Cebimdeki Yabancı…

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
14 Şubat 2018 Çarşamba

Fragmanından etkilenip, vizyona girer girmez seyretmek istediğiniz bazı filmler olur. Benim için her Ferzan Özpetek filmi öyledir. Bu sefer yönetmen değil yapımcı koltuğuna oturduğu, yönetmenliğini ise nerdeyse tüm filmlerinde oynayan Serra Yılmaz’ın yaptığı ‘Cebimdeki Yabancı’ filmini de vizyona girdiğinin ikinci günü seyrettim. ‘Cebimdeki Yabancı’ tipik bir Ferzan Özpetek filmi gibi başlıyor, uzun güzel dekore edilmiş bir sofra, rengârenk çeşit çeşit yemekler. Bir araya gelmek üzere olan renkli kişiliklerle dolu bir arkadaş grubu… Bir kısmı çocukluklarından beri arkadaş olan yedi kişilik grupta, yemek esnasında ilginç bir oyun oynanıyor. Hayatımızı ele geçiren cep telefonlarına gelen tüm mesajlar okunuyor ve tüm telefonlar dinleniyor. Tahmin edeceğiniz gibi herkesin irili ufaklı sırları var ve özellikle filmin ikinci yarısında bomba etkisi yaratıyor.

***

Filmi henüz seyretmemiş olanlar için, bozacak detaylar yazmamaya özen göstereceğim. Hem ‘Cebimdeki Yabancı’nın esinlendiği söylenen Perfetti Sconosciutti’nin, hem de ‘Cebimdeki Yabancı’ filminin tutma sebebi, başta biraz abartı gözükse de, bence şaşırtıcı derecede gerçekçi olması.  Bu oyunu kendi arkadaşlarınızla oynamak ister miydiniz?  Benim cevabım “hayır”. Burada günah keçisi telefonlarımız gibi gözükse de, hayır dememin sebebi aslında kendimizin ve dostlarımızın içindeki yabancılar… Herkesin en yakınlarından sakladığı sırları vardır; böyle söyleyince sadece aldatma ve ihanet gelmesin aklınıza. Bu bir sağlık probleminden iş problemine, aile içi bir problemden, umutsuz platonik bir aşka kadar her şey olabilir. Bir kişi arkadaşınız olduğu zaman, tüm hayatını tüm çıplaklığıyla size anlatma mecburiyeti yoktur, eğer sırrı sizi ilgilendiren bir konu değil ise… Bazen yargılanmamak, açıklamalarda bulunmamak, kafanızdaki imajlarını zedelememek için anlatmamayı seçebilirler. Yani bu oyunu oynamayalım derken, aslında büyük bir ihanetin yakalanacağından dolayı değil de, içimizdeki bizi ifşa etmemek için oynamayız, cep telefonu küçük bir aracıdır aslında…

***

‘Cebimdeki Yabancı’ filminin bozulan evlilik kurumları, hızlı tüketim toplumu gibi bariz mesajlarının haricinde bence en önemli mesajlarından biri, sosyal normlar aşıldığında karşımızdaki arkadaşımız tarafından yine bir nevi ihanete uğramış hissetmemiz. Dengeleri bozmamak, kendini ‘normal’ hissetmek veya sevdiklerine ‘normal hissettirmek’ için ‘olması gereken’ hayatlar yaşıyor çoğu insan. İstedikleri hayattan ziyade… Ancak hayat onların hayatları ve yargılanma korkusuyla yabancılaşma en üzücü kısmı. 2018 yılı olmasına rağmen çoğumuz hâlâ hazır değiliz, her yönüyle sevdiklerimizi tanımaya. İçlerindeki yabancı bizi korkutuyorsa eğer, ceplerindeki yabancıyı pek kurcalamayalım o zaman. Eğer illa bir oyun oynamanız gerekiyorsa, koyun telefonları üst üste, dayanamayıp kendi telefonunu kurcalayan ilk arkadaşınız size güzel bir yemek ısmarlasın… Saydam olamayız çünkü daha kimse hazır değil…