Başarı öyküsü mü?

İngiltere’nin ilk kadın başbakanı “DEMİR LEYDİ”nin biyografisi sırf Merly Streep için izlenmeyi hak ediyor.

Viktor APALAÇİ
1 Şubat 2012 Çarşamba

Film, 1979’dan 1990’a, on bir yıllık başbakanlık döneminde, erkeklerin dünyasında kendisine yer edinen, karizmatik politik figür Margaret Thatcher’in hayatını anlatıyor. Kocasının ölümünden sonra bunama belirtileri gösterdiği yaşlılık döneminde, yalnız başına yaşayan Thatcher’in geçmişine bakışını işleyen film, sevgiyle, sempatiyle anılmayan bir politikacının hayatının bazı kesitlerini sunuyor. Dönemin politik atmosferine hiç değinmeyen, merak edilen birçok soruya cevap vermeyen filmin senaryosu, ‘Demir Leydi’yi alabildiğine sempatik bir karakter olarak çiziyor. Sanki Oscar kazanması için yazılmış bir rolde Thatcher’i inanılmaz bir benzerlikle canlandıran Meryl Streep harikalar yaratıyor.

Adı pek bilinmese de, İngliz kadın yönetmen Phyllida Lloyd, tüm zamanların en yüksek hasılatını yapan, İngiliz filmi, ABBA müzikali “Mamma Mia”nın yönetmeni. Lloyd, Merly Streep olan birlikteliğini “Demir Lady / The Iron Lady”de sürdürüyor.

Film, 1979’dan 1990’a, on bir yıllık başbakanlık döneminde, İngiltere’nin ilk kadın başbakanı olarak döneme damgasını vurmuş, 20. yüzyılın en güçlü figürlerinden Margaret Thatcher’in hayatını anlatıyor.

Film, erkeklerin dünyasında kendisine yer edinen bu politikacının, bunama belirtileri gösterdiği yaşlılık döneminde, geçmişine bakışını işliyor.

Film, süpermarkette alışveriş yaparken halk tarafından artık tanınmayan yaşlı Margaret Thatcher’ın bugünü ve geçmişine, bizleri bir yolculuğa götürüyor.

Erkek egemen toplumunda hırslı ve muhafazakar bir kadının inişli ve çıkışlı yükseliş öyküsünü, sevgiyle, sempatiyle anılmayan ihtiraslı bir politikacının hayatının bazı kesitlerini izliyoruz.

Film, demansla mücadele eden, kendisine hep destek olan, yıllar önce kanserden ölen kocasının hayalini gören, 80’li yaşlarını sürdüren Thatcher’in günümüzden geçmişine doğru kurgulanmış hayatını anlatıyor.

Sovyetlere borçlu olduğu Demir Leydi ünvanını hak ettiğini, Arjantin’le Falkland Adaları için savaşa girerek kanıtlayan, işçi sendikalarını sindirmek için katı ve tavizsiz bir mücadeleye giren, 80’li yılların acımasız liberalizminin simgesi olmuş Margaret Thatcher’e, film sempatiyle bakıyor.

SEVİLDİĞİNDEN ÇOK NEFRET EDİLEN POLİTİKACI

Dönemin politik atmosferine hiç değinmeyen, Thatcher’in hayatının merak edilen birçok bölümüne yer vermeyen senaryosuyla, film (Meryl Streep’in benzersiz karizmasıyla) demir leydiyi alabildiğine sempatik bir karakter olarak sunuyor.

Oysa tavizsiz ve sert politikalarıyla, demir yumruğuyla 11,5 yıl yönettiği İngiltere’de, Thatcher, sevildiğinden çok nefret edilen bir politikacıydı.

Feminist tutumuyla, kadın yönetmen Phllida Lloyd, liderliğine toz kondurmadığı Thatcher’in hayatını, perdeye bir başarı öyküsü olarak aktarıyor.

“Demir Leydi”nin senaristi Abi Morgan, televizyon için yaptığı işlerle tanınan, sinema dünyasına Steve McQueen gibi yetenekli bir İngliz yönetmeninin tanıtan “Utanç / Shame”un senaryo yazarı.

Abi Morgan, son derece renksiz bir hayatı olan, iş hayatı dışında hobisi olmayan Margaret Thatcher’ın öyküsünü bir biyografik film kalıpları içinde işlemeyi tercih etmiş. 80’lerin sosyal patlamalı ingiltere’sinden izlerine rastlayamadığımız bu senaryonun biyografik film türüne bir katkısı olduğunu söylemek zor.

PERUK VE PROTEZLERİYLE MÜTHİŞ MAKYAJ

Ödün vermeyen, sert, acımasız, dediğim dedikçi, kırılmayan, bükülemeyen, genç yaşta ev kadını olmayı reddeden, kendini Churchill ile mukayese edecek kadar megaloman MargaretThatcher’i, Morgan-Lloyd ikilisi “sempatik bir karakter” olarak sunmayı yeğlemişler.

Hep arka planda kalarak, öne çıkmayarak, eşine destek olan bir kocaya sahip olmanın avantajını kullanan, evini ihmal eden, karizma yoksunu bir kadın politikacının, renksiz hayatını anlatırken, Morgan-Lloyd ikilisi, Thatcher’in yalnızlığına odaklanmışlar, erkek politikacılarla verdiği mücadelenin altını çizmişler.

Ancak yönetmen Phyllida Lloyd’un iyi bir öykü anlatıcısı olduğunu, mizanseninin hiç aksamadığını, filmin sinematografisinin kusursuz olduğunu teslim edelim.

Filmde açılış sekansından finaline kadar Meryl Streep damgası var. Thatcher’i orta yaş ve yaşlılık dönemlerinde, inanılmaz bir benzerlikle canlandıran Merly Streep, filmin hemen her karesinde gözüküyor.

Sanki Oscar kazanması için yazılmış bir rolde, peruk ve protezlerin desteklediği müthiş bir makyajla, neredeyse tıpatıp benzediği Margaret Thatcher’de, Streep harikalar yaratıyor.

Thatcher’in kendine özgü sesini, tipik erkekimsi aksanıyla zenginleştiren aktris, fiziksel görünümüyle de, aksanıyla da canlandırdığı bu rolde Oscar’a 17. kez aday oldu.

Oscar’ın habercisi Altın Küre’de En İyi Aktris seçilen Meryl Streep’in 3. kez Oscar heykelciğini almamasına mucize gözüyle bakılıyor.

“Marilyn ile Bir Hafta”da unutulmaz bir Marilyn Monroe portresi çizen Michelle Williams’in talihsizliği Meryl Streep ile aynı yarışta olmak.

Thatcher’in gençliğini canlandıran Alexandra Roach, İngiliz sinemasının eski tüfeklerinden Jim Broadbent “Demir Leydi”nin başarısına ortak oluyorlar.