Genç Emeklilerle Tiflis Ve Batum

Yakın zamanda Genç Emeklilerle yaptığımız Tiflis-Batum Turu hem bu şehirleri iyi tanımamıza, hem de hep birlikte hoş vakit geçirip, kış mevsimi için enerji depolamamıza olanak sağladı.

Dora NİYEGO Seyahat
22 Ocak 2020 Çarşamba

İlk durağımız Gürcistan’ın baş şehri Tiflis’te, bize refakat eden Gürcü rehberimiz Miça Asaturyan’ın güzel anlatımları ile bu şehri yakından tanıdık. Tibilisi’nin (Tiflis) meşhur bir efsanesi var: Yöre tamamen ormanlıkken, Kral Vahdar bir kuş vurur. Kuş kuyuya düşer. Yerin altından ılık su geçtiğini fark eden Kral ‘Buraya bir şehir kuralım’ der. Böylece tibilisi (ılık su) anlamına gelen Tiflis şehri kurulur.

Azerbaycan’ın para birimi Lari. 100 TL 50 Lari’ye eşdeğer. Azerbaycan’da birçok yerde Türk Lirası geçmesine rağmen, varır varmaz ilk işimiz bir miktar TL’yi Lari’ye çevirmek oldu.

Otobüste yol alırken, rehberimiz bir yandan da bize önemli bilgiler aktarıyordu. Gürcistan, Doğu ve Batı Gürcistan olarak ikiye ayrılır. Doğu Gürcistan, Tiflis ve çevre iller, Batı Gürcistan ise Batum ve çevre illeri kapsıyor. Doğu ve batı arasında, yemekler, halk oyunları gibi folklorik ve kültürel farklılıklar bulunuyor. İklim yönünden de farklılıklar da var. Batı yağmurlu, doğu ise daha soğuk ve kurak. Kafkasların en uzun nehri Kura buradan geçiyor, şehri eski ve yeni Tiflis olarak ikiye ayırıyor. Eski şehirde eğlence mekânları, eski yerleşim yerleri, eski Yahudi yerleşim yerleri, sinagoglar yer alıyor. Ülke nüfusu 4 milyon 300 bin. Güney Kafkasya’da, Karadeniz’in doğu kıyısında yer alan ülke, eski Sovyet cumhuriyetlerinden biri. Sovyetler Birliği’nin 1992’de bölünmesinden sonra, ortaya çıkan 14 devletten biri Gürcistan. Cumhuriyet ile idare ediliyor. Yarı başkanlık sistemi yürürlükte. On iki vilayeti var. Ancak, valilik yok, yasaları İl Genel Meclisi yapıyor. Dinleri ise Ortodoks.

Ülkenin en büyük şehri Tiflis’in nüfusu 1 milyon 50 bin. Şehirde 53 etnik grup yaşıyor. Yüzde 84’ü Gürcü, Azeri ve Ermeni. Gürcistan’da 4000 çeşit üzüm yetiştiğinden, ülke şarabı ile meşhur ve bu konuda dünyada ekol oldu. Şarabı tattıktan sonra, her birimiz şarap satın almak için sıraya girdik. Ayrıca, Çaça adıyla anılan votkaları da meşhur.

Çarlık mimarisi

Kanımca Tiflis’in en güzel yeri Rustavelli Caddesi. Apayrı bir dünya sanki. Cadde boyunca, çarlık döneminden kalma 150 yıllık yapılar yer alıyor. Binalar yatay şekilde inşa edilmiş, her biri de üç katlı tarihi binalar. Binalarının üzerinde yer alan kubbecikler Çarlık mimarisinin özelliği olarak dikkat çekiyor. Meclis, Opera, Rustavelli Tiyatrosu, Güzel Sanatlar Müzesi, Sergi Salonu ve galeriler hepsi yan yana dizilmiş. Hayran kalmamak mümkün değil.

Gürcistan opera konusunda çok ünlü. Fındıkkıran Balesi sahneye konar konmaz biletleri tükenmiş. Gürcistan halkı sanata çok meraklı. Maddi imkânları olmayanlar dahi çocuklarını opera, tiyatrolara götürüyor, onları sanata yönlendirmeye çalışıyorlar. Cadde boyunca ressamlar, eserlerini sergiliyor, satmaya çalışıyor. Cadde boyunca İstanbul’da rastlayamayacağımız zengin dükkânlar, ünlü markaların ürünlerini satıyor.

Rustavelli Tiyatrosunun kurucusu, ‘Kaplan Postlu Şövalye’ olarak anılan yazar Şota Rustavelli’nin efsanesi çok ünlü. Efsane kısaca bir şairin kraliçesine söyleyemediği aşkıdır. Rustavelli aşkını açıktan söyleyemediği şiirleri ile ölür. Kraliçe şairin kendisine olan aşkını anlar ama o da kimseye söyleyemez. Gürcistan halkı bu ünlü efsaneyi çok sever. Bugüne kadar efsane 25 farklı lisana tercüme edilmiş. Buraya kadar gelmişken, rehberimiz bizi sokak ortasında oynatılan ve Reno Gabriyatza adıyla anılan Kukla Tiyatrosunu izlemeye götürmese olmazdı. Tiyatro, hayatın döngüsünü anlatıyordu. Teması, bu döngüyü herkes yaşıyor.

Tiflis’te caddelere aydınların ve yazarların isimleri verilmiş. Özgürlük Meydanındaki Aziz George Heykelinin önü tüm grubun fotoğraf çektirmesi için en uygun yer oldu. Bu arada, meclis binası önünde bir protestoya tanık olduk. Terörist olduğu zannedilen bir genç öldürülmüş. Gencin babası bir buçuk yıldır bir çadırın içinde yaşıyor ve oğlunun öldürülmesini protesto ediyor.

Bu bölgenin çevresinde barlar sokağı, hamamlar sokağı, nargileciler, caz çalanlar, diskolar ve restoranların bulunduğu yöreler yer alıyor.

Ertesi gün, Ursba Gölünün etrafındaki kafelerde oturmaya gittik. Göle, Ursba (kaplumbağa) adı verilmesinin nedeni, hareket etmeyen volkanik bir göl olmasıymış. Servis yapan garson kızlar, maalesef servis yönünden çok tecrübesizdi (Gürcistan’da erkeklerin garsonluk yapması ayıp addediliyor). Gürcistan yakın zamanda komünizmden kapitalizme geçtiği için, kapitalist hayat tarzına daha alışamamış. Malını satma konusunda kimsede hırs yok. Bir dükkâna girdiğinizde satıcı yerinden dahi kalkmıyor. İster alışveriş yap, ister yapma. Komünizm döneminde her türlü ihtiyaçları hazır geliyordu, ekstra çaba sarf etmelerine gerek kalmıyordu. Rehberin aktarımlarından anladığımız kadarıyla, halk komünizmi özlüyor. Halkın büyük kısmı fakir, ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar.  

Şehirde ziyaret edebileceğiniz dini binalar yer alıyor. Betlemi Kilisesinin duvar resimleri özellikle çok etkileyici. Ayrıca, Tsminda Sameba Katedrali görmeye değer. Doğu Avrupa’nın en büyüğü olan bu katedral Gürcistan’ın bağımsızlığının simgesi. Yurt dışında yaşayan din adamlarının mali yardımlarıyla dokuz yılda inşa edildi. Dünyanın en büyük çanı bu katedralde yer alıyor. Katedrali bir pazar ayini sırasında gezme fırsatı bulduk. Özellikle akşam güneş vurunca ve gece ışıklar yanınca, katedralin çok güzel bir görüntüsü ortaya çıkıyor. Etrafına Kudüs’ü sembolize etmesi bakımından zeytin ağaçları dikilmiş.

