İzmir’de göçmenlere yuva olan kortejolar

Kortejolar, bir yandan Yahudi kimliğini kaybetme endişesinin ve Yahudi halkının dini etnik topluluk olarak devamını sağlama arzusunun, öte yandan göçe ve göçmenlere aşina olan Yahudi Diasporasına ait pratik düşünce yapısının, sosyolojik ve mimari alanlardaki yansımalarıdır.

Toplum 0 yorum
7 Ekim 2015 Çarşamba

Dr. Siren Bora

Tarih boyunca göç ettiği ülkelerde, bazen yasal engeller bazen hoşgörü bazen de zulüm ile karşı karşıya kalan Yahudi Diasporası[1], kimi zaman geçici kimi zaman ise kalıcı olmak şartıyla kabul edilen varlığının güvenilirliğini pek çok kez kanıtlamak zorunluluğunda bırakılmıştı. Büyük ölçüde zorunlulukların baskısı altında, yaşadığı çevrenin kültürüne özgü unsurları bünyesine katıp özümseyen Diasporanın yaşadığı hemen her ülkede, o çevrenin kültürü ile harmanlanmış Yahudi toplulukları oluştu. Yeni oluşumlar, Yahudi din âlimlerini yeni bir endişeye doğru yöneltti: Ortak Yahudi kimliğinin kaybedilmesi tehlikesi. Böylece, aile ve nesep ilişkisini öne çıkarmakla başlayıp yüzyıllarca süren yapılanma çalışmalarıyla devam edecek olan bir dizi önlemler silsilesi alınmaya başlandı[2]: Yahudi sosyal kurumlarının kurulması, dilin, dini değerlerin korunması, sosyal normlar, vatan anlatıları[3] ve Diaspora Yahudi cemaatlerinin yaşadıkları kentlerdeki diğer gruplarla asgari temas bazında izole edilmesi gibi[4]. Ana hedef, Yahudi halkının dini ve etnik topluluk olarak devamını sağlamaktı. Yüzyıllardır birbirleri ile kesintisiz ve karşılıklı etkileşim ile seyreden Yahudilik ve Yahudi tarihi, din ile etnik kimliğin iç içe geçerek oluşturduğu pek çok objeyi, kurumu ve mimari yapıyı bünyesinde barındırıyordu: Sinagoglar, okullar, özel havuzlar (mikveler), kaşer gıda satan dükkânlar, kasaplar ve Kortejolar[5].

20. yüzyılın başlarında Karataş Kız Lisesi karşısında yer alan Kortejonun denizden görünüşü

 

 

Öte yandan, Diasporanın yaşadığı pek çok ülkede, devletlerin tabiiyetindeki topluluklara yönelik tutumu ve onlardan talep ettiği yaptırımlar, kentlerin topografik yapılanmasına da yansımaktaydı. Osmanlı Devleti’nin sınırları içerisindeki kentlerin topografik yapısına bir göz atalım: Kentler, sınırları içerisinde yaşayan toplulukların dini ve etnik kimliklerine göre şekillenmiş olan mahallelere ayrılmış. Osmanlı Yahudi Cemaati de, Osmanlı Devleti’nin talepleri doğrultusunda yaşadığı kentlerde adeta görünmez bir çerçeve içerisine alınmış olan mahallelerine yerleşmişti. İzmir kent mimarisinin ve İzmir Yahudilerinin tarihi mirasının ayrılmaz bir parçası olarak nitelendirilebilecek olan İzmir Kortejolarının mucitleri Yahudiler, sahipleri ise Yahudi mahalleleri olduğuna göre[6]; Kortejoların inşa edildiği alanların yani Yahudi mahallelerinin tarihçesi hakkında kısaca bilgi vermek yararlı olacak.

