Erkek kılığındaki Nobbs

20. yüzyıl İrlanda’sında toplumsal dinamikleri gözlerimize seren filmde, 1910’ların bu fakir ülkesinde, sessiz zararsız, ketum bir hizmetkarın öyküsünü izliyoruz. İş bulmanın çok zor olduğu bir ortamda, erkek kılığına girip, cinsiyetini gizleyen Nobbs kadın olmanın zorluğunu yaşıyor. Bu yıl Berlin Film Festivalinde En İyi Yönetmen Ödüllü “Barbara”, 1980’de Doğu Almanya’dan Batı’ya kaçmak isteyen bir kadın doktoru anlatıyor. Aynı festivalin iki ödüllü filmi “Yasak Aşk” Danimarka Sarayında geçen konusuyla epik bir aşk hikayesi. Bu tarihi filmde, tutku, seks, çekişme, ihanet temaları öne çıkıyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
1 Ağustos 2012 Çarşamba

 

Sahnede canlandırdıktan sonra perdeye getirmek için on yıl uğraş verdiği “Hizmetkar Albert Nobbs”un jeneriğinde Glenn Close’un ismini senaryo yazarı ve yapımcı olarak da rastlıyoruz. İrlandalı yazar George Moore’un 1918 tarihli kısa öyküsü Simone Benmussa tarafından 1983’te tiyatroya uyarlanmasından sonra, bu kez Rodrigo Garcia’nın yönetiminde sinemaya aktarıldı.

Glenn Close’un, iş bulabilmek için erkek kılığına girmiş ve kendi dükkanını açmak için gizli gizli para biriktirmeye uğraşırken kimliğini unutmuş bir kadın olan Albert Nobbs’u canlandırdığı bu film kendisine Oscar adaylığı getirmişti.

20. yüzyıl İrlanda’sında toplumsal dinemikleri gözlerimize seren filmde, 1910’ların bu fakir ülkesinde, sessiz, zararsız, ketum bir hizmetkar olan Albert Nobbs’un, acılarla dolu olarak geçirdiği çocukluğunu, evlilik dışı bir ilişkiden doğduğunu, para karşılığında Bayan Nobbs tarafından yetiştirildiğini, bu kadının ölümünden sonra beş adamın tecavüzüne uğradığını öğreniriz.

Londra, Manchester, Liverpool’da dikiş tutturamayan genç kadın, Dublin’in saygın bir otelinde (erkek kılığnda) iş bulur. Yoğun bir sefaletin yaşandığı, iş bulmanın çok zor olduğu bir ortamda, cinsiyetini gizleyerek, herkesle arasına mesafe koyarak, ketumiyet içinde yaşayan Nobbs, erkek kılığına girmiş diğer bir kadınla boyacı Page’le tanışınca, onun bir kadınla evli olduğunu öğrenir, kendisi de bir kadınla evlenebileceğini düşünür ve oteldeki genç güzel Helen’i (Mia Wasikowska) gözüne kestirir. Dönemin cinsiyet politikalarına eğilen senaryo öyküsünün eşcinsellik boyutunu muğlak bırakıyor. Nobbs’un Helen ile evlenmek istemesi, o dönemde kadın olmanın zorluğunu anlayan Nobbs’un, bu yolu deneyerek rahata kavuşan boyacı Page’i taklit etmek istemesi mi, yoksa güzel Helen’e eşcinsel duygular beslemesi mi? Cevabı verilmeyen, karanlıkta kalan sorular. Genelde kadın öyküleriyle tanınan yönetmen Rodrigo Garcia, bu kez duygulardan biraz daha arınarak daha mesafeli bakmayı tercih ediyor. Albert Nobbs’un çalıştığı otelin müşterileri ve personelinin iç dünyalarına eğilen, nefis karakter tahlilleri yapan film, toplumsal mesajlarıyla öne çıkıyor.

Nobbs eşcinsel mi?

Yoksulluğa, işsizliğe karşı savaşını veren, yaşama tutunmaya kararlı Albert Nobbs, çevresinde olup bitenlere sadece maskesinin izin verdiği bir gözle bakıyor.

