Kan iftirası medyada yeniden hortladı

Yeni Akit gazetesinin, “İşte Yahudilerin ‘İğneli Fıçı’ gerçeği” başlığıyla yayınladığı ve Yahudilere yönelik Ortaçağ’dan kalma, asılsız kan iftirasına yer veren haberi büyük tepkilere neden oldu.

Toplum
18 Aralık 2019 Çarşamba

Ortaçağ Avrupası’nda kimi kilise adamlarının ve hükümdarların halkı Yahudilere karşı kışkırtmak amacıyla ürettikleri, Yahudilerin Hamursuz Bayramı arifesinde küçük bir Hristiyan çocuğu öldürüp kanını yapılan hamursuzlara kattıkları iddiası, söz konusu dönemde Osmanlı topraklarına da ulaşmıştı.

1840 yılında Osmanlı toprağı olan Şam ve Rodos’ta bu iftira ile bağlantılı olaylar yaşanmıştı. Rodos’taki Yunan Ortodokslar, 1840 yılının Şubat ayında kaybolan bir Hristiyan erkek çocuğunu dini cinayetlerine kullanma gerekçesiyle Yahudileri suçladı. Rodos’un Osmanlı valisi, uzun yıllar süren kan iftiralarını kabul etmeme geleneğini bozup dini cinayet suçlamalarını destekledi. Birkaç Yahudi tutuklandı, bazılarına işkence ile suçlamalar zorla kabul ettirildi. Yahudi Mahallesi 12 gün boyunca ablukaya alındı. Rodos Yahudi Cemaati, İstanbul Yahudi Cemaatinden yardım edilmesini talep etti ve İstanbul Yahudi cemaati bu talebi Avrupa hükumetlerine iletti. Birleşik Krallık ve Avusturya Yahudileri, hükumetlerinden destek aldı. Bu ülkeler İstanbul’a elçiler yollayıp, kan iftirasını açık bir şekilde kınadı. Bu suçlamaların asılsız olduğuna dair görüş birliğine varıldı. Rodos valisi, olayları kontrol altına alamayınca durumu merkezi hükumete havale etti ve konuyla ilgili resmi soruşturma başlatıldı. Soruşturmalar sonucunda, Temmuz 1840’ta Yahudilerin suçsuz olduğuna karar verildi.

Aynı yılın Kasım ayında Osmanlı Sultanı Abdülmecid bir ferman yayınlayıp kan iftiralarının geçersiz olduğunu bildirdi. Fermanda Levililer, 17.14 kitabında yer alan, “Hiç bir çeşit etin kanını yemeyeceksiniz; çünkü her çeşit etin canı onun kanıdır, onu her yiyen atılacaktır” ifadesi kaynak olarak kullanıldı ve şu ifadeler kullanıldı:

“Dımışk-ı Şam ve Rodos ceziresinde [adasında] bulunan Millet-i İsrailiyye’den bazı kesâdın [kimselerin] ‘îd-i kebirleri [büyük bayramları] olan Hamursuz Bayramı’nda insan telef itmek [yok etmek, öldürmek] ve kanlarını isti’mal itmek [kullanmak] misillü haklarında vukû’ bulan iftirâ” sonucunda, millet-i merkûmeden [yukarıda anılan milletten] bir takım kesânın [kişilerin] kavânîn-i mülkiyyemize [kanunlarımıza] muğayir [aykırı] olarak hapse ilga’ olundukları ve birçok eza ve cefaya giriftâr olarak bazısının telef ve helâk oldukları [öldükleri]” ancak, bu milletin din kitaplarını incelemiş olan uzmanların araştırmalarından Yahudilerin, dem-i beşeriye [insan kanı] şöyle dursun, dinsel inanışları nedeniyle, yenilebilen hayvanların kanından bile uzak durduklarını ve dolayısıyla söz konusu iftiranın herhangi bir dayanağı olmadığını belirterek kan iftirası’nın tamamen dayanaktan yoksun olduğunu vurgulamış ve “sâir teb’a-i Devlet-i Aliyyemiz misillü [Devletimizin diğer tebaası gibi] Gülhane’de kıraat olunan Hatt-ı Humâyunumuz mucibince himâyet-i kâmileye [tam korumamıza] mazhar olarak teb’a-i Saltanat-ı Seniyyemiz ‘ıdâdından [Devletimiz fertlerinden] bulundukları müddetçe icrâ-yı âyin-i dîniyyeleri husûsunda [dini akidelerinin uygulanmasında] kimse tarafından müdahale vukû’ bulmaması’nı [kimse tarafından rahatsız edilmemelerini] buyurmuştur.”

Bu fermandan asırlar önce, 1530 yılında Amasya ve Tokat’ta kan iftirası ile bağdaştırılan olaylar yaşandığı ve dönemin hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’ın da bir buyruk yayınladığı biliniyor:

“Bu cemaat bana vergi ödediğinden üyelerinin saldırıya ya da herhangi bir haksızlığa uğramalarını istemiyorum. Bu gibi iddialar Padişahlık Divanında muhakeme edilecek ve emrim olmadan başka herhangi bir yerde görülmeyecektir.”

Sultan Abdülmecid’in orijinal fermanı 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesinin giriş katında görülebilir.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün