Web´de dikkat çekenler

Türkiye Yahudilerini tek bir kimliğe indirgemeye çalışan erken Cumhuriyet döneminin antisemit köşeyazıları ve karikatürleri ya da günümüzün antisemit zihniyeti en iyi Sefaradları tanır aslında. Tanır ama yanlış tanır. Sefarad insanları, bu yazı ve karikatürlerde ele alındığı gibi cimri, şişman, varyemez, açgözlü, hırslı insanlar olarak yazılıp çizile dursun onlar tam tersine neşeli, kucak açan, meraklı, çoğu zaman aceleci, yaşlıları kadın olsun erkek olsun yemeğe düşkünlükten hep biraz tombul, hep tatlı dilli, nasihat etmeyi seven ve açık sözlü insanlardır. Evlerine gireni ikramsız göndermez, yedirmeyi, içirmeyi sever, muhabbete ise doyamazlar. Sefaradların dilleri de mutfakları, müzikleri, romansları ve kendileri gibi neşeli ve açıktır. Öyle ki hem dertlerini, hem neşelerini, hem kederlerini hem de iç dünyalarını açık etmekte hiç sakınca görmezler anadilleri ile. Onların anadillerinde söylediklerini ise ancak arif olan anlar… o Işıl Demirel – www.avlaremoz.com

İzak BARON Diğer
25 Ocak 2017 Çarşamba

 

  • Sefarad insanları, bu yazı ve karikatürlerde ele alındığı gibi cimri, şişman, varyemez, açgözlü, hırslı insanlar olarak yazılıp çizile dursun onlar tam tersine neşeli, kucak açan, meraklı, çoğu zaman aceleci, yaşlıları kadın olsun erkek olsun yemeğe düşkünlükten hep biraz tombul, hep tatlı dilli, nasihat etmeyi seven ve açık sözlü insanlardır.

 

Hep söylüyorum Yahudi İspanyolcası çok renkli bir dil. Biraz İspanya’dan biraz Anadolu topraklarından, biraz kendinden derken ortaya çıkan renk cümbüşü, bu topraklarda yüzyıllardır kök salmış ve gelişmiş Sefarad kültürünün tam bir yansıması. Yahudi toplumuna adeta ayna tutan bu dilin gün be gün yok olacak olması ise bir hayli üzücü. Türkiye Yahudilerinin toplumsal yaşamının gerçeğini bu dil dışında başka hangi dil bu denli gerçekçi anlatabilir ki. Ne demek mi istiyorum? Müsade edin sürç-i lisan etmeden, kulağı tersten kaşıyarak ama kimseyi de çok sıkmadan anlatayım.

Türkiye Yahudileri denildiğinde kollektif bir kimlikten söz etmenin mümkün olmadığını artık bu sitenin okuyucuları pek iyi biliyordur. Çünkü Türkiye Yahudileri adı, Aşkenazlar, Kürt Yahudileri, Karaimler ve Sefaradlar derken geniş bir yelpazenin toplu adından öte birşey değildir aslında. Her birinin kendine özgü dili, kültürü, mutfağı ve adetleri ile ne tek bir kimlikten, ne de varoluştan söz etmek mümkün değildir. Hatta daha ileri giderek neredeyse her bölgenin, her şehrin Yahudilerinin kendilerine ve yöreye özgün kültürleri ile ayrı bir kimliğin yansıtıcısı olduğunu söylemek bile mümkündür. Misal, Manisa Yahudileri ile Diyarbakır Yahudilerini aynı kefeye koymak mümkün mü? Bana kalırsa değil.

İşte tüm bu koca mozaiğin, hem niceliksel olarak en kalabalık hem de kültürel olarak en baskın ve yaygın parçası ise Sefaradlardır. Türkiye Yahudilerini tek bir kimliğe indirgemeye çalışan erken Cumhuriyet döneminin antisemit köşeyazıları ve karikatürleri ya da günümüzün antisemit zihniyeti en iyi Sefaradları tanır aslında. Tanır ama yanlış tanır. Sefarad insanları, bu yazı ve karikatürlerde ele alındığı gibi cimri, şişman, varyemez, açgözlü, hırslı insanlar olarak yazılıp çizile dursun onlar tam tersine neşeli, kucak açan, meraklı, çoğu zaman aceleci, yaşlıları kadın olsun erkek olsun yemeğe düşkünlükten hep biraz tombul, hep tatlı dilli, nasihat etmeyi seven ve açık sözlü insanlardır. Evlerine gireni ikramsız göndermez, yedirmeyi, içirmeyi sever, muhabbete ise doyamazlar. Sefaradların dilleri de mutfakları, müzikleri, romansları ve kendileri gibi neşeli ve açıktır. Öyle ki hem dertlerini, hem neşelerini, hem kederlerini hem de iç dünyalarını açık etmekte hiç sakınca görmezler anadilleri ile. Onların anadillerinde söylediklerini ise ancak arif

olan anlar…

 

Işıl Demirel

http://www.avlaremoz.com/2017/01/23/no-mos-karisiyamos-en-los-meseles-del-hukumet-isil-demirel/

 

 

 

  • Türkiye'yi oluşturan birbirinden farklı din, dil ve ırktan, bu "çok özel" bileşenleri tanıyıp "mermer" olmadığımızı bir kez daha teyit etmekte fayda var!

 

Günümüze bağlandığımızda ise Türkiye'de doğmuş olmalarına rağmen artık başka ülkelerde yaşayan filmin anlatıcılarının sık sık memleketlerini ziyarete geldiğini görüyoruz. Yerli olmalarına rağmen yabancı muamelesi görmeleri kaçınılmazdır. Kabul edilemez seviyelerde göç almış ve kimliğini yitirmiş İstanbul'da bir taksi şoförü, kent nüfusunun Yunanistan nüfusunu geçtiğini ifade ederken geçmişten kalma bir travmasını adeta dışa vuruyor, bir diğer şoförün "Duble yollar, Marmaray geçidi, metrolar…"  listesiyle hükümet icraatından neyi anladığı ortaya çıkıyor.

Oysa bu memleketin kuruluş aşamasında büyük katkıları olan sürgünlerin çocukları ülkenin gidişatından kaygılı gibiler: "Türkiye'nin politik gelişimi mevcut yönde devam ederse babalarımızın kuşağınca savunulan fikir ve ilkelerin sonu olur". Kahramanlarımız değişim ve gelişmeden yana olsalar da, sayıları çoğaldıkça yozlaşan üniversiteler, kara yolu ve gökdelen terörü, haklarının bir kısmına Avrupa'dakine göre çok daha erken kavuşan kadınlara yönelik baskı gibi unsurlar tasalanmalarına sebep oluyor.

Zengin ve özenli bir prodüksiyonla kotarılmış belgeselde, yıllar önce Türkiye'den ayrılmaya karar verip ebeveyn memleketi Almanya'ya döndüklerinde "haymatloz"lara sanıldığının aksine kucak açılmadığı da ortaya çıkıyor. Çoğunluğa göre farklı olma durumu bir kez daha bir bedel olarak ödetilirken filmin sonunda, kurtardığı binlerce insana ve bilhassa Philip Schwartz'a itibarının Frankfurt Üniversitesi’nce bir anıt heykelle iade edildiğini görüyoruz.

Türkiye'yi oluşturan birbirinden farklı din, dil ve ırktan, bu "çok özel" bileşenleri tanıyıp "mermer" olmadığımızı bir kez daha teyit etmekte fayda var!

 

Murat Türker

http://t24.com.tr/haber/yahudi-faktoru,384419

 

 

  • Başkan Trump’ın Amerikan Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyacağını açıklaması ve dolayısıyla Kudüs’ü, İsrail’in de facto ürettiği ‘statükoya’ istinaden başkent olarak kabul edeceğini ilanı, elbette Filistin Sorunu’nun belki de en netameli konusunu gündeme getirmiş oluyordu

 

 

Başkan Trump’ın Amerikan Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyacağını açıklaması ve dolayısıyla Kudüs’ü, İsrail’in de facto ürettiği ‘statükoya’ istinaden başkent olarak kabul edeceğini ilanı, elbette Filistin Sorunu’nun belki de en netameli konusunu gündeme getirmiş oluyordu. Kudüs, bütün bir Müslüman coğrafya için bam telini simgelediğinden, böylesi bir icraatın yeni bir intifada dalgasıyla karşılanacağına yönelik karşı açıklamalar da geliyor. Kudüs’ün, Amerikan yönetimi tarafından İsrail’in başkenti olarak tanınması (recognition), hem bugüne kadar çözüm parametresi olarak genel kabul görmüş iki devletli çözümün altını oyacak hem de kuvvetle muhtemel Kudüs’e büyükelçiliklerini taşımak hususunda pek çok devleti sıraya sokacak bir domino etkisine sebep olacaktı. Bu bağlamda, Paris Barış Konferansı’nda amaç daha ziyade Filistin Sorunu’na bir vurgu koymak, onu hatırlatmak olabilir. İki devletli bir çözümün hala yaşatılabilir bir öneri olduğuna ‘kuvvetli bir biçimde’ destek sunmak, öncelikle tarafların ve özellikle de Trump yönetiminin dikkatlerini buraya çekmek, konferansın temel amaçları olarak düşünülebilir. Yeni Amerikan yönetiminin görevi devralmaksızın sergilediği aşırı İsrail yanlısı tutum da böylelikle ‘eleştirilmiş’ oluyor. Lakin nihai kertede, özellikle Rusya’nın yoğun angaje olduğu bir süreç hayata geçirilmeksizin, Filistin Sorunu’nda kısa vadede mesafe kaydetmek pek mümkün görünmüyor.

Filistin Sorunu’na nihai bir çözüm üretecek olası konferansların da minimum düzeylerde Madrid Konferansı kadar ‘şanslı’ olması gerekiyor. Bunca faktörün ‘el birliği etmişçesine’ zemin hazırladığı bir atmosfer olmaksızın yapılacak toplantılar, sembolik vurgular koymaktan öteye gidemeyecektir…

 

Ceyhun Çiçekçi

http://www.karar.com/gorusler/ceyhun-cicekci-yazdi-trump-geldi-kudus-ne-olacak-375284#

 

 

  • Son yıllarda antisemitizmi besleyici siyasi söylem, Musevi toplumunda tepkiler oluşturdu, bu tepkiler kamuoyuyla da paylaşıldı

 

Yahudi cemaati, kültürel kimlik hareketlerinin geliştiği ve kimlik sorunlarının kamuoyunda açıkça tartışılmaya başlandığı 1990’lı yıllarda dışa açılma stratejisiyle Yahudi kimliğini koruyarak toplumla bütünleşmeyi, antisemitizmi önlemeyi hedefledi.

1989 yılında, Yahudi cemaatinin ileri gelenleri tarafından, yurt içinde ve yurt dışında bir yandan Türkiye’nin tanıtımını da yaparak, Yahudilerin Türkiye’ye gelişlerinin 500. yılını 1992 yılında kutlamak amacıyla 500. Yıl Vakfı’nın kurulmasıyla bu strateji kurumsallaştı. Yahudiler, 500. Yıl Vakfı’nın faaliyetleri ile birlikte eşit yurttaşlık ve kimliksel tanınmayı birlikte takip eden bir kimlik stratejisi geliştirmişlerdir. Vakıf, Yahudi kimliğinin yeniden üretilmesinde önemli bir deneyimdir. 1990’larda cemaati temsil eden 500. Yıl Vakfı’nın Türkiye lehine gerçekleştirdiği lobi faaliyetleri, Yahudilerin damgalanan kimliklerine itibarını kazandırmak için geliştirdikleri bir kimlik stratejisi olarak görülmelidir.

Vakıf, bugün artık misyonunu tamamlamış, çoğunlukla kültürel alanda müze faaliyetleri ile kimliğin korunmasını ve geniş topluma tanıtılmasını sağlamaya çalışmaktadır. 1947 yılında yayın hayatına başlayan Şalom gazetesi ve çevresi ve son yıllardaki yeni gençlik oluşumları bugün artık belirgin olarak eşit yurttaşlık ve Yahudi kimliğinin korunması ve tanıtımı yönünde çaba göstermektedir.

15 Kasım 2003’de, İstanbul’daki Neve Şalom ve Beth Israel Sinagoglarına karşı gerçekleştirilen intihar saldırıları, Türkiye Yahudi cemaatinde bir travma yaratmış, kırılma noktası oluşturmuştu. 2003 saldırıları, Yahudi cemaatinin bu dönemdeki dışa açılma sürecini ‘‘ılımlı eleştirellik’’le sürdürmesine neden oldu.

Son yıllarda antisemitizmi besleyici siyasi söylem, Musevi toplumunda tepkiler oluşturdu, bu tepkiler kamuoyuyla da paylaşıldı. Tüm bunların sonucu olarak, Yahudilerin kimlik stratejisi, daha eleştirel bir çizgi sürdüren Ermenilerinkine yakınlaşmaktadır. Öyle ki 2003 saldırıları hem kolektif hafızayı canlandırdı hem de Yahudi kimliklerini sahiplenme arzularını belirginleştirdi. Ayrıca, Yahudiler, kendileri Türklüklerini sorgulamadıkları halde kimliklerinden dolayı ayrımcılığa tabi tutularak, ‘‘Türk’’ ve eşit yurttaş olarak görülmemekten rahatsızlık duymaktalar. Yahudi cemaatinden birçoklarına göre günümüzde temel sorun, toplum ve devletin antisemit söylemi ve davranışlarıdır.

Günümüzde bazı siyasal grupların, basın organlarının, her siyasal meselenin arkasında ‘‘Yahudi’’yi görmesi, Yahudileri rahatsız etmekte. Yahudiler, özellikle, İsrailli olmakla Yahudi olmak arasında ayrım yapılmadan, İsrail’in Filistin’deki her uygulamasından sorumlu tutulup, Devlet ve toplum tarafından antisemit tepkiler almaktan şikâyetçiler.

Türkiye Yahudileri, geçmişte olduğu gibi bugün de kendilerini güven içinde eşit yurttaş olarak hissedememekteler. Yahudi cemaati, eşitlik ve kimliksel tanınma peşinde -antisemitizmin cemaat içinde doğurduğu tepkisellikten dolayı- kimliksel haklar temelli eleştirelliğin baskın olmaya başladığı bir strateji izlemekte. Kimliklenerek temkinli bir görünürlüğe ve eleştirelliğe dayanan bir eşit yurttaşlığı sağlama anlayışı cemaatte yaygınlaşmakta.

 

Süheyla Yıldız

http://www.avlaremoz.com/2017/01/21/yahudiligin-uc-hali-suheyla-yildiz/

 

 

  • İşte tam da bu çerçevede Hamas’la diyaloğu koruyan, İsrail’i bol bol kınayarak, eşzamanlı enerji başta olmak üzere işbirliği yapan bir Türk Dış Politikası göreceğiz.

 

ABD’de Trump yönetiminin büyükelçiliği Kudüs’e taşıma kararı, Corpus Seperatum çerçevesinde mi olacaktır? Yani Batı Kudüs İsrail’in başkenti olarak ABD tarafından tanınacak mıdır? Yoksa 30 Temmuz 1980 tarihli İsrail’in Kudüs Yasası’nda ifade edilen Doğu Kudüs’ün “ilhakı”, de facto olarak gündeme mi gelecektir? Şimdilik tahmin edilen Batı Kudüs zeminindedir. Ne var ki, kalıcı barış olmadan, ABD’nin Kudüs hakkındaki herhangi bir kararı, yaşanan gerilimi, fiziksel şiddet sarmalına dönüştürme potansiyeline sahiptir. Trump, “radikal İslam”ı bitirme sözü verirken, ateşe benzin dökerek mi konuya yaklaşacak, yoksa Rusya’nın Suriye’deki konumuna karşı, İsrail ile ilişkileri pekiştirerek, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de buradan mı bir pencere açacaktır? İsrail, Trump sonrası, Doğu Kudüs’te yeni yerleşimlere onay vermiştir. Türkiye, ABD’nin bu kararından ve İsrail’in yerleşimlerle ilgili kararından memnun olmayacaktır. Öte yandan, Esad karşıtı İsrail ve Türkiye, Doğu Akdeniz’de enerji yüzeyinde yaklaşırken, Katar Obama döneminde olduğu gibi, ABD’den destek almaya devam edecek midir? Ya da Britanya ile mi yetinecektir? Rusya, Suriye-İran-Hizbullah ekseninde Trump’ın İsrail yaklaşımından ve İsrail’in Trump sonrası politikalarından rahatsız olacak mıdır? Esad müttefiki Rusya, Esad karşıtı Türkiye ile, IŞİD’e karşı Suriye’de “ortak operasyon” yaparken, İsrail yeni dönemde Esad karşıtı olarak yeni hamleler yapacak mıdır? Trump, Rusya’nın Suriye’de IŞİD karşıtı askeri operasyonlarına diplomatik destek vermektedir.

Bu kadar karışık bir zeminde, ABD’nin İsrail penceresinden Orta Doğu’ya bakışı, Rusya-Suriye, ABD-İsrail denkleminde  Doğu Akdeniz’de değer bulmaktadır. İşte tam da bu çerçevede Hamas’la diyaloğu koruyan, İsrail’i bol bol kınayarak, eşzamanlı enerji başta olmak üzere işbirliği yapan bir Türk Dış Politikası göreceğiz. Bu konuyu, Türkiye-Suudi Arabistan-Katar hattını en çok zorlayan, İran çizgisi sıkıştıracaktır.

Trump’la birlikte, 2017 başladı… “Dördüncü intifada” riski gündemde kalırken, bu zemindeki bir Filistin hareketliliğinin, Obama dönemindeki gibi sessiz karşılanacağını söylemek bir hayli zordur. Doğu Kudüs konusu ise, bu olası kararlarla, daha sıkıntılı bir döneme taşınacaktır. İki devletli çözüm, küresel ve bölgesel güçlerin hesaplarıyla, gün geçtikçe olanaksız hale getirilmekte, bu da kalıcı bir Orta Doğu barışını görünmez bir geleceğe taşımaktadır.

 

Deniz Tansi

http://politikaakademisi.org/2017/01/23/trumpin-israil-yaklasimi/

 

 

 

  • Trump, bir yandan İsrail ile ilgili politikalarda daha gözetici olacağının sinyallerini verirken, bir yandan da İran karşıtı söylemlerle bir bakıma Obama döneminde İsrail'i hayal kırıklığına uğratan politikaları da değiştireceğini gösteriyor.

 

Göreve başlayan Trump'ın ilk resmi misafiri İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu. Bu ziyaret sırasında Trump'ın Tel Aviv'deki ABD Büyükelçiliği'nin Kudüs'e taşınacağını açıklamasını bekleyenler var. Trump daha önce zaten böyle bir vaatte bulunmuştu.

Obama yönetiminin İsrail ile olan ilişkilere nispeten mesafeli bir duruş sergilediği konusunda kuşku yok. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin İsrail'in Filistin'de yeni yerleşim bölgeleri kurmayı  durdurması kararına ABD'nin veto yerine çekimser oy kullanması Obama yönetiminin İsrail ile ilişkileri hakkında yeterince fikir veriyor. Trump bu kararı ABD'nin veto etmesi gerektiğini savunmuştu.

Trump, bir yandan İsrail ile ilgili politikalarda daha gözetici olacağının sinyallerini verirken, bir yandan da İran karşıtı söylemlerle bir bakıma Obama döneminde İsrail'i hayal kırıklığına uğratan politikaları da değiştireceğini gösteriyor.

 

Ünal Çeviköz

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/unal-cevikoz/donald-trump-ve-ortadogu-40343598

 

 

Netten okumalar

 

  • Auschwitz toplama kampı – Ali Çarman

 

https://www.evrensel.net/haber/305127/auschwitz-toplama-kampi

 

 

  • Holokost Anıtı'nda Çekilip Toplama Kamplarına Montajlanmış Tüyler Ürpertici 11 Fotoğraf!

 

https://onedio.com/haber/holokost-aniti-nda-cekilip-toplama-kamplarina-montajlanmis-tuyler-urpertici-11-fotograf-751966

 

 

  • Netanyahu İran’ı ve İranlıları seviyormuş… İsrail mesaj yayınladı..

 

http://www.ocakmedya.com/dunya/2017/01/22/netanyahu-irani-iranlilari-seviyormus-israil-mesaj-yayinladi-videolu/

 

 

  • Holokost Anıtları ve Hissettirdikleri – 1 - RİKA KURİEL

 

http://www.avlaremoz.com/2017/01/23/holokost-anitlari-ve-hissettirdikleri-1/

 

 

  • Trump ABD'nin İsrail Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşıma vaadini gerçekleştirebilir mi?

 

http://t24.com.tr/haber/trump-abdnin-israil-buyukelciligini-kuduse-tasima-vaadini-gerceklestirebilir-mi,384327

 

 

  • BİTMEYEN ÇATIŞMANIN ÜLKELERİ: İSRAİL – FİLİSTİN (19-26 Kasım 2016). 1. Bölüm; Kutsal Kent KUDÜS (19-21 Kasım 2016)

 

https://rotayol.com/2017/01/19/bitmeyen-catismanin-ulkeleri-israil-filistin-19-26-kasim-2016-1-bolum-kutsal-kent-kudus-19-21-kasim-2016/

 

 

 

 

  • MOZAİĞİN KAYIP PARÇASI: TRAKYA YAHUDİLERİ

 

Şalom Gazetesi’nin 2003 yılında “Şalom İz Peşinde” adıyla toplanan genç takımı, Trakya Bölgesi’ne bir gezi yaparak, Yahudilerden kalan izleri araştırdığı bir sözlü tarih çalışması gerçekleştirdi. “Mozaiğin Kayıp Parçası: Trakya Yahudileri” adlı bu projeyi, bilgilerin ve anıların korunabilmesi için sitemize taşıyoruz.

 

http://www.avlaremoz.com/category/trakya-yahudileri/

 

 

  • Bir de Kudüs zehirlenmesi – Güneri Cıvaoğlu

 

http://www.milliyet.com.tr/bir-de-kudus-zehirlenmesi-siyaset-ydetay-2383796/

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Takılan tweetler

 

ivo molinas ‏@basyazar  23 Oca

Trump'ın, büyükelçiliği Kudüs'e taşıması bir başka bahara kaldı. Ortadoğu dengelerini gözetmeden bu kararı bitmiş gibi görenlere ders gibi..

 

 

ishak ibrahimzadeh ‏@ishak5723  17 Oca

#WeRemember @WorldJewishCong

 

 

 

 

Eitan Na'eh ‏@AmbassadorNaeh  20 Oca

Türkiye-İsrail ilişkileri söz konusu olduğunda, iş dünyası 3,92 milyar dolarlık ticaret hacmiyle başı çekmektedir.

 

 

 

ivo molinas ‏@basyazar  21 Oca

74 yıl önce bugün,Varlık Vergisi'ni ödeyemeyen 17 kişilik bir azınlık grubu Aşkale'ye toplama kampına gönderilmişti.

 

ishak ibrahimzadeh ‏@ishak5723  21 Oca

... zaman gösteriyor ki günün menfaati ile yaratılan kirli varlıklar yarının utancı oluyor ....

 

 

 

 

Türk Musevi Toplumu ‏@tmusevitoplumu  22 Oca

Bu söylemlere sessiz kalındıkça "nüfus" zaten bitiyor... @TC_Basbakan @VeysiKaynak @myeneroglu @TC_Disisleri

 

Mustafa Yeneroğlu ‏@myeneroglu  22 Oca

Bu dile yanaşmadığı için Osmanlı, farklı dinleri, kültürleri bir arada yaşatan muazzam bir medeniyet tecrübesiydi.

 

אברהמצ׳י די חאסקוי ‏@MusyuAvramachi  22 Oca

Şuna iki laf edemeyen kimse çıkıp da bana "biz biriz, birlikteyiz mozayiğiz" masalları anlatmasın.

 

 

ŞalomDergi ‏@SalomDergi  22 Oca

"Yahudilere karşı başlayan nefret hiçbir zaman Yahudilerle bitmez. Bu, ulaşması

yüzyıllar almış özgürlüklere karşı bir tehdittir." J. Sacs

 

 

 

ivo molinas ‏@basyazar  20 Oca

Kadir Has Üniversitesi araştırmasına göre Türkiye için en tehlikeli ülke İsrailmiş.Ne desem.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TürkMusevileriMüzesi ‏@muze500  18 Oca

Bugün müzelerde selfie günü!#museumselfie #MuseumSelfieDay2017 #museumselfieday

 

 

 

DurumBundanİbaret ‏@bundan_ibaret  17 Oca

DurumBundanİbaret Retweetledi: Türk Musevi Toplumu

Yahudiler de bağlaç olan de/da ile ek olanı karıştırıyor. Siz düşünün nasil entegre olmuşuz geniş topluma..