Bir Kadıköy’oğlu: Hulki Aktunç

Onur BEHRAMOĞLU Köşe Yazısı
26 Kasım 2014 Çarşamba

“Argomuz, dilimizin gizli örgütü...” Gizli örgüt militanı!

“Geceleyin, ah geceleyin bir başıma, kalbimin vuruşlarını dinliyordum... İkileniyordu vuruşlar. Sen de bana, benim kalbime katıldın sanıyordum.” Kim bilir ne vezinli, ne kafiyeliydi  kalbinin vuruşları…

“Birinin yüzüne, salt yüzüne âşık olmaktı. Onu görmeden yapamamaktı; seyretmekti yalnızca, olsun. Dokunmak bile değil, sevdayla bakmak, bakmaktı.” Sevdayla bakmasını, bakmasını bilen.

“Evin içine biriktirdiğimiz nefeslerimiz benim olsun, arka bahçenin akşam havaları benim olsun, evin taşı tuğlası da onun olsun.” Ev içlerinin nefesleriyle, arka bahçelerin akşam havalarıyla seslenen.

“Yalnızlıklardı her yer. Sevgili ne büyük yalnızlıklar bırakırmış.” Yalnızdı, yalnızlıklar.

“Kazananın yüzündeki gülümseyiş, bizden aldığıdır.” Bizden bir şey aldığı görülmemiştir; belki efkâr.

“Şehrin büyük kötülük gücüyle yarışamayız biz. Küçük şer enstantaneleriyizdir olsa olsa. Belki hepimizin kötülükleri birikince kocaman bir şehre dönüşebiliriz.” Büyük kötülüğün karşısına dikilmiş iyilikti.

“İspilandit palas, özellikle kışın daha da eskir.” Şairler gibi.

“Otel ıssızdı. İkimiz bütün odaları dolduruyorduk.” Issız odalarımızı doldurdu.

“Öldürülür de öldürür de böylelerinin şarkısı.” Onlar için yazdı, konuştu, sustu.

“Yan yana gelmemiş / Sözcükler var daha.” Bundandır, mezarına kalem dikilsin, bir şeyler daha kopartsın ölümden.

“Aşklar sapıp gider / Bildiği yola / Kaçmak ister / Ama kim / Kaçabildi ki / Vardığı yer / Gene kendi / Uzaklarına.” Kendi uzaklarına varsın kimselere görülmeden.

2 Haziran 2010’da gönderdiğim kutlama mesajı: “27 Mayıs’ta, henüz dokuz buçuk aylıkken ayaklanan oğlum Aras’ın doğuştan ihtilalci olduğu besbelli! ‘Hulki dedem yılın değil yılların şairidir’ der gibi de bakıyor. Ben artık hangi ödülünü kutlayacağımı bilemedim, sözü ona bıraktım.” Hemen geliveren yanıt: “Sabah sabah kalbimi titrettin. Hele o küçümen ‘herif’, onun dünyaya bakışı...Var olasın Onur... 0216 337 20 06... 0539 47 57 81. Dilediğin zaman ara lütfen…”

Cep telefonu numarasında bir rakam eksik. “Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor” diyen metalik sesi duymamam için mi?

Aynı anda Kafka ile Orhan Kemal okuyup iki ucun sentezini arayan, ilk öykülerini Memduh Şevket Esendal etkisiyle yazan, ‘Yeni Ufuklar’da yayımladığı mektup kitaplarına dair denemesiyle ilk telifini Vedat Günyol’dan alan, ilk resim sergisini Erzincan’da öğrenciyken açan, orada gördüğü ‘Yeni Dergi’nin dördüncü sayısını çok beğendiği için önceki üç sayısını da sipariş eden (Yıllar sonra Memet Fuat, “Erzincan’daki bu çılgının kim olduğunu merak etmiştim” diyecektir), kırk elli kişilik öğrenci topluluğuna ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ni oynayan, çıkardığı ‘Duvar’ gazetesinde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle disiplin kuruluna sevk edilen, Harbiye’ye bir ay kala askeri liseden firar eden, ‘Çağdaş Türk Edebiyatı’ dalında katıldığı bilgi yarışmasında üst üste iki kere birinci olarak kazandığı parayla devlete borcunu ödeyip bin kadar da kitap ve “Erica marka-çın çın çın yazan-elden düşme-taş gibi bir daktilo” alan, Tabelacı Kıvanç Usta’dan ‘zanaat olmadan sanat yapılamayacağını’ – Kemal Tahir’den ‘ustalık diye bir şey olmadığını; her romana, şiire, resme çırak olarak başlanacağını’ öğrenen “Bir Kadıköy’oğlu”: Hulki amcam. Üzerlik Sokak’taki kısa pantolonlu çocuk Hulki’nin - hani Kadıköy İskelesi’nde askıyla çay, kahve, vişne suyu; Pazar günleri de Mühürdar, Moda ve Kadıköy Çarşı’da gazete satıp iskeledeki bisiklet kiralayıcısından üçteker bisiklet kiralayan çocuğun - kara kış gecelerinde ayaklarını ısıtan, çantasına saklanarak yatılı okula onunla gelmek isteyen kedisi Uşu’nun da başını okşayıp gitti. Aradığımız kişiye, aradığımız yere hepimizden evvel ulaşır gibi.

“Ah gitmekli kalbim kendini durmaz kanatır / Ah gitmekli kalbim / Vurgun vurulmuş kanattır.”

Çocukluğundan kalan tek bir fotoğraf vardı, ondan kalan şarkılar söylemekle bitmiyor şimdi: ‘Sır Kâtibi’, ‘Islıkla Tarihçe’, ‘Istıraplar Ansiklopedisi’, ‘Bir Yer Göstericinin Hayatı’, ‘Güz Her Şeyi Bilir’, ‘Erotologya?’, ‘Aforistika’, ‘Bir Çağ Yangını’, ‘Son İki Eylül’ ve elbette ‘Firak’: Ayrılık ve hüzün anlamında…