Abartılı performansıyla itici olmayı kabullenen Glenn Close rolüne hazırlanırken Charles Chaplin’i örnek almış. Şarlo gibi bol bir pantolon, melon şapka, kolalı beyaz yakalı gömlek giyen Albert’i Glenn Close şöyle tanımlıyor: “Yaşamak için olanaksızı başarıyor, bir erkek gibi davranıyor. Öyküsü yalın, gülünç. Cinsel kimlik iletisi içermesine karşın karmaşık ve çağdaş.”  Glenn Close filmin senaryo yazılımına, (Man Brooker Ödülü sahibi) roman yazarı John Banville ve Gabriella Prekop ile birlikte katılmış.  Filmin mükemmel oyuncu kadrosunda, Glenn Close dahil tüm deneyimli oyunculardan rol çalan Janet McTeer öne çıkıyor. Bu filmdeki performansı ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar’a aday gösterilmişti. Film 3. Oscar adaylığını makyaj dalında kazanmıştı. 1959’da Kolombiya’da doğan yönetmen Rodrigo Garcia, Mexico City’de büyüdü, 1987’de ABD’ye göç etti. Ünlü yazar Gabriel Garcia Marquez’in oğlu olarak, baba dostu Carlos Fuentos, Luis Bunual, Pablo Neruda arasında büyüyen Rodrigo, genelde kadın öyküleriyle ve kadınlar için yazdığı olağanüstü roller ile tanınıyor.

Locanno’da Altın Leopar kazanan “Nine Lives” (2005) ve “Things You Can Tell Just by Looking at Her” (2000)den sonra, “Albert Nobbs”, “Rodrigo Garcia’nın Glenn Close ile birlikte çalıştığı üçüncü film.

 

2 MÜKEMMEL FİLM

Sinemanın ölü mevsimi olarak bilinen, boğucu yaz sıcaklarının hüküm sürdüğü yaz aylarında, haftada 7-8 yeni filmin vizyona çıkması sinemaseverler için büyük nimet. Hele bu yıl Berlin Film Festivali En İyi Yönetmen Ödüllü “Barbara”  ile aynı festivalin En İyi Senaryo ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerinin sahibi “A Royal Affair / Yasak Aşk” gibi iki mükemmel film aynı haftada vizyona girerse sinefillerin keyfi yerinde demektir.

“Barbara”  1980’de Doğu Almanya’dan Batı’ya kaçma hesapları yapan, Doğu Alman güvenlik teşkilatı Strasi tarafından sürekli gözetlenen, hırpalanan, taşrada sürgün hayatı yaşayan, genç ve güzel bir kadın doktorun öyküsünü anlatıyor. Almanya’daki sevgilisi onun kaçış hazırlıklarını yaparken, Barbara çalıştığı hastaneye sürgüne yollanan yakışıklı bir doktor Andre ile tanışır, istikbali için planladıklarını tekrar gözden geçirme kararını alır.

Mükemmel bir mizansen eşliğinde, ödüllü yönetmen Christian Petzold, “Elveda Lenin” ve “Başkalarının Hayatı” gibi filmleri akla getiren, boğucu Doğu Almanya atmosferi yaratmadaki hüneri ile, ele aldığı döneme abartmadan, melodrama kaçmadan anlatan sinema diliyle hayranlığımız kazanıyor.  Kendi de Doğu Almanya’dan Batı’ya kaçmış bir ailenin ferdi olarak C. Petzold, batıya geçerek özgürlüğe kavuşmakla ülkesinde kalıp ettiği doktorluk yeminine sadık kalma ikilemini yaşayan Barbara karakterini ustalıkla çiziyor. Petzold’un önceki üç filminde oynayan, demirbaş oyuncusu Nina Hoss’un da Alman Yeşiller Partisi üyelerinden Willi Hoss’un kızı olduğu belirtelim. Soğuk, mesafeli, dirençli bir kadın portresinde harikalar yaratan Nina Hoss, sürgüne yollanan yakışıklı doktor Andre’yi canlandıran Ronald Zehrfeld ile kusursuz bir ikili oluşturuyor.

2012 Berlin Film Festivalinin iki ödüllü Danimarka filmi “Yasak Aşk / A Royal Affair” tutku, seks, çekişme, ihanet ve heyecan dolu görkemli bir tarih filmi, epik bir aşk hikayesi. “Ejderha Dövmeli Kız”ın senaristi Nicolaj Arcel, şu dördüncü yönetmenlik denemesinde, 18. yüzyıl Danimarka Sarayı’nda ruhsal dengesini kaybeden Kral VII. Christian, genç, güzel kraliçe Caroline ve devrim başlatan idealist doktor Struensee arasındaki aşk üçgenini anlatıyor.

Politik gücü elinde tutmak isteyen din adamlarıyla, saray entrikalarıyla, tarihi bir İskandinav dramını perdeye taşıyan “Yasak Aşk” hiç düşmeyen temposuyla, nefis görüntüleriyle, başarılı oyuncularıyla önce çıkıyor.  Nitekim doktor rolünde devleşen Danimarkalı aktör Mads Mikkelsen, bu filmdeki performansıyla, bu yıl Cannes’da  “Av / Jagten” filmiyle kazandığı En İyi Aktör Ödülü’nü hak ettiğini kanıtlıyor.