Restorasyon nedeni ile kapalı olan Büyük Sinagogu gezemedik, sadece önünde resim çektirebildik. Rehberimiz bizi Rahel Sinagoguna götürdü. Oraya duaya gelen Yahudi halkla sohbet ettik, Tora çalışan gençlerle karşılaştık. Tiflis’te 1000-1500 arasında Yahudi yaşıyor. Hıristiyan komşuları ile uyumlu bir beraberlik içinde yaşıyorlar.

Tiflis’in Rustavelli Caddesi gibi Çarlık döneminden kalan caddelerle, şehrin diğer bölümü arasında dağlar kadar fark dikkat çekiyor. Diğer bölgelerde Sovyet sosyalist yapılar var ve fakirlik hâkim. Vasıtalar çoğunlukla doğal gaz ile çalışıyor. Gürcistan’ın yerel yemeği peynir ve yumurta ile yapılan Haçapuri adı ile anılan bir çeşit börek. Ayrıca et ve pirinç ile yapılan Harço çorbası ünlü. Ancak rehberimiz Gürcü yemeklerin bizim ağız tadımıza uymayabileceğini düşünerek, bizi Tiflis’teki Türk restoranlara götürdü. Arzu edenler Gürcü yemeklerini denerken, isteyen de bizim yemeklerimizden yemeyi tercih etti. Ardından, ufak tefek hediyelik eşya satan Yeraltı Çarşısını ve ressamların kendi tablolarını sattığı Versişah Pazarını gezdik. Bir nevi bitpazarı gibi olan bu yerlerde çok uygun fiyatlara alışveriş yaptık.

Yemyeşil Batum

Tiflis’in ardından otobüsle Batum’a geçtik. Batum yeşilliklerle kaplı, havası temiz, özgür bir şehir. Son yıllarda Batum’da gözle görülür, elle tutulur müthiş bir yenilenme ve modernleşme olmuş. Zaten Batum uzun seneler Avrupa mizaçlı bir şehirmiş. Karadeniz’in doğusundaki liman kentlerinden birisi olması sebebiyle, Doğu ile ticaret yapan Avrupalılar burada ticaret kolonileri kurmuş.

Botanik Bahçesi buranın en çarpıcı yeri, ancak zamanımızın darlığından gezemedik. İçinde 5 binden fazla bitki türü barındıran Batum Botanik Bahçesinde, Kafkasya’ya özgü yarı tropik bitkilerin yanı sıra Uzak Doğu, Yeni Zelanda, Kuzey Amerika, Güney Amerika, Himalayalar, Meksika, Avustralya ve Akdeniz bitkilerinin sergilendiği bölümler de bulunuyor. 1.200 gül türünün yer aldığı parkta 2 binin üzerinde ağaç ve odunsu bitkiler bulunuyor.

 

Karadeniz’in turizm yöresi

Batum şehri, Tiflis gibi tarihi bir şehir değil. Şehirde üretim yok. Ilıman bir iklime sahip olduğundan, tarihi boyunca hep bir tatil bölgesi olmuş. Çarlık döneminde Rus generallerinin yazlık villalarına ev sahipliği yapmış. Sovyetler döneminde yine bu ilgi devam etmiş. Bizim Karadeniz sahil şeridinden çok farklı olarak geniş düzlüklere ve upuzun plajlara sahip olduğundan, deniz turizmi için de bölgenin ilgi merkezi durumda. Batum’un bitki örtüsü hurma. Yazın buraya Rus, Azeri, Ukraynalı, Yunanlı, İsrailli turistler akın ediyor. Burada evi olanlar, evlerini günlük ortalama yüz dolardan kiralayabiliyor. Batum plajlarında siyah kum bulunuyor. Bu, dünyada nadir bulunan bir kum çeşidi. Yalın ayak yürüyünce stresi alıyormuş.

Buradaki inşaatların çoğunu Türk şirketleri yapıyor. Şehrin merkezinde büyük uluslararası otel zincirlerinin kumarhanesi olan dev otellerine, yenilerinin eklenmesi ile yakın gelecekte bölgenin Las Vegas’ı olmayı hedefliyor. Serbest piyasa olduğu için dövizi istedikleri kurdan satıyorlar.

