Elon Musk ve Mars

“Elon Musk şu an dünyanın tüm siyasetçilerinden daha yüksek bir itibara sahip. Çünkü onlar bu gezegeni bir cehenneme çevirdiler, o ise buradan kaçmak isteyen milyonlarca insanı bir yola çağırıyor.”

Perspektif
23 Mayıs 2018 Çarşamba

Armine Gül Korkmaz


Elon Musk’ın tek bir amacı var, o da insanlığı kurtarmak. Üzerinde yaşadığımız dünyayı iyileştirmek, elbirliğiyle açtığımız yaralarını kapatmak ve bizden çok ötelerde olan yeni başka gezegenler, yaşanılır dünyalar inşa etmek.

Elon Musk Güney Afrikalı bir mühendis ve Extrem bir eğitim süreci var. Milyon dolarlık altı şirketin kurulmasında başat bir role sahip ve aynı zamanda o şirketlerin kurucu ortağı. Şirketler puzzle niteliğinde yapılandırılmış ve her yeni uğraş başka bir alanın kapısını aralıyor. Şöyle ki; son projeleri ucuz konutların yapımında kullanılmak için, tuğla sağlamak olarak duyuruldu. The Boring Company, Musk’ın başka bir şirketi ve şehirlerdeki trafik sorunu hafiflemek istiyor; bunun için de tüneller inşa etmeyi amaçlıyor. İşte, The Boring Company’nin tünel açarken elde ettiği topraklar da ucuz konutların yapımında kullanılmak üzere tuğlaya dönüşecek. Birbirini tamamlayan ve birbirini dönüştüren bu şirketler; roket şirketi spaceX, elektrikli araç şirketi Tesla, güneş enerjisi şirketi SolaryCity, yapay zekâ şirketi OpenAl, nöroteknoloji şirketi Neuraling ve tünel kazma şirketi olan The Boring Company.

Petrolden ve diğer yeraltı kaynaklarından arınmış bir dünya

SolaryCity Musk’ın enerji ihtiyacı olan her alanı güneş enerjonuyla revize etmek istediği, petrolden ve diğer yeraltı kaynaklarından arınmış bir dünya özleminin önemli bir parçası. Yaygınlaşması ve kolay ulaşılabilir olmasının sonunda hem gezegenimiz hem üzerinde yaşayan, ağır iş kollarında çalışan işçilerimiz büyük ölçüde rahatlayabilirler. Petrol membaı güçlü olan Ortadoğu ülkeleri sömürünün ve savaşların odağı olmaktan kurtulabilir. Milyonlarca maden işçisinin kara yazgısı değişebilir; yeryüzünde, geceyi ve günü bütünüyle yaşayarak, hissederek, daha insani bir iş kolunda çalışarak bir yaşam sürebilirler. OpenAl Şirket, kâr amacı gütmüyor ve güvenli bir yapay zekânın arayışında. Yaptıkları araştırma ve bulguları da kendi sitelerinden kodlarıyla beraber yayınlıyorlar. SpaceX şirketi insanlara uzayı, Mars’a gitmeyi vaat ediyor. Tesla ise elektrikli otomobiller üretip ve yaygınlaştırıp hem tabiatı korumayı (egzozdan arındırarak) hem de dünyanın enerji ihtiyacını azaltmayı amaçlıyor. Yine Tesla’nın patentleri de açık kaynaklı ve Musk, elindeki bilgileri cömertçe paylaşıma açmaktan ayrı bir mutluluk duyuyor. Tüm bu girişimleri içinde şüphesiz ki en ilginç olanı Mars’a başarıyla yolladığı, Mars’ın yörüngesinde takılı kalan Tesla elektrikli aracı. Mars’ta bir koloni kurmak Musk’ın en büyük hayali ve bu araç onun yalnızca küçük bir adımı. Bu yolculukların ve deneyimlerin daha ucuza mal edilmesi için de roketlerle ilgili çalışmalar yapıyor. NASA’dan ve birçok başka kuruluştan bağımsız çalışması, doğrusu onu özgür kılıyor ve karşılıksız bir fondan yararlanmaması onu daha yaratıcı yapıyor, elindeki imkân ve malzemelerini daha rasyonel kullanmaya itiyor.

Elon Musk’ın Mars’a yolladığı araç ve ona eşlik eden ritüeller

Elon Musk bir tüccar değil, uzay turizmi de yapmıyor, dünyada yapmayı, iyileştirmeyi istedikleri ise hem kendi hayrına, hem tüm insanlığın hayrına şeyler. Onda günümüz insanında olmayan, başka bir ruh ve başka bir inanç var. Mars’a yolladığı aracı ve ona eşlik eden ritüelleri hatırlayın bir. Tesla aracında Space Oddity çalarken ekranında Otostopçunun Galaksi Rehberi’ne selam var. Torpidosunda da kitabın kendisi, bir havlu ve ‘Don’t Panic’ işareti. Sadece bir araba yollanmamış, insanoğlunun imza attığı en güzel şarkılardan ve en güzel kitaplardan biri de yollanmış. Voyager uydusunda da (şu an Güneş Sistemini geçti) bir plak (golden record) vardır, bir gün uzaydaki yaşam formları buna ulaşırlarsa çalıştırmaları ve dinlemeleri için. Atmosferli bir gezegene götürürlerse, sesi / müziği duymaları için. Ne kadar büyüleyici ve romantik değil mi? 

Kendi terazimizle tartıyoruz Dünya ötesini

Aslında biz, kendi terazimizle tartıyoruz her şeyi. Dünya ötesindekileri de Dünya’mızın terazisinde tartıyoruz. Bu varlıklar, insanoğlundan daha mı ileri, daha mı geri düzeyde? Varsa böyle yaşam formları bu araç, kitap ve şarkıyla karşılaştıklarında ne düşünürlerdi? Bizim yanlış alışkanlıklarımız var. Biz her şeyin ölçüsü olarak kendimizi alıyoruz. Başka dünyalardaki olası varlıkları bugüne kadar ya kendi geçmişimize ya da tasarladığımız geleceğimize benzettik. Tüm bu girişimler etkileyici ve romantik gözükse de, artık onlara insanlar dünyasının değerlerini, ölçü ve ölçütlerini uygulamamalıyız. Bunların iletişimimize fayda sağlamadığı açık ortada. Bilakis zarar bile veriyorlardır belki. Çok evvel okuduğum, G. Altov & V. Jurevleva ortak yapıtı ‘Evrenin Türküsü’ adlı romanda mühendis Tessem, Poisk adlı uzay gemisiyle iki güneşi bulunan bir gezegene konmuştu ve orada farklı bir yaşam formuyla karşılaşmıştı. Mühendis Tessem, kendilerine ‘Gerçeğin Özüne Erenler’ diyen bir komünün ‘Hayalet’ adını verdiği bir ferdiyle çok uzun uğraşlar sonunda iletişime geçebilmişti. Cam gibi saydam varlıklardı. Uzun süren bir biyolojik evrim sonunda bu canlıların gövdeleri iki yakıcı güneş altında yaşamaya uyum gösterebilecek bir biçimde gelişmişti. “Hayaletlerin çok özel bir dili vardı. Bu dil bir türkünün avazı gibiydi. Hayaletlerin dili son derece ezgiliydi.” Tessem, Hayalet’e bir müzik dinletmek ister, Çaykovski’nin ‘Dört Ses İçin Müzik’ini çalar. Hayalet tınmaz. Sadece gülümser. Hemen sonra Tessem şarkıyı yeniden duyar, plağın tekrar çaldığını sanır. Oysa Hayalet, müziği bütünüyle tekrar ediyordur. Çaykovski’nin bu yapıtı kederli bir müziktir. Ama hayalet dinlerken gülümsemeye devam etmişti. Demek bu müziği başka türlü algılamıştı. Bir başka gün ise, Tessem tarihimizi göstermek için Hayalet’e film izletir.

“Görüntüleri, insanı tutsak eden çok güzel bir filmdi. Başlangıcı etkiliydi: Mısır piramitlerinin yüz binlerce köle işçi tarafından kırbaç altında yıllarca süren bir çalışmadan sonra yaptırılışı. Roma’da gladyatörlerin zorla dövüştürülüşü, stadyumu dolduran soyluların ve imparatorun kölelerinin birbirlerini öldürüşünü zevkle seyretmeleri... Ama, eğer ekrana kendimi kaptırmayıp biraz da hayalete bakmış olsaydım bu filmi seçmemem gerektiğini anlardım. Ortaçağ’da ünlü filozof Giordano Bruno’nun insanlığın ayağını çelmeleyen ve tarihin her döneminde ileriye dönük insanların karşısına çıkan tutucular tarafından öldürülmesi gösterilirken Hayalet ayağa kalktı. Ben de elimde olmayarak ışıkları yaktım. Hayalet bana döndü:

‘İnsanlar... Kötü...’ dedi.

Hiçbir şey söylemeden ve ekranda geçmeye başlayan yeni görüntülere bakmadan dışarı doğru yürüdü.”

Velhasılıkelam, işimiz hiç kolay değil dostlar. Mevzu bu, daha fazla uzatmayayım, bizden ileridekiler sabıka kaydımızın pekâlâ farkındadırlar ve iletişim kurmakta gönülsüz olmalarının bundan başka birçok farklı sebebi de olabilir. Bizden geridekilerin de bizden tırsması ve uzak durması için farklı sebepleri vardır belki?

“Artık cesaretin varsa kapsülden ayrılma zamanı.

Bu Binbaşı Tom’a, yer kontrolü.

Kapıdan içeri giriyorum ve acayip bir yolda yüzüyorum.

Ve yıldızlar bugün çok farklı görünüyor.

Burada, teneke kutuda mı oturuyorum?

Dünyadan uzaklarda,

Dünya gezegeni mavi

Ve yapabileceğim hiçbir şey yok.”

Space Oddity