Carpe Diem

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
14 Şubat 2018 Çarşamba

Bu sözü ilk duyduğumda hemen sözlüğe bakmıştım. Latince olan sözcük; bugünü yaşa, anı yaşa, şu anın tadını çıkar; gününü gün et, yarını düşünme demekmiş. Latin edebiyatının ünlü ozanı Hortoius’un bir dizesinde geçen “Od’lar İ, xi?” yani “Gününü gün et”; “Zamanın tadını çıkar” ya da “Günü yakala” anlamındaki özdeyişmiş bu söz.

Latince kısmını bildiklerini hiç düşünmediğim anneannem ve annemin en büyük nasihatidir bu. Annem bana çocukluğumdan beri özellikle ümitsizliğe kapıldığım ya da korktuğum zamanlarda, “Aman kızım hayatın kıymetini bil, yaşadığın günün farkında ol; her şey geçici, hiçbir şey aynı kalmıyor hayatta. Bu sebeple hiçbir şeyi çok dert etmeden, hiçbir şeye çok sıkı bağlanmadan ama hayatın da her zaman fakında olarak yaşamaya bak, çünkü hayat çok kısa” der.

Biraz daha gençken, çünkü hâlâ genç sayılırımJ, çok anlamıyordum dediklerini… Daha doğrusu anlıyordum kelime kelime ama tam anlamını veremiyordum ruhen… Şimdi anlıyorum. Galiba anne olmak, annemi daha iyi anlamamı sağladı. Yavaşladım, sakinleştim, sabrımı daha da geliştirdim, kendimi başkalarının yerine daha çok koyduğumu, sahip olduklarımın kıymetini daha çok bildiğimi fark ettim. Hayata da daha anlamlı ve daha farkında baktığımı hissediyorum. Annemi, her konuda anne olduktan sonra daha iyi anlıyorum.

Eskiyi şimdi daha çok düşünüyorum. Babamı, onun işten dönüşünü nasıl sabırsızlıkla beklediğimi… Şimdi kızıma söylediğimi fark ediyorum, neredeymiş babası, işten gelince onu ne kadar çok özlediğimizi söyleyelim ona. Ninnileri hatırlıyorum mesela annemin bana söylediği, aklımda nasıl kaldığını, nereden hatırladığımı hiç bilmediğim ve kızıma söylerken şaşırdığım… Oyuncaklarımı hatırlıyorum, bana armağan edildiklerinde ne kadar mutlu olduğumu… Teyzemin Kosova’dan -o zaman Yugoslavya’ydı- her gelişinde bavulundan çıkacak bebeği nasıl heyecanla beklediğimi hatırlıyorum. O kadar ki seyrettiğim ilk video çizgi film Sindirella’yı kızıma alırken kendimi buldum geçen gün kendimi… Çok da küçük değildim seyrettiğimde üstelik ama çok mutlu olmuştum izlerken…

Ve sonra anladım ki benim bütün bunları hatırlamam, bunları bugün de yaşatabilmem hep annem sayesinde…

Annem bana birilerini özlemeyi, babamı akşam kapıda beklemeyi, verilen hediyeler için heyecan duymayı, tatlı uykulara ninniyle dalmayı, sahip olduklarımın kıymetini bilmeyi, ama en önemlisi insanları sevmeyi öğretmiş. An’ı o zaman yaşayabiliyor insan, içinde insan varsa… Doğan güneşi, çıkan yıldızları, bir bebeğin gülüşünü, bir yaşlının tecrübelerini onları gerçekten fark ederek zihninin bir köşesine yerleştiriyor, kalbinde bir yerlere saklıyorsa bunları başkalarıyla paylaşmak istediği için bence…

Çok daha keyifli, çok daha duygusal, daha çok gözyaşlı ama daha çok kahkahalı bir hayatı oluyor insanın an’ı yaşarsa… Sonra o yaşadığı an’lar, içi en nadide anılarla dolu olarak birikiyor, gün gelince de bunun adına, hayat deniyor, hepsi bu…

Bu sebeple daha az kızıp daha çok anlayış göstererek, daha çok gülüp daha az ağlayarak, daha çok şükredip keşke demeyerek yaşamayı kırk beşimde daha iyi başardım, diye düşünüyorum.

Sabah uyanıyorum. Hayatım, mama saatleri, gazete yazıları, doktor kontrolleri ve büyüklere teşekkür ziyaretleriyle geçiyor. Okul toplantılarına gidiyorum, kitap okuyabildiğim nadir zamanların farkına varıyorum. Kızım için arada anılar kaleme alıyorum. Güneşi ilk ne zaman gördü, ilk yağmuru ne zaman fark etti, denize ilk nereden baktı. İlk hediyesi ne… Hepsini yazıyorum… Geceleri arkadaşlarla dışarda buluştuğumuzda aldığım keyif bambaşka… Annemle yemeklere, kahve içmelere gidiyoruz, arada bir sinema keyfi yapıyoruz. Cezmi’yle ikimizin İstanbul’una karışıyoruz arada…

Dışardan bakıldığında hep aynı gibi ama asla değil aslında…

Ben attığım her adımın, kızımın uzayan saçından, babasına gel gel yapışına kadar her ayrıntının tadına varıyorum şu günlerde…

Ve T….’ya deli gibi şükrediyorum sahip olduğum herkes ve her şey için…