‘Ayıp’ denen bir şey vardı

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
22 Haziran 2012 Cuma

Biz küçükken bazı şeyler öğretilirdi çocuklara. Örneğin, büyükler konuşurken küçükler söze karışmaz, büyüklerin yanında bağıra bağıra konuşulmaz, ayak ayak üstüne atılmaz, öğretmenler senin arkadaşın değildir, aile büyüklerini özel günlerde aramak lazımdır, bazı şeyler yapılır, bazı şeyler yapılmaz.

Toplum, yıllarca tartıştı bunu.

İnsan çocuğuyla arkadaş gibi olmalı, gençlere özgürlük tanınmalı, yetişme çağındaki çocuğun kişilik gelişimi için konuşabilme rahatlığı olmalı, söz söyleme gücü çocukken gelişir, diyenler ve en doğru terbiye anlayışı eskidendi diyenler…

Psikologlar ikisinde de farklı yönlerden olumsuz taraflar olduğunu ama eskilerin sınırları daha iyi bilen, toplum içinde daha doğru kişilik özellikleri sergileyen ve davranış biçimlerini daha olumlu bir şekilde geliştirmiş olduğunda birleşiyorlar ve ekliyorlar; anne babalar çocuklarının arkadaşı değildir. Ergen her yerde her zaman istediği gibi davranamaz, toplum onu durdurur. Bu sebeple sınırları başından çizmek en iyisidir.

Bu durumda en doğru sözcük “ayıp” mıymış diye düşündüm bu hafta sonu. Ayıbın kelime anlamını tam olarak bilmeyerek ama her halde iyi bir şey değildir diye düşünerek hareket ettiğimiz zamanlarda daha az yanlış yapan gençlerdik, eminim.

Eş olmak, arkadaş olmak, öğrenci olmak hatta öğretmen olmak… Hepsinde ayrı rol modelleri, ayrı sorumluluklar ve ayrı özellikler vardı. Bazen hepsiydi insan, bazen birkaçı… Bu farklılıkları doğru yerde sezen, sezdiren, yaşayan kişi hem kendi sınırlarını hem de karşısındakinin sınırlarını korumuş oluyordu ve ortaya sağlam, nitelikli, seviyeli ilişkiler ve hakiki sevgiler çıkıyordu.

Eskinin baskıcı, despot ve soğuk disiplininden söz etmiyorum kuşkusuz ama adına belki de en kestirmeden ayıp dediğimiz şeyleri öğrenip yetişkin olduğumuzda yapmamanın rahatlığını yaşıyorduk.

Hafta sonu Bodrum’un en gözde plajlarından birinde biraz müzik dinleyip, biraz denize girip en çok da dinlenip haftaya hazır hale gelmeye çalışırken düşünüyordum bunları.

Arkamızda bir grup genç vardı.

Belli ki okullar kapandıktan sonra onlarda eğlenmek, dinlenmek ve tatilin tadını çıkarmak için soluğu orada almışlardı, çok da iyi yapmışlardı. Bütün mesele şuydu ki insanların amaçları aynıyken en çok bu amaca saygı göstermek gerekiyordu. Tersi olmamalıydı.

E, ayıp denen bir şey vardı neticede.

Ama genç anne babalar, özgür ve modern bir kuşak yetiştirmeye çalışırken ortaya kimse istemeden sınırsız ve şımarık gençler çıkınca eskilerin deyimiyle kantarın topuzu kaçıyordu.

Sahilde farklı yaş gruplarından birçok insan vardı. Kimileri bebekleriyle, kimileri küçük çocuklarıyla, kimileri de yeni yetişmeye başlamış genç kızları ve oğullarıyla gelmişlerdi denize.

Orta yaşlı beyler ve hanımlar sohbetteydi, yorgun iş adamları kulakları müzikte haftanın bilançosunu çıkarıyorlardı zihinlerinde. Bebekler gölgede dinleniyordu. Garsonlar, sıcak öğle güneşinin altında müşteri memnuniyeti için koşturup duruyordu.

Ve bu genç grup neredeyse on sesle bağıra çağıra konuşuyor, üstelik ancak fısıltıyla anlatılacak mevzuları, yakası açılmadık konuları; kadın ve erkek olmanın o hoş, keyifli ve gizemli tarafı bir anda yerle bir eden sözcükler seçerek anlatıyorlardı. Öğle saatiydi ve iki şişe şarabı çoktan bitirmişlerdi.

Oysa içki içmenin keyfi, adabı ve güzelliği bambaşkaydı. İçkiyi zamanında ve usulünce içmek nasıl bir görgüyse içmemek de o kadar görgüsüzlüktü. Bikinisinin üstünü herkesin içinde fütursuzca değiştiren genç kızları, denizden çıkınca serinlesin diye en yakın arkadaşının üstüne boylu boyunca yatan genç oğlanları, yan şezlongta onlara şaşkın şaşkın bakarak neler olup bittiğini anlamaya çalışan beş yaşındaki çocuğun gözleriyle gördüğümde düşündüm.

Bu çocuğun örnek abla ve ağabeyleri bu gruptu. O da gördüklerine zamanla alışacak, eğer onu kimse uyarıp korumazsa bir süre sonra hayatın normal akışının bu olduğuna inanarak böyle yaşamaya başlayacak, çocuklarına böyle örnek olacaktı.

Var olan değerler, birer birer kaybolacaktı. Adına terbiye denen o şey her neyse yerini başka bir sözcüğe bırakacaktı.

İyi ki adına ayıp dedikleri bir şey varmış bir zamanlar. Bizi; saygılı, normal ve uyumlu bir gençlerden yapmış zamanında ve kişiliğimiz öyle şekillenmiş.

Ayıp sözcüğü sadece A harfinden bir sözcük değildir. İçinde hoşgörüyü de barındıran önce kaşları kaldıran sonra sıcak bir gülümsemeyle olması gerekeni söyleyen; yumuşak, öğretici ve yapıcı bir sözcüktür.

Unutmamak lazım.