Batum’un adı, bataklıktan geliyor. Şehirde okaliptüs ağaçlarını kesenlere ağır cezalar var, zira bu ağaçlar bataklığı kurutuyor ve suyunu çekiyor.

Batum Bulvarı, şehir merkezindeki plaja paralel uzanan 7 kilometre uzunluğunda palmiyelerle süslü; kafeleri, çeşmeleri, heykelleri ve park alanları ile dikkat çekiyor.

Piazza Meydanı (Piazza Square), Batum’un en güzel yerlerinden biri olan meydan, Avrupa şehirlerinin meydanlarını anımsatıyor. Yeni evliler buraya gelir, burada dans ederlermiş.

Tiyatro Meydanı, altın renkli Poseidon Heykeli ile şehrin renkli meydanlarından biri olan Tiyatro Meydanı ise görülmeye değer.

Avrupa Meydanı (Europe Square), şehrin ana meydanı olarak geçiyor. Sıcak yaz akşamlarında kalabalıklaşan parkın merkezinde yer alan, elinde altın koyun postu ile Medea Heykeli dikkat çekici. Yılbaşında bu meydan ışıklandırılıyor.

Astronomik Saat (Astronomic Clock), eski National Bank of Georgia binasının üzerinde bulunuyor. Inturist Otelinin arkasında bulunan Medea Heykelinin de üzerinde olduğu bulvar üzerinde yer alıyor.

Batum sahilinde yer alan sekiz metrelik çelik heykel, Azeri Ali ve Gürcü Prenses Nino’nun trajik aşk hikâyesini anlatıyor. Batum’daki ‘Man and Woman’ isimli heykel, Azeri yazar Kurban Said’in 1937’de kaleme aldığı ünlü romanının başkarakterleri Ali ve Nino’nun trajik aşk hikâyelerinden esinlenmiş.

Batum’da kavgalar az, suç oranı düşük çünkü cezalar ağır para cezası. Şehirde gördüğümüz ters dönmüş şişe şeklindeki bina adaleti temsil ediyor.

Gürcüler için doğum günü ve düğünler çok önemli; çok misafirperverler. En yoksulu dahi eğlence düşkünü. Önemli günleri yemekli ve alkollü ziyafetlerle kutluyorlar. Cenazelerini de alkollü ve yemekli törenlerle kaldırıyorlar. Ölüyü en sevdiği kıyafetle gömüyorlar. Batum halkının yüzde 50’si Müslüman. Batum’da 19 bin Türk yaşıyor. Bunların çoğunluğu yatırım amacı ile bu şehre gelip yerleşmiş. Şehirde genelde kadınlar çalışır, ekseriyetle garsonluk yaparlar, erkekler ise evde çocuk bakar.

Şehirde Gürcüler dahil herkes kumar oynuyor. Yakın zamanda bütün parasını kaybeden bir gazeteci intihar ettiğinden kumar reklamı yasaklanmış.

Batum halkı, Tiflis halkının aksine kaba mizaçlı. Sokaklarda lüks arabalar görebiliyorsunuz. Genelde bu arabalar Almanya tarafından hediye ediliyor zira Almanya’da havayı kirlettiği için bu arabaları kullanmak yasak. Ancak Almanya dizel araba fabrikası kapanmasın diye bu arabaları buraya yolluyorlar.

Batum halkı Çaça votkası içiyor. Bu votkanın hastalara iyi geldiğini düşünüyorlar. Hayvanlardan ineğin çok şeyinden faydalandıkları için ineğe saygı duyuyorlar.

Son gece izlediğimiz Kafkas Dansları gerçekten görülmeye değer.

Tiflis ve Batum iki ayrı ülkenin şehirleri gibi birbirinden çok farklı. Ancak her iki şehrin de özelliklerini yakından görmek açısından gidip gezilmesi değer kanaatindeyim.

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün