Anneannem iki dinin de gereklerini yerine getirirdi

Marmara Üniversitesi GSF Fotoğraf Bölümü akademisyenlerinden Sebla Selin Ok, yıllarca kimlik bütünlüğünü hayatta tutan fotoğraflarla ilgili araştırmalar yaptıktan sonra, kendi köklerine inmeye karar verdi.

Zehra ÇENGİL Dünya
13 Kasım 2019 Çarşamba

Yahudi kökenli anneannesi Malka Benbaneste ile ilgili tüm dokümanları bir araya getiren ve Portekiz vatandaşlığı da alarak geçmişine yolculuk yapan Ok, Şalom Gazetesi’ndeki ritüel fotoğraflar ile Türkiye’deki Yahudi cemaati arasındaki hafıza temelli ilişkiyi irdelediği araştırmasını Yahudi toplumuna hediye etmeye hazırlanıyor.

Çevrenizdekiler sizi daha çok akademik araştırmalarınızla tanıyor ama biz bugün bambaşka bir yönünüze değineceğiz… Sefarad kökenlerinizi kanıtlayabilmek adına çok yoğun bir çalışma verdiğinizi duyduk. Süreci biraz anlatır mısınız?

Araştırmalarım 2015 yılında başladı. Anneannemi yedi yıl önce kaybetmiştim. Kendisi Sefarad’dı ve bu beni çok etkiledi. İsminin Malka olduğunu söylerdi hep ama nüfustaki adı Nurhan’dı. Küçükken annesi ve babasını kaybettikten sonra ablası Türkiye’de kalmış sadece. Diğer kardeşleri Amerika ve İsrail’e gitmiş. Ablası da kendisini büyütürken bir Müslüman ile evlilik yapıyor ve daha sonra o çevrelerde kendisi de bir Müslüman ile evleniyor. 18 yaşındaki evliliği sonrasında, adı da dini de değiştiriliyor. Bir daha ne adına, ne dinine kendi anlatımları dışında erişilemiyor. O beni çok etkilerdi çocukken. Sürekli evde, telefonda Ladino dilinde konuşulurdu, senede 3-4 kez akrabalarımız İsrail’den gelirdi, iki tarafın da dini gerekliliklerini yerine getirirdi bazen.

Sebla Selim Ok

Siz bu evreleri şahsen yaşadınız mı?

Tabii, Sefarad yemekleri de yapılırdı. Her şeye rağmen bana tembih ediyordu, “Dışarı çıktığında kimseye Musevi olduğumu söyleme” diye. Onu yitirdikten sonra, mirasını nasıl devam ettirebilirim, en azından bir börekitas yapmayı öğrenseydim gibi düşünceler içindeyken Portekiz ve İspanya’daki kanunu duydum ve üzerine düşünmeye başladım. Bunu ne şekilde kanıtlarım ve beni nereye götürür? Köklerime dönmemi nasıl sağlayabilir? Çünkü anneannem yok artık. Bunları düşünürken okuldan çok sevdiğim bir hocam vardı; Yahudi olduğunu bilmiyordum. Kendisiyle çok iyi anlaşırdık. Onunla Türkiye’de kalıp kalmama üzerine konuşuyorduk. Bana İspanya’ya gideceğini söylemişti “Keşke yerinizde olsaydım” dedim ve anneannemin Sefarad kökenli olduğunu anlattım. Hocam kendi sürecinin bitmek üzere olduğunu ve bana yardımcı olabileceğini söyledi. Yolculuk böylece başladı.

Ne kadar sürdü tüm kayıtlara ulaşabilmeniz?

Çok uzun sürmedi çünkü doğru kişilerle bir araya geldim. Nüfusa tek başıma gittiğimde, bana geriye doğru olan kaydı vermeyeceklerini söylediler. Kapalı bir kaydı açtırdık ama yine sadece alt ve üst soya gidebildik, yan soyu alamadık. “Benbaneste’ soyadı ailede var ama size veremeyiz” dediler. Bir de altta ‘Dini Musevi’yken Müslüman olarak değiştirildi’ notu düşülmüştü. Anneanneme İsrail’den gelen mektuplar mevcut, İsrail’de yaşayan yeğeni var benim hâlâ görüştüğüm. Anneannemin vefatına dek her sene İsrail’den bizlere misafir gelindi ama Mavi Marmara sonrası korkmaya başladılar. Annem de 68 senesinde İsrail’e gidiyor. Anneannem burada kalınca İsrail’deki kardeşleri ona küsmüşler. Annem bir sene Batyam’da kaldıktan sonra anneannem kemik veremi oluyor ve annemden dönmesini istiyor. Sonrasında İzmir’e geri dönüyor. Dedem de o dönem helvacılıkla uğraşıyormuş, aynı zamanda Altınordu Spor Kulübünün kalecisi. Evi daha çok annem çekip çeviriyormuş. Şu anda anneannemin ağabeyinin en küçük oğluyla görüşüyoruz.

Bu yolculuk esnasında neler öğrendiniz?

