Ebeveynlerine dava açan çocuk

Nadine Labaki’nin Cannes Jüri Ödüllü ‘KEFERNAHUM’u evrensel bir konuyu işleyen, yüreklere hitap eden bir film

Viktor APALAÇİ Sanat
23 Ocak 2019 Çarşamba

Çocukluk, aile, göçmenlik ve sevgi gibi temaların hakkını veren filmdeki oyuncuların inandırıcılığı, çoğunun sokaktan toplanan amatörlerden oluşmalarından geliyor Film, fakirliğin diz boyu sürdüğü Beyrut gecekondu semtlerindeki yozlaşmayı, şiddetin içinde kendine yol bulmaya çalışan bir erkek çocuğun üzerinden anlatıyor. İnsani mesajlar taşıyan filmde Nadine Labaki’nin iki kusuru var; duygu sömürüsü tuzağına düşmekten kendini kurtaramaması ve fazlaca tekrara düşmesi.

Nadine Labaki, Cannes’da Jüri Ödülü kazanan ‘Kefernahum/Capharnaüm’de, fakirliğin diz boyu sürdüğü gecekondu semtlerindeki yozlaşmayı, şiddetin içinde kendine yol bulmaya çalışan bir erkek çocuğun üzerinden anlatıyor.

Belgesele yakın duran yapısıyla film, Beyrut’ta sokağa terk edilen, doğumları, aileleri tarafından kayıt altına alınmayan çocukları, boğaz tokluğuna çalıştırılan göçmenleri, onları sömüren, sahte evrak düzenleyen, bir avuç dolar için bebek ticareti yapan fırsatçıları modern kölelik ortamında anlatıyor.

Hakim çocuğa sorar: “Neden annene- babana dava açtın?”

12 yaşındaki Zain’in cevabı; “Beni dünyaya getirdikleri için” olur.

Bu sahneyle başlayan filmde, davacı çocuğun evden kaçtıktan sonra yaşadıklarını ‘geriye dönüşler’ aracılığıyla öğreniyoruz. Resmi bir doğum belgesi bile olmayan Zain, ebeveynlerinin çocuklarına bakacak kapasitede olmadıklarını düşündüğü için mahkemeye başvurmuştur. Çocukluk, aile, göçmenlik, mesuliyet duygusu, sevgi gibi kavramları ele alan ‘Kefernahum’, evrensel bir konuyu işleyen ve yüreklere hitap eden bir film.

Nadine Labaki bu üçüncü uzun metrajlı filmiyle, ülkesi Lübnan’ı 25 yıl ara ile Cannes’da temsil eden yönetmen oldu. İç savaşın yıprattığı, eski görkeminin çok uzağında olan Lübnan gerçeğini, dört senarist arkadaşının iş birliği ile gözler önüne serdi. Film biri Etiyopyalı bir bebek, diğeri evinden kaçmış 12 yaşında bir erkek çocuk üzerinden, Lübnan’da yaşanan sefalete ayna tutuyor. Labaki, Charlie Chaplin’in ‘Yumurcak/The Kid’ini akla getiren bir tercihle, sokakların çocuğu Zain’e odaklanan bir film yapmış.

Evrensel bir konuyu işleyen filmdeki oyuncuların inandırıcılığı, çoğunun sokaktan toplanan ve senaryoda yazılı olanları gerçek hayatlarında yaşamakta olan amatörler oluşundan geliyor. İnsani mesajlar taşıyan filmde Labaki’nin iki kusuru var; duygu sömürüsü tuzağına düşmekten kurtulamaması ve fazlaca tekrara düşmesi.

Film, kimi eleştirmenler tarafından ajitasyona yaklaşan ve sefaleti estetize eden üslubu nedeniyle eleştirildi.Çareyi evinden kaçmakta bulan Zein’in öyküsü, gitgide onunla aynı kaderi paylaşan çaresiz bir dünyanın hikâyesiyle kesişiyor. Biz de Etiyopyalı bir mülteci tarafından evlat edinilen bu küçük çocuğun gözlerinden şehrin sefaletini ve insanların çaresizliğini izliyoruz.

EVRENSEL BİR KONU

Evrensel bir konu dedik, çünkü Beyrut’ta yaşanan felaketlerin, Pakistan’da, Kenya’da veya Hindistan’da benzerlerinin yaşanabileceğini düşünmek mümkün.

Zain’in bu cehennemi yolculuğundaki direncini, ayakta kalma savaşını ancak hayata olan bağlılığıyla izah etmek mümkün. Oturma ve çalışma izni olmayan Etiyopyalı genç anne, bulduğu kaçak işlere bebeğini de götürmek zorundadır.

Yolda aç gezerken bulup beslediği Zain, tek odalı gecekonduda kalıp bebeğine bakabilecektir. Ancak tutuklanıp hapse atılınca, Zain (emeklemeye başlayan) bebekle tek başına kalacaktır.

Bir yaşına basınca ayaklanan, hareketli ve zapt edilmesi zor bebeğe yiyecek bulmak için evden ayrıldığında, Zain onu bacağından karyolanın ayağına bağlamak zorunda kalıyor.

Zain’in aynı yaştaki kız kardeşi ilk âdetini gördüğünde durumu ebeveynlerinden gizlemek için çaba sarf ediyor. Zira genç kız, evde beslenecek bir boğazın eksilmesi için zorla evlendirilecektir.

Nitekim öyle oluyor; kocasından kötü muamele gören kız kardeşi hamileliği sırasında iç kanama geçirip ölüyor. Masum bir bebeğin, kaderin cilvesi olarak, kerhen koruyucu meleği olan Zain, kaderin kendisine çizdiği geleceğe isyan ediyor. Bütün olumsuz şartlara rağmen, yazgısını değiştirmek için insanüstü bir çaba sarf ediyor.

Nadine Labaki filminde iç savaşın harabeye çevirdiği Beyrut’a ve halkına, Ortadoğu’nun lanetlenmişleri diyenleri haklı çıkaracak bir panorama çiziyor.

Nüfusa kayıtlı bile olmayan Zain, Beyrut’un fakir mahallelerinde bazen tek başına, bazen mülteci bir kadının kucağında hayat mücadelesini sürdürüyor.

Lübnan’ın bu yılki Oscar adayı olan ‘Kefernahum’, Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde Oscar’ın dokuz adayı arasına, Altın Küre’de de son beşe girmeyi başardı.

Ancak film ‘Roma’ gibi kesin favori ile aynı yıl yarışma talihsizliğine uğradı. Alfonso Cuaron’un başyapıtı Altın Küre galibi oldu.

 

“Çocuklara, göçmenlere sahip çıkınız”

Cannes’da filmini takdim ederken ve ödül töreni sonrası yaptığı iki basın konferansında dinlediğim Nadine Labaki: “Ben acı çeken çocukların sözcülüğünü yapıyorum. Bu sefil durumun düzelmesi için yapılacak şeyler var. Hepinizi yardıma, muhtaç çocuklara el uzatmaya ve dünyadaki kötülüklerle mücadeleye davet ediyorum. Suriyeli göçmen çocuk Zain Al Rafea’yı Lübnan sokaklarında bulduk. Filmime katkıları olan çocukların ellerinde hiçbir şey yok. Filmdeki kız çocuğu belki şu anda Beyrut sokaklarında arabaların camlarına yüzünü yapıştırıp dilenmekle meşgul. Tek tesellim Zain’in nihayet bir kimlik kartına kavuşmuş olması” dedi.

Labaki, filminin hazırlanış aşamasını şöyle anlattı: “Üç yıl boyunca Beyrut’ta kaçak göçmenlerin yaşadığı gecekondu semtlerinde, tutuklama karakollarında, çocuk hapishanelerinde araştırma yaptım. Filmimdeki ortamda yaşayan 16 çocuklu bir kadın tanıdım, çocuklarından altısı ölmüştü, diğerlerini yetimhaneye terk etmişti. Zain gibi kimlik kartı olmayan sayısız çocuğa rastladım. Fakirlikten ve açlıktan öldüklerinde kimsenin haberi olmuyordu. Gerçekler acıtır ama ırkçılığın göçmenlere verdiği tahribatı gördüm.”

Filme adını veren ‘Capharnaüm’, kullanılmış, atılmış eşyaların yığıldığı çöplük anlamına geliyor. İkinci anlamına göre, İncil’de hastaların İsa’dan iyileşmek için mucize yaratmasını istediği kutsal şehrin adı. 1974 Lübnan doğumlu aktris-yönetmen-senaryo yazarı Nadine Labaki, kariyerindeki üç filmle de Cannes Film Festivali’ne katıldı. Kendisine şöhreti getiren ‘Caramel Sukkar Banal’, festivalin 60. yaşını kutladığı 2007’de gösterilmişti.

‘Şimdi Nereye Gideceğiz/Et Maintenant On Va Ou’, 2011’de Belirli Bir Bakış bölümünde yarışan bir komedi idi. Nabaki’nin bu iki filmi Fransa’da 500 bin kişi tarafından izlendi.

Nadine Labaki yönetmenliğini yaptığı üç filmin de senaryosuna katkıda bulundu, başrolünü paylaştı. Her üç filminin de zengin müziğinde Khaled Mouzanar’ın imzası var.

 

 

‘CAPHARNAÜ

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün