Aşk Romanları Okuyan İhtiyar

1949 Şili doğumlu yazara, öğrenci liderliğinden Allende dönemindeki kültürel çalışmalarına uzanan devrimci mücadelesinin bedelini, onu ömür boyu hapse mahkûm ettirerek ödetmek isteyen Pinochet diktası, Uluslararası Af Örgütü’nün baskılarına dayanamayarak, cezanın sekiz senelik sürgüne çevrilmesini kabul eder.

Onur BEHRAMOĞLU Köşe Yazısı
25 Eylül 2013 Çarşamba

“İyice gergin bir eşek karnı gibiydi gökyüzü, gözdağı verircesine, insanların başlarının yalnızca birkaç karış yukarısında asılı duruyordu.” Luis Sepulvéda’nın ‘Aşk Romanları Okuyan İhtiyar’ romanı bu cümleyle açıyor kapılarını. 1949 Şili doğumlu yazara, öğrenci liderliğinden Allende dönemindeki kültürel çalışmalarına uzanan devrimci mücadelesinin bedelini, onu ömür boyu hapse mahkûm ettirerek ödetmek isteyen Pinochet diktası, Uluslararası Af Örgütü’nün baskılarına dayanamayarak, cezanın sekiz senelik sürgüne çevrilmesini kabul eder. İsveç’te İspanyol edebiyatı okutmak üzere sürgün yolculuğuna çıkan yazar, ilk durak Buenos Aires’ten kaçarak Uruguay, Brezilya, Paraguay’da kısa sürelerle kalıp Ekvador’a yerleşir. Bu ülkede ve iki sınır komşusu Kolombiya ile Peru’da tiyatro toplulukları kuran, gazetecilik yapan, şiirleri-öyküleri-romanları-tiyatro ve radyo oyunlarıyla birçok ödül kazanan Sepulvéda, Ekvador’un doğusundaki Amazon ormanlarının derinliklerinde yaşayan Shuara’lar ile geçirdiği yedi ayda biriktirir, ‘Aşk Romanları Okuyan İhtiyar’a dair izlenimlerini...1979’da, kırk beş yıllık Somoza rejimine son veren Sandinista’larla omuz omuza savaşan yazar, Latin Amerika ve Afrika’yı dolaşmasına olanak sağlayan gazeteciliğe Almanya’da devam eder; beş sene boyunca Greenpeace’in bir gemisinde mürettebatın parçası olarak yaşamını sürdürür.

‘Aşk Romanları Okuyan İhtiyar’, iki savaşçıya adanmıştır: “İlerleme sözcüğünü ağızlarından düşürmeyen, iyi giyimli, tırnakları manikürlü büyük haydutların parayla tuttukları bir katiller çetesi eliyle öldürülen, Amazon’un en büyük savaşçılarından ve Uluslararası Ekoloji Hareketi’nin en kararlı önderlerinden Chico Mendes” ile “Yukarı Nangaritza’da yaşayan Shuara’ların temsilcisi ve Amazonların büyük savunucusu Miguel Tzenke”ye...

Antonio José Bolivar, “Bu kadar çok özgürlük savaşçısının adını taşımaktan hiç de rahatsız görünmeyen sırım gibi ihtiyar”, yurttaşlarına attıkları sinsi ısırıklarla semiren hükümetlerin uzağında, tasasız ve efendisiz vahşi doğada yaşamakta; kendisini, sürekli değişen doğanın bir parçası, bu sonsuz ve yeşil bedenin herhangi bir tüyü gibi görmektedir. “Kimse gökgürültüsünü zaptedemez ve kendini veriş ânında kimse kimsenin cennetinde yer kapamaz.” Sahiplenme duygusunun, kıskançlığın olmadığı aşk; yaşlanmanın çürütücü zehirine karşı en güçlü panzehir olan okumak, tüm doğallıyla yaşamındadır. Transistörlü radyoda insanı hüzne boğan sesiyle Julito Jaramillo’dan ya da birbirinden ayrılınca kederden ölen lori kuşlarından öğrendiği aşkı, kitaplarda da aramaktadır. Tek bir konuda bilgelik ummaktadır, yaşlandıkça: Anılarının akışını istediği yöne çevirebilme ve onların karşısına çıkaracağı tuzaklara düşmeme yeteneği. Elinde bulunan birkaç romanı, sözcükleri heceleye heceleye yüzlerce kez okurken, “görünmeyen bir böceğin herkes tarafından özlenen ısırığına benzeyen aşk”, çok gerilerde kalmış anılarına karışmakta, yağmurun tekdüze gürültüsünü, akıp giden hayatı unutturmaktadır ona. Yırtıcı bir hayvan olan ozelotla teke tek vuruşmak zorunda kalmasına neden olan olaylar ise, dev makineleri, sonsuz umursamazlıkları, para hırsı ve kan bürümüş gözleriyle doğayı tahrip edenlerin bir ozelotu yaralamalarıyla başlar. Erkeği yaralanan dişi ozelot, ormanda karşısına çıkan herkese saldırarak, adeta ölümü aramaktadır. “Gizemli bir yasa, onu öldürmenin gerekli bir merhamet davranışı olduğunu fısıldamaktadır”, aşk romanları okuyan ihtiyara. Gereken, bir düellodur; kalleşlerin anlayamayacağı soylu bir çarpışma, mağrur bir veda...

Antonio José Bolivar’a bazen insanların barbarlığını unutturan, çok güzel sözcüklerle aşktan söz eden romanlar gibi bir roman ‘Aşk Romanları Okuyan İhtiyar’... Chico Mendes’e adanan şarkılar eşliğinde, bakire dünyamızı kirletenlere küfrederek okunduğunda, şiir güzelliğine de bürünüyor.