Ortadoğu Dörtlüsü’nün ve Avrupa Birliği’nin barış çabaları

Umut UZER Köşe Yazısı
27 Temmuz 2016 Çarşamba

Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya’dan oluşan Ortadoğu Dörtlüsü (Middle East Quartet) 2002 yılında kurulduğundan beri Ortadoğu’da özellikle Filistin ve İsrail arasında barışın kurulması için çalışmıştır. Bu bağlamda 1 Temmuz 2016 tarihli raporda, Dörtlü İsrail ile Filistin arasındaki gerginliklerin yumuşatılması arzusuyla iki devletli çözümün hedeflenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bunun anlamı İsrail ile birlikte yan yana komşu olarak bir Filistin devleti kurulması kastedilmektedir. Bugün Filistin toprakları olarak adlandırılan Batı Şeria ve Gazze Şeridi 1516-1917 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu tarafından yönetilmiş, daha sonra Birinci Dünya Savaşı esnasında İngilizlerin hakimiyeti altına girmiş ve Filistin mandası olarak İngilizlerce yönetilmiştir. 1948’deki Arap-İsrail Savaşı sonucu Batı Şeria ve Doğu Kudüs Arap Lejyonu (Ceyş el-Arab) yani Ürdün ordusu tarafından ele geçirilmiş, Gazze Şeridi ise Mısır tarafından alınmıştır. Ürdün yönetimi altında bu coğrafya için Filistin kelimesinin kullanılması yasaklanmış ve Batı Şeria yani Şeria veya Ürdün Nehrinin batı yakası ifadesi kullanılmıştır. 1988 yılında ise Ürdün Kralı Hüseyin Batı Şeria üzerinde siyasi haklarından vazgeçtiğini açıklamıştır.

Uzun bir süredir, BM, AB ve Arap Birliği, Filistin devletinin kurulması gerektiğini kabul etmiştir.  Nitekim Ortadoğu Dörtlüsü’nün son raporunda da bunun gerekliliği vurgulanmıştır. Ancak Batı Şeria’da artan İsrailli yerleşimlerin sayıları Doğu Kudüs ile birlikte 600 bin sayısına yaklaşmıştır. Uluslararası toplum tarafında işgal altındaki topraklar olarak tanımlanan bu bölgede yerleşim birimlerinin kurulması uluslararası hukukun ihlali olarak tanımlanmakta, özellikle AB tarafından iki devletli çözüm imkanını zorlaştırdığı ifade edilmekte ve İsrail’in niyeti AB ve Amerika tarafından sorgulamaktadır. Şu da hatırlanmalıdır ki, farklı Amerikan yönetimleri yerleşimleri barışın önünde engel olarak betimlemişlerdir.

Ayrıca, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, Batı Şeria’nın C Bölgesi olarak adlandırılan kısmındaki İsrail yönetiminin sona ermesi gerektiği ve Filistin Ulusal Yönetiminin denetimine geçmesi gerektiğini raporun açıklanması vesilesiyle ifade etmiştir. Ayrıca yerleşim inşaatlarına son verilmesi gerektiği ve Gazze’deki silahlanmanın sona ermesinin elzem olduğunu da belirtmiştir.

Ortadoğu Dörtlüsü’nün raporunda Filistinlilerin devlet olma taleplerinin ve İsrail’in güvenlik endişelerinin dikkate alınmasının önemi vurgulanmış, her iki taraftan da gelen şiddet saldırılarının acil bir şekilde sona ermesinin ortamın yumuşaması için gerekli olduğu yazılmıştır. Ayrıca rapora göre, bu adımların atılması tek devletli bir gerçeğin ortaya çıkmasının önüne geçilmesi için acil bir şekilde uygulanmalıdır. Burada kastedilen İsrail’in Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Golan Tepelerini elinde tutarak Akdeniz’den Şeria Nehri’ne kadar uzanan bu tarihi bölgeyi tek başına kontrol etmesidir. Dolayısıyla statüko Filistin devletinin kurulmasının aleyhine işlemektedir.

Ayrıca bu belgede Filistinlilere yönelik de, rakip iki siyasi hareket tarafından kontrol edilen Gazze ve Batı Şeria’nın bir an önce Filistin Ulusal Yönetimi altında birleşmesini öneren Dörtlü, Batı Şeria’daki İsrail varlığının kademeli bir şekilde azaltılması ve müzakereler yoluyla Filistin sorunun çözülmesini öngörmektedir.

Bütün bu iyi niyetli çabalara rağmen ihtilafın tarafları olan Filistinliler ve İsrailliler arasındaki güven bunalımı ve Filistinlilerin ikiye bölünmüş olmaları sebebiyle ciddi müzakerelerin başlamasının çok zor olduğu kabul edilmelidir. Gazze Şeridini Hamas’ın kontrol ettiği, buna mukabil Batı Şeria’nın şehir ve kasabalarının Filistin Kurtuluş Örgütü’nün yönettiği hatırda tutulmalıdır. Yukarıda bahsedildiği gibi Batı Şeria’nın C Bölgesi İsrail kontrolü altındadır ki, bunlar Yahudi yerleşimleri, kırsal bölgeleri ve yolları kapsamaktadır.

Bütün bu zorlukların üzerine İsraillilerin BM ve AB’ye güvenmediklerini, öbür taraftan Filistinlilerin de Amerika’nın tarafsızlığına inanmadığı dikkate alınırsa Filistin-İsrail meselesinin yakın bir zamanda çözülmesine yönelik adımlar atılmasının gerçekçi olmadığı ortadır. Burada belki de Türkiye’nin Gazze Şeridine yapacağı insani yardımlar ve kuracağı hastaneler ve iş imkanları ile belirli bir yumuşama sağlanabilir fakat gene de nihai statü konuları olan Kudüs, yerleşimler, sınırlar ve su kaynakları büyük meseleler olarak tarafların önünde durmaktadır.