Dot Edinburgh’da

Erdoğan MİTRANİ Sanat
20 Eylül 2017 Çarşamba

İskoçya’nın başkenti Edinburgh’da her yıl düzenlenen, tiyatro oyunlarının, konserlerin, opera, dans ve performans gösterilerinin, sergilerin, atölye çalışmalarının şehrin her yanına yayıldığı etkinlik, Avrupa’nın, hatta dünyanın en önemli tiyatro festivallerinden biridir. Festivalin yüzlerce salonda binlerce oyunun sahnelendiği Fringe bölümünün herhangi bir seçici kurulu yok. Fakat her yıl farklı sanat disiplinlerinden sadece sekiz-on gösteriye ev sahipliği yapan EIF (Ana Festival) bölümüne ancak özel bir çağrıyla katılmak mümkün. Bu bölüme davet edilmek, bugüne dek Robert Wilson ya da Thomas Ostermeier gibi tiyatro efsanelerine tanınmış olan benzersiz bir ayrıcalıktır.

70. yılını kutlayan Edinburgh Festivali’nin tarihinde ilk kez bu yıl, bu ayrıcalıklı Ana Bölüme davet edilen bir Türk yönetmen, Murat Daltaban, Eugène İonesco’nun, Zinnie Harris tarafından Edinburgh için yeniden yazılan Rhinocéros / Gergedan’ı sahneye koydu.

Daltaban, Edinburgh’un en önemli yerleşik tiyatrolarından Lyceum Theatre’ın sanat yönetmeni David Greig’in oyunu yönetme teklifini kabul ettiğinde, festival komitesi bunu onaylamakla kalmamış, ortak bir proje teklifi getirmişti. Sonuçta Rhinocéros, DOT, Lyceum Theatre ve Edinburgh International Festival ortak yapımı olarak, Britanyalı ve Türk oyuncular tarafından 5 ilâ 12 Ağustos arasında on kez sahnelendi.

Böyle bir olay dünyanın herhangi bir ülkesinde yaşanmış olsaydı ülkenin sanat ortamı ayağa kalkar, sağcısı solcusu, yandaşı muhalifi bütün medyada manşet olurdu. Bizim buralardaysa, Türk Tiyatro tarihinin, belki de tüm kültür tarihimizin bu en büyük olayı neredeyse es geçildi. Kültürü farklı kulvarlarda gören yetkililer ya da güncel sorunların kısır döngüsüne kapılmış ana akım medya bir yana, sanat dünyamız da, üzerine ölü toprağı dökülmüşçesine sesiz kaldı.

Türkiye sesiz ve ilgisiz kalırken, Rhinocéros eleştirmenlerce müthiş beğenildi; basında prodüksiyonla ilgili övgü dolu, birbirinden güzel eleştiriler çıktı. DOT’un oyunlarını yıllardır izleyen, Murat Daltaban’ın ne biçim bir sahne büyücüsü olduğunu iyi bilen biri olarak buna şaşırmamış olsam da, oyunu göklere çıkaran, bu yılki şenliğin “amiral gemisi” olarak gören övgüleri keyifle, sindire sindire okudukça, Türk Tiyatrosu adına müthiş gurur duydum.

1909’da Romanya’da Rumen bir baba ve Fransız bir annenin oğlu olarak doğan, en yakın arkadaşlarının, çevresinin, giderek bütün vatandaşlarının gözlerinin önünde Romanya’da 1930’larda kök salmaya başlayan faşizme teslim olmalarına şahit olan Eugène Ionesco’nun, Nazi dehşetini irdelediği Rhinocéros / Gergedan, absürd tiyatronun ilk başyapıtlarından biridir. Bu karanlık komedi, bir taşra kentinin kahvesinin de bulunduğu büyük meydanından bir gergedanın hızla geçmesiyle başlar. Önce kahvedekiler gergedanlar üstüne giderek alevlenen bir tartışmaya girişirler, sonra giderek herkes tıpatıp birbirine benzeyen bu hayvanlara dönüşmeye başlar, bütün kurumlar gergedanlaşmaktan paylarını alırlar. Düzenli öbekler halinde gergedanlar, sokak ve caddelerde o garip homurtularıyla kendilerine göre inleme ve öfkeyi andıran marşlar söyleyerek dolaşmaktadırlar. Üstelik önlerine çıkan her şeyi ezerek ve yok ederek…

Zinnie Harris’in ‘Midwinter’ ve ‘How to Hold Your Breath’ oyunlarını Türkçeye büyük başarıyla kazandıran, Edinburgh’da Murat Daltaban’ın reji asistanlığını yapan Erdem Avşar’a Harris’in güncelleştirdiği metni nasıl bulduğunu sorduğumda Harris’in, İonesco’nun mirasçılarının baskısı yüzünden metni yenilerken istediği kadar özgür davranamamış olduğunu, yine de, uydurma haberlere gözü kapalı inanışları ve göçmenlere güvensizlikleriyle, son derecede güncel bir dünyada koşuşturan Trump perçemli, Trump giysili kalın derilileriyle oyunun bu yenilenmiş versiyonunun da çok başarılı olduğunu belirtti.

Murat Daltaban öncelikle sağlam bir dramaturji çalışmasıyla, üç perdelik ve yaklaşık üç saat süren oyunu ara vermeksizin oynanan (ve eleştirmenlerin oy birliğiyle soluk soluğa izlendiğini ifade ettiği) iki saatlik bir süreye indirmiş. Vahşi mizahıyla çılgın bir fars gibi başlayan, giderek umutsuz ve kapkaranlık bir trajediye dönüşen oyunda, dünyayı yönetmeye kalkışan beş para etmez bir diktatör üzerinden sadece Trump’ı değil, günümüz dünyasının bütün otoriterleşen rejimlerini hınzırca eleştirmiş.

Tabiî ki DOT ekibinden Ece Dizdar ve Esin Alpogan’ın oyunculukları, Oğuz Kaplangı’nın oyun için bestelediği ve canlı olarak icra ettiği doğu-batı sentezi müzikleri de övgülerden payını almış.

İstanbul’a döndüklerinde Murat ve Özlem Daltaban’dan Edinburgh’da çalışmaların perde arkasını da dinledim. İskoç oyuncuların gelenekselle yoğrulmuş alt yapılarını ve çalışma azmini, provaların nasıl keyifli geçtiğini, olağanüstü kaynaşmalarını, dönerken mesafeli İskoçyalılara nasıl gözleri yaşararak sarmaş dolaş ayrıldıklarını, herkese sarılmaktan nasıl yorulduklarını gözlerinin içi gülerek anlattılar. Benim gözlerimi dolduran ise, o görkemli

Lyceum Theatre’ı full dolduran seyircilerin ayakta alkışladığını gösteren o videolar oldu.

Benim çok da merak ettiğim konu, Türk Seyircisinin bu prodüksiyonu izleme olasılığı olup olmadığıydı. Özlem, İskoçyalıların da Türkiye’ye gelmeyi istediklerini, Lyceum Theatre’ın 23 Mart – 7 Nisan tarihleri arasında bahar programına alınmış olan Rhinocéros’u, böyle büyük bir prodüksiyonun gerektirdiği büyük sahne ve büyük salon sorunları halledilebilirse, Nisan ortalarında İstanbul’a getirmeye çalıştıklarını söyledi. Umutla bekliyoruz.

Türk Tiyatrosu adına, Türkiye adına sonsuz teşekkürlerimizle…

 

 

Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali 6

Türkiye’nin oyun yazarlığına odaklanan ilk festivali olma özelliğini taşıyan ‘Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali 6’ 4-8 Ekim tarihleri arasında GalataPerform, Sahne KHAS ve Fransız Kültür Merkezinde gerçekleşecek. Altıncı senesinde bireysel desteklerle devam etmekte olan, istikrarını ve bağımsız alanını koruyan festival, seyircilere ve tiyatro profesyonellerine özgün metinler sunarken, her oyundan sonra oyun yazarları ve yönetmenlerle gerçekleştirilecek olan söyleşiler, özel atölyeler ve etkinlikler yoluyla tiyatro alanında yeni tartışmalar, fikir alışverişleri ve hareketliliğe yol açmaya devam edecek.

 

Her sene bir tema etrafında şekillenen festivalin bu seneki teması Fransız oyun yazarı Samuel Gallet tarafından ‘Rüya’ olarak belirlendi.

Festivalin 4 Ekim’deki açılışında, İsveç Konsolosluğu’nun desteğiyle davet edilen İsveçli oyun yazarı, yönetmen ve oyuncu Asa Lindholm’un ‘Kızlar Öldürebilseydi’ adlı oyun okumasını Sanem Öge yönetecek.

5 Ekim’de Yeşim Özsoy’un yönettiği, Ayşe Lebriz Berkem, Özgün Çoban ve Oğuz Öztekin’in oynadığı, Serdar Kurt’un yazdığı ‘Ayışığında Gökkuşağı’ adlı oyun, GalataPerform’da prömiyer yapacak.

Samuel Gallet’nin ‘İskandar Savaşı’ adlı oyunu Fransız Kültür Merkezi desteğiyle Mark Levitas yönetmenliğinde sahnelenmiş oyun okuması olarak 6 Ekim’de seyirciyle buluşacak. Ayrıca oyun okumasının ardından yönetmenle gerçekleşecek söyleşiye bu sene oluşan Yeni Metin Yeni Tiyatro Oyun Yazarları ve Yönetmenler Birliği danışma kurulu üyeleri de katılacak. Söyleşi kapsamında “tiyatro ve rüya” temaları eksene alınacak.  

7 Ekim Cumartesi:

Hande Öykü Ekmen: ‘Finstera’ yönetmen Sezgi Mengi

Havva Karataş: ‘Katilleri Malum Kadınlar’ yönetmen Ceren Demirel

Tolga Çıklaçiftçi: ‘Taziyevi’ yönetmen Murat Mahmutyazıcıoğlu

Can Özden: ‘Ailemizin En Güzel Sırrı’ yönetmen Selen Uçer

Bu tarihte ayrıca ‘Asa Lindholm Çağdaş Tiyatro Atölyesinde’ atölye çalışması da var.

8 Ekim Pazar:

Şirin Gürbüz: ‘Güney Yıldızı’ yönetmen Berfin Zenderlioğlu

Cihan Çakan: ‘Arka Bahçe’ yönetmen Şaziye Konaç

Şenay Tanrıvermiş: ‘Yoğun Bakım Önlüğü’ yönetmen Erdem Kaynarca

Festival bu sene özel bir projeye ev sahipliği yapıyor. Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali 5’te prömiyer yapan ve gördüğü büyük ilgi üzerine tüm sezon boyunca sahnelenen ‘Balat Monologlar Müzesi’nden sonra bu yıl Ahmet Sami Özbudak’ın Yeni Metin Yeni Tiyatro Atölyeleri İleri Oyun Yazarlığı atölyesi yazarları Cihan Çakan, Tolga Çıklaçiftçi, Can Özden, Şirin Gürbüz ile Samatya bölgesinde yapmış olduğu hikaye avcılığı ve gözlemler sonucunda oluşturduğu ‘Samatya Monologları’ 8 Ekim Pazar günü oyun okuması olarak seyirciyle buluşacak.

Bu olağanüstü programın tek kusuru İstanbul’un bir diğer önemli festivali Film Ekimi ile çakışması. Umarım önümüzdeki yıl buna bir çözüm bulunur da izleyiciler benim gibi iki arada bir derede kalmaz,

Hepinize iyi seyirler dilerim.