O kadar da uzak bir ülke değilmiş. Burada Sefaradlar çok kucaklayıcı. Anneannem beni o kadar geri çekmiş ki, ben kökenimde bunun varlığını söylemekten korkmuştum. Ama yine de anneannemi çok dinlemedim ve korkarak da olsa, sesimi çok yükseltmeden, güvende hissettiğim yerlerde söyledim. İnsanlarla tanıştıkça Yahudilerin yardımcı olmaya çalıştığını gördüm ve ‘neden kendi içimde tuttum’ diye düşündüm. Çocukken tepki görmemiştim ama şimdi anlıyorum anneannemin neden çekindiğini. Dostluk içinde yaşama var ama hep bir tarafın daha fazla taviz verdiği bir dostluk. Yahudi olanın daha sevecen olması gerektiği gibi bir düzen oluşmuş.

“Keşke Yahudi köklerime dönebilsem”

İspanya ve Portekiz’i daha önce ziyaret etmiş miydiniz, araştırma öncesi ve sonrasında gittiğinizde duygularınızda bir değişim oldu mu?

Akademisyen olduğum için araştırmalara normalde daha mesafeli bakıyorum ama artık şunun bilincine vardım: Ben kendimi de dahil edebilirim. Akademik kariyerimin başından beri önem verdiğim konular hafıza, insan, kimlik, mekan idi. Vatandaşlığı aldığımda ‘Keşke anneannem yaşasaydı’ diye düşündüm. Şu an bunların hiçbirinden haberi yok, hayal bile edebileceğini düşünmüyorum. Benim bunu elde ediyor olmam anneanneme mucize gibi gelirdi. Köklerime keşke dönebilsem, çok ütopik olduğunu düşünüyorum. Dönemediğim noktada bunu yapabilecek insanlarla tanışıp, onların ne hissettiğini sormak yaptığım araştırmanın önemini arttırıyor. Şalom Gazetesi’nin 1947’den beri çok büyük bir arşiv tuttuğunu biliyorum. Düğünleri, cenazeleri, dini törenlerin hangi evrime uğrayarak devam ettiğinin dönüşümünü takip etmek ve bunu İspanya, Portekiz’deki şu anda yaşamakta olan insanların nasıl yaptıklarıyla karşılaştırmak arzusundayım. Ben de Ladino öğrenmeyi çok istiyorum.

“KİMLİK BÜTÜNLÜĞÜ ANCAK HAFIZAYLA KORUNABİLİR”

Yahudi toplumu çok büyük zorunlu göçler gerçekleştirdi yıllar içinde. Siz de bir tezinizde göçün, bellek ve mekân kavramları ile birlikte etkilerini araştırdınız. Şalom Gazetesi’ndeki ritüel fotoğraflar ile Türkiye’deki Yahudi cemaati arasındaki hafıza temelli ilişkiyi irdelediğiniz araştırmanızdan nasıl bir sonuç edindiniz?

Henüz araştırmayı yapıyorum. Sonuçtan daha çok süreci takip etmek önemli. Göç ve soykırım gibi önemli olaylar yaşayan toplumlarda kimlik tamamen hafıza üzerinden ilerliyor. Kimlik bütünlüğü ancak böyle korunabiliyor. Yahudi toplumu her ikisini de yaşamış. Bugün antisemitizm yine tırmanıyor. Dolayısıyla Yahudiler için hafıza çok önemli ve yitirilmemesi gerekiyor. Bu nedenle ritüellerin yerine getirilmesi çok önemli. Ben bunun varlığını sistematize ederek bir kanıt bırakma telaşındayım. Bir külliyat gibi.

‘Fotoğraf Belleğinde Acının Tasviri’ başlıklı bir de kitabınız var. Sizin kendi yolculuğunuzda gördüğünüz en canınızı acıtan fotoğraf hangisi oldu?

Soykırım fotoğraflarının yerini hiçbir şey alamıyor acı anlamında. Fotoğraf, acı sevgi gibi bir konuyu alıp hakkında çok sesli düşünülmesini sağlayan bir araç. Dolayısıyla polifoni yani çoksesli yorum yapabiliyorsunuz. Fotoğrafları okumayı, görüntünün derinine inmeyi önemsiyorum. İnsanlık için önemli olan şey, bazı konular hakkında düşünmeye başlamaktır. Düşünmeye başlamazsak aksiyon da alamayız.

Kitabınızda toplama kampları ve Holokost ile ilgili fotoğraflara da yer vermişsiniz. Bu fotoğrafları okumak size ne hissettirdi?

Hâlâ bakabildiğime bile inanamıyorum.  Herhalde o anda bir şey oluyor ve ben mesafeli davranıyorum. Dünyada en çok işlenen konu ama az bile işleniyor. Açığa çıkan şeyler tasavvur edilemeyecek boyutta. Onlara bakmak çok zor ama görevimiz.

Yakın gelecekte yeni bir kitabınız ya da serginiz olacak mı?

Şalom Gazetesi ile ilgili araştırmama büyük ağırlık vermek hatta bunu İspanya ve Portekiz’e taşıyıp Yahudi toplumuna hediye etmek istiyorum. Köklerime ancak çalışarak ve yaptığım işi doğru yere kanalize ederek dönebilirim.

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün