Yeni Zelanda: Tökezleme Taşı

Murad ÇOBANOĞLU Perspektif
2 Nisan 2019 Salı

Önceki haftalarda “Dünya üzerindeki son felaket olsun” diyebileceğimiz bir hadise meydana geldi. Bir terörist Yeni Zelanda’da Müslümanların din günü cuma, ikiz silahlı terörist saldırı gerçekleştirdi. Terörist, bir de bunu canlı yayınlayarak, vahşetin izleyen her gözde tekrar yaşanmasını sağlayarak caniliğini arttırdı! İzleyenler bu görüntülerin travmasını atlatmakta zorlandı.

Avustralya Queensland Eyaletinin bağımsız senatörü Fraser Anning, Christchurch saldırısı ardından “...Şiddetin her türlüsüne tamamen karşı olduğunu AMA Yeni Zelanda sokaklarında kan dökülmesinin gerçek nedeninin, her şeyden önce Müslüman fanatiklerin Yeni Zelanda'ya göç etmesine izin veren göçmen programı olduğunu” açıkladı. Avustralyalı 17 yaşındaki Will Connolly, bu söylemlerinden ötürü Senatör Anning’in kafasında yumurta patlattı. İslamcısı, sağcısı, solcusu, orta yolcusu, futbolcusu alkışladı, masum insanlarla, kötüleri birbirinden ayıramayan Senatör Anning’in kafasında yumurta patlatan “Yumurta Çocuk (Eggboy)” unvanlı Connolly’yi.

Oysa Senatör “Katliamda ölenler masum…” demişti? “Şiddetin her türlüsüne karşıyım…” da demişti?

Yeni Zelandalı işte o ‘ama…’yı kaldıramadı. 17 yaşındaki genç “Terör katliamlarında ölen insanlar masumdur, bunun ama’sı olmaz!” dedi. Yapıştırdı kafasına yumurtayı.

Yetti mi, yetmedi? Yeni Zelandalı halk kendisini Müslümanların yerine koydu. Onlar gibi yaşamayı denedi, Empatinin de çok ötesinde “Hepimiz Müslümanız” demekle kalmadı, bunu bir de yaşama geçirdi. Müslüman ve/veya Müslüman olmayanların katıldığı dev törenler düzenlendi. Müslümanların simgesi ezan, canlı yayında dinletildi. Kimse demedi “Bu fetih sembolüdür…” diye. Kiliseler bile cuma namazlarına açıldı, ABD’de bir sinagog da kapılarını cuma namazı için açtı. Oysa “Tamam terör merör de siz de geçmişte şunları yaptınız…”, “Terörist tamamen Müslümanların oyunu arkasında Afganistan var…” da diyebilirlerdi. Hiç bir şey bulamadılarsa “Teröristin sizden olmadığı ne belli…” de denmedi. Bu açıklamaların hiç biri yapılmadı. Vicdansızca mı geldi bu ‘tırnak içindeki…’ sözler. Onların karşılığı bu topraklardaki her terör saldırısında fazlasıyla edildi.

Yanlış anlaşılmasın! Ne katliam yarıştırıyorum, ne de teröristleri. Tüm teröristlere aynı cevabı vermeliyiz, belki bu defa anlarız Hrant Dink'in ardından söylenen "Hepimiz Ermeniyiz" cümlesinin, millete değil ‘mazluma’ tabi olmak anlamına geldiğini… Anlar mıyız? Umarım bu defa anlarız! Yeni Zelandalı kadınlar, Müslümanların hedef olduğu bir terör saldırısında "mazluma tabi olmak" için başörtüsü taktığı için "Müslüman olmadılarsa", Hrant Dink'i "bir Ermeni vurdum" diyerek katleden bir teröristin ardından "Hepimiz Ermeni’yiz..." denildiğinde de kimse Ermeni olmadı. Bunu bu ülkede Baro Başkanı bile anlamadı, ne acı değil mi? Türklere karşı yapılan bir mezalimde de "Hepimiz Türk’üz" diyebilirsin. Boşnaklara yapılanlarda "Hepimiz Boşnak’ız" da diyebilirsin. Bunlar da “Hepimiz Ermeni’yiz” gibi ‘mazluma tabii olmaktır’ ama "Hepimiz Ermeni’yiz diyenlere inat Hepimiz Türk’üz" diyemezsin. Bu başka bir şeydir. Bu “tamam katledildi ama…” demektir. Katliama kılıf uydurmaktır. Bu vicdansızlıktır! 

II. Dünya Savaşı’nda Nazilere esir düşen Amerikalı Astsubay Roddie Edmonds’ın, kamplarında katledilen, zulüm gören Yahudileri anmak ve anlamak için kurduğu bir cümleydi “Hepimiz Yahudiyiz”! cümlesi. Zaman içinde çeşitli şekillere dönüştü. Türkiye’deki ilk kitlesel kullanımı sanırım 2007’de ırkçı bir terörist tarafından öldürülen Agos Genel Yayın Yönetmeni değerli ağabeyimiz Hrant Dink’in ardından olmuştu. Dink’i tanıyan - tanımayan herkes bir ağızdan “Hepimiz Ermeni’yiz, hepimiz Hrant’ız…” sloganı atmıştık. Devrin kimi siyasileri bu sloganı anlamamış, “Tamam Hrant Dink’e çok üzüldük ama…”, “Hrant Dink masum olabilir ama Ermeniler, Hocalı’da katliam yaptı…” demişti… Ne yazık ki demeye de devam ediyorlar. Ne kolay değil mi ‘bir mazlumun katlini’ desteklemek için ‘başka bir mazlumu’ öne sürmek. Yeni Zelandalı’nın aklına niye böyle şeyler gelmedi acaba?!

Bugün ben dahil herkes Yeni Zelanda’nın yaptıklarına hayran kalıyor. İslamcı gazetelerinde övüyor, solcusu tam sayfa manşet atıyor. Irkçısı ‘ayakta alkışlıyor…’ İyi de bir şey unutuyoruz; bu Yeni Zelandalı’nın vicdanı, bu Yeni Zelandalı’nın empati kurma becerisi, bu Yeni Zelandalı’nın insanlığı… Bizim değil! Yeni Zelandalı, vicdanıyla, empati kurma becerisi ile “tamam onlar da masum ama…” diyenlerinin kafasında yumurta patlatır gibi patlatıyor kafanızda!

Herkes kendi vicdanıyla hesaplaşmak zorunda. Başkasının vicdanıyla, kendi vicdansızlığınızı gizleyemezsiniz. Terörist saldırılara “Tamam onlar masum ama...” diye devam eden cümleler kurdukça da Yeni Zelandalı’nın vicdanı olmaya devam edecek! Boşuna “rol çalmaya çalışmasın!” kimse.

6 Eylül 1986 Cumartesi. Yahudi din günü olan bugün bir kısmı Yahudi Müzesi olarak kullanılan Neve Şalom Sinagoguna - benzetmekten hicap duyuyorum - Yeni Zelanda katliamı gibi silahlı teröristlerin Şabat duası etmekte olanların üzerine bomba ve makineli tüfeklerle yaptığı katliam sonrasında Haham David Behar, Hazan Aşer Ergün, Gabay Daniel Daryo Baruh, Eliyezer Hara, Şamaş Yuda Leon Atalay, Dr. Moiz Şaul, Leon Levi Musaoğlu, Mirza Ağajan Babazadeh, Rafael Rafi Nassimiha, Binyamin Ereskanazi̇, Avraam Eskenazi̇, Jozef Alhalel, İsak Barokas, Bensiyon Levi̇, Salamon Angel, Şalom Çi̇ttone, İbrahim Ergün, İsak Gerşon, Robert İ. Özfi̇s, Moiz Levi̇, Yako Matalon ve Sefanya Şenkal, toplam 22 vatandaşımız şehit oldu.

Cumhuriyet tarihinden açılan en büyük sinagog olan Neve Şalom, ibadethane dışında toplanma alanı olarak da kullanılır. İspanya’dan gelen Sefarad Yahudilerin, Osmanlı’ya gelişlerinin 500. yılı kutlamalarından üç gün sonra, 1 Mart 1992 Pazar öğleden sonra Neve Şalom, bombalı iki teröristin saldırısına uğramış, şükür ki 1986 saldırısından sonra alınan önlemler ve güçlendirme çalışmalarıyla teröristler yakalanmış ve saldırı hasarsız atlatılmıştı.

Yine aynı ibadethane, yine bir cumartesi günü, 15 Kasım 2003’te Şabat Duası sırasında bombalı teröristlerce saldırıya uğradı. Bu katliamda da Ahmet Özdoğan, Anette Rubi̇nstei̇n Talu, Anna Rubi̇nstei̇n, Avram Varol, Berta Özdoğan, Polis memuru Bülent Bostanoğlu, Fasıl Süslü, Hakan Yüksel, İsrael Yoel Ülçer, Kaya Kaya, Mehmet Eruş, Mesut Gürol, Murat Şahi̇n, Nurettin Aydin, Oğuz Kizilirmak, Ömer Yazar, Saadet Güneş, Yona Romano ve Güvenlik Görevlileri Serkan Balci, Naşit Gürel, Mustafa Yeni̇er, Mehmet Ateş ile Emin T. Yakupoğlu adlı vatandaşlarımız hayatını kaybetti. Aynı gün Şişli’de bulunan Beth İsrael Sinagoguna da ibadet saatinde ikiz bir terör saldırısı düzenlendi; beş kişi de burada şehit oldu. Tüm bunlardan sonra ne oldu? Birkaç süslü yazı, birkaç “Bunlar birliğimize kasıttır…” olmadıysa “Osmanlı’dan kucak açtık…” söylemi…

Bakın Yeni Zelanda’daki vicdanı öve öve bitiremeyen Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçaslan ne yazmış 12 Aralık 2017 tarihinde: “...'Yahudiliğin problemlerini konuşmamak için icat edilmiş Siyonizm'i mesele zannetmek, yarın, ‘Siyonizm’den vazgeçtik’ dediklerinde ‘Yahudilerin zihnen dünya için en tehlikeli insan topluluğu’ olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Yahudilerin 'tehlikesiz bir insan topluluğuna dönüşmeleri' ancak teolojilerinden, din anlayışlarından vazgeçmeleriyle mümkün olabilecektir.” Yani beyefendiye göre Yahudiler kendisine yapılan her türlü terör olayını hak ediyor; bunun tek sorumlusu “Yahudi olmaları”! Dinlerinden vazgeçsinler mesele kalmayacak. Tanıdık mı geldi?! Eskiden “Biz Yahudiliğe karşı değiliz, Siyonist İsrail’i protesto ediyoruz…” diyorlardı. Bakın artık onu bile gizlemiyorlar.

Elbette ki ‘öteki olmak’ Yahudilikle sınırlı değil. 30 Nisan 2018 tarihinde Kadıköy’de Surp Takavor Ermeni Kilisesinin duvarına “Erzurumlu ve bu vatan bizim” yazıldı. 25 Şubat 2019 tarihinde Balat Surp Hreşdagabet Ermeni Kilisesinin duvarlarına küfür ve hakaretler yazıldı. 20 Şubat 2015’te yine Kadıköy’deki bir Ermeni kilisesinin duvarına ırkçı ifadeler ve küfürler yazıldı.

Yeni Zelandalı’nın alicenaplığı ve yüksek hoşgörüsü ile vicdan parlatan insanların bir kısmı da bu sloganlara bugün dahi alkış tutuyor.

Mesele katliam yarıştırmak falan değil! Mesele konjonktürel değil vicdanın da samimi olması. Irkçılığa karşı isen, burada da karşısındır, Yeni Zelanda’da da… Birinin ibadethanesinde hayatını teröristlerce katledilmesine karşıysan burada da karşısındır Yeni Zelanda’da da… Teröristlerin sahiplenilmemesini, masum insanları hayattan koparılması sonrasında katille değil ‘mazlumla’ empati yapılmasını Yeni Zelanda’da alkışlıyorsan “burada da alkışlaman” gerekir… Yeni Zelandalı Başbakanı’nın “...Ama onlar da…” cümlesini kurmadan, vakur ve birleştirici bir üslupta karşılamasını övüyorsan burada da aynı şeyi talep etmen gerekir…

Trakya, 6- 7 Eylül Pogromu, Maraş, Madımak, Rahip Andrea Santoro, Malatya Zirve Yayınevinde hunharca öldürülen Protestanlar… Yani saymakla bitmiyor ama dediğim gibi meselem katliam yarıştırmak değil. Unutturmamak, hatırlatmak!

Bu ülkede çabuk unutuluyor acılar çünkü. Acılar unutulunca da yenisi yaşanması çok kolaylaşıyor. Çocukken sobaya elinizi vurursanız, yandığını bilir, bir daha vurmazsınız. Ama bunu her gün unuttuğunuzu düşünün. Acıları unutursanız, yok sayarsanız her gün o elinizi yeniden sobaya vurup, “sobanın elinizi yaktığınızı” yeniden deneyimlersiniz.

İşte bunları önlemek için, ‘Tökezleme Taşları’ vardır Nazi cehaleti yaşamış olan Avrupa’nın dört bir yanında. Soykırım anıtları ile yetinmez Avrupalı, her yeri donatır bu ‘Tökezleme Taşları’ ile… Bilmeyenler için, pirinçten bir kaldırım taşıdır, üzerinde Naziler tarafından Temerküz Kamplarına götürülen Yahudilerin adları yazar. Adını da yolda yürürken ayağınızın birden çarpıp sizi tökezletip yaşanılan acıları, Nazi cehaletini fark ettirmesinden alır. Buradan bir zamanlar Nazilerin götürdüğü isimleri okur ve “elinizin sobaya çarptığında yandığını” bir kez daha hatırlatır. Siz sıcak her şeyin elinizi yakabileceğini deneyimlemeden de anlamış olursunuz. Soba şartı kalkmış olur. Bizde Tökezleme Taşları olmadığından unutuyor ve öylesine vicdansız, tutarsız ve duyarsız yazılar yazılıyor. Biri “terörist saldırıda hayatını kaybeden insanların çoğu kendisiyle aynı ideolojide” olmadığı için onlar adına uluslararası bir maçta bir statta yapılan saygı duruşunu bile yuhalıyor, ötekisi “terörist saldırıyı yapan kişi kendiyle aynı ideolojiden” olduğu için sahip çıkıyor, anma düzenliyor, parlatıyor… Sonra da hiç utanıp sıkılmadan Yeni Zelandalı’nın ‘teröre tepkisinden’, vicdanından, ahlakından kendisine rant peydahlıyor.

Yeni Zelanda bizim için bir ‘tökezleme taşı’ olsun… Bundan sonra terör örgütlerine ‘dini, milli, mezhepsel, siyasi görüş’ çerçevesinde değil ‘salt terör örgütü’ olarak yaklaşalım.

Hamas neyse PKK o olsun, IŞİD, el-Kaide neyse neo-Naziler o olsun… Birkaç gün önce terör örgütü tarafından 22 kurşunla öldürülen 12 çocuklu Haham Raziel Shevah neyse Yeni Zelanda’da katledilenler de odur. Terörizme ‘ortak tepki’ vermez, masumlaştırmaya çalışırsak gün gelir başka bir teröristin hedefi oluruz. Belki ‘desteklediğimiz’ teröristin de hedefi olabiliriz!

Bugün mazluma karşı ortak empati sloganı olan “We are all Jews, here” yani “Burada! Hepimiz Yahudi’yiz” cümlesinin sahibi ABD ordusunda astsubay olan Roddie Edmonds, bizde sürekli nefret söylemine neden olacak olan, 2005 yılında Nazi zulmünden hayatları pahasına Yahudileri kurtardıkları için dönemin Türkiye Hükümeti yüksek bürokratları Behiç Erkin, Necdet Kent, Selahattin Ülkümen ve Namık Kemal Yolga adına dönemin “Türkiye Hükümeti Başbakanı R. T. Erdoğan’a takdim edilen” Righteous Among the Nations yani ‘Uluslararası Dürüst’ Ödülünü alan kişilerden biridir.

Ancak, bir taraf kendi vicdanını sergilerken, ‘kendi gibi olmayan hiç kimseye’ yaşam hakkı, ibadet hakkı, tanımamış ruhsuzların, Yeni Zelandalı temiz vicdanlı insanların vicdanının suyunda vicdansızlıklarını yıkamalarına da izin vermeyeceğim.

Son olarak Hollanda’da ırkçı bir terörist saldırı sonrasında hayatını kaybeden Hollandalıları da aynı kalbi dileklerimle anıyorum.

Terörizm ‘örgütlü’ yahut ‘münferit’, ‘düşünsel’ yahut ‘operasyonel’, kimden ve kime gelirse gelsin asla ve asla ‘masumlaştırılmamalı’, ‘Benim teröristim iyi’, ‘Senin teröristin kötü’ anlayışı asla hüküm sürmemeli!

Yeni Zelanda bunları en çok kendi için yapıyor. Yeni gençleri, yeni nesilleri için yapıyor biz bunu fark ettiğimiz zaman bu çarkı kırmış olacağız ama umarım geç kalmayız!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün