Karşılıksız iyilik yoktur

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
30 Kasım 2016 Çarşamba

Karşılıksız iyilik vardır diyenler bu yazıyı atlayabilirler. Bana göre, iyiliğin bedava olanı, genelde en pahalıya mal olanıdır. İyilik yapan, karşı tarafın minnet duygusunu sömürür…  Bedelsiz gibi görünür, ancak kontrol altına alma ve bağlama amaçları taşır çoğunlukla. Emre Yılmaz’ın güzel bir lafı var: ‘Minnet esaretlerin en kötüsüdür…’

Karşılıksız iyiliğe maruz kalıyorsanız biraz durup düşünün derim. Kişiliğinizi yitiriyor olabilirsiniz. Bazen bağımsızlığınızdan, vaktinizden, enerjinizden bazen de sevdiklerinizden ve birikimlerinizden vaz geçmeniz bekleniyor olabilir. Bazısı dostluğunuza yamanmak, bazısı çevrenize girmek amacı güdebilir. Hür iradenizle evet diyorsanız sorun yok, ancak minnet duygusu ile yapılan zoraki davranışlar öyle görünmese de bedeldir. Eğitim için verilen mali yardımlar, oğlumuza kızımızı işe almalar, ortamlardan kapılan tüyoların tarafımıza aktarılması, imtiyazlar vs ileride bedeli beklenen davranışlardır.

Zaten ‘nankör’ lafı da buradan çıkmış. Besle kargayı oysun gözünü… Nankör diye adlandırılan kişi, yapılan iyiliğe beklenen şekilde karşılık vermeyendir. O halde, nankör tanımlaması, bir işin baştan zaten hesap kitaplı olduğunu kabullenmek değil midir? Nankörlük bu durumda bazen ülkelerin ve kişilerin kendilerine olan dürüstlüğü olarak da tanımlanabilir…

Birine iyilik yapma hakkı tanırken bile biraz sorgulamak gereklidir. Bir işi baştan doğru ve zarar görmeyecek şekilde yapmak en iyisi. Bunun için ne vermem gerekiyor? Bunun sonucunda nasıl davranmam gerekecek? Bana bu iyiliği neden yapıyorsunuz?

Tarihte bu işi doğru yapanlara iyi diplomat deniyor. Kurtuluş Savaşı sırasında Sovyetler Birliği’nin desteğini kullanmış olan Atatürk’ün, bu işten ülkenin geleceğini komünizme teslim etmeden sıyrılması bence çok hafife alınmış tarihi bir başarıdır.

Ülkesinin çıkarlarını yapılan ‘iyiliklere’ karşı koruyabilmiş diplomatlar tarihe nankör diye geçebiliyor. Küba devriminin lideri Castro’nun eleştirilmesinde, ödemesi gereken bedellere sırtını dönmesi büyük bir neden oluşturur. Devrimden hemen sonra toprakların kamulaştırılması, Amerikan şirketlerin zarar etmesine neden olunca, ABD Küba’ya karşı ambargo uygulaması başlattı. Kargayı besledik nankör çıktı misali. Ekonomik sıkıntıya düşen Küba petrolü Sovyetler’den temin etmeye başlayınca, Amerikan sermayesine ait rafineriler petrolü işlemeyi reddetti. Castro bunun üzerine rafinerileri de kamulaştırdı. Ancak Sovyetler Birliği’nin ekonomik yardımların karşılığı olarak Küba’yı bir füze platformuna çevirme planlarında Castro dik duramadı. Sovyetler’e ödemesi gereken bedel, Küba’yı çok daha büyük bir yalnızlığa ve yoksulluğa hapsetti. İyiliğin bedava gibi görüneni çok daha pahalıya mal oldu. Che Guevara’nın Küba’yı terk edip gitmesinin sebebi de, SSCB’nin yoğun baskılarına boyun eğmek istememesiydi.

Kısacası, karşılıksız iyilik yoktur. Beklentileri baştan konuşmakta fayda vardır. Ancak yeri gelmişken, karşılıksız göz yumma diye de bir şey yoktur, onu da belirtmeden geçemeyeceğim. Bir takım yanlışları görmemezlikten gelenler, beklenti içine girmektedir. Normal bünyede veryansın uyandıran tuhaf yasa tasarılarına göz yumanlar, kendilerinin de başka kusurlarını örtbas edecek yasaların çıkarılması ile ilgili beklentileri yüzünden sessiz kalıyorlar.

Bir şeylere göz yumulduğu zaman korkun, daha fenaları için yatırım yapılıyor olabilir… Minnet esaretlerin en kötüsüdür.