Western’e saygı duruşu

Amerikan İç Savaşı’ndan iki yıl öncesinde bir intikam öyküsü anlatan film alaycı ve ince mizahıyla öne çıkıyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
13 Şubat 2013 Çarşamba

Kan ve şiddetin tavan yaptığı, bol aksiyonlu, bol mesajlı bu filmin ilk saati, dinamizmi, zekice yazılmış diyaloglarıyla keyif veriyor. Ama ne yazık ki sonraları tempo düşüyor, Tarantino’nun iflah olmaz gevezeliğinin kurbanı oluyor. Yine de film bizlere doyumsuz güzellikte bir renkli karakter resmi geçidi ve müthiş oyunculuklar sunuyor. Christoph Waltz, Samuel L. Jackson, Leonardo DiCaprio unutulmaz kompozisyonlar çiziyorlar

Quentin Tarantino ‘Zincirsiz / Dyango Unchained’ ile Hollywood’un ihmal ettiği bir türe Western’e dönüş yapıyor. Sergio Leone ve Ennio Morricone’ye beslediği sevgisi bilinen Tarantino, Western türünün temel yapısına sadık kalan filmiyle, spagetti western ananesine saygı duruşunda bulunuyor.

Amerikan İç Savaşı’ndan iki yıl önce 1858’de geçen konusuyla, ‘Zincirsiz’ kölelik, ırkçılık, ayrımcılık ve şiddet gibi temaları cesur bir üslupla işliyor.

Spagetti western’lerin ikinci sınıf yönetmenlerinden Sergio Corbucci’nin, Franco Nero’lu ‘Django’sundan (1966) ve ‘İl Grande Silenzio’sundan (1968) esinlenip yazdığı senaryoda Tarantino, kan ve şiddetin tavan yaptığı, bol aksiyonlu, bol mesajlı bir film yapmış.

Tıpkı bir önceki filmi ‘Soysuzlar Çetesi’nde olduğu gibi bizlere bir intikam öyküsünü sunuluyor. Nazilere haddini bildiren psikopat Amerikan askerlerinin yerini, hayatı boyunca aşağılanan, şiddete maruz kalan, ailesinden koparılan, köle Django alıyor.

Tarantino’nun Amerikan tarihinin kölelik dönemini anlatan bu filmi, ‘Kökler’i, ‘Amistad’ı, Steven Spielberg’in Amerika’da zenci bir kadın olmanın zorluğunu anlatan ‘Mor İnsanlar / Color Purple’ ünü akla getiriyor. Alice Walker’in otobiyografik eserinden alınan 1985 tarihli bu filmi, sinema dünyasına Whoopi Goldberg denen büyük çağdaş oyuncuyu tanıtmıştı.

Kara derililerin insandan sayılmadığı, ırkçı güneylilerin köle ticaretini sürdürdüğü, insanlık ayıbı bir dönemi, ustalıklı mekan seçimleri ve başarılı dekor ve kostümlerle anlatan film, dönem atmosferi yaratmada da tam not alıyor.

Film ilk bir saatlik dinamizmi, alaycı mizahı ve zeki diyaloglarıyla izleyiciye ‘Tarantino Ucuz Roman’dan sonraki en iyi filmini yaptı’ dedirtiyor.

Ama ne yazık ki sonraları tempo düşüyor, Tarantino’nun iflahı olmaz gevezeliğinin kurbanı oluyor. Fazla mesaj verme kaygısıyla,  dur durak bilmez geveze diyaloglarıyla, rahatsız edici kanlı şiddet sahneleriyle ‘Zincirsiz’ ilk bir saatindeki lezzetini kaybediyor.

 

TARANTİNO GEVEZELİĞİNİN KURBANI

Film, Alman kökenli, eskinin dişçisi, şimdinin haydut ve ödül avcısı Dr. King Schultz’un (Christopher Waltz), peşine düştüğü üç kardeşi tanıyan tek kişi Django’yu (Jamie Fox) köle tacirlerinin elinden kurtarmasıyla başlıyor.

Brittle kardeşlerin yakalanmasıyla vaat edilen ödülün yarısını hak ederek Django, bu sayede köle ticareti yüzünden kaybettiği eşi Broomhilda’ya (Kerry Washington) ulaşabilecektir.

Bu ikili arasındaki derin aşk öyküsü filmin romantik boyutunu oluşturur. Dr. Schultz ve Django, aradıkları insanların, Missisippi’deki Candyland Çiftliği’nin sinsi, zalim ve genç sahibi Calvin Candie’nin (Leonardo DiCaprio) yanında olduğunu öğrenirler.

Beyaz köle tüccarı, acımasız çiftlik ağası, sadist, çocuksu, ırkçı, Fransız hayranı Calvin, Dr. Shultz’un para tuzağına düşer, eski patronlarının yanında Almanca’yı öğrenen Broomhilda’yı satmayı kabul eder. Ancak kendisine sadık, kraldan fazla kıralcı, kurnaz, zeki, zenci kahyası Stephen (Samuel L. Jackson) Schultz-Django ikilisinin planlarını açığa çıkarır.

Oluktan boşanırcasına kanın aktığı, şiddetin zirve yaptığı, sayısız insanın öldüğü filmin son bir saatinde, kendisine küçük bir rol yazan Quentin Tarantino’yu da izleriz.

Senaryo yazarı olarak, karakter yaratmadaki benzersiz hünerini sergileyen Tarantino, bizlere doyumsuz güzellikte bir renkli kişiler resmi geçidi sunuyor: Humour yüklü monologlarıyla insanları etkileyen dişçi eskisi, keskin silahşör, tatlı dilli Dr. Schultz, DiCaprio’ya kariyerinin en karanlık rolünü oynatan çocuk kral Calvin Candie, başkaldıran kölelerin temsilcisi, altın yürekli Django, eski bir köle olmasına rağmen ırkına ihanet ederek beyaz patronunun gözüne giren, sağ kolu olan kahya Stephen.

Bu rolde Tarantino’nun fetiş oyuncusu Samuel L. Jacskson sinsi ve şaşırtıcı performansıyla, filmin son bir saatinin en başarılısı. Patronunu oynayan DiCaprio, izleyiciyi kendinden nefret ettirmeyi başarıyor.

‘Soysuzlar Çetesi’nde Tarantino’nun yazdığı, acımasız Nazi subayı rolüyle En İyi Yardımcı Aktör Oscar’ını kazanan Avusturya’lı aktör Christoph Waltz, ‘Zincirsiz’ ile Altın Küre kazandı, aynı kategoride Oscar’ın en büyük favorisi.

Tarantino mizah gücünü, Ku Klux Klan örgütüyle dalgasını geçen keyifli sahnede göstererek filmine lezzet katıyor.

DİYALOG USTASI TARANTİNO

22

 yıllık sinema kariyerinde, 8 filmde, eksantrik, canlı, ayrıksı karakterler eşliğinde, kendi ‘Tarantimesk’ dünyasına bizlere sevdiren senaryo yazarı-yönetmen Quentin Tarantino, bugün Amerikan sinemasının en renkli sinemalarından biri sayılıyor.

Benzersiz mizah gücüyle, engin zekası ve özgün buluşlarıyla şiddeti sinemada estetize eden Tarantino, günümüzde Hollywood’un, Woddy Allen ile birlikte, en usta diyalog yazarıdır.

Bir sinema okulunda eğitim almadan, gençken beş yıl çalıştığı video mağazasında izlediği (çoğunlukla B sınıfı) filmlerden kaynaklanan engin sinema bilgisiyle, sevdiği türlerde yaptığı marjinal filmlerle sivrildi ve 1980’lerin popüler kültürüne damgasına vurdu.

Kült filmi ‘Ucuz Roman / Pulp Fietion’ (1994)da, kronolojik sıraya itibar etmeden geriye dönüşlerle harmanlanan kurgu anlayışıyla, modern sinemada bir devrim yaptı.

Son 20 yılın ‘en önemli filmi’ olarak gördüğüm (Altın Palmiye ödüllü) ‘Ucuz Roman’, sıra dışı işçiliğiyle, özgün kurgusuyla, stili sonraları çok taklit edilen bir film.

1963’te Tennessee’de doğan Tarantino, ilk çıkışını kanlı bir soygun sorasını anlatan ‘Rezervuar Köpekleri’ (1992) ile yaptı. ‘Jackie Brown’ (1997), ‘Kill Bill’ (2003) ‘Death Proof’ (2007), ‘Inglorious Bastards’dan (2009) sonra yaptığı ‘Diango Unchained’in başlığı da 2 kelimeden oluşur. Senaryo ve diyalog yazmadaki olağanüstü hünerini, 1994 yılında ‘Özgün Senaryo’ dalında Oscar Altın Küre ve Bafta ödüllü ‘Ucuz Roman’la kanıtladı.

Tarantino bütün filmlerinde müziği başrole oturttu. Çocukluk yıllarından hayranı olduğu 1960’ların ve 70’lerin, olağanüstü bir isabetle seçilmiş müziklerini mizanseninde bir koz olarak kullandı.

Filmlerinden şiddet, kan, silah eksik olmaz. Sinir bozucu, abartılı işkence sahneleri (Reservoir Dogs, Kill Bill, Pulp Fiction, Inglorious Basterds), öldürülen sayısız insandan akan oluk oluk kan, beni (gevezeliğinden sonra) en çok rahatsız eden özelliğidir.

Son iki filminde tarihe merak sardı. ‘Soysuzlar Çetesi’nde, 9 psikopat Amerikan askerinden oluşan çete ile Nazilerin canına okudu. ‘Zincirsiz’de Amerikan tarihinin yüz karası köleliği anlattı.

50’sine yaklaşırken yaptığı bu filmde, Alfred Hitchcock amcaya özenip, senaryosunda kendine bir rol yazdı. Filmin sonlarına doğru, yağlanmış, göbeklenmiş Tarantino’yu bir yan rolde izliyoruz.