfederiz.

Kısacası göle maya çalıyorum çünkü peşinde olduğum olgu: Barış!

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün