Başkan Trump Kudüs için ne dedi, ne demedi?

Bu yazı ‘İsrail’in Başkenti Kudüs’ yazılarımın üçüncüsü oluyor.

Denis OJALVO Köşe Yazısı
13 Aralık 2017 Çarşamba

Önceki yazılar

Mezkûr başlığı taşıyan birinci yazım, 6 Kasım 2012 tarihinde yapılması öngörülen ABD Başkanlığı Seçimi arifesinde, 8 Ağustos 2012 tarihinde yayınlandı. https://www.salom.com.tr/haber-82933-Israilin_baskenti_kudus_.html

Söz konusu yazı, Cumhuriyetçi Parti Başkan Adayı Mitt Romney’nin ABD Temsilciler Meclisi ve Senatosu tarafından 1995 yılında oylayıp büyük çoğunlukla kabul ettiği (Senato’da yüzde 95, Temsilciler Meclisi’nde yüzde 91 çoğunluk) ve o tarihteki Cumhurbaşkanı Bill Clinton’un onaylamamasına rağmen veto da etmediği için kanunlaşan ancak o güne kadar uygulamaya konulması altı ayda bir, Başkanlık Feragat Yetkisi (Presidential Waiver) çerçevesinde yapılan ertelemelerle geciktirilen ‘1995 Kudüs Büyükelçilik Yasası /Jerusalem Embassy Act of 1995’ uygulama vaadini ve yasanın gerekçelerini özetliyordu. Mitt Romney seçilemeyince kanunun uygulamaya geçme serüveni başka bahara kalmıştı.

Gerçi Trump’tan önceki Başkan Obama da 2008’deki ilk adaylığının kampanya sürecinde, başkanlığı için yüzde 78 oranında1 destekle oy veren Yahudi seçmenlerine şirin gözükebilmek için aynı sözü (“Jerusalem will remain the capital of Israel and it must remain undivided /  Kudüs İsrail’in başkenti olarak kalacaktır ve bölünmemiş kalması gereklidir”) vermiş ancak seçilince unutuvermişti!2

Konuyu işleyen ‘İsrail’in Başkenti Kudüs 2017’ başlıklı ikinci yazım ise 21 Aralık 2016 tarihinde yayınlandı: https://www.salom.com.tr/haber-101485-Israilin_baskenti__kudus_2017.html

Mezkûr yazıda, 20 Ocak 2017 tarihinde başkanlığı fiilen devralacak Donald J. Trump’un, ‘Topal Ördek’ konumundaki Obama’nın giderayak 6 ay daha ertelediği ABD Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınma konusunu hemen çözüp çözmeyeceği; altı ay bekleyip söz konusu Feragat Yetkisini kullanmayarak 1 Haziran 2017 itibariyle kadük olmasını sağlayıp sağlamayacağı, sözünü tutup tutamayacağı, tutarsa bunu hangi şartlara bağlamak isteyebileceği sorgulanmıştı. Nitekim, Başkan Trump, tarafları (İsrail ve Filistin Özerk Yönetimi) müzakere masasına oturmaya ikna etmek için söz konusu kanunun uygulamaya geçişini bir altı ay daha ertelemeyi uygun bulmuştu.3

Mevcut Durum

Değme dansözlere taş çıkartırcasına, Başkan Trump, önce ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ilan ettikten sonra, sadece “Bürokratik işlemlerin ikmal edilmesine zaman tanımak için” 1995 Kudüs Büyükelçilik Yasası’nı altı ay daha erteleyen Başkanlık Feragat Yetkisi’ni, 6 Aralık 2017 itibariyle tekrar kullandı. Bu arada, ABD Dışişleri Bakanlığına Kudüs’te büyükelçilik binasının inşa edilmesine ilişkin çalışmaları başlatması için talimat verdi.

Başkan Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ‘resmen’ tanımış olmasının pratikteki uygulamalara nasıl yansıyacağı meçhul. En basitinden, şimdiye kadar, ABD Dışişleri Pasaport İdaresi, Kudüs’te doğan ABD vatandaşlarının doğum yeri hanesine Kudüs – İsrail yazamıyordu. Bu deklarasyonun akabinde yazıp yazamayacağı henüz açıklığa kavuşmuş değil. Şayet yazamayacaksa, Trump’ın hamlesinin “Ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamayan”, ‘kaybet-kaybet’ cinsi bir halkla ilişkiler gafı olarak kara mizah literatürüne girmesi mukadder.

Trump ne dedi, ne demedi?

Başkan Trump, “ABD Kudüs’ü İsrail’in Başkenti olarak tanıyor” dedi. Bu beyanın getirdiği yenilik, ABD’nin, Kudüs’ün Ayrı Yönetsel bir Varlık (Corpus Separatum) olmasını öngören Birleşmiş Milletlerin 29 Kasım 1947 tarihli 181 No’lu Genel Kurul Taksim Kararının bu maddesini artık tanımadığı ve bu maddeye atıfta bulunan bütün diğer kararların geçerliliğinin artık olmadığını addettiğidir. Gerçekten de kararın söz konusu maddesi Arapların 14 Mayıs 1948 tarihinde bağımsızlığını ilan eden İsrail’e karşı giriştikleri topyekûn savaş yüzünden hiçbir zaman uygulanamadığından zaten ölü doğmuştu.

Diğer yandan, Başkan Trump, ‘Kudüs’ olarak nitelediği şehrin sınırlarına ilişkin beyanında, bunun konuyla ilgili tarafların karşılıklı kabulüne dayanan pazarlıkla belirlenebileceğini söylediğinden, İsrail’in “Birleşik ve bölünemez Kudüs” iddiasının pazarlık konusu olacağının altını çizmiş oldu.

Avrupa Birliği’nin tavrı

28 yılan başı saçlı ve ona bakanları taşa çeviren bir Medusa görüntüsü veren Avrupa Birliği’nin Kudüs’e ilişkin mevcut tutumu mezkûr ‘Corpus Separatum’ aşamasında taşlaşmış durumda. Birliğin ‘ağır abi’leri Fransa ve Almanya ABD’nin kararına karşı çıkarken Çek Cumhuriyeti’nin ABD doğrultusunda hareket edeceğine ilişkin sinyaller vermesi, hassas dışişleri konularında oybirliği ile karar alma yükümlülüğü bulunan AB’nin bu konuda ortak bir siyasi tavır almasını güçleştireceğe benzer.4

Rusya’nın tavrı

Rusya, 6 Nisan 2017’den beri, Doğu Kudüs’ün mutasavver Filistin Devleti’nin başkenti olarak kabul edilmesi şartıyla Batı Kudüs’ün de İsrail’in başkenti olmasını kabul edebileceğini beyan etmişti.5 Bu açıdan, Rusya’nın da 29 Kasım 1947 tarihli BM kararı bağlamında ABD’ninki ile benzeşen bir tutum içinde olduğunu söylemek mümkündür.

Peki, Türkiye?                                                                                                                  

Bütün bunlar göz önüne alındığında, Türkiye’nin konuya ilişkin nihai tavrının ne olacağı toz duman dağıldıktan sonra daha sağlıklı bir şekilde ortaya çıkabilecektir.

1 http://www.jewishvirtuallibrary.org/ jewish-voting-record-in-u-s-presidential-elections

2 http://www.abc.net.au/news/2008-06-05/obama-delivers-first-foreign-policy-speech/2460312

3 https://www.timesofisrael.com/trump-signs-waiver-to-keep-us-embassy-in-tel-aviv/

4 Sensitive topics like foreign policy and taxation require a unanimous vote - https://europa.eu/european-union/about-eu/institutions-bodies/council-eu_en

5 http://www.mid.ru/en/foreign_policy/news/-/asset_publisher/cKNonkJE02Bw/content/id/2717182