Sesimi Duyan Kimse Var mı?

Mois GABAY Köşe Yazısı
14 Kasım 2012 Çarşamba

Havaların bir anda soğuduğu, gelmeyen sonbaharın yerini kışa bıraktığı günlerde,yaşadığım şehirden kilometrelerce uzakta aldığım acı haberle sessiz bir isyan başladı içimde. Sevgili Alp’in aramızdan ayrılışını haftasonu Marsilya’da katıldığımız konferans esnasında öğrendik. Birbirimize yansıtmamaya çalışsak ta her birimiz,bu zamansız gidiş sonrasında en yakınımızdakileri arayıp halen orada olduklarından emin olma ve onlara tekrardan “sağlığına dikkat et” deme ihtiyacı hissettik. Alp’i çok yakından tanıma fırsatım olmadı,kimi zaman gazetemizdeki yazılarını okurdum, kimi zaman da ortak ortamlarda ayaküstü bir “merhaba” ile selamlaşırdık.Genç yaşta edindiği başarıları ile kendini övmek yerine alçakgönüllü,ağır başlı,hedefine emin adımlarla giden bir arkadaşımızdı. Alp’in vefatından sonra gazete sütunlarında okuduğum özgeçmişi bir kez daha içimin burkulmasına sebep oldu.Giden sadece bir anne babanın tüm emekleri ile bıraktığı pırlanta gibi bir miras değil,cemaatimizin geleceğinde her zaman gurur duyacağı toplumumuz için gerçek bir değerdi.Sizinle cemaat geleceği için düşünebileceğimiz yeni fikirleri paylaşmaya hazırlandığım bir sırada aldığım bu haber içimde bir an kaybolma isteği yarattı. Düşüncelerden,projelerden sıyrılıp kalabalığın arasına karışıp kaybolma isteği, ta ki ölüm sizi ansızın yakalayana dek.

Son birkaç ayda kaybettiklerimizin yanında, bir kardeşimizin daha aramızdan ayrılışı sonrası, ölümün zaferini hazmetmeyi bekledim size buradan birkaç satır yazabilmek için.Cenazede ağabey’i Emir’in söylediği “İsyanımız büyüktür, lakin Tanrı’nın evinde Tanrı’ya isyan olmaz.” sözü duyguların en güzel dışarı vurumuydu.Toprağı bol olsun, Allah geride kalanlara sabır versin.

Hayat geride kalanlarla devam ediyor, bundan sonra bize düşen görev gidenlerin bıraktığı yerden tıpkı onların isteyeceği gibi cemaatimizi ve ülkemizi en iyi şekilde temsil edecek değerlerimizi içimizde tutmak olacaktır. Geçtiğimiz hafta dört kişilik bir grupla Tuna Alkan öncülüğünde Marsilya’da katıldığım konferans yaşadığımız olumsuzluklara rağmen ilerisi için bir nebze de olsa ümit verdi. Konferansta edindiğim deneyimler cemaatimizin fotoğrafını doğru çekebilmek adına yeni fikirler katarken, yurtdışından ülkemin fotoğrafına da bir daha bakmamı sağladı. 2 Kasım Cuma günü Le Figaro gazetesinde yer alan “Lettre d’un journaliste Turc en prison” (Hapisteki bir Türk gazetecinin mektubu) başlıklı, gazeteci Soner Yalçın’ın eşi vasıtasıyla gazeteye ulaştırdığı mektubunun son cümleleri yaşama hasret bir insanın sessiz yakarışıydı. “Toprağı,gökyüzünü,çiçekleri,ağaçları ve şu an on iki yaşında olan oğlumu özlüyorum. Erasmus,Descartes,Montesquieu,Voltaire,Rousseau,David Hume ,Kant,Marx, Weber ,Sartre ve Camus siz değil misiniz? Peki ya Dreyfus’un yanında olan Zola? Biz sizden aydınlanmayı,ifade özgürlüğünü ve rasyonalizmi öğrendik.Şimdi ise sizi hareket etmeye davet ediyorum.Çünkü siz benim suç ortaklarımsınız.Yalnız olmadığımı ve unutulmayacağımı gösterin lütfen.Benim sesim,benim kalemim olun.Yüksek sesle bağırmaya devam edeceğim.Sesimi duyan kimse var mı?” Ülke olarak gündemimiz o kadar çabuk değişir oldu ki, kendimize aynadan bakmak için uzaklaşmamız gerekiyor.Ortadoğu’da Türkiye algısı ne kadar kuvvetli olursa olsun,ifade özgürlüğü ve demokrasi anlamında soru işaretleri taşıdığımız sürece toplumsal mutluluk için daha çok yolumuz vardır.Dileğim iki senedir tutuklu olan diğer 75 gazetecinin de en yakın zamanda durumlarının bir sonuca ulaşmasıdır. Lakin, ölüm gibi gerçeklikler bize bu dünyanın aslında ne kadar küçük olduğunu ve tüm hesapların ölüm karşısında çaresiz kaldığını gösteriyor. Cemaat kurumlarında yöneticilik yapan her dindaşımızın da kimi zaman uzaktan bakıp toplumumuzu okuması ve farklı ülkelerdeki örnekleri tanıması doğruyu beraber bulmakta yardımcı olabilir. Zaman küskünlük,dargınlık değil birbirimize daha da kenetlenip,tek bir ses olma zamanıdır. Artık toplumuna ,cemaatine yabancı olmasın hiçbir dindaşımız.Gittikçe azalan sayımız düşünüldüğünde her ses, her fikir altın değerindedir. Saklı değerlerimiz,dışarda mucizeler yaratırken onları içimize kazandırmak bizim elimizdedir. Gelin hep beraber,mutlu bir geleceğin resmini çizelim,kaybettiklerimizin idealleri yolumuzu aydınlatsın. Küskünlüklerin son bulduğu,sımsıkı sarıldığımız ve  zamansız kayıpların bizden uzak olacağı bir gelecek dileğiyle…