Büyük İskender ve Yahudiler -1 Zaferler hakkında kehanetler

Sevgili okuyucularım, bu haftadan itibaren üç hafta boyunca, Makedonya Kralı Büyük İskender’in başından geçen üç macerayı sizlerle paylaşmak istiyorum. İskender dünyayı fethetmek sevdasıyla yola çıkınca Yeruşalayim’de yolu Yahudilerle kesişti. Sonrasını birlikte görelim…

Sara YANAROCAK Kavram
7 Ekim 2015 Çarşamba

İki bin yıl kadar önce, Makedonya’da bir kral yaşardı. Bu savaşçı ve cesur kralın adı Filip’di. Oğlu İskender (Alexander) doğduğu zaman, müneccimler ve tapınak rahipleri, ileride onun da tıpkı babası gibi cengâver ve cesur bir adam olacağını, hatta şanının babasını aşacağını müjdelediler.

İskender daha küçük bir çocukken, hiç kimsenin başa çıkamadığı vahşi bir atı ehlileştirerek, babası Kral Filip’in övünmesine neden oldu ve kral oğluyla gurur duymaya başladı. Dönemin en önemli Yunan filozoflarının öğrencisi olan İskender, henüz on altı yaşındayken, Bizans ile savaşmaya gittiğinde, devletin yönetimini ona bırakan kral babasını yanıltmadı ve ülkeyi büyük bir ustalıkla yönetti.

İskender, babasının ölümünden sonra yirmi yaşındayken tahta oturdu. Daha önce çok önemli bir isyanı bastırdığı için, bu görevden hiç korkmadan hüküm sürmeye başladı.

“Ben bütün dünyayı fethedeceğim” dediği zaman henüz 20 yaşındaydı ama on üç yıllık krallığı boyunca, neredeyse kafasındaki her ülkeyi fethetmeyi başardı. Dünya onun üstünlüğüne şahit oldu ve ‘Büyük İskender’ olarak ün saldı. İskender hayata veda ettiğinde sadece 33 yaşındaydı. Aslında İskender zalim bir insandı ve çok fazla içki içerdi. Fakat çok enteresan bir biçimde Yahudi’lere her zaman iyi ve dostça davrandı.

Pers Kralı Darius’u yendiği zaman, ona ait olan Filistin topraklarına sahip olduğunda, Yeruşalayim şehrine gitmeye karar verdi. Bu haber Yeruşalayim’e ulaştığı vakit, tüm şehir alarma geçti. Bet Amikdaş’ın, Kohen Gadol’u Jadua, imparatoru görkemli bir törenle karşılamaya karar verdi. Bütün Kohen ve Levi’ler bayramlık kaftanlarını (Efod) kuşandı. Şehrin tüm Yahudi sakinleri en yeni ve temiz giysilerini giyindi. İmparatorun geçeceği yollar rengârenk bayraklar ve çiçek çelekleriyle donatılıp, süslendi.

İskender’in ordusunun başında, at üstünde şehrin kapısından içeri gireceği gece, Kohenler, Leviler ve şehrin ileri gelen Yahudi halkı ellerinde meşalelerle onları şehrin girişinde törenle karşıladı.

Tam güneşin doğduğu saatte şehre giren İskender, gözlerini kamaştıran bir görüntüye hayranlık ve hayretle bakakaldı. Karşılama heyetinin en başında Kohen Gadol Jadua duruyordu. Üzerinde bembeyaz keten kaftanı ve göğsünde asılı duran 12 değerli taşın parıldadığı Kohen alameti olan altın madalyonu ile ışıldıyordu. İskender etrafındaki komutanlara aldırış etmeden hemen atından indi ve Jadua’nın yanına gitti. Önünde saygıyla eğilip selam verdi. Ona, “Karşımda adeta bir melek gibi belirdiniz” dedi. Kohen Jadua, “Bize barış getirdiniz” diyerek cevap verdi.

İskender ordusunun başkomutanı Parmeni, daha önceden şehre girdiklerinde askerlere yağmalama izni verdiği için, telaşla İskender’in yanına giderek, yağma için müsaade almak istediğinde, “Haşmetli kralım, neden Yahudi’lerin lideri olan bu adama, böyle iyi davranıyorsunuz?” diye sordu. Kral, “Sana anlatacağım” diyerek devam etti:

“Ben rüyalarımda sıklıkla, çok saygın bir rahip görürüm. Bu şahıs bana her zaman cesaret verir ve çok büyük bir kral olacağımı müjdeler. Şimdi karşıma çıkan koruyucu meleğime neden saygısızlık etmemi istiyorsun?” dedi sertçe. Sonra tekrar Kohen Jadua’ya dönerek, “Beni lütfen mabedinize götürün. Koruyucu meleğimin Tanrı’sına saygılarımı sunmak istiyorum” dedi.

Sabahın erken saatinde hep birlikte, Bet Amikdaş’a doğru yola çıktılar. Yol boyunca caddelerin her iki tarafında halk toplanıp, sevinç ve neşeyle tezahürat yapıyordu. Mabede ulaştıklarında İskender sandaletlerini ayağından çıkartınca, ona hemen değerli taşlarla işlenmiş terlikler sunuldu. Çünkü ayağının mermer zeminde kayıp düşmesini önlemek istemişlerdi. İskender gördüğü saygı ve ihtimamdan o denli memnun kalmıştı ki oraya armağan olarak bir heykelinin veya portresinin asılmasını teklif etti. Kohen Jadua nazikçe:

“Bu hediyeyi kabul etmemiz olanaksız, yüce kralım. Fakat bu şehri ziyaret etmenizin şerefine, bir yıl boyunca, ülkede doğacak olan her erkek bebeğe sizin adınızı vermekten onur duyacağız” dedi. İskender bu sözlerden çok memnun kaldı:

“Bu harika bir şey. Çok memnun oldum. Şimdi bana dileklerinizi söyleyin. Ne isterseniz derhal yerine getirilecektir” dedi. Kohen Gadol:

“Güçlü kralım, bizim kendi Tanrı’mıza, kendi din kurallarımıza göre tapınıp, geleneklerimizi ve dinimizi serbestçe uygulamamıza izin verin. Bizim bundan başkaca, sizden hiçbir dileğimiz yok” diyerek sözlerine devam etti.

“Bizim bu ülkede, sizin yönetiminiz altında barış içinde yaşamak en büyük arzumuz. Bunun karşılığında ise sizin esenliğiniz ve zaferleriniz için duacı olacağız” dedi.

İskender hayretle:

“Nasıl yani? Ama bu çok basit bir dilek. Bundan daha kolay bir şey ne olabilir ki?”diye sordu.

Bu mutlu haber, hemen tüm şehir halkı içinde yayıldı. Herkes sevinçle gülüp bayram ediyordu. Bazı erkekler gönüllü olarak, İskender’in ordusuna asker olarak kayıt oldular.

İskender uzunca bir süre Yeruşalayim’de konaklayıp şehrin tadını çıkartırken, arada bir politik ziyaretler yapan yabancı heyetleri kabul ediyordu. Bir gün onu ziyaret eden Kenaan heyeti, İskender’e, Yahudi’leri onların topraklarında işçi olarak çalıştırmasını istediler. Böylece kendilerine yeni şehirler inşa edeceklerdi. Kenaan heyeti, “Moşe Peygamber’in kutsal kitabında, Kenaan ülkesinin sınırlarının Kenaan’lılara ait olduğu yazıyor” diyerek kendini savundu. Bunları duyan Gebia adlı Yahudi, kambur bir yaşlı bilge adam, araya girerek, “Ama Moşe’nin kitabında aynı zamanda şöyle yazar: Lanetli Kenaan halkı, kardeş katilidir. Kölenin toprağı, aslında esas sahibine aittir. Bu yüzdendir ki Kenaan toprakları aslında biz Yahudi’lere aittir” dedi. Büyük İskender, Kenaan heyetine, buna verecekleri cevap için üç günlük bir zaman tanıdı. Ama heyet üyeleri aynı gece sessizce şehirden kaçıp gittiler.

Ardından, bir gün Mısır ülkesinden bir heyet, İskender’in huzuruna geldi. Bunlar da, Moşe ile İbrani’lerin Mısır’ı terk ederken, yanlarında götürdükleri, Mısırlılara ait altın ve gümüşleri geri vermelerini talep ettiler. İskender, kambur yaşlı Gebia’ya dönerek, “Bu talebe ne diyeceksin?” dediğinde, Gebia, “Olabilir, altın ve gümüşleri geri verebiliriz. Fakat bizim İbrani atalarımız, Mısırlılara yüzyıllar boyunca, en ağır işlerde beş parasız, köle olarak acılar içinde hizmet verdiler. Onlar da bize bu hizmetlerin ücretlerini ödesinler” diye cevap verdi. İskender gülerek, “Bu gerçekten çok zekice bir cevap oldu” diyerek, Mısır heyetine de cevap hazırlamaları için üç günlük bir zaman tanıdı. Ama Mısır’lılar da aynı Kenaan’lılar gibi o akşam şehirden kaçıp gittiler.

Bir süre sonra İskender yeni seferlere çıkmak üzere, Yeruşalayim’den gitmeye hazırlanırken, şehrin ihtiyar heyetini huzuruna çağırdı ve tavsiyelerini dinlemek istedi. İskender, “Ben Afrika’da, Karanlık Dağlar’ın bulunduğu ülkeyi fethetmek istiyorum. Dağların tepesinden bulutlara uçmak ve cennetin katlarına ulaşmak arzusundayım. Sonra da denizlerin diplerine dalıp, kendi gözlerimle, deniz dibindeki yaratık ve canavarları görmek istiyorum” dediğinde, Yahudi İhtiyar Heyeti, ona bu isteklerine ulaşabilmesi için gerekli olan tüm teknik bilgileri verdikten sonra, onu Babil’e kesinlikle girmemesi için defalarca uyardılar:

“Yüce İskender kesinlikle Babil’e girmeyin. Aksi halde kuvvetiniz gidecek ve hayatınızı kaybedeceksiniz” diye tembih ettiler.

İskender onların tavsiyelerini göz önünde bulunduracağını söyleyerek, uyarıları için teşekkür ettikten sonra, yeni maceralara dalmak üzere, ordusuyla yola koyulmuş.

Kaynak: Aunt Naomi’s Stories: Gertrude Landau/ 1919

Devamı haftaya…