Bir kutsama ve bir beddua

Ulu Günler’i geride bıraktık sevgili okurlar. Orucumuzu tuttuk, teşuva yaptık, yeni yılda hayatımızı değiştirmeye niyetlendik, şimdi artık kararlarımızı hayata geçirme zamanı. Ancak bu arada, Devarim Kitabı’nda yer alan çok önemli bir uyarıyı dikkate almamız gerekiyor. Nedir bu uyarı?

Estreya SEVAL VALİ Kavram
1 Ekim 2015 Perşembe

“Gör; bugün önünüze beraha ve beddua yerleştiriyorum. Beraha’yı, Tanrınız Aşem’in size bugün emretmekte olduğum emirlerini dinleyeceğiniz zaman elde edeceksiniz. Beddua ise, eğer Tanrınız Aşem’in emirlerini dinlemezseniz ve size bugün emretmekte olduğum yoldan, başkalarının bilmediğiniz ilahlarının ardından gitmek üzere saparsanız bulacak sizi” (Devarim 11:26-28)

Konu gayet açık, öyle değil mi? Öğretmenimiz Moşe, halka iki seçenek sunuyor: Bir kutsama ya da bir beddua. Ya Tanrı’nın sözünü dinleyeceğiz ya da Tanrı’nın sözünden çıkacak ve putperestliğe yöneleceğiz. Eminim Roş Aşana tefekkürüne daldığımızda hiçbirimiz putperestliği aklımızdan bile geçirmedik. Oysa çağdaş putperestlik, daha önce defalarca yazdığım gibi, antik zamanlarınkine göre çok farklı. Yolumuz tuzaklarla dolu. Adımlarımızı büyük dikkatle atmalıyız.

Peki, kutsama ile beddua arasındaki fark ne? Bunun için Devarim Kitabı’na başvuralım:

“Tanrı’nın öfkesi o ülkeye karşı işte bu nedenle alevlendi ve Tanrı, bu kitapta yazılı olan tüm laneti onun üstüne getirdi… Ve tüm bunlar, önüne yerleştirmiş olduğum beraha ve lanet, başına geleceği zaman…” (Devarim 29:26 ve 30:1)

Metin, şu ölümsüz sözcüklerle son buluyor:

“Gökleri ve yeryüzünü bugün size karşı şahit gösteriyorum: Yaşamı ve ölümü koydum önüne – beraha’yı ve laneti.  Ve sen, yaşayabilmen için -hem sen, hem de soyun- yaşamı seç!” (Devarim 30:19).

Bölüm, başta belirttiğimiz Tora dizeleriyle ile benzerlik gösterse de, burada ‘beraha’yı yaşam, laneti ise ölümle özdeşleştirmektedir.

Yaşamak ya da ölmek

Demek ki, insanoğlunun yapacağı gerçek seçim şudur: Yaşamak ya da ölmek. Yaşamak dururken, insan ölümü seçer mi? Mantıksız değil mi bu?

Kabul, bazılarının hayatı öyle acı vericidir ki, ıstıraptan kurtulmak için uç yolları seçebilirler. Kimi uyuşturucuya sığınır, kimi ise bir adım daha ileri gider ve intiharı yeğler. Ancak bunlar sağlıklı kişilerin yapacağı işler değildir. Tora, bu psikolojik marazlardan niye uzun uzadıya söz etsin?

Hayat ile ölüm arasındaki seçimin, insanoğluna varoluşun hemen başında sunulan, ünlü bir benzeri vardır:

“Tanrı, görüntüsü zevk veren ve yemeğe uygun plan her türlü ağacın, (ve aralarında) bahçenin ortasında Yaşam Ağacı’nın ve (ayrıca) İyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’nın topraktan bitmesini sağladı… Tanrı adamı aldı ve hem işlemesi, hem de koruması için onu Eden Bahçesi’ne yerleştirdi. Tanrı adama bir emir verdi ve ‘Bahçenin tüm ağaçlarından serbestçe yiyebilirsin’ dedi. Ancak İyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’ndan yeme çünkü ondan yediğin gün, kesinlikle öleceksin” (Bereşit 2:9, 15-17).

Gördüğümüz gibi, ağaçlardan biri hayat, diğeri de ölümle bağlantılıdır. Aklı başında olan kimse, hayat yerine ölümü seçmez. Tabii insanın kulağına baştan çıkarıcı sözcükler fısıldayan ve kişiyi yıkıma sürükleyen bir yılan yoksa!

Ne var ki çoğumuz, bizi ölüm ağacından yemeğe teşvik eden ve etrafımızda bolca bulunan yılanları dinlemeye devam ediyoruz. Bu durum, tüm insanlık için geçerlidir. Hepimiz Gan Eden’e yerleştirildik, hepimize hayat ve ölüm seçeneği sunuldu ve Tanrı hepimize hayatı seçmemizi söyledi. Maalesef aklımızı başımızdan almaya çalışan gerçek ya da hayali yılanların boyunduruğu altındayız; bizi bekleyen tehlikeyi bildiğimiz halde!

Dünya yaratılıştan beri seçenekler içeriyordu. Bu seçimler aslında yaşam ve ölüm arasında olsa da, insanlar nadiren bunun farkına varmıştır. Kötülük ya da acı olasılığı, yaratılış sürecinin bir parçası, belki de sonucudur:

“Ve işte, çok iyiydi…”

 Bereşit Kitabı’ndaki “Ve işte, iyiydi” sözleri insanın yaratılışını ve iyi eğilimi ima ederken, “çok iyiydi” ifadesi, kötü eğilimi kasteder. Kötü eğilim, çok mu iyidir? Aslında kötü eğilim olmasaydı, kimse ev kurmaz, evlenmez ve çocuk yapmazdı (Koelet Raba 3:15). 

Yaratılışın kendisi, kötü eğilimi de içerir ve o yoksa dünyanın çok iyi olduğundan söz edilemez. Bu fikir, Yeşaya Kitabı’dan daha açık bir şekilde açıklanmaktadır:

“Ben Tanrıyım ve benden başka Tanrı yoktur. Siz beni bilmediniz ama sizi Ben yarattım. Ben Tanrıyım ve başkası yok. Ben ışığı şekillendirir, karanlığı yaratırım. Barış yapar ve kötülüğü yaratırım. Ben Aşem, bütün bu şeyleri yaparım.” (Yeşaya 45:5-7)

Tanrı, iyiyi de, kötüyü de üstlenmektedir. Her şey O’ndan kaynaklanır.

Peki, Tanrı dünyayı neden bütün bunlarla yarattı? Dahası, Midraş bunları neden ‘çok iyi’ diye tanımlıyor? İyi olan Tanrı, kötüye nasıl sebep olabiliyor?

Mademki her şey göklerden geliyor -acı ve ceza dâhil- bunlar, Tanrı’nın bize karşı mutlak sevgisinden kaynaklanıyor olmalıdır. Bir ebeveyn, evladını terbiye etmelidir. Tanrı da öyle.  Ancak gözden kaçırdığımız bir husus var. Yeşaya Kitabı’ndan aldığımız bölüme yeniden bir göz atalım. Farkında mısınız, ışık şekilleniyor ama karanlık yaratılıyor. Barış yapılıyor ama kötülük yaratılıyor.

Şekillendirmek için yaratmak arasında ne fark vardır? İnsan zaten var olan bir şeye şekil verir. Oysa yaratmak, yoktan var etmektir. Demek oluyor ki, kötülük Tanrı tarafından yaratılmıştır ama O’ndan kaynaklanmaz. Bu kavram, tek cümlelik bir Midraş’ta da yer alır:

Hiçbir kötülük göklerden inmez. (Yalkut Shimoni Va’era 186)

Rabi Hayim Vital’in öğrencisi Halepli Rabi Hayim şöyle demiştir:

“Gör! Bugün önünüze bir beraha ve bir beddua veriyorum (kelimesi kelimesine “yerleştiriyorum”). “Önünüze”, “üzerinize” değil. Çünkü hiçbir kötülük göklerden inmez; önünüze yerleştirilir. Seçim sizindir”. (Torat Haham 419:3)

Peki, kötü eğilim nedir? Talmud şöyle yazar:

Reş Lakiş dedi ki: “Satan, yani kötü eğilim ve Ölüm Meleği aynı şeydir.” (Bava Batra 16a).

Bu üç güç, insanoğluna özgür irade vermek için dünyaya gönderilmiştir. “Gör! Bugün sana bir beraha ve bir beddua veriyorum” sözleriyle başlayan dize, ancak insanın özgür irade sahibi olması durumunda geçerlidir. 

Kötü eğilim, insanın ille de kötü ameller yapmasını gerektirmez. Kişiyi Tanrı’dan uzaklaştıran her hareket, kötü eğilimin eseridir. Bir düşünün isterseniz, sevgili okurlar. Aşem’in bizden beklediklerini her yapmadığımızda O’ndan ne kadar uzak düşüyoruz. Aramızdaki mesafe ne kadar büyüyor. Buna neden olan kötü eğilim işte. Bir de tersini düşünün. Aşem’in yapmamızı arzu ettiğimiz amelleri gerçekleştirdiğimizde, duyduğumuz tatmin, ona yaklaştığımızın kanıtı değil midir?

Talmud bu fikri ilginç bir şekilde ifade eder:

Eğer Tanrı kötü eğilimi yarattıysa, panzehir olarak da Tora’yı yarattı”. (Bava Batra 16a)

Daha önce de yazdım, Tora, hayatı kullanma kılavuzudur. Herkesin doğrusu kendine diyenlere rağbet etmeyin lütfen. Tek doğru vardır, o da Tora’nın doğrusudur. Tora’nın kanunlarını, kurallarını, ahlak derslerini izlemek, doğru ile yanlışı ayırt etmemizi ve doğruyu seçmemizi sağlayacaktır.

Yom Kipur’un ardından tertemiz bir sayfa açma fırsatını yakaladık. Hayat her ne kadar bilinmezse, nasıl yaşamamız gerektiği konusunda bilmediğimiz hiçbir şey yok çünkü muhteşem bir rehberimiz var. Tora daha ne desin?

“Gökleri ve yeryüzünü bugün size karşı şahit gösteriyorum: Yaşamı ve ölümü koydum önüne – beraha’yı ve laneti. Ve sen, yaşayabilmen için -hem sen, hem de soyun- yaşamı seç!” (Devarim 30:19)

Yapmamız gereken basit. Tefekkürümüzü yaptık, Aşem’in yardımıyla orucumuzu tuttuk, pişman olduk, özür diledik, yalvardık, yakardık… Ne için? Bir günlüğüne miydi hepsi?

Artık beraha’yı ve yaşamı seçme zamanı sevgili okurlar. Daha fazla ertelemeyelim. Güzel günler hepimizin olsun.

İyi yaşam kitaplarına yazılalım, Amen.