Avrupalı kadınlar adil bir dünya için el ele

12-15 Şubat tarihleri arasında Viyana’da düzenlenen 6. Bet Debora Konferansı kapsamında Avrupalı kadın aktivistler, akademisyenler, ravlar ve kantorlar bir araya geldi

Sibel Cuniman PİNTO Toplum
27 Şubat 2013 Çarşamba

 

Avrupalı Yahudi Kadınlar ‘Tikkun Olam’  (İbranice: dünyayı düzeltmek) Konferansı’nda buluştu

Konferansın teması olan ‘Tikkun Olam’ (dünyayı iyileştirme) çerçevesinde Yahudi kadınlarının daha iyi bir gelecek için sorumlulukları ve katkıları kadın bakış açısıyla değerlendirildi. Yahudi kadınının geçmişte topluma nasıl katkıda bulunduğu, Yahudi cemaatlerinin geleceğini nasıl biçimlendirebileceği ve daha iyi bir dünya için neler yapabileceği konuları tartışıldı.

Konferansa konuşmacı olarak davet edilen gazetemiz ‘Paris Esintisi’ köşesi yazarı Sibel Cuniman Pinto, Sefarad kültüründen örneklerle Türkiye toplumunda Yahudi kadınının geçmişten günümüze ‘Tikkun Olam’ yolculuğunu aktardığı görsel bir sunum yaptı.

Dört gün boyunca gerçekleştirilen workshop, konferans, yuvarlak masa ve panellerde sosyal adalet, kadın-erkek eşitliği, kültürler/dinler arası diyalog, doğu-batı yakınlaşması, çevre bilinci ve korunmasından kürtaj, kaşerut, ekoloji, dini evlilik/boşanmada kadına yapılan ayrımcılık, eğitim ve çocuk yetiştirmeye uzanan farklı başlıklarda kadınların görüşlerini hangi noktaya kadar dile getirebildikleri, mevcut otorite içinde seslerini ne kadar duyurabildikleri, birbirlerini ne kadar dinledikleri  gibi konular masaya yatırıldı. Bugünün Yahudi kadını toplumun güncel sorunlarına(politika, çevre, eğitim, kadın hareketi, medikal etik) karşı nasıl bir sorumluluk taşıyor? Avrupa’nın yeni politik şartları Yahudi kadını için nasıl mücadeleler gerektiriyor? Yahudi-Müslüman-Hıristiyan diyalogu, köktendincilik, göç politikaları, ırkçılık, antisemitizm gibi konularda bakış açıları nedir? Avrupa Yahudi cemaatlerinde kadınların konumu ve statüleri nedir, hangi alanlarda aktifler? Erkeklerle kıyaslanınca ne kadar kabul görüyorlar? Geniş toplumla ilişkileri nasıl? Eski Batı Avrupa cemaatleri ile yeni yükselen Doğu/Güneydoğu Avrupa cemaatleri arasındaki farklılıklar nedir ve daha iyi iletişim nasıl kurulabilir? Cevap aranan başlıklardan bir kaçıydı.

Oturumlarda Dünya Yahudi Kadın Organizasyonları tanıtıldı. Kadın ve aile portreleri kapsamında birçok Yahudi entelektüel kadının yaşamından kesitler sunuldu. Kfar Sava’dan katılan Rabbi Judith Edelman-Green sunumunda farklı engelleri olan yetişkinlerin yaşama, öğrenme ve gelişerek topluma kazandırılmasını hedefleyen Rimon projesini anlattı. Amaçları arasında ilk kitapsız Yahudi Çalışma Evini kurup Tevrat’ı sanat, müzik, tiyatro, doğa ve spor kanalıyla yaratıcı şekilde öğretme yöntemine değindi. Yahudi-Ermeni Yemek Diyalogu projesi sayesinde dinler arası iletişimin güçlendirilmesi çabaları aktarıldı. Daniela Rusowsky’nin farklı köklerden gelen Berlinlilerin yemek alışkanlıkları üzerinden Yahudiliklerini yaşama temasında yaptığı röportajlardan oluşan ‘Each Flavour is a Journey’ (Her Lezzet bir Yolculuktur) filmi hatıralar ve hayaller arasında keyifli bir gezinti yaptırttı.

Yahudi cemaati Viyana’nın ticaret, kültür, bilim, sanat ve politika alanında topluma önemli bir katkı kaynağıyken Nazi dönemiyle altın çağları trajik bir şekilde sona ermişti. Savaş sonrası Doğu Avrupa’da sivil toplumun geliştirilmesi adına önemli bir köprü görevini üstlenen Viyana’da yaşayan altı genç Yahudi kadın günümüzde Yahudiliklerini nasıl yaşadıklarını paylaştılar. Amerikalı Jill Damti-Feingold Yemenli sağır kocası Amnon’la paylaştıkları profesyonel dans yaşamlarını anlatan filmi ‘Two Worlds’ (Iki Dünya) ve ardından yaptığı açıklamalarla ‘içimizde yatan potansiyelle her şeyin mümkün olabileceği’ mesajının altını çizdi.

‘Daha iyi bir dünya için ütopya ve gerçek arasında’ panelinde New School Üniversitesi’nden Dr. Gerda Lederer, gitgide tanıkları azalan Holokost’un ileride toplumlarda nasıl ele alınması gerektiğine dair önerilerini anlattı. Amerikalıların üçte ikisinin Holokost’ta hayatını kaybeden Yahudilerin sayısını bilmediğini, toplama kamplarının adlarını bilenlerin sayısının ise çok az olduğunun altını çizdi. Birçok politik harekete katkıda bulunan Lederer’in yanı sıra diğer iki panelist Hannah Fischer ve Lisa Markstein günümüzde Avrupa’da artan faşizm, aşırı sağ ve antisemit akımlardan duydukları endişenin altını çizdiler. Geçmiş deneyimlerden ders alınması gerektiğini belirten Markstein’in ‘Bizler dünyayı değiştirmek istedik. Yaptıklarımdan tabii ki gurur duyuyorum ama şimdiki nesil daha şanslı. Benim hala umudum var. Küçük torunum dünyayı değiştirebilir ve daha iyi hale getirebilir’ sözleri konferansa damgasını vurdu. Buluşmanın genel değerlendirilmesinin yapıldığı ve gelecek için görüş/önerilerin paylaşıldığı bölümle konferans sona erdi.