 

Çavez mahallesinde yer alan Kortejo'lardan birinin avlusu (Fotoğraf Ağustos 2014)

İzmir Yahudi Mahallesi

İzmir, 17. yüzyılın başlarında beş yerleşim alanına ayrılmıştı. Bu beş alan, çağdaş anlamda yerel yönetimlerle ilgili en küçük yönetim birimini değil; sadece birbiri ile dayanışma içinde olan bireylerden oluşan dinsel cemaatlerin ayrı ayrı ve kendilerine ait ibadethaneleri çevresinde oluşturdukları yerleşim alanlarını ifade etmekteydi. Nitekim kentte mahalle teşkilatı oluşturuluncaya kadar, seçilecek mahalle adlarında genellikle ibadethaneler esas alınacaktı[7]. İzmir’in 17. ile 18. yüzyıllar arasındaki demografik yapısı ve topografik haritası, tarihçiler ve gezginler tarafından şöyle betimleniyor: Avrupa uluslarının konsoloslukları ve Levantenler kentin batısında deniz ile Ermeni mahallesi arasında kalan lüks ve gelişmiş Frenk mahallesinde; Rumlar bugünkü Basmane Garından denize dik olarak çizilecek bir doğrunun kuzeyinde; Türkler güneyde, Kadifekale etekleri ve Eşrefpaşa’ya kadar uzanan alanda; Yahudiler ise, Türk mahallesi ile Ermeni mahallesi arasında kalan alanda yaşıyordu. Betimlemede dikkati çeken başlıca ayrıntı şu: Hemen hemen bütün Osmanlı kentlerinde olduğu gibi, İzmir’de Yahudi ve Müslüman Türk mahalleleri ile Frenk ve Rum mahalleleri yan yana[8].

İzmir’deki Yahudi mahallelerine ilişkin elimde bulunan en eski bilgilerden biri, Evliya Çelebi’ye ait. Evliya Çelebi, kimliği saptanamayan İsmail Paşa tarafından yapılan bir sayıma dayandırarak, İzmir’de H. 1068 (1657-1658) tarihinde Pagos Dağının (Kadifekale’nin) eteklerinde 2000 kadar ev bulunduğunu ve bu kesimde on Müslüman, iki Ermeni ve bir de Çingene mahallesi ile birlikte on Frenk ve Yahudi mahallesinin bulunduğunu yazmış[9]. 18. yüzyılın ikinci yarısında ise, İzmir İç Limanının doldurulması[10], Anafartalar Caddesinin Başdurak’tan Hisar Camiine kadar ana yol haline gelmesi ve iş merkezlerinin kuzeye doğru kaymasından etkilenen Yahudi mahallelerinin bir bölümü güneye; bir bölümü ise, doğuya doğru sarktı[11]. 19. yüzyılda, özellikle sinagogların çevresinde şekillenen Yahudi mahallelerinin bulunduğu alan, İkiçeşmelik Caddesinin (bugünkü adıyla Gazi Osman Paşa Bulvarı) Anafartalar Caddesi ile kesiştiği yerden itibaren (Mezarlıkbaşı); bir yandan Agora, Tilkilik ve Basmane yönüne, öte yandan da Havra Sokağı ile Kestelli Caddesi arasında kalan yerleşim alanına kadar uzandı. İkiçeşmelik Caddesinin her iki yanında yer alan Yahudi mahallelerinin tümüne, Juderia[12] adı verilmekteydi[13]. Ayrıca Yahudi mahallelerinin her biri, Yahudilere özgü, çoğunlukla Judeo İspanyol kökenli adlara sahipti[14]. Verilerin ışığında İzmir Yahudi mahallelerinin kentteki tarihsel evrimini saptamaya çalıştım. Önce İzmir’de inşa edilmiş olan en eski sinagogların yerini saptadım: Bu yer, Hahambaşı Mahallesi[15]. Sabetay Tsevi, 07/07/1626 tarihinde İzmir’de doğduğuna göre[16], ailesi Mora’dan İzmir’e, doğum tarihinden önce, 16. yüzyılın sonları ile 17. yüzyılın başları arasındaki zaman aralığında göç etmiş olmalı[17]. Sabetay Tsevi’nin evi, tahminen Bene İsrael (İstiklal) ile Sonsino (Sakarya) mahalleleri arasında yer alıyor. 18. yüzyılın ortalarına kadar İç Liman dolmadığı (ya da doldurulmadığı) için[18], 17. yüzyılda ve 18. yüzyılın ilk yarısında, Havra Sokağının İç Limanla ve denizle doğrudan ilişkisinin olduğu hatta dik olarak İç Limana doğru uzanıp denizde son bulduğu görüşündeyim. İzmirli Yahudilerin, 18. yüzyılın sonlarına kadar ticari aracı olarak İzmir ticaretinde etkin bir rol oynadığı dikkate alındığı zaman, yaptığım saptama, akla yakın bir fikir gibi görünmekte. Bugün Havra Sokağı, Hahambaşı (Güzelyurt) Mahallesi ile Efrati (Güneş) Mahallesi arasında yer almakta. 18. yüzyılda, kentin ticari aktivitesinin içerisinde oynadıkları aktif rol sayesinde, çoğunlukla sosyal ve ekonomik problemlerden arınmış bir yaşam süren bazı Yahudi ailelerin, Hahambaşı Mahallesinde yerleşme olasılığının oldukça yüksek olduğunu düşünüyorum. İç Liman dolduktan sonra, yani 18. yüzyılın ikinci yarısında, Hahambaşı, Bene İsrael ve Sonsino mahalleleri güneye; Çavez Mahallesi ise doğuya doğru sarktı. Böylece, hem mahallelerin kapsadığı alan büyüdü, hem de yeni mahalleler oluşturuldu. Yukarıda verdiğim bilgilerin ışığında Efrati, Yeni ve Hurşidiye mahalleleri, en son kurulan mahalleler olmalı. Günümüzde, en küçük yerel yönetim birimi sayılan İzmir mahallelerinin sınırları bilinmekte ancak, yukarıda adlarını saydığım mahallelerin 17. ve 18. yüzyıllara özgü sınırlarını bugün somut çizgilerle birbirinden ayırmak olanaksız. Sözgelimi, 17. yüzyılın son çeyreğinden beri var oldukları bilinen yedi sinagog, bugün hem Efrati (Güneş) hem Hahambaşı (Güzelyurt) mahallelerinin sınırları içerisinde yer alıyor görünümünde. Öte yandan, 17. yüzyılda Pagos Dağı eteklerindeki Yahudi yerleşim alanı olarak ifade edilen bölgede bulunan Sonsino (Sakarya) ve Bene İsrael (İstiklal) mahallelerinin de o dönemde, nerede başlayıp nerede sona erdiğini kesin olarak saptamak olanaksız. Hurşidiye ve Yeni Mahalle, Yahudilerin Müslümanlarla yan yana, iç içe, yaşadığı yerleşim alanları. Örneğin, 1885 yılında Hurşidiye Mahallesinde yer alan toplam 86 hanenin 47’si Müslüman Türklere, 39’u ise Yahudilere aitti[19]. Kentteki Rumların, Ermenilerin ve Frenklerin hiçbirinin hiçbir dönemde, Müslüman ahali ile iç içe olması görülmezken; bu yakınlık, gayrimüslim azınlıklar içinde sadece Yahudilere bahşedilmişti. Mezarlıkbaşı’ndan Çorakkapı’ya kadar uzanan ve bugün Anafartalar Caddesi adını alan yolun sol tarafını oluşturan Hurşidiye Mahallesi aynı zamanda iş merkeziydi. Büyük olasılıkla bölgedeki iş yerlerinin çoğunluğu Yahudilere ait olduğu için mahalleye, Yahudi mahallesi adı verilmişti[20].  Osmanlı kentlerinde yer alan bir mahallenin hangi adı taşıması gerektiğine karar verilirken belirleyici ölçüt; o mahallede yer alan hanelerin (konutların) aidiyetiydi. Diğer bir deyişle, mahallede yer alan hanelerin hangi cemaat mensubuna ait olduğuna bakılıyordu. Hurşidiye Mahallesi, Yahudi mahallesi olarak nitelendirilirken; söz konusu ölçütün belirleyici olarak kullanılmadığı aşikâr. Buna karşın mahallenin adı Türkçe seçilmiş.

Gelecek hafta – Dünyanın dört bir yanından İzmir’e gelen Yahudi göçleri



[1] Babil Sürgününden itibaren Yahudi göçmenlere, Diaspora (tfutsot) תפוצות veya Sürgün (galut)  גלות   denilmekte.

[2] Dini yapılanma Babil Sürgünü sırasında başlamıştı. Sürgün sonrası II. Mabet Döneminde de devam etti. Filistin’e dönen Yahudilerin lideri olan Ezra, Tora’nın Yahudi geleneğindeki mevcut şeklini almasını sağladı onu Yahudi toplumuna tekrar kazandırdı. Bu dönemde Tora’nın emir ve kurallarının uygulanması ile ilgili zıt fikirler Yahudilik bünyesinde gruplaşmalara neden oldu (Ferisiler, Sadukiler ve Esseniler). Sözlü Tora’nın gerisinde yer alan ikincil manasını ortaya koyma iddiasıyla ‘Yorum Geleneği’ni başlatan Yahudi Din Mahkemesi ‘Sanhedrin’, dönemin ürünüydü. Gerek Filistin ve gerek Babil’de kurulan din akademilerinde Tora’yı yorumlamak suretiyle Yahudi sözlü geleneğinin Talmud olarak şekillenmesini sağlayan aynı zamanda bugünkü şekliyle Sinagoglarda icra edilen düzenli ibadet geleneğini başlatan din âlimi sınıfı; önce Filistin sonra da Babil Talmud’unu oluşturdular. Bütün bu gelişmeler esnasında Filistin toprakları ve Yahudiler, Grek, Mısır merkezli Ptolemi Krallığı, Suriye merkezli Selevkos Krallığı ve en son Roma hâkimiyetine girdiler. II. Mabet’te Roma hâkimiyeti altında iken yıkılacaktı. Ayrıntılı bilgi için bkz. Salime Leyla Gürkan, Yahudilik, İstanbul Haziran 2012 (Gözden geçirilmiş 4. Baskı).

[3] Sürgündeki Yahudi Diasporasının ayrıcalığı, kolektif hafızaya ve kolektif bilince sahip olmasıydı: Vatan yoktu ama dönüş inancı vardı. Ayrıca ayrıntılı bilgi için Bkz. Willam Safran, “The Jewish Diaspora in a Comparative and Theoretical Perspective”, Israel Studies, 10, 1 (Spring 2005) 36-60.

[4] http://www.friends-partners.org/.Judaism . Judaism and the Jewish People – The Jewish Diaspora and Israel.

[5] Kortejo denilince akla hep İzmir kenti gelir. Öte yandan, Yahudiliğe ve Yahudi tarihine özgü bu yapıların benzerlerine Tire ve İstanbul kentlerinin mimari tarihinde rastlamak olası. Orada adları Yahudhane, Yahudihane ya da Aile Evi iken sadece İzmir kentinde adları Kortejo olarak biliniyor. Geleneksel bir Kortejonun sahip olduğu özellik; devasa boyutta büyük bir giriş kapısı ve bu kapıdan geçilerek ulaşılan geniş bir avlu. Zaten, İspanyolca olan Kortejonun anlamı da avlu. Bazı Kortejolarda, ortada yer alan avlu ya da iç avlu diyebileceğimiz üstü açık olan alanın yerini, giriş çıkışların kontrol edilebildiği avlu benzeri korunaklı bir sokak ta dolduruyor. Genellikle, avlu ya da sokağın etrafında, peş peşe 8-10 metre karelik son derece küçük odaların (tahminen her katta 20 veya 30 oda olmalıdır) önünde koridorların ya da galerilerin yer aldığı, genellikle iki katlı binalar bulunuyor. 20. yüzyıla kadar, inşa edilen Kortejolardaki odalarda ne lavabo, ne banyo ne de tuvalet yer alıyor. Çoğunlukla, ortak kullanım alanı olan avluda yer alan bir tuvalet ve bir kuyu, bir çeşme ya da tulumba, Kortejo sakinlerinin tamamının gereksinmelerini (yüz yıkama, yemek pişirme, çamaşır, bulaşık) karşılıyor. Ortak kullanım alanlarının temizliğinden ise, o binanın sahipleri sorumlu. Kısacası, Kortejoda kalanlardan, aylık olarak toplanan kiralar karşılığında mal sahibi, ortak kullanım alanlarının temizliğini yapmakla mükellef.   

[6] Her ne kadar, Kortejoların mucitleri ve sahipleri Yahudiler olarak bilinmekteyse de; İzmir kentinin zengin Müslüman Türk eşrafı tarafından bir yandan hayır bir yandan gelir kapısı olarak düşünülüp inşa ettirilmiş olan Aile Evleri, (Yahudihaneler - Kortejolar) var. Sözgelimi, Katipzade Ahmed Reşit Efendi’nin Vakıfnamesine on adet ‘Yahudihane’ kaydedilmiştir. Katipzade Ahmet Reşit Efendi’ye ilişkin elindeki bilgileri benimle paylaşan Sayın Orhan Beşikçi’ye teşekkür ederim.

 

[7] Erkan Serçe, “İzmir’de Muhtarlık Teşkilatı’nın Kurulması ve İzmir Mahalleleri”, Kebikeç, sayı 7-8, yaz 1999, s. 5. Osmanlı kentlerinde mahalle yönetiminin işleyişi, II. Mahmut dönemine kadar pek fazla değişim göstermeden sürdü. Osmanlı Devletinde Muhtarlık Teşkilatı’nın oluşturulması ile ilgili yapılan çalışmaların geçirdiği evreler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Serçe, “a.m.’’. İlk olarak İstanbul’da İslam mahalleleri kuruldu. 1833 yılından itibaren Kastamonu’dan başlayarak Anadolu’daki yerleşim merkezlerinde yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Ancak bu uygulama özellikle gayrimüslimlerin muhalefeti ile karşılaştı. İzmir Muhtarlık Teşkilatı, 7 Eylül 1887 tarihinde, kurulabildi. Nezihat Köşklük Kaya, ‘Osmanlı Kentinde Arsa Parçalanmasına Bağlı Olarak Üst Yapının Değişme Süreci: Bir Kırılma Noktası Olarak Tanzimat Dönemi’, Ege Mimarlık, Temmuz 2011, s. 15.

[8] Charles de Scherzer, Smyrne-Consideree au point de vue geographique, economique et intellectuel, Leipzig 1880 (second edition),  s.61. Ayrıca İzmir’deki Yahudi mahalleleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Siren Bora, Bir Semt Bir Bina: Karataş Hastanesi ve Çevresinde Yahudi İzleri, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı Yay., Ünik Bina Serisi 5, İzmir Nisan 2015 (1. Baskı).

[9] Necmi Ülker, “Batılı Gözlemcilere göre XVII. Yüzyılın ikinci yarısında İzmir Şehri ve Ticari Sorunları”, Tarih Enstitüsü Dergisi, F. 21, İzmir, s.326.

[10] 1765 yılında İzmir’e gelen Chandler, Pagos Dağının eteklerinden gelen çamurun (alüvyon’un) uzun bir zaman süreci içerisinde iç limanı doldurduğunu ve bu nedenden ötürü limanın kuruduğunu yazıyor. Akt. Ülker, “a.g.m.”, s.320. Rauf Beyru ise, limanın doluş şekli ile ilgili şüpheleri olduğunu dile getiriyor. Ona göre, liman insan eli ile mi dolduruldu yoksa doğal yollarla mı doldu; belli değil. Bkz. Rauf Beyru, “Geçmişten Günümüze İzmir’de Planlama ve İmar Uygulamaları’’, Ege Mimarlık, yıl 1992 sayı 3, s.42.

[11] Mübeccel Belik Kıray, Örgütleşemeyen Kent, İzmir’de İş hayatının Yapısı ve Yerleşme Düzeni, Ankara 1972, s.31-32.

[12] Bu ad, Karataş imara açıldıktan sonra Karataş, Karantina ve Göztepe yerleşim hattı üzerinde yeni bir Yahudi kolonisi kurulduğu zaman, Birinci Juderia’ya dönüşecekti. Çünkü, Karataş ve çevresinde oluşan Yahudi mahallesi, İkinci Juderia olarak anılmaya başlanacaktı.

[13] Yahudilerin kentte bir afet olduğu zaman kaçıp sığındığı yer, Pınarbaşı’ydı. Ayrıca Bornova’da az sayıda Yahudi aile yaşamaktaydı. 20. yüzyılın başlarında ise, Karşıyaka’da da yine az sayıda Yahudi’nin yaşadığını görüyoruz.

[14] Bkz. Siren Bora, İzmir Yahudileri Tarihi 1908-1923, İstanbul 1985, s.36-37. Avram Galante, Histoire des Juifs d’Anatolie Les Juifs d’Izmir (Smyrne), İstanbul 1937, s.12-13. Judeo İspanyol kökenli olan mahalle adları, 1923 yılına değin olduğu gibi kaldı; Cumhuriyetin ilanından bir süre sonra hepsi Türkçeleştirildi.

[15] Bilinen en eski sinagog, Etz Hayim’dir ve Hahambaşı Mahallesi’ndeydi. İkiçeşmelik Caddesi üzerinde yer alan Bikur Holim, 1690 yılında Hollanda asıllı bir tüccar olan Solomon de Ciaves tarafından yaptırılmıştı. Hahambaşı Mahallesi 927 sokakta yer alan Şalom (Aydınlı), 17. yüzyılda inşa edilmişti. Bene İsrael ile Sonsino mahalleleri arasında yer aldığını tahmin ettiğimiz Pinto Sinagogu’nun, 17. yüzyılda Tireli Yosef Pinto tarafından inşa edildiği iddia ediliyor. Havra Sokağında yer alan Hevra (Talmud Tora) Sinagogu da, 17. yüzyılda yaptırılmıştı. Bakiş ailesi tarafından yaptırılan Bakiş Sinagogunun da 17. yüzyıla özgü olduğu iddia ediliyor. Ayrıca, 927 sokak ile Havra Sokağı arasında bulunan Sinyora’nın (Giveret), Dona Gracia Mendes zamanında inşa edildiğine inanılıyor ancak ne zaman yapıldığına ilişkin elde kesin bir bilgi bulunmuyor. Portugal Sinagogunun yapım tarihine ilişkin iki farklı görüş var. Kimilerine göre 16. yüzyılda inşa edilmişti. Kimilerine göre ise, 1710 yılında yapılmıştı. Sonsino (Mahazikey Tora) 1722’de, Algazi 1728’de inşa edilmişlerdi.

[16] İzmir’e Patras’tan, Yanina’dan (Yunanistan’da) göçler oldu. Barnai’ye göre Sabetay Tsevi’nin ailesi Mora’dan İzmir’e göç etmişti. Barnai bu saptamasını dile getirirken, Gerschom Sholem’in Tsevi ailesinin Patras’lı olduğunu yazdığını da vurguluyor. Barnai’ye göre, Sabetay Tsevi 07/07/1626 tarihinde İzmir’de doğduğuna göre, ailenin bu tarihten önce İzmir’e gelmiş olması gerekir. Bkz. Barnai, “Raşit HaKehila HaYahudit beİzmir betkufa HaOtomanit”, Peamim, n. 12 (1982), s.57.

[17] Sabetay Tsevi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Gershom Scholem, Sabbatai Sevi: The Mystical Messiah, Princeton 1973. Yakob Barnai, “LeToledot HaSabetayot vemakoma behaya HaYahudim be İmperya HaOtomanit”,  Peamim 3 (1979), s.s..59-71. Yakob Barnai, “Ştey Teudot leToledot HaSabetayot beTunis ve beİzmir”, Hateuda 52 (1987), s.s.191-202.

[18] Limanın dolduğu ya da doldurulduğu tarih, tahminen 18. yüzyılın ortaları olmalı.

[19] “a.m.”, s.8.

[20] “a.m.”, s.8.


1 Yorum