Özgün, seviyeli bir western

İlk kez İngilizce film çeviren Jacques Audiard, ilk western denemesinden yüzünün akıyla ayrıldı. Demirbaş senaristi Thomas Bidegain ve roman yazarı Patrick De Witt ile birlikte yazdığı senaryoda iyi çizilmiş karakterleriyle, filmdeki zengin olay örgüsüyle, oyuncuları yönetmedeki bilinen hüneriyle Jacques Audiard övgüyü hak ediyor. İşlediği temalar ile klasik western filmlerine benzemeyen bu özgün filmi ‘kaliteli bir psikolojik western’ olarak tanımlamak mümkün. İnsan doğasının açgözlülüğü üzerine film ilginç şeyler söylüyor. John C. Reilly kariyerinin en iyi performansını veriyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
6 Mart 2019 Çarşamba

Yılın en iyi western filmi ‘Sisters Biraderler’ ne yazık ki izleyicisiyle buluşamadan vizyondan kalktı. İthalatçısı Chantiers Film (belki de ilk kez) basın gösterimi yapmayınca, birçok eleştirmen bu özgün psikolojik westerni görmezden geldi.

‘Boynuz kulağı geçer’ misali, baba mesleğini seçen Jacques Audiard, zengin filmografisiyle ünü babası senarist- yönetmen Michel Audiard’ı geçti.

Cannes’da bir Altın Palmiye (Deephan), bir Jüri Büyük Ödülü (Yeraltı Peygamberi), bir Senaryo Ödülü (Un Heros Discret), altı César ve iki Bafta Ödülü kazanan Jacques Audiard, ilk kez İngilizce çektiği ‘The Sisters Brothers’ ile son Venedik Festivali’nde En İyi Yönetmen seçildi.

Kanadalı yazar Patrick De Witt’in 2011 tarihli romanından uyarlanmış ‘Sisters Biraderler’, Jacques Audiard’ın Amerikalı oyuncularla çektiği ilk İngilizce film. Jacques Audiard’ın kariyerindeki üç filminde birlikte çalıştığı, demirbaş senaristi Thomas Bidegain ile yola devam ettiği ‘Sisters Biraderler’in senaryo ekibine, romanın yazarı De Witt de dahil edilmiş.

Konusuyla ‘Altına Hücum’ yıllarının westernlerine benzemesine rağmen, işlediği temalar ile klasik western filmlerine benzemeyen bu özgün filmi ‘kaliteli bir psikolojik western’ olarak tanımlamak mümkün.

Senaryoda iyi çizilmiş karakterleriyle, zengin olay örgüsüyle, iyi bir öykü anlatıcısı olarak tanınan Jacques Audiard’ın mizanseninde bilinen ustalığıyla, mükemmel görüntüleri ve uyumlu oyuncu kadrosuyla, ‘Sisters Biraderler’ izlenmeyi hak eden bir film.

1850’lerin ‘Vahşi Batı’sında, Commodore (Yüzbaşı) isimli karakterin talimatıyla adam öldüren tetikçi iki kardeşi tanıtmakla başlıyor film.

Bu işi iyi yaptıklarını gördüğümüz, hedeflerine ulaşmak için sayısız adamı gözlerini kırpmadan öldürdüklerine tanıklık ettiğimiz bu iki usta silahşorun yeni hedefi altın arayıcısı, kimyager Herman Kermit Warn’dır.

Ağabey Eli (John C. Reilly) kötü huylu babasını da soğukkanlılıkla öldürmüş kardeşi Charlie (Joaquin Phoenix) ile birlikte, yörenin toprak ağası, herkesin çekindiği Commodore’un (Rutger Hauser) emrini yerine getirmek için iz sürücü, öncü kuvvet John Morris’ten (Jack Gyllenhaal) destek alacaklardır.

Tetikçi kardeşlerin yalnızlığı

Aldıkları öldürme emirlerini yerine getirmek için yol üstü barlardaki fahişelerden başka paralarını harcayacak yerleri olmayan, varlıklı sayılabilecek bu iki tetikçi üzerinden film insan doğasının açgözlülüğü üzerine ilginç şeyler söylüyor.

İz sürücü John Morrison, Sisters Biraderlerden önce ulaştığı kimyager Hermann ile işbirliğine girince, bu dörtlü, patron ‘Commodore’u harekete geçirecektir.

Zengin sayılan tetikçi iki kardeşin, kimyagerin buluşu formülün, altını gece karanlığında siyanürle görünür kılmasının cazibesine kapılması işleri çığırından çıkaracaktır.

Commodore’un kendisine ihanet eden üç paralı askeri öldürmeleri için peşine taktığı silahşorlar, kahramanlarımızı hayati bir tehdidin içine sokar.

Filmin ikinci yarısı, otoriteye karşı başkaldırdıkları için haklarında ölüm emri imzalamış kahramanlarımızın, şiddet öğesinin doruğa çıktığı kaçış öyküsüne odaklanıyor.

Kanlı serüvenlerin birbirini kovaladığı bu özgün westernde, Jacques Audiard Avrupa’dan gelme bir yönetmenden beklenmedik bir beceriyle ünlü western ustalarının performansını yakalıyor.

Senaryo insani yönleriyle ele aldığı kahramanlarının psikolojisini incelerken, sürdürdüğü katil hayatından bezmiş, bir dükkân çalıştırarak yeni bir hayata atılmanın düşünü yaşayan ağabey Eli ile başka bir işte dikiş tutturamayacağı için, ömrünün sonuna kadar tetikçilikte karar kılmış kardeşi Charlie karakterlerini ustalıkla işliyor.

Film yaşanan sürprizlerin ardından masalsı bir mutlu sonla noktalanıyor. ‘Sisters Biraderler’, Paul Thomas Anderson’un iki Oscar Ödüllü ‘Kan Dökülecek/ There Will Be Blood’unu akla getiriyor. Tek farkla; bu filmde Daniel Day-Lewis hırslı bir petrol arayıcısıydı. Performansta kendisine üç Oscar’ından birisini (efsanevi ‘Sol Ayağım’dan sonrakini) kazandırmıştı.

Fransız film bestecilerinin en Amerikalı olanı (On Oscar adaylığının ikisini ödüle çevirmiş) Alexandre Desplat’nın nefis müzik partisyonu, Belçikalı kameraman Benoit Debie’nin nefis görüntüleri, Audiard’ın mizansenine katkı veriyor.

Filmdeki üç dev Amerikalı aktörden biri olan John C. Reilly, adam öldürmekten bıkmış tetikçi ağabeyde, belki de kariyerinin en başarılı performansına imza atıyor.

Kardeşi, şiddete tapan Charlie’de Joaquin Phoenix, kendisine çok yakışan sert adam rolünde, usta karakter oyuncusu Jake Gyllenhaal iz sürücü Morris’te çok başarılı.

Pakistan asıllı İngiliz aktör Riz Ahmed, kimyager Hermann rolünde ‘Gece Vurgunu/Nightcrawler’dan bu yana en iyi oyununu çıkarıyor.

  BOYNUZ KULAĞI GEÇİYOR

Jacques Audiard 1985’te 65 yaşında ölen ünlü senaryo yazarı- yönetmen Michel Audiard’ın oğlu. Michel Audiard Fransız Yeni Dalga akımının ilk yıllarında ve sonrasında, döneminin tüm popüler yönetmenlerine senaryo yazmış, diyaloglarının kıvraklığıyla ünlenen, film eleştirmenlerinin hedefindeki bir sinema adamıydı.

120 filme senaryo ve diyalog yazmış, kamera arkasına geçip on film yönetmiş Michel Audiard aktörlüğü de denemişti. 1952 Paris doğumlu oğlu Jacques, edebiyat ve felsefe öğreniminden sonra, teknisyen ve senaryo yazarı olarak baba mesleğine geçerek sinema kariyerine başlamıştı.

Yönetmen olarak kamera arkasına geçmeden yazdığı senaryolarla, tümü kaliteli ve seviyeli, çoğu ödüllü yönettiği 11 filmle Jacques Audiard, babasından daha iyi bir sinemacı sayılıyor.

İlk yönetmenlik denemesi, Jean Louis Trintignant- Matthieu Kassovitz’li ‘Düşen Adamlara Bak/ Regarde Les Hommes Tomber’ (1994) bir yol filmiydi.

Yine Kassovitz’li ‘Un Heros Trés Discret’ (1996) Nazilere karşı savaşan Fransız direnişçilerin arasına karışan bir muhbirin öyküsünü anlatmıştı.

Türler arasında dolaşmaktan hoşlandığını ilk aşk filmi ‘Dudaklarımı Oku/Sur Mes Lévres’ (2001), ‘César ve Bafta Ödülleri sahibi ‘Kalbim Bir An Durdu/ De Battre Mon Coeur S’est Arrete’ (2005) ile gösterdi.

Hapishane filmi başyapıtları arasında yer alan ‘Yeraltı Peygamberi/Un Prophete’ (2009), Fransa’da hapishaneye gönderilen bir Arap gencinin mahkûm olduğu cezaevinde bir Mafya patronuna dönüşmesini etkileyici bir dille anlatıyordu.

Ödüle boğularak 49 kez kürsüye çıkan bu film Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü, César ve Bafta’da En İyi Film Ödülü kazanmıştı.

Jacques Audiard üç yıl sonra Cannes’da kalpleri fetheden Marion Cotillard’lı ‘Pas ve Kemik/ De Rouille et De L’Os’ta (2012), Fransız Riviera’sında geçen müthiş bir aşk öyküsü anlatıyordu.

Yine üç yıl sonra Cannes’da yarışan ve Audiard’a kariyerinin en büyük ödülünü kazandıran, Altın Palmiyeli ‘Deephan’ (2015) yaratıcısını sinema dünyasının en büyükleri arasına sokuyordu. Fransız toplumuna bir mültecinin gözünden bakan film son derece etkileyici bir başyapıttı. ‘Üç yılda bir film’ prensibini ‘Sisters Biraderler/ Sisters Brothers’ (2018) ile sürdüren Jacques Audiard, Venedik Film Festivali’nden En İyi Yönetmen Ödülü ile ayrılıyordu.

Farklı türleri cesaretle deneyen, yazdığı senaryoları hiç düşmeyen tempolu bir mizansenle perdeye aktaran, oynattığı isimsiz oyunculara şöhret kapısını açan, ünlü oyunculardan verim almadaki ünüyle tanınan Jacques Audiard, günümüz Fransız sinemasının önde gelen isimleri arasında.

Bu başarısına en kaliteli üç filmi ‘Yeraltı Peygamberi’, ‘Deephan’, ‘Pas ve Kemik’te kader birliği ettiği, senaryolarını birlikte yazdığı Thomas Bidegain’i de ortak etmek yerinde olur.

Jacques Audiard şubat sonunda ilan edilen César Ödüllerinde ‘Sisters Biraderler’deki başarısı için aldığı En İyi Yönetmen Ödülüyle, kendi branşında Fransa’nın en iyisi olduğu tescillendi.

Film aralarında kameraman Benoit Debie’nin de olduğu üç César Ödülü daha aldı.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün