‘Red Speedo’ Kentin her tarafı sahne, yüzme havuzunda müthiş bir oyun

“Kazanmaktan yoruldum!”

Erdoğan MİTRANİ Sanat
3 Ocak 2019 Perşembe

Paolo Genovese’nin tek mekânda geçen yedi karakterli ‘Perfetti Sconosciuti / Muhteşem Yabancılar’ (2016) filminin tiyatroya çok güzel yakışacağını gören Kerem Pilavcı’nın, ​‘Mutluyduk Belki Bugüne Kadar’ adıyla uyarladığı oyunu Ahmet Sami Özbudak, Tophane’de bir loftta yönettiğinde, geçen sezonun en sıra dışı teatral deneyimlerinden biri olmuştu. Oyunun yapımcısı Two Two Production, bu tiyatro mevsiminde izleyicileri daha da benzersiz bir tiyatro serüvenine davet ediyor ve Lucas Hnath’ın ödüllü oyunu ‘Red Speedo’yu yazarının düşlediği mekânda, fiilen bir yüzme havuzunun etrafında ve içinde sahneliyor. 

1980 Orlando doğumlu Lucas Hnath, tiyatro yazarlığı eğitimini ve mastırını New York’ta tamamlamış. Bugüne kadar yazdığı yedi oyundan ‘Red Speedo’ (2013) ve ‘The Christians’ ile Öbie ve Outer Critcis Circle ödüllerini kazanmış. Kerem Pilavcı’nın çevirdiği, Ahmet Sami Özbudak’ın yönettiği Red Speedo, tarihi Pera Palas Oteli’nin Yüzme Havuzunda oynanıyor.

Başarılı yüzücü Ray’in (Erdem Kaynarca) olimpiyatlarda ABD’yi temsil edeceği kesin gibidir ama, Ulusal Yüzme Olimpiyatları’na seçilmek için yapılacak müsabakadan bir gün önce ortaya beklenmedik bir sorun çıkar. Ray’in yüzme takımının tesisindeki buzdolabında kime ait olduğu bilinmeyen doping ilaçları bulunur. Ray’in (aynen bu sıra ile) menajeri, avukatı ve abisi Peter (Erol Babaoğlu), kardeşinin sert ve kuralcı Koç’unu (Mert Tümer), bu ilaçların tabii ki kardeşine ait olmadığına, en akıllıca çözümün olayı örtbas etmek olduğuna ikna etmeye çalışır.

İlaçların gerçekten de kendisine ait olduğunu Peter’a itiraf eden Ray, hem kendi kariyeri hem de içinde yer aldığı takım için Speedo markasıyla çok önemli bir anlaşma imzalamanın arifesindeyken, kazanmak için bu ilaçlara ihtiyacı olduğunu söyler. Kazanmak sadece Ray için değil, Peter ve Koç için de, kariyerlerini devam ettirebilmeleri için mutlaka gereklidir. Ün, başarı, çıkarlar ve de büyük paralar uğruna Ray, en yakını bildiği abisi Peter, dört yaşından beri rol modeli olarak bellediği Koç, ahlaki değerlerden ne dereceye kadar fedakârlık edecek, doğru bildiklerinden ne kadar uzaklaşabileceklerdir?

Anlaşılan tahmin edebildiğimizden de fazla…

Ahmet Sami Özbudak’ın oyunlarını sahnelemeye bile başlamadan ilk yaptığı, harika bir cast oluşturmak. Peşinden metin – mekân ilişkisini kuruyor. Duvar ile havuz kenarı arasındaki daracık oyun alanını, havuzun cidarı ile seyirciler arasında kalan bütün havuz çevresine yayarak, oyuncuyla seyirci arasındaki mesafeyi yok ediyor. Böylece karakterlere dokunacak uzaklıktaki izleyici, onlarla iç içe, göz göze, kimi zaman kavgalarının makineli tüfek gibi patlamasını bedeninde hissederek, kimi zaman saçtıkları sularla ıslanarak, olayları hep birlikte yaşıyor. Ayşe Sedef Ayter’in oyun alanı olmayan mekânda, oyuncuları rahatlıkla görmemizi sağlayan Işık Tasarımının desteği büyük. Suyun içinde geçen üç kilit sahneden, Lydia ve Ray’inkiyle, nefes kesici yarışma bölümünü bizleri de içine alırcasına havuz içi ışıklarıyla aydınlatırken, finalde Ray ile Peter’in hesaplaşmasını (Dövüş Tasarımı Gürhan Elmalıoğlu) sadece dış ışıklandırmayla vererek mesafenin getirdiği etki artışını zekice kullanıyor.

Oyuncu yönetimi müthiş başarılı. ‘Balat Monologlar Müzesinden anımsadığımız İstanbul Drama Sanat Akademisi eğitmenlerinden Erol Babaoğlu, Beklan ve Ayla Algan’ın yanı sıra Mehmet Ulusoy, Kenan Işık, Theodoros Terzopoulos’la çalışmış üst düzey bir oyuncu. Parasızlıktan ölesiye korkan Peter’ın, anlattıklarına kendi de inanan ‘ucuz demagog’ yanını büyük başarıyla ortaya koyarken. üstü kapalı tehditlerle, rüşvet vaatlerini bir tek nefese sığdıran, ilkesiz ve bencil avukata kusursuz bir yorum getiriyor. Aynı yeteneğe sahip iki çocuktan fakir olanı sayısız boklukla savaşırken, zengin olanın rahatça geliştiğini, bu sebeple kızını çok iyi bir özel okula göndermesi gerektiğini söylerken öylesine inandırıcı ki, Ray’in etkilenmemesi mümkün değil. Hele hele, doping ilaçları ticareti sebebiyle tutuklanmış olan, bir tek aptalca hata yüzünden işsiz ve parasız bir alt sınıf bireyine dönüşmüş olan Ray’in eski kız arkadaşı Lydia (her zamanki gibi mükemmel Tuğçe Tanış), anlattığı acımasız savaşın kusursuz bir örneğiyken...

Mert Tümer, kuralcı, dürüst, yirmi yılını verdiği Ray’in abisi yerine başka birini almak istediğinde feveran eden, ama eline geçtiğinde de fırsat kullanmaktan çekinmeyen Koç olarak çok inandırıcı.

Ray’i, geçen sezon ‘Tato / Baba’da hayran olduğumuz genç oyuncu Erdem Kaynarca canlandırıyor. Doğru dürüst eğitim almamış, yüzme dışında pek bir şey bilmeyen, abisinin ya da Koç’unun sözünden çık(a)mayan Ray’i, belli etmese de kariyerini geliştirmek için neler yapması gerektiğinin farkında, kazanmak için her şeyi yapmaya hazır, zeki, bilinçli biri olarak yorumluyor. Saf ve çocuksu görünümün altında yatan, başarmak için herkesi harcayabilecek demir gibi iradeyi sadece hissettirmekle yetiniyor ama, bunu öyle büyük başarıyla yapıyor ki, zıddı gibi duran Peter’le aynı kumaştan biçilmiş olduğu rahatlıkla anlaşılıyor.

Oyun sonrası sohbetimizde Erdem, “yüzmekten başka bir şey bilmediğini” söyleyen bir karakteri anlayabilmenin ancak onun gibi bir yüzücüye dönüşerek mümkün olacağını düşündüğünü ve dört ay boyunca devamlı yüzerek, Ray’i sadece oyunculuğuyla değil, tüm

bedenselliğiyle de var etmeye çalıştığını anlattı. Arada bir üzerine aldığı bornozun dışında oyunu sadece kırmızı ‘Speedo’suyla sürdüren Erdem Kaynarca, fazla kas ve yağlardan, sakalından ve yüzmesini engelleyecek bütün tüylerden arınmış yüzücü vücuduyla, yarışma sırasında havuzu baş döndürücü bir hızla boyuna, enine, çaprazlama kat ederek, olimpik bir yarışmacıyı aratmayacak bir performans sergiliyor. 

Hem ayrıksı, hem çok başarılı bir oyun. Bu tiyatro mevsiminin olmazsa olmazı. 9, 10, 22, 29 Ocak ve sezon boyunca Pera Palas Yüzme Havuzunda.

Havuzda olur da pub’da olmaz mı!!

‘Prudencia Hart ve bir tuhaf dibe vurma öyküsü’

İskoç sınır baladlarını araştıran akademisyen Prudencia Hart, davet edildiği konferansa katılmak üzere 21 Aralıkta İskoç sınırındaki bir kasabaya doğru yola çıkar. Yolda fırtınaya yakalansa da kasabaya zamanında ulaşır. Amacı balad geleneğinin sözel anlatım sanatını övmek olan Prudencia, bu tarz bir yaklaşımı modası geçmiş, aşırı duygusal ve beceriksiz bulan meslektaşı Colin Syme’la karşılaştığında mümkün olabildiğince erken dönmeye karar verir. Ancak konferans bittiğinde genelde İskoçya özelde de arabası karlar altındadır. Bir süre Pub’da vakit geçiren Prudencia, gece yarısı, kalacak yer bulmak için oradan ayrıldığında döner, dolaşır, kaybolur, sonunda karşılaştığı gizemli bir yabancının yardımıyla bir otel bulur. Fakat bu otel herhangi bir otel değil, karşılaştığı yabancı da herhangi bir insan değil genç kadını ebediyen hapsetmeye niyetli Şeytan’ın ta kendisidir…

Modern İskoç Tiyatrosunun en yaratıcı yazarlarından David Greig’in 2011’de yazdığı ‘The strange undoing of Prudencia Hart / Prudencia Hart Ve Bir Tuhaf Dibe Vurma Öyküsü’

13. yüzyıla kadar uzanan İskoç balad geleneğinden esinlenen bir oyun. Öykünün Persephone ile Hades’in aşk hikâyesiyle şaşırtıcı benzerliği mitolojilerle efsanelerin tematik akrabalığının ilginç bir göstergesi.

Esinlendiği baladlar gibi sımsıcak, izleyiciyi saran, için ısıtan, keyifli eğlenceli ve tabiî ki, tiyatro büyücüsü Murat Daltaban’ın sahnelemesiyle benzersiz bir seyirlik.

Prudencia Hart ve Bir Tuhaf Dibe Vurma Öyküsü’, Daltaban’ın elinde hikâye anlatıcılığını aşan, oyuncularla izleyicilerin beraberce yaşadığı interaktif ötesi bir deneyime dönüşüyor.

Gizem Güçlü, Mert Ömer, Şirin Kılavuz Sevinç, Esin Alpogan ve Eylül Güntekin seyircilere bira da ikram edilen bir Pub’a dönüştürülmüş (Dekor kostüm Hande Tomris Kuzu) mekânın içinde, etrafında, masaların arasında, üzerinde, kostüm ve kişilik değiştirerek, bir ağızdan ya da birinin başladığını diğeri sürdürerek, Buse Şimşek ve İdil Sezgin’in canlı müziği eşliğinde, şarkı söyleyerek Prudencia’nın öyküsünü seyirciye aktarıyorlar. (“I will always love you” şarkısını hiç böyle dinlememişsinizdir.)

Her ne kadar bütün oyuncular birden fazla kişiliği canlandırıyorlarsa da, hikâyenin üç kilit  karakterini üç değişmez oyuncu üstleniyor. Oyunlarında kadınları hep saygı ve sevgiyle öne çıkarmış olan Murat Daltaban burada zarif bir jest yaparak, sadece Prudencia’yı (Şirin Kılavuz Sevinç) değil, testosteron güdümlü Colin’i (Gizem Güçlü) ve Şeytan’ı (insanın ruhun satası değil hediye edesi gelen bir Esin Alpogan) da üç kadın oyuncuya yorumlatıyor.

Keyifle, defalarca izlenebilecek bir oyun.

4, 5, 9, 10, 17, 18,19, 22, 23, 24 Ocak ve sezon boyunca Dot Kanyon’da. İyi seyirler dilerim.

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün