Rosenberg’lerin çocukları

Sunay AKIN Köşe Yazısı
19 Haziran 2013 Çarşamba

Sabah, saat 9.30’da, gazeteleri okuyan kadın, “Manşetler, ikisinin bu akşam saat on birde öldürüleceğini bildiriyor” sözleriyle başladığı günlüğünü şöyle tamamlar: “İki güzel insan idam edilecek, tüm Birleşik Devletler’de en yaygın tepki oldukça büyük, demokratik, sonsuz, can sıkıcı, geçici ve kendini beğenmiş bir esneme olacak…”

  Ethel ve Julius Rosenberg’dir ‘iki güzel insan’ın adı. Onları, şair Slyvia Plath’ın günlüğünde de sözü edilen gazete manşetlerine taşıyan dava, Sovyetler Birliği’nin 1949 yılının Eylül ayında, ilk atom bombası denemesini yeraltında yapmasıyla başlar. Bu deneme, Amerika’nın Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombalarıyla ölenlerin kemiklerini mezarlarında belki azıcık kımıldatmış olsa da, hiç bir insanın canını almaz!

 Ama Sovyetler Birliği’nin bu denemesi, Amerika’yı fazlasıyla rahatsız eder. Soğuk savaşın en sert rüzgârlarının estiği dönem başlamıştır artık! Amerika’da Senatör McCarthy, büyük bir ‘casus’ avı başlatır; Sovyetler Birliği’ne atom bilgilerini satanlar mutlaka bulunacak ve cezalandırılacaktır!

 Rosenberg çifti seçilir kurban olarak. 8 Mart 1951’de başlayan mahkemede tanıkların dinlenmesi on dört gün sürer ve ardından jüri, Rosenbergleri atom bombası bilgilerini Ruslara vermekten suçlu bulur. Sözümona, Ethel Rosenberg’in erkek kardeşi David Greenglass, New Mexico’daki araştırma merkezinden atomla ilgili bilgileri Julius Rosenberg’e vermiş, o da bunları Sovyetlere ulaştırmış!

İki erkek çocuğu vardır Rosenbergler’in: Michail ve Robert… Cezaevinden sürekli mektup yazarlar onlara. Julius Rosenberg, 21 Haziran 1951 tarihli mektubunda, şöyle seslenir Michael’a: “Vinçlerle maçuna ve kamyonlarla ne güzel oynardık hani; raylar, trenler ve tahta oyuncaklarla neler neler yapardık. Oynamak ve bir şeyler yapmak çok eğlenceli bir şey değil mi? Haydi, göreyim bakalım yaptıklarını bize yaz.”

Rosenbergler’in çocuklarına yazdığı mektuplarında, özellikle babanın, Julius’un oyuncaklardan ve oyundan çokça bahsettiği görülür. Casusluk suçundan ilk tutuklanan da o olmuştur zaten. Julis Rosenberg, karısı da henüz kendi gibi casuslukla suçlanmadığı günlerde, ondan, küçük oğlu için her babanın yüreğini burkacak şu dilekte bulunur: “Annesi, akşamları onu sırtına bindirmeyi, dörtnala gezdirmeyi unutma.”

 Baba, her erkek çocuğunun gözünde oyuncak bir attır. Babası erken ölen bir çocuk da, koşu takımlarını giyinmiş bir jokey gibi kalakalır hayatın ortasında…

 Rosenbergler, bir yıllık bir ayrılıktan sonra çocuklarıyla görüştürülürler. Sonraki görüşmelerde çocuklar, sürekli olarak şu oyunu oynarlar; avukat Manny, Rosenbergler’e çocukların görüş gününe gelemediklerini söyler; o sırada, kapının arkasına gizlenen çocuklar kıkırdar ve koşarak annelerine, babalarına sarılırlar!  

 Julius Rosenberg, karısı Ethel’e yazdığı 1 Ağustos 1951 tarihli mektupta, çocukların oyuncaklarla oynamadıklarından dolayı duyduğu endişeyi dile getirir: “Verdikleri yanıtlardan anladığıma göre tahta oyuncaklarıyla, tren ve öteki taşıtlarıyla, renkli kille, inşaat takımıyla falan oynamıyorlar. Bunlar ya yitirildi ya da ortalıkta yok. Bu konuyu irdelemeliyiz.”

Kendisi, elektrikli sandalyeye adım adım yaklaşırken bile, çocuklarının oyuncaksız kalmasından endişe duyar Julius Rosenberg! On beş gün sonra, çocuklarına yazdığı mektupta, görüş günlerinde bile küçük oğlunu sırtına alıp atçılık oynadığını öğreniriz: “Seni kucaklamak ve havaya fırlatmak, sırtıma alıp atçılık oynamak, başka oyunlar oynamak çok hoştu. Bir dahaki görüşmemizde gene oynarız. Resimleri sevdinse bana bildir, gene öyle tren, otobüs, otomobil ve gemi, kayık resimleri hazırlayayım.”

Julius Rosenberg’in, annesine yazdığı notta ise, çocukların oyuncaksız kalmasının nedeni çıkar karşımıza: “Benim tatlı anam, lütfen sağlığına dikkat et, çünkü biz sana güveniyoruz. Ve biliyorsun ki, çocuklar gelişme çağındadır, bol bol oynamalarına meydan vermek, sabır göstermek gerekir; bu arada sen sakin olmalısın sinirlenmemelisin.”

 Çocuklar, sabah erken kalkıp gürültü yapmaktadırlar. Yanında kaldıkları insanlar şikâyetçidir bu durumdan. Ethel Rosenberg, Avukat Manny’a, bu sorunun çocuklara oyuncak verilerek çözülebileceğini yazar: “Michael’a top yuvarlayarak bir oyun başlatmaları, Robby’ye bir kaç yeni olastik otomobil (gürültüsüz olduklarından) vererek onda da yeni ilgiler yaratılmalıdır.”

Mahkemenin karar verdiği infaz tarihi olan 18 Haziran 1853 giderek yaklaşırken, Rosenbergler’in birbirlerine, çocuklarına ve avukatları Manny’e yazdığı mektuplarda oyun ve oyuncaktan da daha çok bahsedilir. İşte, Julius’un Manny’e yazdığı 31 Ocak 1953 tarihli mektuptan bir bölüm: “Eve yorgun argın gelir, sokak giysilerimizden hemen kurtulur, yerlere yayılarak tahta oyuncaklarla oynar, bir yandan da çocukların plaklarını dinlerdik. Sonra anneyle birlikte akşam yemeği, kayıklar, yüzen cisimler ve su tabancalarıyla banyolar. Oyundu, şakaydı derken Ethel ve ben de sırılsıklam ıslanırdık.”

 İdam mahkûmlarının mektupları arasında oyuncağı en çok ananlar Rosenbergler’dir. Bu durum, Ethel ve Julius Rosenberg’in yüreklerinde nasıl bir dünya taşıdığını açıklar bizlere.

 1953 yılının 19 Haziran günü, iki çocuk bahçede top oynamaktadır. Hava iyice kararıp, top görülmez olduğunda eve girerler. Ertesi sabah gazetede çıkan bir haberde, fotoğraf altı olarak şunlar okunur: “Annesiyle babası Washington’da yenilirken Michael Rosenberg oyunda yeniliyor.”

 Mahkemenin ölüm günü olarak belirlediği 18 Haziran, Rosenberg çiftinin 14. evlilik yıldönümüydü. Onlar, yaşamlarının bu en anlamlı, en güzel gününün kirlenmemesi için sadece bir gün sonra öldürülmeyi istemişler ve bunu da başarmışlardı. Cinayetin işlenmesinden üç gün sonra, ‘Liberation’ gazetesinde ‘Kudurmuş Hayvanlar’ başlıklı bir yazı yayınlanır. Bu yazı, Jean Paul Sartre imzasını taşımaktadır: “Dikkat, Amerika kudurmuş! Bizi onunla ilişkilendiren tüm bağları koparalım, yoksa biz de ısırılıp kuduz olacağız.”

Michael’in, görüş gününde oynadıklarını anımsadığı oyunlardan biri de ‘Adam Asmaca’ydı. Yarışamacıların yaptığı her hata sonrasında, asılacakları idam sehpasına birer çizgi eklendiği bu sözcük oyunundan, infazın yaklaşmasıyla vazgeçilir. Michael görüş günlerinde artık hiç konuşmamakta, kâğıda yalnızca uzaklara, çok uzaklara giden tren yolları çizmektedir…