Yeni yıl, yeni kararlar

2020! 2020 geldi, hâlâ inanamıyorum. Milenyuma girdiğimiz günden bugüne koskoca yirmi yıl geçmiş. Her yeni yılbaşında alınan yeni kararlar, uygulanabilenler ve uygulanamayanlar. Sizin uygulayabildikleriniz neler? Süslü bir babaannenin torunu olarak, merak ederseniz, kozmetiğe olan ilgimden başka bir yazıda bahsedebilirim. Bu yazı yeni yıl ve yeni kararlarımız üzerine olacak.

Ceyda HAVLUCU Yaşam
15 Ocak 2020 Çarşamba

Sanırım üç yıl evveldi, ilk küçük kırışıklıklarım ve kuru cilt sorunları ile tanışmam. Evet, biliyorum, 25 büyük bir yaş değil, ama vücudun orta yaşa doğru bizi hazırladığı, ufak sinyallerini verdiği bir dönem. Bu sinyalleri fark edip, ona iyi bakmak bizim elimizde. Böylece her sene aldığım ama uygulamaya sokamadığım cilt bakım kararlarımı, üç yıl önce, ilk defa uygulamaya başlamış oldum. Her yeni yılda da cildime daha iyi bakmaya, onu yormamaya, daha düzenli bakım yapmaya dair yeni kararlar alıp uygulamaya devam ettim.

Dermatolog değilim, ama cildimize en iyi geleni bulmak için illa dermatolog olmaya da gerek yok bence. Biraz cildimizi tanımak, biraz Google amcaya başvurmak, biraz da Google amcada gördüklerimizin üzerine atlamadan ve uygulamadan önce mantık süzgecimizden geçirmek, ciddi sağlık bozukluğu yaşamayan birçoğumuz için yeterli olacaktır.

O zaman ilk yazımda biraz, hep beraber cildimiz için yeni kararlar alalım.

Makyajımızı silmeden, yüzümüzü doğru temizlemeden yatmayalım.

Hâlâ bunu yapan kalmadığına inanmak istiyorum, ama eğer kaldıysa bunu ilk maddeye eklemek istedim. Makyajımızı çıkarmadan yatmak, uyumak bundan sonra yok. Hatta mümkünse eve adım atar atmaz ilk işimiz, yüzümüzü güzelce temizlemek olmalı. Birçoğunuzun makyajını sildiğine eminim ama doğru siliyor muyuz?

Eğer makyaj temizleme mendili ya da suyu ile şöyle bir üzerinden geçip sildiğinizi sanıyorsanız, üzgünüm ama sadece kaynananın gördüğü usul bir temizlik yapıyorsunuz. Üstelik saçınızı şampuanladıktan sonra durulamadan duştan çıkıyor musunuz? Peki, neden yüzünüzde o makyaj temizleme kimyasallarını bırakıyorsunuz? Paketlerin arkalarını çevirip okursanız, pek çoğunda karınca duası boyundaki harflerle, durulanması gerektiğini belirtiliyor. Gülü seviyoruz, dikenine katlanacağız. Makyajımızı temizleme ürünleri ile sildikten sonra, cilt yapımıza uygun bir temizleme jeli ve su ile yıkarak, makyaj kalıntılarını ve makyaj temizleme ürünlerinden kalan kimyasalları da çıkarmamız gerekiyor. “Tamam, hadi iyi geceler, yatıyorum” dediğinizi duyar gibiyim. Üzgünüm bitmedi? Şimdi yine cilt tipinize uygun bir tonik, ya da eğer seviyorsanız gül suyu ile (maden suyunu her yerde okuduğunuzu biliyorum ama maalesef cilt ph’ımıza uygun değil) yüzümüzü güzelce saç diplerimizi, kulak kenarlarımız, boynumuzu atlamadan siliyoruz. Pamuk gri çıktı değil mi? Hâlbuki siz iki adım önce bile temizlediğinizi sanıyordunuz. Üstelik bu adımları makyaj yapmadığımız günlerde bile atlamadan yapmamız gerekiyor. Yolda yürüdüğümüz her an araçların egzozları, iş yerlerimizdeki tozlar ve daha neler neler cildimize hapis oluyor. Ellerimizi bile iyice sabunlarken cildimize neden bu kadar kötü davranıyoruz ki?

Nemlendirmeyi atlamıyoruz

Bu adımı, en az yarınızın yaptığına eminim. Fakat kötü haber, eğer yukardaki adımları yapmadan kremlerinizi sürüyorsanız, cildinize gün içerisinde hapsolan o kirleri iyice cildinize yedirerek, iyi bir şeyler yaptığınızı sanırken, işi iyice çıkmaza sürüklüyorsunuz. Yukardaki adımları yapıp, bu adımı atlarsak da cildimizin nemini alıp, nemsiz bırakıyoruz. Nemsiz kalan yağlı cilt, aç kalmış vücut gibi panik olup, hemen fazladan yağ üretiyor. Nemsiz kalan kuru cilt ise iyice kuruyor, çatlıyor ve kırışmaya daha çok meyilli oluyor. Yani cilt tipimiz ne olursa olsun nemlendirme adımını atlamıyoruz. Kreminizi, doğal ev yapımı mı, yoksa hazır teknoloji ürünü mü seçersiniz o artık sizin tercihinize kalmış. Bir de bu nemlendiricileri alırken garip garip içerikler var, ne işe yarıyor dediğinizi de biliyorum. Onlar da, cilt nemlendirme adımları ile başka bir yazının konusu olsun. Biz şimdilik ne olursa olsun cildimizi sabah, akşam nemlendirmeyi, gün içerisinde de gerek nemlendirici spreyler, gül suları, ince yapılı kremlerle desteklemeyi unutmayalım.

