Okul öncesi eğitimde ‘Neşeli Müfredat’

Ülkemizde, tüm dünyada trend olmuş Reggio Emilia, Waldorf, Montessori eğitim programını benimsemiş birçok anaokulu bulunuyor. Ancak bu programlar yerel içeriklerle donatılmış olmadıklarından uygulama konusunda çoğu zaman eksik kalabiliyor. Okul öncesi eğitim danışmanlığı yapan, Neşeli Fikirler’in kurucuları Senem Han Uysal ve Canan Gürşen Tayanç anaokullarının içerik oluşturma konusunda eksiği olduğunu görererek Türkiye’nin ilk ve tek, çocukları merkeze alan, bütüncül bir yaklaşım benimseyen, uluslararası standartlarda oluşturulmuş müfredatı olan ‘Neşeli Müfredat’ı oluşturdular. Onlara bu programın ortaya çıkışını, uygulamaları, verdikleri eğitimleri, gelecek için planlarını sorduk.

Etel KAZADO TEMURCAN Çocuk-Aile
28 Kasım 2018 Çarşamba

Nasıl başladı bu içerik hikayesi?

Senem: Neşeli Fikirler’i kurduğumuzda anaokullarında içerik oluşturma konusunda ciddi bir ihtiyaç olduğunu gördük. Okulun eğitim programını sorduğunuzda size uluslararası birçok müfredatın ismi sayılıyor, çocuk merkezli, yaratıcı bir programdan bahsediliyor. Ancak uygulamaların her zaman söylenenlerle paralel olmadığı bir gerçek. Okullar genelde eğitim programını öğretmenlerin oluşturmasını bekliyor. Öğretmenler ise çoğunlukla gün boyu çocuklarla beraberler. Çocukların gelişimlerini bir bütün olarak görmek, planlama yapmak, materyal hazırlamak, bütün bunlar hayli zaman ve ‘kafa rahatlığı’ istiyor. Ancak maalesef çoğunlukla öğretmenlere böyle bir fırsat tanınmıyor. Bu anlamda eğitim programını oluşturma konusunda ciddi bir ihtiyaç var. ‘Neşeli Müfredat’ böyle bir ihtiyaçtan doğdu.

Uygulamaların söylenen müfredatla paralel olmadığını söylerken tam olarak ne ifade ediyorsunuz? Örnek vererek açıklar mısınız?

S:  Örneğin çocuğunuzu bir anaokuluna yazdırmak istediğinizi ve çevredeki okulları gezdiğinizi hayal edin. Okula giriyor ve yetkili bir kişi ile görüşüyorsunuz. Muhtemelen okul müdürü olan bu kişi size okulun ne kadar çocuk merkezli ve yaratıcılığa önem veren bir program uyguladığından bahsediyor. Sonra sınıfa giriyorsunuz, sürekli öğretmen konuşuyor, çocukların sadece sessizce dinlemesi bekleniyor, aktif oldukları çok az bir zaman dilimi var. Panolara bakıyorsunuz bütün çocuk çalışmaları tek bir elden çıkmış gibi, kusursuz ve birbirinin aynısı. Böyle bir ortamda programın yaratıcı ve çocuk merkezli olduğundan bahsetmek pek mümkün değil. Genellikle söylenen ile uygulanan yaklaşım arasında bu şekilde ciddi bir çelişki olduğunu düşünüyorum.

Normal ve sıklıkla uygulanan müfredat ile ‘Neşeli Müfredat’ arasında ne gibi farklar var?

Canan: Erken yaştaki çocukların tüm yaşantıları ve deneyimleri oyun üzerine kurulur. Bir erken çocukluk müfredatının en önemli özelliği çocuğu bir bütün olarak ele alması olmalıdır. Ayrıca çocuğun gelişimsel ihtiyaçlarına doğru ve sağlıklı karşılık vermesi gereklidir. Çocukların gerçek yaşam becerileri kazandıran, keyifli deneyimlere katıldıklarında sağlıklı geliştiklerini benimsiyoruz. Bu nedenle müfredatta beceri, tutum ve değerlere dengeli bir şekilde yer vermeyi hedefledik.

Müfredatımızın temelinde aktif öğrenme felsefesi, yani çocuğa çeşitli öğrenme fırsatları sunan bir ortamın fiziksel ve insan kaynağı anlamında sağlanması yer alıyor. Bizim için bir öğrenme deneyiminin sonunda nasıl bir ürün çıktığı önemli değil. Önemli olan çocuğun o ürünü ortaya çıkarana kadar hem keyifli, aynı zamanda geliştirici bir süreçten geçmesi. Çalışmanın sonunda gerçeğine benzer bir ürün çıkması değil, çalışma sırasında öğretmenin çocuğu düşünmeye iten sorular sorması, çocuğun kendi öğrenme sürecini yönetmesi önemli bizim için. 

Diğer müfredatlar sonuç ile ilgilenirken siz sürece önem veriyorsunuz. Peki, bunu nasıl ölçüyorsunuz?

C: Burada önemli olan tek şey sürecin eğlenceli olması değil. Bununla beraber çocukların gelişimine uygun olması, çocukların fikirleri ve nesneleri istediği gibi değiştirebilecek şekilde bir seçim hakkı olması, öğretmenin düşündürücü sorularla çocukların öğrenmesini desteklemesi gibi birçok kriterimiz var. Bu kriterleri gerçekleştirmenin iki yolu var. İlk olarak öğretmenler bu anlamda çok ciddi bir eğitimden geçiyorlar. Eğitimlerde beklentilerimizi çok net bir şekilde ortaya koyup öğretmenlerin çeşitli egzersizlerle, demo uygulamalarla, örnek senaryolar üzerine çalışarak içselleştirmesini sağlıyoruz. Ancak yine de bizim için en önemlisi öğretmenin sınıfta çocuklarla nasıl bir uygulama yaptığı. Bu nedenle de düzenli olarak sınıf gözlemleri yapıyor ve öğretmenlere bireysel geri bildirimler vererek sürecin en iyi şekilde işlediğinden emin oluyoruz.

Öğretmenleri içeriğiniz ile ilgili eğitirken en çok şaşırdıkları durum ne oluyor?

S: Eğitimlerde, öğretmen sınıfta çocukla ne yapsın istiyorsak biz de öğretmenlere onu yaşatıyoruz. Bunun çok etkili bir yöntem olduğunu düşünüyoruz. Öğretmenler genelde eğitim başlamadan alışıla geldiği gibi slaytlara bakarak bir eğitimciyi dinleyeceklerini düşünüyorlar. Sonra eğitim boyunca aktif olup çocukların yaşamasını istediğimiz süreci yaşadıklarında bu gerçekten çok şaşırtıcı oluyor. Çocuk merkezli olmakla ne kast ettiğimizi, onlardan beklentilerimizi çok daha net anlıyorlar.

C: Bizim en büyük iddiamız çocuklar için doğru olduğuna inandığımız aktif öğrenme yaklaşımını sınıfta da hayata geçirmek. İçeriğimiz de bu yaklaşımı her anlamda destekliyor. Öğretmenlerin müfredatı görmeden önce aktif öğrenme felsefesinin ne kadar uygulanabilir olduğu ile ilgili soruları oluyor. Çünkü ‘öğretecek kişi’ olarak ön planda olmaya, kendilerinin anlatan, çocukların dinleyen rolde olmasına çok alışkınlar.  Müfredat içeriği ile karşılaştıklarında içeriğin aktif öğrenme felsefesi doğrultusunda hem çok detaylı bir şekilde planlanmış olmasına, hem de beraberinde kullanılacak hafıza kartları, çocuk çalışmaları, masa oyunları gibi pek çok eğitsel materyalin hazır olmasına çok şaşırıyorlar. Bu noktada onların en büyük sorumluluğu sınıf içi uygulamalarını en iyi hale getirmek için çalışmak oluyor.

Dünyada trend olmuş Reggio Emilia, Waldorf, Montessori gibi müfredatlar hakkında ne düşünüyorsunuz hangisini ‘Neşeli Müfredat’a daha yakın görüyorsunuz?

S: ‘Neşeli Müfredat’ı oluştururken High Scope, PYP (Primary Years Program), Reggio Emilia, Creative Curriculum, Montessori gibi birçok farklı yaklaşım ve programdan faydalandık. Zaten temelde hepsinde çocuğun ihtiyaçlarını ve gelişimini merkeze alan, öğretmen kadar çocuğa da inisiyatif veren demokratik bir yaklaşım var. Bu yaklaşım ile hemfikir olmamak mümkün değil. Ancak çok önemli bir nokta var. Bu programların her biri farklı bir kültürden, o kültüre ve coğrafyaya has belli ihtiyaçlardan yola çıkarak oluşturulmuş. Bunları uygulamak istediğinizde mutlaka kendi kültürünüze adapte etmeniz gerekiyor.

C: ‘Neşeli Müfredat’ın diğerlerinden farkı Türkiye’de oluşturulmuş, bilimsel temellere dayanan,  tamamen bizim çocuklarımızın sosyo-kültürel özellikleri göz önünde bulundurularak detaylandırılmış özgün bir içerik olması. Aynı zamanda Milli Eğitim Sistemi’nin önerdiği okul öncesi eğitim müfredatı ile uyumlu olması da kurumların işini kolaylaştırıyor.

Kültürel farklarla ilgili içerik anlamında bir örnek verebilir misiniz?

S: Örneğin, bahsettiğiniz yaklaşımları uyguladığını iddia eden pek çok okulun en çok dikkat ettiği konulardan birisi çocukları eve ‘temiz’ göndermek. Oysa yaratıcı süreçleri merkeze alan, deneyimleyerek öğrenmelerini teşvik eden bu yaklaşımlarda çocukların üstlerinin kirlenmesinden daha doğal bir şey olamaz. Ancak, Türkiye’de aileler genelde çocuk boya olmuş bir kıyafetle eve gittiğinde, okulun çocuğu ile yeterince ilgilenmediği gibi bir düşünceye kapılabiliyor. Bunun kültürel bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. ‘Neşeli Müfredat’ı uygulayan okullarda çocuklar bol bol kirleniyor. Bizim yaklaşımımız çocukların kirlenmesini önlemeye çalışmaktansa, ailelere kirlenmenin neden önemli olduğunu, aktif öğrenme felsefesini anlatmak ve ikna etmek yönünde oluyor.

Gelecekte bu içeriğe yönelik yatırımlarınız neler olacak?

C: Gelecek ile ilgili en büyük hayalimiz içeriğimizi dijitalleştirmek. Teknoloji artık hayatımızın da eğitimin de çok önemli bir parçası. İyi bir teknolojik altyapı ile müfredatımızı daha rahat kullanılabilir ve daha hızlı ulaşılabilir bir hale getirmek istiyoruz.

Müfredatınızı kullanmak isteyen bir kurumun ne yapması gerekiyor?

Bizimle www.neselifikirler.com web sitemiz veya neseli_fikirler adresiyle sosyal medya hesaplarımız üzerinden iletişime geçmeleri yeterli. Sonrasında okul yöneticileri ile bir araya gelerek ihtiyaçlarını belirliyor ve sistemimize dâhil ediyoruz.

Canan Gürşen Tayanç: Boğaziçi Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği bölümünden 2003 yılında mezun oldu. 10 yıl kadar bu alanda çalıştıktan sonra Avusturalya Monash Üniversitesi Üstün Yeteneklilerin Eğitimi programını tamamlayarak yüksek lisans derecesini tamamladı. Çeşitli ulusal ve uluslararası müfredatları kullanan kurumlarda öğretmenlik ve liderlik yaptı. Halen Neşeli Fikirler ile birlikte mezun olduğu bölümde yarı zamanlı ders vermeye devam ediyor.

Senem Han Uysal: 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. Aynı üniversitede Yetişkin Eğitimi Bölümünde yüksek lisansını tamamladı. Uzun yıllar özel okullarda okul öncesi öğretmenliği, yaratıcı drama liderliği, İngilizce öğretmenliği, zümre başkanlığı gibi görevler üstlendi. IB/PYP, GEMS, Highscope, Orff Schulwerk Yaklaşımı gibi pek çok farklı alanda uluslararası atölye çalışmaları ve eğitimlere katıldı. 2015 yılından itibaren Neşeli öğretmen ve veli eğitimleri düzenliyor, anaokulu kurmak veya eğitim kalitesini daha iyi hale getirmek isteyen kurumlara danışmanlık veriyor.