Ayaklar

Bütün gün üzerinde duruyoruz ama pek çoğumuzun bakım yapmayı en çok atladığı yer ayaklar. Kalınlaşan deriler, ayakkabı vuruklarından oluşan yaralar ve kalan izler, havasızlıktan sararmış tırnaklar. Yazın incecik bantlı sandaletlere geçiş yaptığınızda rahatsız ediyor ama değil mi? Biz ne kadar onlardan iğrensek de, bir gözünüzü kapayın ve onların olmadıklarını hayal edin. Hayal etmek istemediniz değil mi? Tamam etmeyelim bence de, ister çok büyük (bu arada benimki 42 numara), ister çok küçük, ister yamuk, ister çirkin olsun tanrıya bize verdiği sağlıklı ayaklar için şükredelim ve onlara hak ettikleri özeni verelim. Banyoya girdiğimizde en azından haftada bir peeling (duş jelinize tuz eklemeniz yeterli, kimyasal tanecikli peelingleri önermiyorum ama o da başka bir yazıya.) ile onları rahatlatmak, geceleyin iyi bir nemlendirici ile beslemekle başlayabiliriz. Bir de unutmayın ki bütün gün kapalı kalıyorlar. Siz evinizi seçerken, daha iyisine imkanınınız varsa bodrum katta yaşamayı tercih ediyor musunuz? Ayaklarımızı da, ucuz diye bulduğumuz her çorabın, her ayakkabının içine sokmamamız gerekli aslında. Bütün gün bir polyester gömleğin içinde terleyip, kokmaktan çekiniyoruz da, ayaklarımıza neden bu işkenceyi yapmaktan çekinmiyoruz?

Eller

Yüzümüzü nemlendirdik çok güzel, peki ya gün içerisinde sürekli kullandığımız, dışarda ph oranı bozuk sabunlarla yıkamak zorunda kaldığımız, her türlü ortama maruz kalan ve yaşımızı en çok ele veren ellerimize ne yapıyoruz.

El kremini sürüp geçiyorsunuz değil mi? Gün içinde el kremi ile desteklemek fena fikir değil, devam. Ancak, evimize aldığımız el yıkama sabunlarını, içeriklerine göre mi, fiyatına göre mi, kokusuna göre mi, tipine göre mi seçiyorsunuz? Her zaman en güzel kokan, en güzel paketli olan bizim için en doğru olan olmayabiliyor. Hele ki anti-bakteriyel sabun takıntınız varsa, acilen bu hassasiyetinizi değiştirmenizi öneririm. O sabunlara anti-bakteriyel olsun diye eklenen kimyasalların, bakterileri uzak tutarken, vücudunuza neler yaptığını hiç düşündünüz mü? Amerika’da yaşayan tanıdıklarınızdan belki FDA tarafından yasaklandığını da duymuşsunuzdur. İçerdikleri ‘triclosan’ ve ‘tricarbon’ maddeleri sadece ellerinizden bakterileri değil, aynı zamanda teneke kutulardan haşereleri de uzak tutmak için kullanılıyor desem. Meme kanserine, sperm kalitesinin düşmesine ve daha bildiğimiz ve bilmediğimiz pek çok kalıcı hasara neden oluyor. Yani yeni yılda eğer ki anti-bakteriyel sabun takıntınız varsa bunundan da kurtuluyoruz. Mümkün olduğunca doğal içerikli, nemlendirici özellikli, cildimizin bütün nemini alıp çeken kosif içermeyen ya da minimum miktarda içeren, ph seviyesi 4.5-5.5 aralığında olan ürünler seçmeye çalışıyoruz. Yetti mi, hayır. Eğer araç kullanıyorsanız, yaz, kış fark etmeksizin elleriniz güneşin zararlı etkilerine en çok maruz kalan bölgeniz. O nedenle ince yapılı bir güneş kremi sürmeyi unutmuyoruz, hatta aracınızda da bulundurarak, gerek duydukça yenileyebilirsiniz. Bu kadar ince yapılı, kırışmaya müsait ve bu kadar çok kullandığımız ellerimize akşam yatarken bir parça da yüz kremimizden kullanarak anti-age bakımı da yapıyoruz ki, bütün gün çalışan ellerimize hak ettiklerini verelim.

Süreklilik

Yukardaki maddelerden ya da kendi hayatınızla ilgili verdiğiniz kararlardan hangisi olursa olsun, devamlılık en önemlisi az olsun ama devamlı olsun ki etkisini görelim. Midemize düzenli olarak günde üç, beş belki daha fazla yemek vermeyi unutmuyoruz. O zaman cildimizi de unutmayacağız ve onu dinleyeceğiz.

Hepinize, yeni ve doğru kararlar aldığımız, almakla kalmayıp uygulayabildiğimiz yeni bir yıl dilerim.

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün